Kaldırımları Kaybettik, Hükümsüzdür!

Sokak Bizim Derneği'nin başlattığı "Kaldırım Nerede?" projesi ile standartlara uymayan kaldırımların ya da daha doğrusu hiç varolmayanların işaretlenmesi mümkün hale geliyor.

Taksim Yayalaştırma Projesi, Gezi Parkı ve merdivenler derken kent gündeminin en güncel maddesi malumunuz sokak oluverdi. Artık gün geçmiyor ki bir otoyol mahalleleri bölmesin ya da evinizin önünde sıra sıra park eden araçlar canınızı sıkmasın.

Sokak Bizim Derneği ise kenti yaşanmaz hale getiren bu çözümsüzlüğü kabul etmeyen dinamik bir ekip. Yaya odaklı sokaklar ve kamusal alanlar yaratılması üzerine çalışmalar yapıyor. Şimdi ise gözünü kaldırımlara dikti! Yaya mekanı kaldırımlar neredeydi? Ölçüleri standartlara uygun muydu? Hergün yürüdüğünüz yollarda aslında kaldırımdan mı yoksa yoldan mı yürüyordunuz? Söyleşiye başlamadan önce ekiple, Üsküdar sokaklarında, hızlı (oldukça) bir teftişe çıktık. İyi seyirler ve keyifli okumalar.

Derya Gursel: Öncelikle ‘Kaldırm Nerede?’den başlayalım. Neden kaldırımlar? Derneğin üzerinde çalıştığı konular büyük ölçüde belli ama bu konu üzerine çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu kadar eğlenceli bir hale nasıl geldi? Projenin gelişiminden biraz bahseder misiniz?

Erman Topgül: Dernek olarak oturduk bir toplantı yaptık, tek bir toplantıda ortaya çıktı. Hepimizin bir derdi var ve bu dertlere karşı proje yapalım -özellikle kaldırım demedik-. Sadece aktif katılımlı bir proje olsun istedik. Çünkü pek çok dernek kendi kendine projeler yapıyor ve çoğunlukla işe yaramıyor. Ama bazı dernekler interaktif katılımlı projeler yapıyor ve onlar her zaman işe yarıyorlar. Hem proje açısından hem dernek açısından hem de projenin söylediği söz açısından interaktiflik çok önemliydi. Biz de bunun üzerine bir toplantı yaptık ve o toplantıda temel derdimiz sokaklardı, bu çok geneldi. Bir sonraki adımda derdimizin sokakta yürüyememek olduğunu ve bu yürüyememizin nedeninin en başında kaldırımlar olduğunu tespit ettik. Bunun üzerine de dedik ki; kaldırmları işaret edecek bir şey yapmalıyız. Çok saçma fikirler attık önce ortaya. Kutular koyalım dedik, tahtalardan bloklar yapalım kaldırım yükselikliğini anlatan. Sonra kutuları nasıl üreteceğimizi düşünüp vazgeçtik. Sonra ölçme fikri çıktı.

Arzu Erturan: Evet ölçme fikri kaldırımların standart dışı olduğunu belli etmek için iyi bir yoldu. Bunun için önce cetvel düşündük. Ama cetvel herkese ulaşabileceği bir şey değildi. Öte yandan kalıcı olsun istedik. Hem az maliyetli hem de kalıcı olabilecek bir şey. Bunları düşünürken acaba koli bantları olabilir mi dedik. Üstlerinde yazılar olan, onu cetvel halinde tasarlayabilirdik.

E.T: Bunu bir yerde görmüştük, üzerinde bir mağazanın reklamı vardı.

AE: “Bunun yerine bir cetvel olsa acaba olur mu, bastırabilir miyiz?” derken, araştırdık hakikaten bastırılabiliyormuşuz. Ama tabi bunların da minimum sayıları var bin adet bastırmanız gerekiyor. Sonra bantların tasarımını yaptık. Tasarımını yaparken önce kaldırımların standart boyutlarını dikkate aldık. İnsanların eline cetvel veririseniz sonsuza kadar gider ama bu neye göre dar, neye göre geniş, bunu kıyaslaması için bilimsel bir standart gerekiyordu. Dolayısıyla araştırdık biraz. Neuferd’e baktık 150 cm’lik standarttan bahsediyordu, pek çok yurtdışı kaynak ve uygulamalara baktık. Hatta Türk Standartlar Enstitüsünde 150cm gösteriyor. Ağaç olmayacak, herhangi bir engel girmeyecek demiyor ama minimum 150 cm olması gerektiği geçiyor. Bugün kaldırımların çoğunda bu standart bile yok. Ama engellerin olmamasına dair bir tanım olmadığı için şuandaki kaldırımların durumunu görüyoruz. Oysa ki yurtdışında bunların hepsini teker teker anlatmış. Mesela binaya belli bir yaklaşma sınırı var. Diyor ki 150 cm hatta 200 cm minimum genişlik olmalı. Ağaç için bu kadar olmalı hatta o kenardaki bordür taşının kalınlığını bile söylüyor. Dolayısıyla böyle bir tanım eksikliği olduğu için zaten birinci kargaşa oradan çıkıyor. O yüzden biz de bir tanım ortaya koymak istedik. İki kişinin yanyana yürüyebileceği omuz genişliğinden yola çıkarak bir standart ortaya koyduk. O da 130 cm’idi. Sonra 130 cm’i şablon halinde tasarlayınca da böylede 130’a 130 devam eden bir bir koli bandımız olmuş oldu. Böylece insanlar bir bantla işte yaklaşık 30 tane tespit yapabilir hale geldiler. Ve bu uygulamada bunu ölçmeleri tek başlarına yeterli değildi. Bir şekilde bize iletmeleri gerekiyordu.

DG: Asıl beklenti ne oldu peki? Güzel imajlar ya da sayısal veriler mi? Bir dolu fotoğraf, kitapta mı toplanacak bunlar? Projenin nihai amacı nedir?

ET: Nihai hedefi: kanıksanmış bu durumunun yıkılması. Yani kaldırımlarda yürüyemiyoruz. Evet yürüyemiyoruz ama bunu bizim gibi birkaç tane deli söyleniyor. Artık insanların bunun üzerine düşünmesini istiyoruz.

Merve Akı: Ki bizim için yani en azından benim için bile zihin açıcı oldu diyebilirim. Evet her gün yürüdüğüm alanlarda belli noktalara dikkat ediyordum ama şimdi yanımda bant olunca ister istemez böyle ‘Aaa şurası da berbatmış, burayı da bir bantlayım’ diyorum.

AE: Çünkü Erman’ın dediği gibi gündelik hayatta amacımız yolları deneyimlemek ya da algılamak değil, bir yerden bir yere ulaşmak. O sırada detaylara çok dikkat etmiyoruz. Ama biraz o detaylara dikkat edip, biraz da kentlilerin bir şeyler talep ediyor olmasını sağlamak amacımız. Zaten bir kaç deli Twitterda yazıp duruyor zaten ya da başka yerlerde yazıp söylüyorlar. Birkaç delinin dışına çıkıp insanlara ‘Evet bu kaldırımlar da niye dar ve konforsuz?’ dedirtmek ya da o insanların birbirleriyle etkileşime geçmesini sağlamak de çok önemli.

Damla Özgü Yıldız: Zaten hep büyük projelerde çok basit bir sorun vardır. Ve herkes duyduğunda ‘Aa evet gerçekten böyle bir problem var.’ der ama dillendirmez. Aslında kaldırım sorunu tam olarak böyle bir şey. Çünkü hiç bu konuya ilgisi olmayan ev hanımına da anlatsan, küçük bir çocuğa da anlatsan herkes aynı sorunda hem fikir olabilir. “Evet gerçekten böyle bir sorunumuz var.” diyebiliyorlar. Aslında biraz algıda seçicilik yaratmak oldu bu proje.

AE: Zaten birinci hedef farkındalık oluşturmak. Çünkü bir sorun varsa ve o soruna çözüm üretmek istiyorsak önce insanların farketmesi gerekiyor. Bu kampanyanın birinci hedefiydi. Farkettikten sonra bununla ilgili harekete geçmek bu ikinci hedefiydi. İşte bunu da bantlar aracılığıyla yapmalarını istedik. Bantlar aracılığıyla farkettikleri sorunlu kaldırımları tespit edip bizle paylaşmalarını istedik. Hepsini ortak bir platformda toplayıp, arşivliyoruz.

Üçüncü hedef de bütün bu gelen verileri, paylaşımları arşivledikten sonra gerekli yerlere iletmekti. Belediyeler hatta iç şleri bakanlığı gibi bu konuyla ilgili yetkili kurumlara bunları iletip, “Bakın biz bundan rahatsızız değişmesini istiyoruz.” demek. Çünkü tek başına ben bunu yaparsan etkili olmayacak.

DÖY: Ama bir sürü insanın buna katıldığını göstermek çok önemli. Yani “15.000 vatandaş da bizimle fotoğraf paylaştı” demek “Biz böyle düşünüyoruz ama siz ne dersiniz?” demekten çok daha etkili. Belli bir kamuoyu oluşturunca yetkililerin dikkatini çekmeye başlaycak.

DG: Peki geri dönüşler nasıl oldu?

MA: Çok sıkı takipçiler, paylaşımcılar oldu. Gerçekten belli bir şeye odaklanıp onun üzerine paylaşım yapan katılımcalar vardı. Mesela araba plakalarına, arabaların kaldırımlara park etmesinden çok rahatsız olan bir katılımcımız var.

Bütün arabaların, yani kaldırımda olan bütün arabaların fotoğrafını çekip bizimle paylaşıyor. Gün, saative yer belirterek ve plakayı net bir şekilde belirterek ihbarda bulunuyor.

DG: Aslında hakkı var, değil mi?

AE: Evet evet. En temel çıkış noktası bu projenin. Bu bizim hakkımız. Yani şuanda o hakka sahip çıkmak için bir şey yapıyoruz.

E.T: Bir de şu ilginç: Bir kaç mailden farkettim. İnsanların aslında buna dair bir arşivi varmış zaten. Pek çok insan cep telefonuyla gösteriyor. ‘Bak ben de geçen gün böyle bir şey çekmiştim.’ diyor. Halbuki bizim kampanyayı yeni duymuş oluyor. Ya da kampanyayı internetten duyup “Ben günlerce şu kadar fotoğraf çekmiştim onları size göndereyim” diye böyle tek seferde büyük bir mail atıyor. Bazı insanlarda baştan beri şikayetçiler.

MA: Sadece sanırım twitter’dan 120-130 tane fotoğraf paylaşılmış şimdiye kadar. Yaklaşık bir 50 tane de instagram’da var. Facebook üzerinden var, mailler hiç de fena değil. Yani şimdiye kadar 300’ün üstünde fotoğraf geldi.

DG: Bantları da zaten o kişilere yollamaya çalışıyorsunuz. Doğru mu?

AE: Evet. Zaten şuana kadar bantların da yarısı bitti. Diğer yarısını da göndermeye devam ediyoruz.

ET: Bant olmasının da şöyle bir avantajı var. Biz ya da bantı gönderdiğimiz katılımcı bantı oraya yapıştırıyor ve o bant orda kalıyor. Başka bir geçen o bantı yerde görebiliyor. Bu da aslında farkındalığın etkisini arttırıyor. Bir kişiye değil şimdi beş kişiye ulaşıyosunuz. Çarpan etkisi oluşturuyor.

DG: Proje derneğin vizyonuna uygun olarak kentin en büyük konularından birine gerçekten dikkat çekiyor. Diyelim ki bu sorunu gerçekten çözdük, biraz ütopik ama… Sizce kentin bundan sonra gelebilecek en büyük problemi ne?

MA: O kadar çok problemi var ki… Ulaşım, uzaklık, bir sürü kamusal alan… Aslında ilk başta sokaklardaki kaldırımları almamız mekanın kullanımının elimizden gidişine dikkat çekmeye yönelik bir şey. Yani derneğin çıktığı andan itibaren sokak fikrini yaşatmaya yönelik bir kaygısı oldu. Bunun için ilk başlarda ayda bir gün sokakta etkinlik yapabileceğimizi düşündük. İnsanları sokağa indirip beraber bir şeyler yapabiliriz.

Komşuların birbirleriyle konuştuğu, birlikte zaman geçirdikleri bir gün yaratmak ama tabi ki bu zor bir şey. Sokak sokak bu sorun olduğu için hani böyle sihirli değnekle çözülebilecek bir şey değil.

Belki bir sonraki konumuz kent yaşamının en önemi gereği olan sokağın daha kamusal daha interatif olması, insanların birbirleriyle ilişki içinde olduğu bir yer haline dönmesi olabilir.

ET: Küçük ölçekte sokakların ya da belli mahallelerin kendi içinde yayalaştırılmaları, düzenlemeleri ya da belki bir belediyenin tamamen yayalaştırılması gibi şeyler olabilir.

AE: Bizim hep söylediğimiz şu: insan odaklı sokaklar, kamusal alanlar oluşturmaya yönelik çalışmalar yapmak. Farkındalık ve değişmeye yönelik çalışmalar var. Dolayısıyla kentin insan odaklı olması için zaten bir çok şey yapılabilir. En başta da bu sokaklardan başlar, biz buna inanıyoruz. Kaldırım sokağın sadece bir parçası. Sokağın birçok bileşeni var sosyal, kültürel. Sadece kaldırımda yürümek değil arabaların yayalara saygısı, komşuluk ilişkileri. Sokağın o bütüncül varlığında her ögenin insana öncelik veren bir şekilde planlanması, tasarlanması gererkiyor. Yoksa evet kaldırımları iyileştirme bir yere kadar bir çözüm ama sonuçta ben orada karşıdan karşıya geçerken güvenli geçemeyeceksem ya da sokakta komşumla oturup rahat sohbet edemeyeceksem o sokak hala tam bir sokak değildir. Şehir tam olarak insan için bir şehir değildir. O yüzden de kaldırımlar ilk.

Bu bir başlangıç olacak. Ama bundan sonra daha yaşanabilir bir sokak için neler yapılması lazım daha fazla onların üzerine devam edicez.

DÖY: Aslında büyük ölçekte asıl sorun toplu taşımanın olmaması. Bu kadar büyük sıkıntı yaratan ulaşım planlarının hazırlanmaması. İnsanları araba teşvik eden, bu kadar çok araba alınmasına sebep olan şey bu. Siz kaldırımı ne kadar düzeltirseniz düzeltin, istenilen boyuta getirirseniz getirin, adam gelip yine arabasını oraya park etmek zorunda kalıyorsa yani buna mecbur bırakılıyorsa -doğru olmadığı halde- sonuç değişmiyor. Büyük ölçekte toplu taşımaya geçilmesi ve az araba alımının ortaya çıkması gerekiyor.

AE: Ulaşımı daha insancıl, medeni hale getirirsek, toplu taşımayla, bisiklet yollarıyla, alternatif ulaşım yollarıyla desteklenirse ancak o zaman insanlar arabalarını bırakacaklar ve daha insancıl bir şekilde bir yerden bir yere gidebilcekler.

DG: Son olarak derneğin önümüzdeki günlerde yapacağı çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Şuanda kaldırım nerede ile meşgulsünüz, ileride hangi projeler bekliyor bizi?

DÖY: Bu arşivi belediyelerle ya da bakanlıklarla paylaşmayı düşünüyoruz. Yetkili kurumların bu arşivi görmesi, harekete başlaması konusunda çalışmayı düşünüyoruz. Yani kısa vadeli ilk hedefimiz belediyelerle ya da bakanlıklarla iletişime geçmek.

MA: “Kaldırım Nerede?” projesi üzerine konuşurken derneğin 3. kuruluş yıldönümününde başlayıp bir buçuk ay süreceğine karar vermiştik. Ondan sonra aslında bunun devam edebiliği kadar devam etmesi gerektiğini de düşündük. Çünkü insanların bir derdine bir şekilde tercüman oldu. Hem de gerçekten iyi geri dönüş alınıyor. Bu projenin devam edebildiği kadar devam etmesi, arşivlenmesi ve ondan sonra bir şeyler yapılması asıl amaç. “Böyle bir şey yaptık ve bitti”den ziyade “Böyle bir şey yaptık siz de destek oldunuz, sağolun, biz de bunları yerine ulaştırıyoruz.'”demek daha gerçekçi geldi. Hem artık belediyeler de eskisi kadar kapalı değil bence.

ET: Onun dışında sokak etkinlikleri yine var. 22 Eylül’de otomobilsiz günü “Yayaba”mızda kutlayacağız. Ve muhtemelen birkaç belediye sınırı içinde de seninle yaptığımız gibi yürüyüşler yapıp, harita üzerinde onları göstereceğiz. Yani biraz daha bölgeye özel şeyler çıkarmayı planlıyoruz ve tabiki çözümler üretmeyi de planlıyoruz. Yaz planımız bu. Yazdan sonrası her zaman değişkendir, sivil toplum böyle bir şey.

DG: Söyleşi ve yürüyüş için teşekkür ederim.

Sokak Bizim: Biz teşekkür ederiz.

Etiketler

Bir yanıt yazın