Summa Genel Merkez Binası

Avcı Architects, SUMMA uluslararası şirketinin 2012 yılında Seyrantepe'de aldığı metruk binayı dönüştürdü.

Avcı Architects, yapımı 2014 yılında tamamlanan Summa Genel Merkez Binası’nı anlatıyor:

Türkiye’nin en büyük uluslararası inşaat şirketlerinden biri olan SUMMA, İstanbul’un iş merkezi olan Levent’e daha yakın olmaya karar vererek, 2012 yılının sonlarında Seyrantepe çevre yolu bağlantı noktasında bulunan metruk denebilecek bir yapıyı satın aldı. Mimari açıdan oldukça gelişmiş olan merkezi iş alanına yakın olmasına rağmen, yeni yapının bulunduğu bölgede daha geniş bir imar planı hazırlanmakta olduğundan yeni bina inşaatı yasağı bulunuyor. Bu nedenle SUMMA’nın tek seçeneği mevcut yapıyı kullanarak yönetmeliklere uygun bakım ve iyileştirmelerin yanı sıra binada depreme dayanıklılık çalışmaları yapmaktı. Esas olarak bu durum, yapıyı önceden belirlenmiş yapısal bir şablon ve döşemeden döşemeye yüksekliğe sahip yeni bir bina olarak düşünmemiz gerektiği anlamına geliyordu.

Müşteri, ilk olarak gayri resmi ve sınırlı bir yarışma düzenleyerek birkaç mimarlık bürosunun fikirlerini aldıktan sonra, SUMMA’nın vizyonunu en iyi temsil eden yaklaşımı sunan AVCI Architects’i seçti. “Bitişik nizam” konumu nedeniyle projenin cephe tasarımına odaklanacağı baştan açıkça belliydi. Bina ayrıca Maslak bağlantı yolundan merkezi iş bölgesine girişte de en çok göze çarpan yapıydı. Teraslama nedeniyle ön, arka ve yan cephe konuları önem taşıyordu ve en kayda değer ve önemli özelliği olan bu gürültülü bağlantı yoluna bakan Kuzey cephesi, tasarımın en önemli unsuru haline geldi.
Çevresel açıdan bakılınca, yapının Kuzey cephesinin güneş kontrolü için korumaya ihtiyacı yoktu ve bu nedenle tamamen şeffaf bir cam cephe kullanmak mümkün hale geldi. İlginç bir şekilde, talepler arasında, en yüksek tavan yüksekliğine sahip giriş seviyesinde ve birinci katta, mekanik araç istifleme sistemli, iki katlı bir otopark şartı bulunuyordu. Otopark katlarının, doğal hava akışına izin verecek şekilde atmosfere açık olması gerekiyordu, fakat açıkçası bizim yaklaşımımız, bu alanda otopark görünümünden uzak, farklı bir kompozisyon yaratmaktı. Böylece, ofislerin ve otoparkın ana girişleri birbirine zıt taraflara konumlandırıldı ve binanın ön kısmındaki caddeyi renklendirmek için ikisinin ortasına küçük bir kafe/dükkân yerleştirildi. Ana otopark seviyesi, ilerideki arabalar için perde görevi gören bir “yaşmak” sağlayan, antrasit renkte ince taneli açık alüminyumdan dikey panjurla desteklenmiş, korten çelikten, büyük ölçekli bir panjur katmanla ayrıldı. Çatı saçağı / geçit gibi başlayan kalın metal bir kaplama, korten çeliğin etrafını sararak kompozisyon için net bir temel oluşturdu. Daha sonra bu unsur ikinci kattaki ofis seviyesi için bir terasa dönüştü.

Bu 6 katlı cam ofis kütlesinin oranlarını daha iyi çözmek ve ofis mekanlarının da zenginleşmesi amaçlanarak kütle yatayda 3 farklı bölümlemeyle vurgulanmıştır. Yapı kabuğu, ikinci kat terası boyunca devam eden girintideki, depreme karşı güçlendirmeye yönelik üçgen kirişin öne çıkardığı kısım geriye doğru itilerek daha belirgin hale getirildi. Böylece, ofis hacimlerini bu teras üzerinde en uç noktaya doğru ittikçe, kapsamlı cephe kompozisyonu giderek daha kompleks ve ilgi çekici bir hale geldi. Bu noktada ayrıca gün ışığını iç mekanın derinliklerine kadar veren cam tavanlı bir çıkıntı ile CEO ofisini ayırarak ofislerin üst kısmında bu kompleks kompozisyona biraz daha katkıda bulunduk. Böylece, ince kabuğun manipülasyonu olarak görünen uygulama, başladığımız noktadan farklı bir noktaya ulaşarak, yapıya içerik kazandıran üç boyutlu bir kompozisyon oyununa dönüştü. Bu noktada, gelinen noktanın değerini anlamak için mevcut orijinal binaya bir göz atmak gerekiyor.

Ticari ve imar kanununun getirdiği kısıtlamaların kaygısı ile ortaya çıkan yapı, aynı zamanda sürdürülebilirlik arayışımızın karşılanmasını da sağladı. Yeşil alanlar yerine “kahverengi” alanlar üzerinde bina inşa etmek ve işlevini yitirmiş bir binaya yeniden hayat vermek İstanbul şartlarında iyi bir fırsat.

Yapının diğer cephelerinde, binayı enerji standartlarına uygun hale getirmek üzere belirgin bir son kat yalıtım sıvası ile daha mütevazı bir duvar uygulaması yapıldı. Sonuçta çevrede inşa edilecek bitişik binalar bu arka cephelerin kapanmasına neden olacak; ancak bu durum inşaat yasağı kalktığında gerçekleşebilecek. Bu zaman zarfında hedefimiz, bu arka cepheleri hem ekonomik hem de estetik olarak kabul edilebilir bir düzeye getirmekti.
Bina planında SUMMA merkezi, şirket büyüdükçe alt katlara doğru esnek bir genişlemeye imkân tanıyacak şekilde en üstteki üç katta konumlandırıldı. Şirket kurucusunun yönlendirmesiyle, 3. ve 5. seviyelerdeki kiraya verilebilecek katlar arasında, gelecek vaat eden sanatçıların çalışmalarının sergileneceği bir sanat alanı ve Türkiye’nin giderek gelişmekte olan sanat arenasına dair tartışmaların da yer alacağı bir alan olarak işletilecek bir sanat galerisi / atölye alanı oluşturuldu. Tüm bu alanlara, duvarları Amerikan ceviz kaplamalı ve Serpeggiante gri mermer döşemeli zemin katındaki ortak bir lobiden erişilebiliyor. Lobinin geometrisi, doğrusal cephe kompozisyonundan şaşırtıcı bir biçimde farklı… Alanın dalgalanan koyu renk ahşap duvarlarıyla uyum içindeki Corian resepsiyon masasının siyah dinamik formu, benzer şekilde dalgalanan tavandan yansıyan ışık çubuklarıyla aydınlatıldı. Böylece SUMMA’nın aktarmak istediği mesaj görünürlük buldu: Çağdaş, dinamik, uçlarda, ancak yine de doğal…
Ofis seviyeleri, Kuzey yönüne konumlandırılan bölmelerle ayrılmış bir dizi açık çalışma alanı ve yönetici ofislerinden oluşuyor. Daha karanlık noktalar resepsiyon alanı ve toplantı salonu olarak kullanılıyor. Nurus mobilya yelpazesinden seçilen ‘U Too’ masa sistemleri, cam bölme duvarları ve doğal ceviz ahşap duvar paneli ve antrasit gri cam unsurlarla denge oluşturuyor. İç dekorasyondaki önemli hedeflerden biri de alanlar boyunca düz bir asma tavandan kaçınmak ve mevcut tavan yüksekliğini maksimize etmekti. Sonuçta tüm alanlardaki tavan yüksekliği ayrı ayrı maksimize edildi ve tavana gömülü LED şeritleriyle aydınlatma sağlandı; özel çalışma alanları için ise asma LED şerit aydınlatma kullanıldı.
Bina cephesi, yapının cephe kısmındaki merkezi kolon kirişi boyunca üçgen çelik borulu, yük aktarmalı çelik profillerin zorunlu olarak eklenmesiyle ilginç bir vurguya sahip oldu. Bu görünüm, depreme karşı güçlendirme amacıyla aşırı şekilde genişletilmiş, müstakil ve açık bir alanın bir parçası olduklarında genellikle dairesel olarak kaplanan beton kolonlarla ilgi çekici bir denge oluşturuyor. Giydirme cephe çözümü, koyu renk pencere eteği panellerinden kaçınırken, her katın yüksekliğini tamamen kapsayan geniş cam panellerle kendi konsepti içinde olabildiğince minimal bir görüntü oluşturuyor. Her bir potansiyel bölme alanına, alanın tam yüksekliğinde ve gerektiğinde içeri doğru açılarak alana temiz hava girişini sağlayan hareketli pencereler eklendi. Bu tam yükseklikteki açıklıklar, paslanmaz çelikten dikey şerit kafesle dış ortama karşı koruma altına alındı ve gömme LED ışıklandırma ile gece vakitlerinde bu noktaların daha fazla vurgulanması sağlandı. Bu aydınlatma, Maslak’ın Seyrantepe eksenine doğru uzanan bu kısmına, SUMMA Genel Merkezi’ni İstanbul semalarında benzersiz ve gösterişli bir yapı olarak öne çıkaran ilginç bir vurgu katarak gece saatlerinde yapıya hayat veren nihai imzasını atmaktadır.

Etiketler

Bir yanıt yazın