TED Ankara Koleji Sahne Sanatları Gösteri Merkezi

TED Ankara Koleji yerleşkesinde bulunan gösteri merkezi Uygur Mimarlık tarafından tasarlandı ve 2020 yılında inşa edildi.

Tasarımcılar, projeyi anlatıyor:

1998 senesinde, 6.000 öğrenci kapasiteli TED Ankara Koleji Yerleşkesi’nin mimari proje yarışmasında birinci gelen proje, 2005 yılında hayata geçti ve eğitim öğretim hayatına başladı.

Semra Uygur ve Özcan Uygur tarafından tasarlanıp projelendirilen bu yerleşke, eğitim öğretimin kentten uzak bir bölgede kendi kent yaşamını oluşturması gereği prensibini benimseyen bir kent simülasyonun hayata geçmiş halidir. Bu sebeple gerek sosyal ilişkiler için sunulan açık kapalı alanların çeşitliliği, gerek fonksiyonel kurgusu, farklı kullanıcıların bir araya gelişleri düşünülerek tasarlanan günlük sirkülasyon şemaları ve gerekse süreç içinde ortaya çıkan gereksinimleri gerçek bir kent-çik olarak işlemektedir. Bu sebeple 1500 kişilik birçok amaçlı gösteri sanatları merkezine ihtiyaç duyulmuş ve nihayetinde yerleşke kurgusunda çözünerek kendini var etmesi gereği tasarımcılarca benimsenmiştir.

Mevcut yerleşke planında bulunan Spor-Sanat sokağına eklemlenmesine karar verilen Sahne Sanatları Gösteri Merkezi, sosyal ilişkilerin belki de en çok kamusallaştığı bir kullanımı vadettiği göz önünde bulundurularak spor sanat sokağının bitişinde güneybatı doğrultusuna yerleştirilmiştir. Yapının, iç sokak yönünde ilerlerken tekilliğinin fark edilmemesi amaçlanmış ve yerleşkedeki dolaşım rotasına kendiliğinden eklenmiş hissiyatı bırakmasına özen gösterilmiştir. Dışarıya açılan bir göz ve içeriye çağıran bir kucak imgesi düşünülerek ayağa kalkan yapı mevcut sokağa sanki hep oradaymışçasına eklemlenmiş, sokak fuayeye dönüşmüş ve şeffaf bir bitiriş ile coğrafyaya açılmıştır. Sahne Sanatları Gösteri Merkezi, yerleşkede bulunan yapılar bütününün devamı niteliğinde tasarlanmasına karşın abartısız ancak ikonik bir şekilde bir yerleşkenin bir bitişi olarak coğrafyaya açılır. Hem göz dür hem de kucak.

Yerleşke mimari dilinde kullanılan ortogonal ve öklidyen geometrinin bir araya gelişlerindeki mekânsal oyun bu yapıda da devam ettirilmiş ancak kendi içinde özelleşmiştir. 1500 kişilik bu yoğun kapasitenin sonucu olan büyük hacim ihtiyacı, dikdörtgen bir prizmanın adeta yontularak heykelsi bir forma dönüşmesi ile narinleştirilmiştir. Salon yan cepheleri, farklı açılarla üçgenlenerek kompoze edilmiş ve ahşap cephe yüzeylerde ışığın hareketleri ile dışarda ışık gölge oyunlarına sahne olur. Yontularak elde edilen bu göz ve kucak imgesi sadece uzak bakıda değil salondan da hissedilerek izleyicinin dışarısı ile ilişkisini kesmeden kullanıcının deneyiminde de devam ettirilir. Bu sebeple salon iki yan cephesinde şeffaflaşır ve dışarıya açılır.  Güneybatı yönündeki göz ve kucak imgesinin bulunduğu yöndeki teras aynı zamanda bir açık fuaye olarak işlevlendirilir. İzleyicinin kapalı bir mekandaki deneyimindense, açık alanda sıcak bir üst örtü altındaki deneyimi canlandırılarak topoğrafya ile ilişiğinin sürdürülmesine önem verilmiştir. Gösteri mekanlarının en önemlisi olan antik Yunan tiyatrosuna öykünen salon, topoğrafyadaki eğime oturarak kendi kotunu bulur ve yelpaze biçimiyle yoğun kapasiteyi bir hacimde eriterek toplar. Bu yoğun kapasiteli kullanımın yanı sıra tiyatro gibi kullanımlar için de bölünebilir perdelerle daha küçük bir salona dönüştürülebilir.

Etiketler

Bir yanıt yazın