İzmir, Seferihisar’ın kırsalında yer alan, Akdeniz yaşantısından ilham alan Zeytinli Evi, Office Istanbul Architects tarafından tasarlandı.
Tasarımcılar, projeyi anlatıyor:
Akdeniz yaşantısından ilham alan Zeytinli Evi, Türkiye’nin batısında İzmir, Seferihisar’ın kırsalında yer almaktadır. Zengin bitki örtüsü, geniş bir biyoçeşitliliğe ve eşsiz endemik türlere hayat veren bu topraklarda, Gölcük Köyü; tepenin en yüksek noktasında beliriverir. Zeytin ağaçlarıyla çevrili birbirleri arasından akan yeşil tepeler, yıllardır Teos’un şaraplarına hayat veren üzüm bağları Gölcük Köyü’nün adeta jeomorfolisini şekillendirir.
Yıllardır yalnızlığa terk edilmiş avlu içerisinde var olan dubleks taş yapı ve ek yaşam alanlarının yakın çevre ile yakaladığı ilişki, henüz yapıya adım atmadan etkisi altına almaya başlar sizi… Aslında var olabilmenin ve yerel kalabilmenin modern toplumda hiç bu kadar da zor olmadığını şiddetle anımsatırcasına bir his yaratır üzerinizde. Dolayısıyla şehir ve zaman kavramının dışında modern mimarinin geleneksel ile birleşen farklı bir yorumudur Zeytinli Evi. Topraktan yekpare çıkarak vücut bulan taş duvarların arasına sığınan “avlu ve mekan”, teşkil ettiği ölçek ile köyün silüetinde adeta kaybolur.
Avlu içinde varlığı ile bu olağanüstü coğrafyada eskinin izine dokunan eski dubleks taş ev; altı ağıl üstü yaşam alanı olarak kullanılan Anadolu medeniyetlerinin eskiye dayanan yaşam biçiminin güzel bir temsilidir. Yapı, çeperleri korunarak iç mekanların kullanıcının modern yaşam gereksinimlerinin karşılanması için yeniden işlevlendirildi. Sakin ve yavaş bir yaşam hedefiyle tasarlanan mekanlar tüm eski yapıların izlerini taşıyan yeni taş duvarların arasında yeniden hayat bulur. Şeffaflıklar ve yapı boyunca kesintisiz kurgulanmış taş dokusu ile kaybolan iç ve dış mekan ayrımı, yüksek geçirgenliği ile birlikte gün ışığını ve benzersiz doğa seslerini yapının açıklıklarından usulca sızdırır. Böylece farklı zaman dilimlerinde her seferinde ve her karede kullanıcısına farklı deneyimler sunar.
İç ve dış arasında bir geçiş mekânı olarak tanımlanabilecek “avlu” bu yapının eskiden günümüze taşıdığı en önemli karakteridir. Avlu içine yerleştirilen ve yatayda geniş bir yüzey teşkil eden yansıma havuzu eşsiz gökyüzü hareketlerinin ve birçok ton barındıran yeşilin mekanların yapı içerisine taşınmasında etkin rol oynar. Günün hemen her saatinde farklı bir algıyla kullanıcısını şaşırtan yapı da her şeyin statik olma hali usulca doğaya doğru akarak ‘O anı’ durdurur. Parlak güneş ışığı, usulca esen rüzgar, kuşların sesi, taşın dokusu ve bitkilerin kokusu ile birlikte sanki her şey burası ile var olup burası ile son bulacakmış gibi.