caps.office tarafından tasarlanan Seddülbahir Kalesi Yeniden Kullanım Peyzaj Projesi Çanakkale'de yer alıyor.
Seddülbahir Kalesi projesi yaklaşık 200 kişilik kapsamlı bir ekip tarafından 26 yılda tamamlandı ve 2023 yılında ziyarete açıldı. Projenin kapsamlı ve bütüncül sürecine buradan ulaşabilirsiniz.
Seddülbahir Kalesi Çanakkale ili Gelibolu Yarımadasının güney ucunda, Çanakkale Boğazının girişinde hâkim konumda yer almaktadır. Bulunduğu coğrafyanın zorlu doğal koşullarının yanı sıra Çanakkale savaşlarında ilk şehitlerin verildiği noktada yer alması proje yaklaşımına önemli bir manevi katman eklemektedir. Deniz duvarı anlamına gelen Seddül-bahir, yani denizin seddi anlamına gelen kale, bir 17.yy. Osmanlı kalesidir. IV. Mehmet’in annesi, Hatice Turhan Sultan’ın himayesinde 1658 yılında inşaatına başlanmış, çeşitli kaynaklarda aktarılan ortak bilgiye göre Mimar Mustafa Ağa’nın ekibine yaptırılmış. Turhan Sultan Osmanlı tarihinde askeri yapı baniliği yapan ilk valide sultandır. Korsanları ve Venedik donanması gibi düşmanları savuşturmak için Boğazlar boyunca inşa edilen daha geniş bir tahkimat ağının parçası olarak Seddülbahir, Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Ege sınırını korudu. Birinci Dünya Savaşı’nın Gelibolu seferi sırasında, kale İtilaf Devletleri tarafından bombalanmış ve kalenin birçok kulesi, dış surları ve iç kışlası harabeye çevrilmiştir.
Projeye konu olan Seddülbahir Kalesi’nin bulunduğu bölge 1973 – 2014 yılları arasında Milli Park statüsünü korumuş, bu yıldan itibaren de Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’nın (ÇATAB) kurulması ile Milli Park vasfı kaldırılarak “Tarihi Alan” niteliği kazandırılmıştır. Dolayısıyla alandaki doğal peyzaj karakteri korunmuş, yerin ekolojisiyle uyumlu şekilde günümüze kadar ulaşmıştır.
Proje aşamasının en başında belirlenen temel prensiplere tüm süreç boyunca uyulmuştur. Alanın tarihini, ekolojik değerini korumak ve ziyaretçilere doğru şekilde aktarabilmek için; Alan içerisindeki kalıntıların koruma kullanma dengesi gözetilerek sergilenmesi sağlanmıştır. Yeniden kullanım projesi kapmasında açık alan düzenlemeleri için alanın mevcut dokusundan renk paleti oluşturulmuş, mevcut dramatik tavrın devamlılığı sağlanmıştır. Mevcut tarihsel katmanlaşmanın dikkate alındığı çalışma sürecinde, topografya ile yapılan tüm çalışmalar kalıntıların sergilenmesi ve altyapı çözümleri üzerine olmuş, alan dinamiğinin önüne geçecek bir düzenleme önerilmemiştir. Yapılan kazılar ile sürekli güncellenen saha ve tarih neticesinde peyzaj projesi çıkan her verinin tekrar tekrar süzgeçten geçirilmesi ile güncellenmiş, ortaya çıkarılan ve belgelenen tarih katmanları alan içerisinde muhafaza edilmiştir.
Bir diğer taraftan alan içerisinde kullanılacak tüm yapısal ve bitkisel materyaller uzun süre bakım gerektirmeyecek ve çevreye duyarlı türler üzerinden seçilmiştir. Alanın doğal bitkisel karakterinin devamlılığını sağlamak ve bakım gerektirmeden sürdürülebilir olan yeşili alanda hakim kılmak için tohum karışımı oluşturulmuş, gelincik gibi dönemsel türlerin bitkisel karaktere sirayet etmesi amaçlanmıştır.
Tüm kullanıcıların alan içerisindeki ana güzergâh dolaşımları tarihi alan karakterinin önüne geçmeden olabilecek üst konfor seviyesinde planlanmıştır. Dolayısıyla tarihe saygı, topografyaya saygı, sürdürülebilirlik ve tüm kullanıcı grupları için erişilebilirlik temel prensip olmuştur.
Çalışma kapsamında ve projelendirme sürecinde yapısal ve bitkisel peyzaj kararları eş zamanlı ve bütünsel olarak ele alınmıştır. Yapısal peyzaj kapsamında kale ve yakın çevresinin doğal malzemeleriyle uyumlu, aktif ve pasif kullanım alanlarını detaylı şekilde ayrıştıran düzenlemeler yapılmıştır. Aktif kullanım alanlarında alan karakterine uygun doku ve dayanıklılıkta doğal taşlar kullanılmış kullanılan taş dokusu özgün döşemeden farklılaşması amacıyla tanımlı ölçülerde planlanmıştır. Böylece , doku ve yere uyum gözetilmiş, ziyaretçinin eski ve yeniyi malzeme ölçek ve formundan algılaması sağlanmıştır. Kaleye giriş meydanında yapılan düzenleme tanımlı ve tarifli kurgulanmışken, kale içerisinde bu kurgu kendini çıkan özgün döşemelerin de varlığı ile daha organik ve tanımsız hale bırakmıştır. Alanda ortaya çıkan tüm özgün döşemeler korunarak sirkülasyonun doğal parçaları haline getirilmiştir. Pasif kullanım alanlarında uygun tekstür ve büyüklükte çakıl malzemelerle doğal drenajın sağlanması desteklenmiş, restorasyon sonrası yapısal strüktürün uzun süre korunması için önlemler alınmıştır. Alan genelinde toprak görünümün devamlılığında solüsyonlu toprak ile düzenleme yapılmış, böylece dokunun karakterine zarar vermeden ihtiyaç duyulan mekânsal düzenleme gerçekleştirilmiştir.
Proje alanının Gelibolu Tarihi Yarımada bölgesinde yer alması bitkilendirme kararlarında önemli rol oynamıştır. Yarımadanın dramatik durumu göz önünde bulundurulduğunda mevcut duruma aykırı bir bitkilendirme yapmak yerine şantiye aşaması ve öncesinde bozulmuş alanlara doğa onarımı yapılması uygun görülmüştür. Bu doğrultuda mevcut kırsal dokunun bitki listesi çıkarılmış; Yarımada içerisinde kendiliğinden yetişen türler arasından her dönem alanın bitki dokusunu kaybetmeyecek bitki türleri üzerinden tasarım yapılmıştır. Doğadaki mevcut dokunun ve bitkisel tür karışım oranları gözetilerek bir hydroseeding karışımı oluşturulmuş bu şekilde alan bitkilendirilmesi yapılmıştır. Kurakçıl türler ile minimum bakım ve sulama ile yere dokunulmamış hissi veren bir tasarım ortaya konmuştur.
Alan içerisinde restorasyon kararı olarak “soft-capping” “bitkisel tamamlama” yapılmış, standart hard capping uygulamalarından farklı olarak, kalıntılar özgün boyut ve sınırlarında bitkisel materyalin koruma gücünden faydalanılarak koruma altına alınmıştır.