Elemental, UC İnovasyon Merkezi tasarımında klasik ofis planındaki opak merkez/şeffaf çeper ilişkisini ters yüz ederek bulunduğu iklimle uyumlu ve zamansız bir bina üretmeyi amaçlıyor.
Mimarlık ofisi projeyi anlatıyor:
Angelini Grubu iş dünyası ile üniversitelerin araştırma birimlerinin kavuşabileceği bir merkez inşa etmek için gerekli fonu hibe etmeye karar vermişti. Amaç teknik bilgi alışverişini sağlamak, iş olanaklarını tanımlamak, var olan kaynaklara değer katmak ve ülkenin rekabet gücünü arttırmak için patent alımını arttırmaktı. The Universidad Católica de Chile projeye kampüsünün içinde bir yer sağlayacaktı.
Bütün bu program önerilerini içine alan bir bina kapsamında önerimiz en az 4 farklı çalışma biçiminin tanımlandığı bir tasarım oldu: Kurallara tabi olan ve olmayan çalışma şekillerinin, bireysel ve kolektif karşılaşmalarla kesişmesinden oluşan bir matris. Buna ek olarak, bilgi üretiminde yüz yüze iletişimin diğer iletişim formlarından üstün olduğunu düşündüğümüz için, enteresan bir fikri paylaşmanız gerektiğinde oturup konuşabileceğiniz bir asansör lobisinden, dikeyde hareket ederken aşağıda muhabbet edenleri görebileceğiniz şeffaf avlulara, bütün bina boyunca devam eden yükseltilmiş meydanlara kadar, insanların karşılaşabileceği alanların sayısını arttırdık.
Tipik ofis planının tersine çevrilmesi (opak çekirdeğin ve seffaf çeperin, opak çeper ve seffaf çekirdek haline gelmesi) işlevsel ihtiyaçlara cevap vermesinin yanında binanın enerji performansı ve karakteri için de önemli hale geldi.
Bina işverenin çağdaş görünümlü bir teknoloji merkezi olma beklentisine de karşılık vermeliydi; fakat eleştirel olmayan bir çağdaşlaşma arayışı Santiago’yu cam kulelerle dolduruyor ve bölgede hakim olan çöl iklimi iç mekanlarda ciddi bir sera etkisine neden oluyordu. Böyle kuleler havalandırma için büyük miktarda enerji harcıyorlardı.
İstenmeyen ısı kazanımının çözümü çok karmaşık değildi, sadece yapının masif kısmını çepere almak yeterliydi. Bu yöntem cam bölümleri direk güneş ışığına maruz kalmaktan kurtarıyor ve çapraz havalandırma sağlıyordu. Bunu uygulayarak enerji kullanımını 120 kW/m2/yıl’dan (Santiago’daki tipik bir gökdelenin kullanımı) 45kW/m2/yıl’a çektik. Opak cephe enerji verimliliği sağlamasının yanında fazlasıyla güçlü gün ışığını keserek, perde kullanımını ve teoride şeffaf tasarlananın boş bir retoriğe dönüşmesini engelledi. Böyle bakıldığında bağlama cevap verebilmek sağduyunun özenle uygulanması haline geldi.
Öte yandan, yenilik üreten bir merkez için en büyük tehlike demode olmaktı, işlevsel ve biçimsel olarak demode olmak. Bu açıdan bakıldığında cephe tasarımı sadece enerji verimliliği için değil yapının zamanın sınavına dayanabilmesi için de bir arayış haline geldi. İşlevsel bir noktadan baktığımızda, demode olmakla mücadele edebilmek için en uygun yöntemin yapıyı mimari bir eser değil bir altyapı olarak tasarlamak olduğunu düşündük. Temiz, doğrudan ve hatta sert form sürekli değişime ve yenilemeye izin veren en esnek yol haline geldi. Şekilsel bir noktadan baktığımızda, katı bir geometriyi ve monolitik bir maddeselliği, moda olanla zamansız olanın yer değiştirmesi için bir yol olarak gördük.