Yerebatan Sarnıcı İç Mekân Tasarımı

2016 yılında restorasyon sürecine giren ve 21 Temmuz 2022'de tekrar kullanıma açılan Yerebatan Sarnıcı'nın iç mekan ve aydınlatma tasarımı Atelye70 ve Insula Architettura e Ingegneria tarafından yapıldı.

Sarnıç, 1500’lü yıllarda Pierre Gilles tarafında keşfedilmiştir ve Gilles keşfinde şu cümleyi kurmuştur:

“Ev sahibesi ile merdivenlerden aşağı indim, kendimi su ile dolmuş bir sütun ormanında buldum”

Yolculuk, kolektif hayal gücünde en çok bulunan metaforlardan biridir: yaşam bir yolculuk olarak anlaşılır, yaşamın belirleyici anları ise geçiş ayinleridir. Homeros’un Odessa destanı yolculuk temasıyla ilişkili sembolik anlamları özetliyor. İlyada destanı da kahramanın Truva Savaşı’ndan sonra Ithaca’ya dönüş yolculuğudur. Hikâye anlatıcılığının yanı sıra tasarımın konusu, ziyaretçinin kendisiyle özdeşleştiği bir seyahattir: kahraman bizi, bilinmeyen bir dünyanın keşfine götürecektir. Mekânda yaşanan deneyim: ziyaretçinin duyularını uyandıran, iç ve bilinçsiz boyutta sürekli varoluşsal bir araştırma yolculuğudur.

Yolculuğumuz Ayasofya’ya komşu olan, daha önce sarnıcın çıkışı olarak kullanılan yapı ile başlar. Mekanla ilk deneyim sarnıcın var oluş sebebi olan suya inen çelik merdivenler ile gerçekleşir. Yolcu su ile aynı seviyede buluşan fuayeye indiğinde Yerebatan sarnıcını su seviyesinden deneyimler ve kendisini yapının ve İstanbul’un su yolları tarihini anlatan bir sergi içerisinde bulur. Metal, yarı şeffaf yürüyüş platformu ile süregelen yolculuk sürecinde sarnıcı farklı açılardan deneyimlemek mümkündür. Sarnıcın derinliklerine doğru ilerledikçe platform, çeşitli etkinliklere ev sahibi olabileceğini de düşündüğümüz bir sahneye dönüşür. Her yıl farklı sanatçıların da sahnesine dönüşebilecek mistik mekânda, biyoçeşitliliği zenginleştiren ve suyun temizliğine katkı sağlayan balıklar bizi yalnız bırakmaz. Metal ızgara platform, var olduğu mekânda yok olma eğilimindeyken, tasarlanan ışık senaryosu ile olağanüstü tarihi yapının ön plana çıkması sağlanır.

Aydınlatma Tasarımı

Kavramsal anlamda ışığın mekansal hikayesi farklı algısal senaryoları öngörmektedir. Sarnıcın derinliklerine doğru başlayan yolculuk sütunların arkasından gelen ışığın etkisiyle iki boyutlu bir ormanda olma hissi verir. Bu iki boyutlu illüzyon geleneksel minyatür sanatından ilham alır. Dolayısıyla perspektif, merkezi bir öneme sahip değildir ve yok olma eğilimindedir. Bunu doğu dünyasının iki boyutlu sanatına bir öykünme olarak nitelendirebiliriz.

Bu açıdan bakıldığında çıktığınız yolculuğun başlarında bir sütun ormanının iki boyutlu silüeti ile sarmalanırsınız ve kendinizi ilk kaşiflerin deneyiminde olduğu gibi zamansız bir yerde bulursunuz. Bu nedenle her bir sütun hareket yönünün aksine konumlandırılmış eliptik huzmeli aydınlatma elemanları ile zemin seviyesinden aydınlatılır.

Sarnıcın derinliklerine doğru yol aldıkça kademeli bir şekilde azalan ışık ziyaretçiye arkeolojik ve kişisel bir keşif duygusu sunar. Bu yolculukta varılan Medusa başlı sütunlar gidiş yolculuğunun sonunu, dönüş yolculuğunun ise başlangıcını temsil eder. Baş aşağı duran Medusa’lar sanki hayatın akışını temsil eden mitolojik iki figürdür. Öyle ki bu noktada geri dönüş yolculuğu bir anda kesintiye uğrar ve bir düşünme anı yaşanır. Tekrar yola koyulduğunuzda sarnıcın yapısal ve mimari yönünü ortaya çıkaran üç boyutlu dünyaya yer açmak için iki boyutlu dünya kesintiye uğrar. Burada doğu dünyasının ince bir ustalık sergileyen iki boyutlu algısından,  batı dünyasının ışık ve gölge sanatıyla oluşan üç boyutlu algısına geçiş gerçekleşir.

Aydınlatma tasarımında kullanılan renkler, Anadolu’ya has bir diyaspor olan Sultanit taşının doğal ışığa maruz kaldığında turkuaz, bir meşalenin ışığına maruz kaldığında ise amber titreşimlere dönüşmesinden ilham almaktadır.

Yolculuğun ortasında bu toprakları karakterini sembolize eden turkuaz ve amber renkleri arasındaki ani renk geçişleri ile ziyaretçi mekanı bambaşka algılar. Bu noktada gerçekleşen dönüşüm ile elde edilen deneyim, kromatik algının özünü beraberinde getirir.

Etiketler

Bir yanıt yazın