Antalya’nın Side bölgesinde yer alan ALMA Restoran, BBA.istanbul ve KUD Design Studio tasarım ofisleri ortaklığında tamamlandı.
Tasarımcıları Projeyi Anlatıyor:
Antalya’nın Side bölgesinde yer alan ALMA restoran; neredeyse eğimsiz denebilecek, kıyıya çok yakın, nitelikli çevre dokusuna ve peyzaja sahip olmayan bir parsel üzerinde, açık ve kapalı oturum alanlarına sahip, fine-dining türünde hizmet veren restoran ve bar işlevlerinden oluşmaktadır. Düzensiz kentleşmenin ve niteliksiz mimari üretimlerin kurbanı olan Side, bir grup yerel yatırımcının insiyatifi ile kentsel ve kültürel bir dönüşümün ilk üretimlerinin ortaya çıktığı, bölgenin en eski turizm yerleşimlerinden biridir. Bu bağlamda ALMA Restoran, kente, hem mimari hem de gastronomi kültürü açısından yol gösterici olma niyetiyle tasarlanan ve inşa edilen ilk yapıdır. Mimari niteliğinin ötesinde, gastronomi kültürü açısından da bölgede önemli bir rol üstlenmeyi hedeflemektedir.
Kentsel, coğrafi ve ekolojik ölçeklerde, görece kimliksiz denebilecek bir çevrede bulunan proje arazisi, üstleneceği kentsel sorumluluk da gözetilerek, tasarıma yön verebilecek iklim şartları, demografik yapı, çarpık kent dokusu, zorlu ihtiyaç programı ve imar hukuku ile alakalı girdiler doğrultusunda ele alınmıştır.
Bölge ikliminde görülen gün içerisindeki yüksek sıcaklıklar, sahilden esen yoğun kum taşıyan şiddetli rüzgarlar, gürültüye hassas bir konut çevresinde bulunmak gibi tasarım girdileri neticesinde ortaya çıkan ilk kabul, yapının, çevresine karşı görsel bağlamda içine kapalı ancak bir o kadar davetkar olması gerekliliğidir. Yapı, iç programlarını kente doğrudan belli etmeden, kendine has bir mimari gizem yaratarak, kullanıcısını, kendi sirkülasyonuna davet eder. Yapının doğu cephesindeki su öğesi ile başlayan, delikli blok ve taş duvarlardan oluşan cephe, komşu parsel ile sınırı belirleyen yığma duvar ile belli belirsiz bir aralık oluşturarak restoranın giriş rotasını tanımlar. Bu aralıktan itibaren birbirine eklemlenen kapalı, yarı açık ve açık mekanların oluşturduğu süreklilik, girişten, açık teras alanlarına kadar ulaşır. Mekansal süreklilik, sokaktan itibaren başlayarak, mimari öğelerin ve materyallerin kullanımı ile tanımlanmış ve açık-kapalı mekan ilişkilerini muğlaklaştırarak sağlanmıştır.
Bir bodrum kat ve 2 normal kattan oluşan yapının zemin katında, açık ve kapalı mutfaklar, geniş bir şarap kavı, tuvaletler, kapalı oturma alanları ve açık teras alanı bulunur. 1. Katında ise, 50 kişi kapasiteli teras oturma alanı ve özel davetlerde kullanılmak üzere tasarlanmış bir yemek salonu bulunur. Zemin katta da kullanılan sıcak malzemelerin daha yoğun olduğu ve bir şöminenin eşlik ettiği bu alan, istenirse kayar katlanır doğramalar ile bütüncül bir açık alana dönüştürülebilecek şekilde kurgulanmıştır. Zemin katın çatısı olan alanlar ise üst terasın çevresini saran, çatı peyzajı olarak tasarlanmıştır. Misafirlerini giriş cephesinde karşılayan delikli blok cephenin diğer yüzünde yer alan iç bahçe ve ardındaki merdiven ile katlar arası sirkülasyon sağlanır.
Oldukça yoğun bir ihtiyaç programına sahip olan restoran fonksiyonu gereği, teknik altyapı, yapının batı bloğunun altında kalan bodrum katta ve güney cephesindeki teknik terasta gizlenirken, kalabalık servis çalışanlarının kullanacağı rotalar yine bu aks üzerinde, kapalı mutfak ve açık mutfaktan tüm restoran alanlarına hizmet edecek şekilde kurgulanmıştır. Restoranın konsepti gereği, şefin ve mutfak ekibinin tüm pişirme ve tabaklama işlerinin bir açık mutfak ve onu sınırlayan barın arkasında, tüm mekandan görülebilir olması arzulanmıştır. Mekanın girişinden itibaren en uç noktada konumlanmış masalara kadar, hem açık mutfağın hem de terasın merkezinde konumlanan içki barının, tüm misafirler tarafından her an deneyimlenmesi, mekan kompozisyonunu şekillendiren temel girdi olarak ele alınmıştır.
Yapının açık ve kapalı mekanlarının belli belirsiz geçişlerini tanımlayan ve bir ritimle teras cephelerine yerleşen söveler, cephenin bir kuzey batı tarafında, yarı açık bir oturum alanını tanımlarken, geriye kalan kısımlarda ise kayar katlanır doğramaların yardımıyla iç-dış mekan ilişkilerini tanımlar hale gelmiştir. Bölgenin iklim koşulları sebebiyle, kapalı mekanların iklimlendirmesi doğal yöntemlerle sağlanabileceğinden, sadece güvenlik ihtiyacı gereği kapanacak olan doğramaların, yapının aktif çalıştığı saatlerde her daim açık kalacağı öngörülmüştür.
Kapalı restoran alanlarının ardından, sadece gölgelendirme işlevleri taşımanın ötesinde, mimari kütlelerin bir parçası olarak tasarlanan, mimari gabariyi takip eden masif ahşaptan pergola, tüm teras alanlarının üzerini örterek, açık restoran alanlarını tanımlar. Pergolanın gölgesi altında kalan ve terasın merkezinde konumlanan içki barı etrafında konumlanan sabit ve hareketli mobilyalar ve bu mobilyaların arasına giren peyzaj dokusu, adeta gizli bir bahçe gibi açık alan kurgusunu şekillendirmiştir.
Arazisine rahatça oturan yığma taş duvarlar, dikey yönde okunan sıvalı prizmatik kütle ve yatay ahşap pergola yüzeyler, restoranın açık mutfağı çevresinde yerleşen fonksiyonlar; verimli çalışan bir mekan kurgusu şekillendirir. Yoğun peyzaj dokusunun ardında gizlenen restoran yaşantısı, bir yandan da oldukça davetkar detaylarla kentin içerisinde yer bulur. ALMA restoran, tarih boyu kullanılmış olan yapı teknikleri ve yerel malzemeler ile zengin bir doku oluştururken, diğer taraftan da çağdaş ihtiyaçlara ve yaşantıya yanıt veren, minimal mekan kurgusuyla akdeniz mimarisinden esinlenir.
Hem mimari de hem de iç mekan tasarımında kullanılan, genellikle ham dokusuyla bırakılmış doğal malzemelerin oluşturduğu palet, yapının ana karakteristiğini oluşturur. Zemin katta kütlesini oluşturan manavgat taşı, büyük ustalık gerektiren kuru yığma tekniğiyle uygulanmıştır. Teraslarda mekansallığı sağlayan pergolalar, arka planında yoğun bir mühendislik hesabı olan, ısıl işlem görmüş strüktürel çam ağaçlarından imal edilmiştir. Dikey sirkülasyonu ve 1. Kat kütlesini tanımlayan kütlenin sıvasında, yığma taşlardan çıkan toz kullanılarak formül güçlendirilmiş ve uyum sağlanmıştır. Mekanlar arası geçişleri vurgulayan söveler ve delikli bloklar ise yine manavgat taşının tozu, elyaf, çimento gibi hammaddelerden defalarca yapılan denemeler sonucu bulunmuş olan formülüyle, yerinde döküm tekniği ile üretilmiştir. Zeminde, yüzeyi ham dokusuyla bırakılmış bej doğal taş ve eflani taşı kullanılmıştır. İç mekan dekorasyonunda ise, iroko, teak ve tütsülü meşe şeklinde 3 farklı ağaçtan üretilmiş hareketli ve sabit mobilyalar, taş yapı ile sıcak bir uyum içerisindedir. Farklı ahşap dokuların mekan içinde yarattığı ahenk, yapının dikey sirkülasyonunu vurgulayacak biçimde, merdiven hattını bağlayan, şarap kırmızısı renginde mozaik kaplanmış duvar ile buluşmaktadır. Yapının doğramaları, iklimsel ve fonksiyonel sebepler gözetilerek, alüminyum malzemeden tercih edilmiştir. Kullanılan diğer ham ve yerel malzemelerden biçimsel olarak ayrışabilmesi adına, yapının renk paleti ile kontrast oluşturacak biçimde koyu fümeye boyanmıştır. Kullanılan tüm bu mimari malzemeler, yapının mümkün olan her noktasında peyzaj ile buluşturulmuştur.
Ham ve yerel malzemelerin, hem yerel hem çağdaş inşaat teknikleriyle buluştuğu bu yapı, tasarımcılarının, yatırımcılarının, yüklenicilerinin, şeflerinin, ustalarının ve en önemlisi tüm işçilerinin oldukça kısıtlı bir sürede, çok büyük emeklerle, yüksek hassasiyet ve mükemmelliyetçilikle çalışması sonucu hayat bulmuştur.