Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda yer alacak projenin belirlenmesi amacıyla yapılan iki aşamalı açık çağrının ikinci turunda elenen OPIFEX projesi, umudun diri tutulduğu araştırmayı, deneyi, hatırlamayı ve kimi zaman yaparak, kimi zaman yıkarak, pek çok zaman da vazgeçerek belki unutarak öğrendiğimiz mekânlar olarak mimarlık atölyelerine farklı bir bakışı hedef alan sekiz farklı mimarlık atölyesine odaklanıyor.
Tasarımcılar projeyi anlatıyor:
Mimarlık saf umuttur.
Mimarlık tüm araçlarıyla tam da bu “umutlu olma” hali ile kendini var eder. Umut deneyin, araştırmanın ve özünde tasarlama uğraşının merkezindedir.
Lesley Lokko 2023 Venedik Mimarlık Bienali’nin “Geleceğin Laboratuvarı” çağrı metninde şöyle diyor :
“Umut güçlü bir para birimidir. Umutlu olmak insan olmaktır. Son derece kişisel bir düzeyde, bugün bu masadaki varlığımı, daha adil, kapsayıcı ve eşitlikçi bir mücadele için benden önceki nesiller tarafından yorulmak bilmeden devam ettirilen taleplere borçluyum. Modern, çeşitli ve kapsayıcı bir toplum vizyonu baştan çıkarıcı ve ikna edicidir, ancak bir imaj olarak kaldığı sürece sadece bir seraptır. Temsilden daha fazlasına ihtiyaç var ve mimarlar tarihsel olarak görüntüleri gerçeğe çevirmede kilit oyunculardır.”
Mimarlık atölyesi tam da bu umudun yeşerdiği yerdir. Düşüncenin demlendiği ve piştiği, tasarımın sancılandığı bir mekân olarak “atölye” diğer yandan yenilginin, vazgeçmenin, durmanın — yeniden başlamanın mekânıdır.
Şöyle devam ediyor Lokko :
“Bugün, “laboratuvar” kelimesi daha genel olarak bilimsel deneylerle ilişkilendirilir ve belirli bir mekan veya bina türünü çağrıştırır. Ancak Richard Sennett’in “laboratuvar” kelimesinin kökeni olan “atölye” kelimesini incelemesi, iş birlikçi çaba kavramını farklı bir şekilde derinleştiriyor.”
Bu anlamda atölye, umudun diri tutulduğu araştırmayı, deneyi, hatırlamayı ve kimi zaman yaparak, kimi zaman yıkarak, pek çok zaman da vazgeçerek belki unutarak öğrendiğimiz mekânlardır.
Giacometti’nin henüz ölmeden yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak kabul görmüş olmasına aldırmayan endişeli halleri ve derinden gelen iç karışıklıkları ile Turgut Uyar’ın belki tüm şiirini üzerine inşa ettiği “korkulu ustalık” bu ortak parantez içinde temelde “atölye” için bir en değerli varoluş zemini, sebebi ve imkanıdır.
Giacometti’nin hem heykellerinde, hem desenlerinde tarumar olmaya ramak kalmış birinin boğuk sesi duyulur. Bu ses çalışırken de onu rahat bırakmıyor. Giacometti yüksek sesle avaz avaz bağırıyor veya homurdanarak mırıldanıyor. İşini nasıl yapacağına dair ağır bir inanç ve güç kaybı yaşıyor, tekrar eden ataklarla cesareti kırılıyor, deseni, kompozisyonu nasıl kuracağına dair sonu gelmez sıfır noktaları kurgulayıp duruyor. Haliyle resim de sürekli başa dönüyor, siliniyor, tekrar tekrar çiziliyor.
Turgut Uyar Sonsuz ve Öbürü kitabında yayınlanan “Efendimiz Acemilik” (*) denemesine 1985’te yayınladığı denemede şöyle diyor :
“Halbuki acemilik. Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacaksınız.”
Giacometti’nin de benzer biçimde heykelleri ve desenlerinde hakim olan, işine, resme ve heykellerini üretme süreçlerine, kullandığı araçlardan tekniğine ve becerisine dair endişeleri Turgut Uyar’ın “korkulu ustalığı” ile büyük benzerlik taşıyor.
OPIFEX önerisi bu endişeli, kırılgan ve araştırmacı bakışı ve onun mekânı olan atölyeyi sergi kurgusunun zemini olarak görüyor ve bu bakışın tüm aktörlerini merkez alan bir anlatı kurmayı hedefliyor.