Poppy Factory güneybatı Londra’daki Thames Nehri kıyısında bir yerleşim yeri olan Richmond’da konumlanıyor. Burası Dünya Savaşları arasında kurulmuş, gaziler için istihdam sağlamaya ve savaştan etkilenen aileler için para toplamaya odaklanan bir yardım kuruluşu.
Henley Halebrown tarafından tasarlanan yeniden kullanım projesinde var olan ziyaretçi çeşitliliğini genişleterek zenginleştirmeye ve erişimin yanı sıra çoğunluğu emektar, çalışan kesim için genel çalışma ortamını iyileştirmeye odaklanılmış.
Henley Halebrown’un tasarım yaklaşımı önemini Robert Graves’in “Recalling War” şiirindeki “kör adam kulakları ve elleriyle görür, her iki gözüyle bir defadan fazla veya birden fazla” dizelerinden alıyor.
Şiirdeki bu sözler bilinen bir olguya dikkat çekiyor: bir duyunun kaybı bir diğerinin sivrilmesiyle sonuçlanır. Henley Halebrown bu olgunun, görme, duyma, koklama veya dokunma hislerinin olası mekansal katkısı aracılığıyla, Poppy Factory için nasıl keşfedileceğiyle ilgileniyor. Örneğin projenin içinde kullanılan malzemeler ışığı absorbe etmek ve dokununca hoş hissettirmek ve dış mekan bitkilendirmeleri kuşların cıvıltılarını ve mis kokulu bir bahçeyi özendirecek şekilde seçilmiş.
Poppy Factory’nin arazideki daha güçlü bir topluluk anlayışı ve bir kampüs yaratarak mevcut yapıları bir araya getirmesi yeniden kullanım planında önemli bir unsur. Müstakil arsa, The Poppy Factory’den ve kapalı yemyeşil bahçelere sahip fabrika çalışanları için inşa edilmiş 1930’lardan kalma küçük bir toplu konuttan oluşuyor. Arazide personel ikamet etmeye devam ediyor.
Poppy Factory’nin kendisi arazide mevcut 3 bloktan oluşuyor. 1930’ların Art Deco tarzı üç katlı fabrika yapısı, tek katlı bir depo, ve 2 katlı bir Brütal 1970’lerin tuğla bloğu. Bu binalar, gaziler için iş bulmaya adanmış ofislere ve bitişiğindeki deposuyla haşhaş atölyesine ev sahipliği yapıyor.
Genel olarak proje, mevcut binaların gömülü enerjisiyle çalışmaktan yararlanan yeniden kullanımın oldukça iyi bir örneği. Ve bu, Henley Halebrown’un mevcut binalarla çalışmaya yönelik bir uygulama olarak devam eden ilgisini yansıtıyor.
Henley Halebrown’ın tasarımı bu 3 binaya birbirine bağlıyor. Ofisle fabrikayı bilinçli olarak birleştirmiş. Bu, kat yüksekliklerinin şu anda 2,5 m’ye kadar değiştiği düz erişim sağlayan bir asansörün yanı sıra yeni rampa rotalarının kombinasyonuyla sağlanmış.
Poppy Factory ofisleri artık depo olarak kullanılıyor. Yeniden modellenmiş iç mekanları doğal ışık ve hava alan, mevcut 7 metre kat yüksekliğindeki hacmi dolduruyor. Mekan yeni aydınlatma pencereleriyle ve hayır kurumunun güneydeki 1930’lardan kalma etkileyici bir toplu konuta bir cephe açarak dönüştürüldü.
Ofislerdeki son derece yüksek tavan yüksekliği ve ince tavan aydınlatması, mekanik soğutma gerektirmeyen anıtsal ve cömert bir alan oluşturuyor. Yarı endüstriyel hamlığı korunarak ve bol doğal ışığın girmesiyle birlikte eski depo, bir atriyumdan farklı olmayan bir dış mekan hissi uyandırıyor. Bu, tasarımın ayrılmaz bir parçası olan ve projeyi bir bütün olarak tanımlayan duyusal zevklere katkıda bulunan, mimarların iç mekan bitkilendirme şemasıyla daha da güçlendirilmiş.
1930’ların orijinal binasında hareket kabiliyeti kısıtlı personel üyeleri için özel olarak tasarlanmış oturma sıralarına sahip hayır kurumunun atölyesi aynı şekilde bırakılmış.
Arazinin ön tarafındaki brütal blok Poppy Factory’e ana giriş olarak kullanılması için sürdürülmüş. Barındırdığı ofislerin yerini yeni ziyaretçi tesisleri almış. Bu yeniden modellenmiş kamusal alanlar, okul çocukları ve halk için günlük turlara ev sahipliği yapan hayır kurumu olarak proje için önemli bir unsur. Böylece blok, yeni bir fuaye, bir sergi alanı, bir oditoryum ve bir kafe barındıran projenin halka açık yüzü haline geliyor.