UAD tarafından tasarlanan müze, Çin'in Fujian Eyaleti, Nanping Şehri'nde inşa edildi.
Shunchang, Futun Çayı’nın geçtiği dağlarla çevrili. Müzenin güney tarafında, Longshan Dağı ve Halk Kahramanları Anıtı bulunurken, kuzeyinde ise Futun Çayı boyunca bir sahil yürüyüş parkuru bulunuyor. Parsel doğu-batı yönünde ve güney-kuzey yönünde sınırlı bir derinlikte uzanıyor. Çiğ benzeri bir şekle sahip, dağ ve su arasında yer alan bina, müze, şehircilik sergi merkezi, ofis odaları ve kültürel eser depoları işlevlerine hizmet ediyor. Shunchang Müzesi’nde, mimari tasarımın başlangıç noktası ve odağı, binanın özellikle memleketini terk eden vatandaşların nostaljik duygularını günlük yaşamıyla bütünleşmesine ve hafızayı taşımasına izin verecek şekilde değiştirilmiş.
Dağ ve çay arasında uzanan arsa doğrultusunda, mimari form, insan akışları ve dere boyunca yürüyüş parkuru arasındaki bağlantı, çevredeki doğal peyzaj ile sağlanmış. Mimariyi bir araç olarak ele alan tasarım ekibi, şehre çok boyutlu olarak açılan ve dağ ile dereyi birbirine bağlayan “geçilebilir bir kentsel bahçe” inşa etmiş.
Proje sahasının dere boyunca yavaş trafik sisteminin kilit bir düğümü olduğunu göz önünde bulundurarak, mimarlar, yoğun bir yaya akışına olanak sağlamak ve geniş bir geçiş alanı oluşturmak için binanın zemin katını Futun Çayı’nın olduğu tarafta yükseltmiş. Bu alan, kentsel ortama açık bir hareketle uyum sağlayan bir “kentsel oturma odası” yaramış. Burası vatandaşların günlük yaşam aktiviteleri ve kültürel etkinlikler için bir mekan sağlıyor ve karşılığında vatandaşlar tarafından zenginleştiriliyor.
Tasarım ekibi, başlangıç noktası olarak “kentsel oturma odasını” almış, müzenin ana girişlerini ve kentsel planlama sergi merkezini düzenlemiş ve bu arada geçici sergi salonu ve oditoryumun bağımsız kullanımı sağlanmış. Müzenin ve kentsel planlama sergi merkezinin ziyaret rotaları, sırasıyla eksiksiz bir ziyaret sirkülasyon rotasını birbirine bağlayan hollerle oluşturulmuş. Müze ve kentsel planlama sergi merkezi arasındaki bağlantı alanı, bir kültür ve kitap barı işlevi de görüyor. Rampa yukarı doğru kıvrılıyor ve nehir kenarındaki yürüyüş parkuruna bağlanan ve binanın iç sirkülasyon yolunu şehre entegre etmeye yardımcı olan çatı terasına kadar uzanıyor. Bu düzen, somut iç ve dış mimari yüzeyler aracılığıyla soyut alanların tanımlanmasını sağlayan mekan organizasyonunun önemli bir özelliğine dönüşüyor.
Nehir kıyısındaki yürüyüş yolu, binanın çatı katına kadar uzanarak, dağlık bölgenin büyüleyici manzarasına panoramik bir bakış açısı sunan, tamamen erişilebilir bir çatı oluşturuyor. Bina ile çevrili iç avlu, ofis odalarının günışığı ihtiyacını karşılarken aynı zamanda teknik odaların havalandırma ihtiyacını da karşılıyor. Merkezi iklimlendirme sisteminin dış üniteleri, çatıya hiçbir ekipman monte etmeden, diğer uygun yerlere gizlenerek monte edilmiş.
Güneş ışığını almak ve mimariye yakınlık hissini arttırırken mekanda görsel bir vurgu yaratmak için proje alanında önceden bulunan büyük bir ağaç korunmuş ve “kentsel oturma odasının” merkezi de burası olmuş. Büyük ağaç, proje alanının kentsel hafızasının bir sembolü olarak ele alınmış. Değişen dış çevre ve kentlilerin faaliyetlerini zenginleştiren yeni mimarinin varlığı kentsel yaşama yeni bir canlılık katarken; dev ağaç, küçük ilçenin hem geçmiş hem de geleceğe dair hikayelerini taşıyan bir tanık haline gelmiş.
“Kentsel Oturma Odası”nın açıklığını en üst düzeye çıkarmak ve avluya gün ışığı almak için bina, çerçeve perde duvarlar ile inşa edilmiş. 48 m açıklığa sahip kavisli kafes kirişler ile zemin katta kolonsuz açık bir alan yaratılmıştır. Avlunun tanımsız ve yekpare bir boşluğa dönüşmesini önlemek için doğu tarafı kısa kirişlerle yukarı çekilirken, batı tarafı zemin kata bağlanmak üzere aşağı doğru uzatılmış.
Sade, masif ama modern bir mimari imaj oluşturmak için projede ağırlıklı olarak taş, cam ve parlak paslanmaz çelik paneller kullanılmış. Avlunun asma tavanında, 1.200 mm kenar uzunluğuna sahip üçgen parlak ve yansıtıcı paslanmaz çelik paneller uygulanmış. Gün ışığı altında, bu asma tavan, alacalı bir ışık ve gölge etkisi yaratırken, aynı zamanda kaba doğal dokulara sahip dış duvarlarla belirgin bir kontrast oluşturur.
Ana yapı gövdesi ve müzenin büyük salonunun duvarları, her bir parçası 1.000 x 300 x 120 mm ölçülere sahip granit taş ile giydirilmiş. Giydirme duvar cıvatalarının montajı için minimum kalınlık 40 mm olarak belirlenmiş. Tüm granit plakalar elde kesilerek rastgele doğal dokular oluşturmuş.