ZESA Architecture tarafından tasarlanan R1 Evi Muğla’da, Türkiye’nin 16 Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden biri olan Datça’nın Osmanlı dönemindeki merkez nahiyesi Reşadiye’de yer alıyor.
Tarihi dokusu sebebiyle imar yönetmeliklerinin hayli katı olduğu mahallede, açıklıkların ebatları, doluluk boşluk oranları, çatılar, cephe malzemeleri ve renkleri, kat yükseklikleri, bahçe duvarları gibi genel mimariye dair tüm özelliklerle ilgili ciddi sınırlandırmalar bulunmakta. Bu çerçevede amaç, ilhamını yerel arketiplerden alan, bulunduğu bölgeye mimari katkısı olabilecek, çağdaş ve yalın bir Akdeniz yapısı tasarlanması oldu.
Yapı, parçalar halinde biçimlenmesi ile yörenin mimari dokusuna atıfta bulunuyor. Bir araya gelen üç kütleden oluşan yapıda, merkezde bulunan teras çatılı giriş hacmi, beşik çatılı diğer iki kütleyi birbirine bağlayan bir geçit görevi görmekte. Kalkan duvarların, bacanın ve giriş saçağının da bu geometrik ayrışma dilini devam ettirmesi ile birbirinden koparak ışık-gölge oyunları yaratan yüzeyler oluşturulması hedeflendi. Baca, yerel tarihi yapıların dışarıdan okunan bacalarının çağdaş bir yorumu olarak tasarlandı. Bölgede sıkça görülen mertekli çatı bitiş detayı ise yalınlaştırılarak modernize edildi.
İç mekânlardaki temel mimari öğe olan masif ahşap çatılar, hacmin ferahlık hissini artırmak için açık renk tutuldu. Yönetmeliklerin geniş açıklıklar yapılmasına müsaade etmemesinin yarattığı dezavantajı ortadan kaldırmak için tüm açıklıklar dış mekân öğelerinin içeriden mümkün olduğunca hissedilebileceği şekilde konumlandırıldı. Giriş perspektifinde arka bahçe manzarasının algılanması, duş alırken ağaçların izlenebilmesi, odalara ve banyolara girildiğinde bahçe perspektiflerinin hissedilmesi ve yaşam alanından çift taraflı olarak bahçeye ulaşılması planlandı. Yaşam alanına girişte tam karşıda bulunan duvarda, kitapların, şöminenin ve pencereler ile çerçevelenmiş yeşilin bir arada algılanacağı bir kütüphane tasarlandı. Kütüphanenin karşı duvarı ise Akdeniz ile özdeşleşmiş mavi rengin pastel bir tonunun kullanıldığı, mutfağa entegre bir dolap sistemi olarak çözüldü. Yaşam kütlesinin zemininde, mutfak ve yemek alanının olduğu bölümde çini karo, oturma alanında ise ahşap kaplama kullanılarak bu iki işlevin görsel sınırı malzeme ile belirlendi. İçeriye maksimum ışık alabilmek için yatak odası ve giyinme alanı arasındaki mobilya yarı geçirgen bir sistem olarak ele alındı.
Uygulamasında tümüyle yerel işçiliğe yer verilen projede malzemelerin coğrafyanın ruhunu yansıtması amaçlandı. İki ayrı toprak malzeme olan zemindeki el yapımı terracotta’lar ile kiremitler arasında uzanan lineer beyaz cephelerde doğrama ve kepenkler için pastel renkler tercih edildi. Güney terasta yöreden elde edilen kargıların güneş kırıcı olarak kullanıldığı hafif bir gölgelik tasarlandı. Kuzeyde ise travers ve tuğla malzemelerin yeşil ile iç içe geçtiği ikinci teras bulunmakta.
Dış mekân tasarımı, halihazırda alanda bulunan greyfurt, nar ve begonvil ağaçlarının etrafında şekillendi. Mevcut toprak kotu muhafaza edilen greyfurt ağacının bulunduğu köşe, dış mutfak ve terasa hizmet eden oturma alanlarına dönüştürüldü. Yan komşunun taş duvarının önüne alçak bir yeni duvar hattı eklenerek iki duvar arasında bir sebze bahçesi yaratıldı. Yapıya çok yakın olmasına rağmen korunması başarılan nar ağacı, hem yan perspektifteki lineer duvar etkisinin son bulduğu bir özne olurken, hem de içeride tasarlanan kütüphanenin manzarasını oluşturuyor. Nar ağacı ile arka duvarlar arasında kalan sessiz alan ise kitap okuma nişi olarak planlandı. Begonvilin önündeki geniş kısma taş oturma alanları yapılarak buranın ateş terası olarak kullanılması ön görüldü. Yapının bulunduğu sokağın silüetine hep oradaymış gibi oturması amaçlandı. Bu sebeple, alanın çevre taş duvarları mahalledeki sokak karakteri gereği kireç boyalı olarak bitirilirken içerideki alçak duvarlar ise Reşadiye’nin kendi taşı olan “keltaş”ın geleneksel biçiminde örüldü. Mahremiyet sağlanması amacıyla duvarların üstünde yer yer kargı kullanıldı.