İBB Miras restorasyon çalışması olan Taş Mektep Yeniden İşlevlendirme Projesi, Novos Mimarlık tarafından tamamlandı.
İstanbul Adaları’nın en büyüğü olan Büyük Ada, şehre coğrafi olarak yakın olmasına rağmen yerleşim ve yaşam açısından izole olduğu için, zaman zaman sürgün ve sığınak olarak kullanılmış, diğer zamanlarda ise dinlenme, eğlenme ve ilham arayanlar için bir mekân olmuştur. Taş Mektep Büyükada Kadıyoran Caddesi’nde 19. yüzyılın ikinci yarısında, dönemin Rum Ortodoks Patriği Sofronios tarafından inşa ettirilmiştir. Yapının mimarı bilinmemektedir. Sofronios Köşkü olarak da anılan yapı Patrik Sofronios, tarafından uzun süre yazlık konut olarak kullanılmıştır. 1922’de İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak Büyükada’nın ilk resmi Türk okulunun buraya taşınmasıyla Köprülü Mehmed Paşa Numune Mektebi adıyla hizmet vermeye başlamıştır. 1925’te ismi Büyükada İlkokulu’na çevrilen yapı halk arasında Eski Mektep olarak da adlandırılmıştır. 1967’ye dek Büyükada İlkokulu; bu tarihten itibaren ise Büyükada Ortaokulu olarak Büyükadalı öğrencilere hizmet vermeyi sürdürmüştür. 1978-79 öğretim yılında geçirdiği yangın tehlikesi yüzünden boşaltılan yapı 2021 yılında verilen restorasyon kararına kadar kullanılmamıştır. Bu yüklü tarihi ile yapı, Büyükada’nın farklı dönemlerde farklı devletler tarafından farklı amaçlarla kullanılması ile benzer izler taşımaktadır.
‘’Konstrüksyonun analitik, duvarın ontolojik açılımı ağır basar. Konstrüksyon tekniğe, duvar kültüre işaret eder. Konstrüksyon şeffaftır, sarihtir, aydınlıktır. Ritim verir. Kendini, işlevini, arkasını saklamaz, gösterir. Yüksüzdür. Tarafsızdır. Geleceğe açılır. Duvar ise ağdalıdır, saklayıcıdır, geçen zamana karşı dirençlidir. Kendisine ve ardına ilişkin imalarla yüklüdür. Müphemdir. Hafızaya, dolayısıyla geçmişe doğru açılır. Unutulmuş olanları üzerinde tutar.’’ (Bilgin, 1997, sf. 73).
İhsan Bilgin Fol dergisinin 7.sayısında (Kasım 1997) yayınlanan Nerdeyse Hiç yazısında Almanca duvar (wand) ve elbise (gewand) kelimelerinin akrabalığına dikkat çekerek bir tekstil ve dokuma ile duvar örmenin teorik anlamda benzerliğinin altını çizer. Duvarın, taşla örülen duvarın bir dokuma gibi binayı parçalanamaz bir bütün halinde algılamaya sebep olduğunun altını çizer. Burada bahsettiği bir diğer konu da bunun zanaatla ve dolayısıyla kültür ve hafıza ile ilişki kurma biçimidir. Bu anlatının ışığında Taş Mektep gerçekten günümüze farklı tarihi dönemlerde, farklı kullanma biçimleri ile yıllara dayanarak birçok farklı hikayenin taşınmasını sağlamıştır.
Binaların kullanımının değişmesi, yok edilmesi, korunması veya işlev ve biçim değiştirmesi aktarılan kolektif bellek ile yakından ilişkilidir. Geçmişin izlerini sürmek için bir izlek oluşturmak tarihi yapılar ile iletişim kurulduğunda daha mümkündür. Bu fikir ile Taş Mektep projesinin oluşturulmasında mevcut durumun ve konuya yaklaşma biçiminin bir palimpsest * tekniği gibi izleri sürerek, katmanlara bakarak, bunlara karşı ve bunlarla beraber nasıl pozisyon alınacağına karar vermek mimari tasarımın önemli bir meselesi haline gelmiştir.
Projenin öncelikli kararları oldukça metruk durumda olan tarihi taş yapıyı aslına uygun şekilde hayata döndürmek ve bunu yaparken yeni işlevleri tamamen kamusal kullanıma uygun düzenlemek oldu. Bu mekanın sahip olduğu etkileyici atmosfer ve benzersiz manzarasının Adalılar ve ziyaretçiler için bir çekim merkezi haline gelmesi amaçlandı. Proje giriş katında karşılama alanı, kafeterya, kütüphane ve çalışma alanları ile kurgulandı. Üst katta sergi ve etkinlik alanı konumlanırken, bodrum katta tavan kotu düşüklüğü ile teknik hacimler, mutfak, elektrik odası, çalışan odası çocuk kütüphanesi gibi programlar yerleştirildi.
Yapının bu katları barındıran ana bina dışında okul yapısına dönüştürüldüğünde eklenmiş olan bodrum katta binaya yapışık ek bir bina ve bahçesinde bulunan 3 küçük ayrı yapı bulunmaktadır. Binanın bodrum katında yerleşen bu ek yapı geniş açıklığı ile atölye ve etkinlik (söyleşi, konser vb.) için kurgulandı. Dış mekan yapıları ise kitap evi, kafeterya ve ıslak hacim olarak yapılandı.
Yapının restorasyonu ve yeni programın iç mekanlarda tasarlanması sürecinde verilen temel kararlardan bir tanesi yapının kabuğunda her şeyi orijinal malzemelerine göre restore edilmesi oldu. Bunun yanında yeni işlevler kazandırırken iç mekan kurgusunda ise yeni malzemeler tasarıma eklendi. Buna göre yapı, ek yapılar, bahçe duvarları aslına uygun şekilde örme taş duvarlar, ahşap taşıyıcı karkas, ahşap doğrama ve kapılar, eğimli kiremit çatılar, ahşap parkeler, mermer ve terrazzo merdivenler, ferforje korkuluklar korunarak ve gerekli yerlerde yenilenerek restore edildi. Böylece yapı tarihi kimliğine sadık kalınarak ortaya çıkarıldı.
İç mekan tasarımında gözetilen temel tasarım kararı, yeni mekan işlevlerini ve müdahale edilen kısımları yeni malzemeler ile çerçevelemek oldu. Cephede bulunan rustik ahşap doğramaların aksine iç mekanlarda kapı boşlukları siyah sac minimal pervazlar ile tanımlandı. Mekanın odalara bölünmüş etkisini kırmak için kapı yerleştirilmedi. Mevcut taş duvarlar ve alçı tavanlardan restorasyon sırasında izleri bulunan ve korunabilecek halde olanlar açıkta bırakıldı. Müdahale edilen kısımların korunmuş elemanlardan farkının okunaklı olması amaçlandı. Bunun için yeni müdahale yapılacak duvarlar için güçlendirilmiş dokulu sıva uygulaması gerçekleştirildi. Tavanlarda ise ahşap tavan kaplamaları yapıldı. Bina kabuğunda aslına uygun yenilenen giyotin doğramalar için koyu yeşil bir ton seçildi ve restitüsyonda bulunan kepenkler iptal edildi. Böylece cephe dilinin ve dolu boş ritminin daha okunaklı hale gelmesi amaçlandı. Cephede yalnızca ana giriş kapısı ve bu kapıyı çerçeveleyen eğrisel doğrama iç mekandaki eşikler için seçilen siyah sac pervaz ve kanatlar içerisine yerleşen büyük cam boşluklar ile tasarlandı. Bu sayede cephede yalnızca burada oluşturulan aykırı dil yapıda yeni olanı işaret etmekte ve bu eşik tarihi doku ve yeni kullanım arasında da bir geçişin altını çizmektedir.
Zemin kat programı ise; karşılama bankosu, kafeterya, kütüphane ve çalışma alanı olarak tasarlandı. Burada evin odalı yapısı korundu, yalnızca yüksek kapı açıklıkları kapı eklenmeden sac pervazlar ile tanımlandı. Bu hareket ile mekanlar arası geçişken ve ferah bir duygu yaratılırken, odalı yerleşimin korunması bireysel okuma ve çalışmaya imkan sunan sakin alanlar oluşturdu. Mobilyalarda malzemeler ağırlıklı olarak siyah sac ve siyah ahşap malzemeler ile detaylandırıldı. İnce detaylar, geçirgen tasarımlar ile mevcut dokular öne çıkarıldı. Kafeterya aynı malzeme paleti ile hem kütüphane kullanıcılarına hem de farklı katlarda etkinliklere gelen ziyaretçilere hizmet vermektedir.
Karşılama ve bilgilendirme bankosunun aksında yer alan merdivenler hem bodrum kat hem de üst kata ulaşım sağlamaktadır. Basamaklar orijinal terrazzo malzemesi korunarak bırakıldı. Bununla beraber korkuluk ve küpeşteler de yine çizgisel sac elemanlarla tasarlandı. Üst katta sergi alanı zemin katın odalı bölüntüleri ile kullanılmasının aksine açık mekan olarak tasarlandı. Sergi ve etkinlik alanı olarak planlanan birinci kat dört yönde oda duvarlarının izlerinde yapılan beyaz duvarlar ile mekanı artiküle etmenin yanında geçmiş izleri yeni ve aykırı malzemeler ile yapılandırmayı amaçlıyor. Ahşap çatı taşıyıcı makaslarının tamamen açıkta bırakıldığı bu sergi katında çatı karkası açık bırakarak tavan yüksekliği maksimize edildi. Bununla beraber elektrik, aydınlatma için çatı taşıyıcılarının altında oluşturulan siyah metal grid sistem yine yapıdan ve yapı dilinden koparılarak sergileme alanını hem organize eden hem de elektrik, aydınlatma ihtiyaçları için homojen ikinci bir katman oluşturdu. Sergi katında zemine kaplanan ahşap parke yüzey, klasik dilde olduğu gibi duvar kenarında bitirilerek, süpürgelikle sonlandırılmadı. Bunun yerine zemin sınırları duvardan uzaklaştırılarak duvar izince oluşturulan bordür boşluğu çakılla dolduruldu. Burada yeni kullanım ve malzemenin duvara yapışması ve duvara eklenen süpürgelik imalatlarından kaçınılarak yeni işlev ve imalatların mevcut yapıya zarar vermesinden kaçınıldı. Sergi katı toplanma, söyleşi ve akustik konserlere de ev sahipliği yapabilecek şekilde kurgulandı. Sahiplik yapacağı kültürel etkinliklerle beraber sergi katı küçük Fransız balkonları, ada ve İstanbul Boğazı’nı engelsizce gören yüksek giyotin doğramları ile ziyaretçilere bu etkinlik deneyimlerinin yanında büyük bir manzara deneyimi de sunuyor.
Bodrum kat mevcut kat yüksekliğinin diğer katlara oranla çok düşük olması nedeni ile Çocuk Kütüphanesi ve iki çalışma odası dışında ağırlıkla teknik meselelere ayrıldı. Merdivenin vardığı alandan bir perde sistemi ile ayrılan teknik odalar, kafeterya mutfağı, personel odası, elektrik odası gibi ihtiyaçlara cevap veriyor. Bu katta ahşap tavan sistemi restitüsyon projesine uygun yenilenirken yalnızca çocuk kütüphanesi mahalinde bulunan mevcut mermer döşeme kullanabilir şekilde bulundu. Diğer mahallerde yine mevcutla tezat oluşturacak bir dil seçildi ve zeminlere mikro beton uygulaması yapıldı.
Bu kat holünden dışarı açılan kapı binanın okul kullanımı sırasında yapılmış olan ek yapıya çıkan bir yola çıkmaktadır. Peyzajdan direkt ulaşımın da olduğu bu ara mekanda mevcut iki eski yapı korunarak tuvalete çevrilmiştir. Arazi alanındaki merkez konumu ve bina dışı etkinliklere de kolay hizmet verebileceği düşünülerek bu yapılar ıslak hacimlere ayrıldı.
Ek yapı binası hacim kapasitesi göz önüne alınarak atölye ve etkinlik alanı olarak tasarlandı. Mevcut yapının statik durumunun yetersiz olduğu saptandığı için bu alan mevcut sınırlarına uyularak yeniden inşa edildi. Yapı çelik taşıyıcı sistemi açıkta bırakılarak ve tüm yeni imal edilen tavan ve duvar yüzeylerinde beyaz renkli bitiş, zeminde ise mikro beton uygulaması yapıldı. Böylelikle ana yapı ile öpüşen bu ek yapının yeni olan tüm yüzeyleri sade fakat binadan keskince ayrılan bir hacme dönüştü. Atölye girişinde binanın açılı bitişini de kullanım alanına çevirmek isteyen basamaklı oturma alanı yapıldı. Bu sayede dinleyicili etkinlikler için daha çok kapasite sağlandı.
Kadıyoran caddesi üzerinde bulunan Taş Mektep, yerleştiği eğim ve bulunduğu yükseklik itibari ile etkileyici bir İstanbul Boğazı ve Ada manzarasına sahiptir. Bu konumu yapının karakterli ve yüklü dokusuna daha da etkileyici bir deneyim imkanı sağlamaktadır. Bina arazisinin eğimi ve yapının merkezdeki yerleşimi nedeni ile arka bahçe ve ön bahçe farklı kotlara yerleşmektedir. Bu nedenle manzara ve görüş deneyimi farklı olduğu gibi binanın algılanması da ön bahçeden tüm cephenin göründüğü görkemli bir etki yaratırken, arka bahçe kotu üzerinde yalnızca bir kat ve çatı görünür olduğu için bina ile çok daha yakın bir deneyim ilişkisi mümkündür.
Bina ön bahçesi hem binanın görkemini arkasına almakta hem de bu atmosferi güçlendirecek bir kent manzarası sunmaktadır. Kotun bahçe boyunca doğal inişine uyum sağlayarak, yapı önüne amfili bir oturma ve merdiven tasarımı yapılmıştır. Bu sayede En alt kotta bulunan düz zemin sadece bahçe olarak kalmayıp burada konser ve gösterimlerin yapıldığı bir açık hava sineması / tiyatrosuna dönüştürüldü.
Binanın arka bahçesinde yer alan metruk haldeki tekil yapılar ise restitüsyon projesine göre yenilenerek İstanbul Kitapçısı ve kafeteryaya dönüştürüldü. Farklı kotlara oturan bu iki yapı arasına yine farklı kotlarda oturma alanları yapılarak daha sakin olan bu ikinci bahçede deneyim alanları yapıldı. Alt kotta atölye binası olarak yenilenen ek yapı, yeniden yapılandırılırken kullanılabilir teras olarak tasarlandı. Bu diyagonal yapının üstü bank ve oturma alanları ile manzaradan maksimum faydalanabilecek şekilde yerleştirildi.
Tasarım ve müdahale kararları yapının kendi malzeme ve atmosfer dokusunu bozmadan yeni bir işlevlendirme katmanı eklemeye odaklanmıştır. Burada alınan mekânsal müdahale ve malzeme kararları tasarımda ve binanın son halinde önemli rol oynamıştır. Bunun yanında Büyükada’ya yeniden kazandırılan bu yapının kamusal kullanım ve kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapması için mekan kurgusu mevcut yapının içine olabilecek en iyi şekilde yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Bunu yaparken burada iki tip deneyim dikkate alınmıştır. Bunlar biri toplu katılımın olduğu kültürel faaliyetler ve bunların alanları, konser, atölye, film gösterimi ve sergi için kullanılabilecek alanların programda bulunması iken, ikincisi bireysel olarak burayı ziyaret eden, okumaya , çalışmaya gelmiş ziyaretçilere ihtiyaçlarını sağlayabildikleri sakin alanlar oluşturmak oldu.
Bu ikili konfor ve deneyim alanlarını sağlayabilmek için zemin katta mekanlar arasına kapı yerleştirilmeyerek geçişli ve ferah bir mekan duygusu sağlamak amaçlandı. Bununla birlikte oda bölüntülerini korumak çalışma alanlarını daha tanımlı ve izole hale getirdi. Birinci kat tümüyle sergi ve söyleşi/konser etkinliklerine ayrılırken bodrum katta çok daha izole çalışma alanlarını bulmak mümkün. Benzer bir ikili yaklaşım peyzajda da bulunmaktadır. Alt kota yerleşen ön bahçe bir açık hava sineması gibi çalışıp, toplu etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Buna karşılık üst kota yerleşen arka bahçe binanın arkasında daha saklı ve okumak/ çalışmak isteyen ziyaretçilere daha sakin bir mekan deneyimi sunmaktadır.