PROJE RAPORU
Dünya, her geçen gün çeşitli bilimsel ve teknolojik gelişmelerle yenilenirken, üniversite kurumunun da varlığını sürdürebilmesi için çağın bu gerekliliklerine ayak uydurabilmesi gerekir. Hedefi yenilikçi ve proaktif yeni nesil dijital çağa uygun donanım ve yetkinliklere sahip bir üniversite haline gelmek olan YTÜ de öncelikle mimari anlamda içinde bulunduğu kentsel çevre için örnek teşkil eden bir yapı olmalıdır.
Üniversite ve etrafında kurgulanan mekanlar; farklı sosyolojik katmanlara ait kullanıcıları tek bir ortak alanda toplayacak ve bu anlamda çok katmanlı kültürel özelliklere sahip İstanbul’a ait kentsel referans taşıyacaktır. Davutpaşa yerleşkesi, konumu itibariyle kent ile üniversite arasında bir arayüz oluşturur. İlk izlenim görsel deneyime indirgendiğinde, kentlinin üniversiteyi algılama biçimini belirleyen temel etken, üniversitenin giriş kapısıdır. Kapı aracılığı ile kent ve üniversitenin teması, küçük ölçekten bakıldığında farklı fikirlerin teması ile birbirini beslemesi olarak imgeleştirilebilir.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, kimseye durup bekleme-düşünme olanağı vermez. Bu yetişme/yetiştirme kaygısı ile durağanlığı birlikte çalıştırmak mümkün değildir. Bu nedenle var olan kapıya eklemlenen ve zamanla oluşan gerekliliklerin ortaya çıkardığı yeni kullanımları birleştirecek dinamik bir mekân yaratmak hedeflenmiştir. Gündelik yaşam pratikleri için destekleyici olması hedeflenen bu mekân, içerisinde biriken farklı fikirler için bir çatışma/çarpışma/kesişme ortamı yaratacaktır. Bu tesadüfi karşılaşmalardaki kıymet, uzun vadede üretilecek yeni fikirlerin habercisi olmasında yatar. Her insanın taşıdığı niteliğin kesişmesi, çarpışması; sosyal kullanımı zenginleştirerek yeni düşüncelerin üretilmesine de katkı sağlar. Bugünün öğrencilerinin, alışılagelmiş eğitim biçimlerinin öğrencileri olmaması sebebi ile üniversite, bu parabolik gelişime ayak uydurabilmelidir.
Evimizde yaşadığımız dünyanın parmak ucumuzla erişebildiğimiz dünyadan çok farklı olduğu aşikardır. Bugün, üniversiteyi bile dünyanın dört bir yanında dijital yardımcılarımız sayesinde okuyoruz. Yani dijitalleşme, artık günümüz için olmazsa olmazdır. Enfes bir doğal güzellik karşısında önce kameralarımıza sarılırız, tam ortasındayken bile o konser sahnesini cep telefonumuzun ekranından seyrederiz. Kabul edelim, bununla savaşmaya çalışmak anlamsızdır. Nostaljik öğütler bu kuvvetli suyun karşısında sağlam kalamazlar.
Dijital destekçilerimiz ile “şu an, şimdiki zaman” algımız değişmektedir. Fiziksel olarak bulunduğumuz nokta ile bağlantımız tamamen başka bir boyuta taşınır. Malum, akıllı telefonlarımız elimiz ayağımız. Bu nedenle projenin ana kaygısı, mimariyi tüketilen kamusal paylaşımlar için bir çözüm olarak ele almaktır. Kolektif olarak bir ağ oluşturulacak ve bu ağ; tarih, kültür, sanat ve eğlence gibi öğelerle beslenecektir.
“Kapı”, bir “eşik mimarisi” olarak ele alınacaktır. Eşiğin değişimin ufuk çizgisini oluşturuyor olması, giriş kapısına bir sorumluluk yükler. Tasarım, kampüs için öncü bir değişim/dönüşüm alternatifi sunar.
Kapı, yalnızca bir geçiş noktası olmadığını öncelikle kendi fiziksel varlığı ile tanımlayacaktır. Eski ve yeni arasındaki hiyerarşi, biçim ve kullanılan teknoloji aracılığı ile okunacaktır. Mevcut A kapısının sabit, değişmez, geleneksel ve muhafazakâr duruşu yanında amorf, değişken, dinamik bir mimari yer alacaktır.
Mevcut günlük iletişimlerimiz geçici, kısa ve unutulacak etkileşimler haline gelmiştir. Çevre ile -ekranlardan gözlerin ayrılıp da- kurulan iletişimin ilkel seviyeden alınıp üstlere çıkarılmasına, kullanıcının hem izlenen hem izleyen olmasına, hem anlatan hem de dinleyen olmaya hazır olunduğunda, kampüsün “anlamlı” sosyal aktivitelere ihtiyacı olduğunu da bilinir.
Yenilenen kapı, kullanıcılar için yeni bir toplanma, buluşma, ilan etme hatta protesto etme potansiyelleri taşıyan bir odak üretir. Projenin ele almış olduğu rotaların beslendiği yeni güzergahlarla kullanıcısına yeni keşif bölgeleri ve karşılaşma olasılıkları verir.
Projeye, gerekli araç gereçlerle birlikte çalışarak kullanıcısına birçok olanak sağlayan bir artırılmış gerçeklik altyapısı entegre edilerek bir elektronik kamusal alan üretilmiştir. Giriş kapısının yeni niteliği, onu üreten medyumu akıllı telefonlara erişilebilen her yerden algılanabilen bir artırılmış gerçekliğe dönüştürür. Bu birim kampüse ait bir röper noktası gibi çalışarak, mekânın yabancısı için bir yol bulma referansı taşır. Dışarıdan bakan bir göz için kurulan ilk görsel deneyim budur.
Ziyaretçiye kampüs içerisine kadar eşlik eden istinat duvarları bir niş olarak ele alınarak, giriş ile birlikte bir yönlendirici eleman olarak çalışacaktır. Duvarın sabitliği, serginin dinamikliği ile birleştirilecektir. Aynı zamanda, duvarın yüksekliği sergilenen elemanlar aracılığı ile ölçeğini değiştirecek, gözlemci ile daha nitelikli bir iletişim kuracaktır. Duvar; posterlerle ve karekodlarla kampüste olan/olacak etkinliklere dair bir haberci olacaktır.
Arazinin avantajlardan biri olan doğal çevre ile yapay üretimlerin bir arada bulunması, farklı kotlardan gözlem imkânı veren bir üst geçit ile deneyimlenecektir. Bu geçidin sıfır kotu ile olan ilişkisi, kullanıcı ihtiyacı doğrultusunda dönüştürülebilen bir saçak yapı aracılığı ile olur. Üretilen üst geçit(ler), kampüse henüz girmiş kullanıcıları bir keşif alanına iter. Eklenen üst yaya yolu ile trafik önceliği yayalara ve bisikletlilere verilecektir. Yaya ve bisikletlilerin taşıt trafiği nedeni ile yalnizca tek doğrultuda gerçekleştirdikleri hareketleri kampüsün girişini bir fermuar gibi bağlayan üst yol ile farklı doğrultular kazanacak ve yeni gezinti alanları ile keşif potansiyeli artırılacaktır. Bu sayede taşıt yolunun meydana getirdiği bölünmüşlük sona erecektir.
Ayrıca kampüs girişi ile istinat duvarı sebebi ile ayrık bir şekilde çalışan orman alanı içerisine de bir gezinti rotası eklenmiştir. Bu rotanın kütüphane yapısı ile direkt ilişkisi olacaktır. Önerilen üst yaya yoluna mevcut yaya yolu da eşlik edecektir. Yolun bir tarafını boylu boyunca kaplayan istinat duvarlarının “ayırıcı” özelliği onların birer sergi alanı haline getirilmesi ile yolculuğu güzelleştirecek birer “birleştirici” elemana dönüşecektir. Böylece kampüs kullanıcısı, küstüğü alanlar ile barışacaktır.
Tüm bu dijital eklentilerin mimari dil ile bağlantısı, kampüs fikrini yeniden düşünmek ile başlayan bir süreçle açıklanabilir. Artırılmış gerçeklik ve “inşa edilen” gerçeklik arasındaki iletişim de bu şekilde kurulacaktır. İnsan-yer bağlantısı yeniden kurulmaya çalışılacak, telefon ekranlarından ayrılmayan gözler için çevre mekanlar yeniden düzenlenecektir. Görmezden gelinen her yer, maruz kalınan bir deneyime dönüşecektir.
Tasarımın ana hatlarını üç adet rota belirlemiştir. Birincisi, kapı ve fırın yapısı arasındaki ilişki; ikincisi, kapı ve kütüphane binası arasındaki ilişki ve üçüncüsü ise kapı ile kültür merkezi arasındaki ilişkinin kurulması üzerinedir. Bu üç yapı hem kampüs kullanıcısını karşılayan yapılardır hem de tasarımın ana fikri olan teknik düşünce ile kültür, tarih ve sanat düşüncesini bir araya getirmeye hizmet eden yapılardır.
Form oluşumuna, tasarımın tamamına yön veren yeni teknolojiler ile tutarlı olması amacı ile “üretken tasarım (generative design)” aracılığıyla karar verilmiştir. Programa basitçe bazı veriler girilerek istenilenler ile ilgili bir kısıtlama yapılarak kalan olasılıklar değerlendirilmiştir. Örneğin mevcut giriş kapısının brüt yüksekliği 870 cm ve geçiş yüksekliği 660 cm iken, bu tasarım ile birlikte çalışacak olan geçiş yollarının kampüs girişindeki yüksek araç trafiğini etkilememesi için bu yükseklikler üzerinden belirlenmesi esas alınmıştır. Kesişen ve birbiri içerisinden geçen yolların kullanıcı potansiyeli yüksek olduğundan, bu kesişim noktaları aynı zamanda birer karşılaşma ve bekleme alanı olarak ele alındığından gölge elemanlarının yerlerinin belirlenmesinde bu kesişim noktaları etkili olmuştur. Kampüs güvenliğinin sağlanabilmesi için kimlik kartı kontrolü yapan noktalar belirlenerek bu noktaların da üst örtü aracılığı ile olumsuz mevsim koşullarından korunması sağlanmıştır.
Dijital araç gereçler, eskiden daha dar kitleler tarafından tanınmaktaydı ancak artık toplumsal olarak çok daha geniş bir kitle tarafından deneyimlenebilmektedir. Bu durumun yarattığı potansiyel ile iletişime geçilebilecek kitle de genişlemiştir. Böylece kolektif üretimlerin pratikliği eskiye oranla daha “kendiliğinden” ve “olağan” hale gelmiştir. Bu bağlamda kullanıcılar için üretilen performans alanları birer sanat deneyim platformu olarak kalmayacak, kent ve kampüs kullanıcısı arasında bir iletişim nesnesi haline gelecektir. Mimarlık, bu sanatsal deneyimleri besleyen bir destek alanı yaratacaktır.
Bu girişim, YTÜ için yeni bir söz söyleyecektir. Ve etkisi sürecektir. Bu ilk ile önce kampüs, sonra kent, sonra daha büyük ölçekteki alanlar dahil edilecek ve “dijital deneyim” bir birleştirici unsura dönüşecektir. Dijital ve dijital olmayanın entegrasyonu ile, siyahtan beyaza geçişi sağlayan renklere olanak veren deneyimlerin mimarisidir. Bilirsiniz, belirsizlikler milyonlarca ihtimal yaratır ve bu ihtimaller bize yeni kapılar açar. Katılığa karşı akışkanlık, deneyimsel bir alan üretimi, yaratıcılık, daha çok yaratıcılık…
Değişimin ve bir şeylerin tükenebileceğinin kabulü ile, bu “çok yeni” kamusal alanın da bir gün öleceğini biliyoruz. Değişimin varlığının ve kaçınılmazlığının kabulü ile, yapının bir gün doğal olarak vadesi dolduğunda yine de kent hafızası için bir tetikleyici olarak zihinlerimizde varlığını sürdürecektir.