“Zaha Hadid Architects’te Çalışmak Benim için Okul Gibiydi!”

Architectural Association School of Architecture'da yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra yedi yıl kadar Zaha Hadid Architects'de çalışan Melike Altınışık ile yurtdışı deneyimi ve yarışmalar üzerine konuştuk.

Arzu Eralp: 2004-2012 arasında önce AA ve sonrasında Zaha Hadid Architects’i kapsayan toplam sekiz yıllık İngiltere deneyiminden biraz bahsedebilir misin?

Melike Altınışık: 2003 yılında İTÜ’de lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, İTÜ’de Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programına başladığım, bir yandan da freelance olarak proje çalışmaları yaptığım o dönemde asıl arayışımın çok daha farklı olduğunu fark ettim. Araştırmalarım sonucunda, Suha Özkan’dan aldığım referans ile, Londra’da bulunan Architectural Association School of Architecture’ın Design Research Laboratory Master Programı’na başvurdum.

2004 yılı, AADRL’de bilgisayar ile hesaplamalı tasarımın yeni yeni tasarım araştırma yöntemleri arasına girdiği, mimarlık camiasında ise henüz yaygınlaşmadığı bir dönemdi. 2004-2006 yılları arasında, mimarlık hayatımın 16 zorlu ayını içeren bir eğitim sürecinden geçtim. Türkiye’den belli bir eğitim sistemi ile gidiyorsunuz, adeta tüm bildiklerinizi unutup kendinizi sil baştan kodladığınız yeni bir sisteminin içine giriyorsunuz, kültürler farklı, bilgiler farklı, teknikler farklı.

Dünyanın farklı yerlerinden insanların olduğu bu tasarım araştırma laboratuvarında her şeyden önce ekip olmayı ve ekip olarak proje üretmeyi öğreniyorsunuz. Ekip arkadaşlarım, Almanya’dan Daniel Widrig ve Lübnan’dan Samer Chamoun ile yaptığımız “Urban Lobby” Master final jürimizde Zaha Hadid, Patrik Schumacher, Ali Rahim, Ross Lovegrove gibi dünyaca ünlü mimar ve tasarımcılar vardı. Projemiz jüri tarafından büyük bir takdir topladı ardından Feidad Design Merit Award 2006, Swiss Art Award 2007 ve IDOM-ACXT ‘International Award for Architecture Diploma’ gibi birçok uluslararası prestijli ödüle de layık görüldü. 2008 yılında ise aynı projenin ‘Morphe’ adlı kitabı, editörlüğünü Lebbeus Woods’un yaptığı RIEA Concept Seires’inde yayınlandı.

Master projemiz ile başlayan ekip olma ve proje üretme birlikteliğimiz, yıllar boyunca MRGD adı altında yaptığımız sergi, yayın ve çeşitli yarışma projeleri ile devam etti ve hala proje bazlı iş birlikteliklerimiz sürüyor.

2006 yılının başında, yüksek lisans final jürimizin hemen ardından, Zaha Hadid ve Patrik Schumacher tarafından gelen iş teklifini ise hiç tereddüt etmeden kabul ederek yaklaşık 7 yıl sürecek yeni bir yolculuğa adım atmış oldum. Üzerinde çalıştığım ilk proje ise, 1.lik ödülüne layık görülen İstanbul Kartal-Pendik Kentsel Tasarım Yarışma projesi oldu.

2006-2012 yılları arasında, İstanbul Kartal-Pendik projesi ile başlayan ZHA serüveni 12 farklı ülkede 20’nin üstünde ödüllü, farklı ölçek ve tipolojilerde proje yapma tecrübesi ile devam etti. Bunlardan bazıları, Abu Dhabi Performing Art Centre (Abu Dhabi), Eli&Edythe Broad Art Museum (Michigan State University USA), Tripoli Conference Palace (Libya), King Abdullah II House of Culture & Arts (Amman, Jordan) ve Youth Olympic Center (Nanjing, Çin) projeleri.


Abu Dhabi Performing Art Centre 

2012 yılının Eylül ayında ZHA ailesinden ayrıldım ve İstanbul’a dönüşüm ile benim için yeni bir dönem başladı.

“ZHA, benim için okul gibiydi”

İlk ciddi iş deneyimini Zaha Hadid gibi dünyaca tanınmış, iş kapasitesi çok büyük ve her ölçekte çalışan bir ofiste yaşamak nasıl bir süreçti senin için?

ZHA, benim için okul gibiydi, hiç bitmek tükenmek bilmeyen bir bilgi sirkülasyonunun merkezi. Bu bilgi akışının cazibesinden kendinizi uzakta tutmak çok zor. ZHA’da olmak uluslarası platformda tasarımdan uygulamaya özellikle de hesaplamalı tasarımda kendimi sürekli geliştirme imkanı bulduğum bambaşka bir tecrübe.

ZHA’da bulunduğum süreç içersinde ofisin kapasitesinde 80-90 kişiden yaklaşık 350-400 kişiye olan büyümeye şahit oldum. Her ölçekte ve tipolojide proje üzerinde dünyanın çeşitli yerlerinden mimar ve mühendisler ile çalışma imkanı buldum. Masa da tasarladık, 150.000 metrekare konferans merkezi binası da tasarladık, 300 metre yüksekliğinde kule de tasarladık.


China Youth Olympic Center

Junior, senior ya da associate farketmeden herkesin tasarım fikrine değer verilen, herkesin ürettiği bu ofiste, hiyerarşiye göre tasarıma karar verilmez, fikir olarak iyi olana karar verilir. İstanbul-Kartal Pendik Kentsel Tasarım Yarışma Projesi ise buna en iyi örnek olabilir. Ofise başladığım ikinci günde ofis içi 2 kişilik gruplardan oluşan 10 ekibin yarıştığı Design Charette düzenlendi. Bu Charette’te AADRL “Urban Lobby” projemizin mimari pratikte kentsel ölçekte uygulanabileceği düşüncesi üzerine öne sürdüğümüz tasarım fikrinin seçilmesi ile proje geliştirildi ve 1.lik ödülüne layık görüldü.

ZHA, projelerin mimari tasarım dilinin gerektirdiği geometrik zorlukları aşmak için sürekli teknolojilerin, üreticilerin ve hatta müşterilerin sınırları zorlanan bir ofis. Gerek ofis içi proje bazlı seminerler olsun gerekse de Autodesk’ten Rhino’ya tüm program yazılımcılarının belli aralıklar ile “Programın yeni sürümünde projelerin geliştirilmesi için ne gerekiyor?” gibi sorular ile ofisi ziyaret ediyor olmaları teknik engelleri ortadan kaldırıp, projeleri ve sizi hep ileri götürüyor. Bu bilgi akışının cazibesinden kendinizi uzakta tutmak çok zordu, hala da öyle.

Peki Türk olmanın Kartal-Pendik yarışmasında yer almanda etkisi olduğunu düşünüyor musun?

İlk bakışta doğal olarak bu şekilde düşünülebilecek bir durum olmasına rağmen, ofiste kesinlikle öyle bir strüktür yok. Sanırım bu soruyu yine en iyi az önce bahsettiğim Kartal-Pendik projesinin ofis içi Design Charette hikayesi cevaplar. Projenin yarışmada 1.lik ödülü almasından sonra tasarım geliştirme ve uygulama aşamasına geçiliyordu, Zaha’ya ve Patrik’e ”Farklı ülkelerdeki, farklı tipolojideki projelerde ve farklı ekiplerlede çalışmak istiyorum’ dedim. Nerede verimli olacaksan orada çalışman üzerine kurulu bir sistem hakim olduğu için hiç bir sorun olmadan farklı ölçek ve tipolojilerde proje yapma tecrübesi edinme şansı buldum.

“2012 Eylül ayında ‘Kendi yolumda ilerleme zamanı’ diyerek ZHA ailesinden ayrıldım.”

Türkiye’ye dönme planın hep var mıydı?

Evet hep vardı, ZHA, herhangi bir ofis değildi, ciddi anlamda yoğun üretimin yapıldığı bir yer olmasına rağmen hatta çoğu zaman 7×24 çalışmamıza rağmen, ofisin paralelinde kendimi ifade edebileceğim bir ortam yaratmaya çalışıyordum. O yüzden de, ZHA’ın yanısıra ofis dışında Türkiye’de benim ilgimi çeken bir yarışma varsa kesinlikle katılıyordum.

Yarışma yapmayı çok seven bir insanım, fikrin ile yarışıyorsun ve kimse senin kim olduğunu bilmiyor, en çok bu yanını seviyorum. Jüri, sadece projeyi değerlendiriyor. Bu durum beni hep cezbetti, o yüzden hiç vazgeçmedim, kendimden bir şeyler katabileceğime inandığım bir proje konusu gördüğümde katılıp, fikrimi beyan etmek istiyordum. İstanbul Beyoğlu Tiyatro Binası ( 1.Mansiyon ), İstanbul Küçükçekmece Kentsel Tasarım (1.Mansiyon), İzmir Opera, Kayabaşı TOKİ, Kartepe 30. Merdiyen (1.Ödül) ve Çamlıca TV ve Radyo Kulesi (3. Ödül) gibi proje yarışmalarında fikir ve önerilerimiz ödüle layık görüldü.

Ne zaman ZHA ailesi ile olan bağımı sona erdireceğimi ise tahayyül edemiyordum. Fakat birgün geliyor ve yaklaşık 7 yıldan sonra kendi yolumda ilerleyeyim diyorsun. Ya sonsuza kadar orada kalacaksın, ya da bu kararı bir noktada alacaksın.

ZHA’de 2011 yılında katıldığımız Nanjing Youth Olympic Center Yarışma projesinin 1.lik ödülü alması ile çok hızlı bir projelendirme sürecine girildi. Nanjing Youth Olympic Center Uygulama Projelerinin teslimini takiben 2012 Eylül ayında “Kendi yolumda ilerleme zamanı” diyerek ZHA ailesinden ayrıldım.

Peki, bir teklif ya da proje üzerine mi dönmeye karar verdin yoksa tamamen bağımsız bir karar mıydı?

Sekiz yılın sonunda ”Tamamdır Türkiye’ye dönüp, bir yerlerden başlayacağım,” dedim. İstanbul’a tecrübemi bir şekilde aktarabilme düşüncesiyle geldim. Uluslararası platformda kazandığım tecrübeleri yarışma projelerinde, akademik ortamda paylaşabilirim gibi düşüncelerim vardı.


Eli&Edythe Broad Art Museum

Henüz ZHA’da çalıştığım ve Türkiye’ye iki günlüğüne geldiğim bir seyahatte şans eseri, Şebnem Yalınay Çinici ile tanıştık. Türkiye’ye dönmeyi düşündüğümden bahsetmiştim. Dönmeme yakın bir zamanda ise Şebnem Hanım’ı arayıp, ”Ben İstanbul’a dönüyorum, kadronuzda yer varsa, part-time olarak ekibe katılmak isterim.” dedim. O da ”Biz seni çoktan kadroya yazdık, bekliyoruz zaten,” demişti. Böylece Bilgi Üniversitesi ile olan bağım başlamış oldu.

Çanakkale Karasal-Sayısal Yayın Kulesi Uluslararası Ön Seçimli Mimari Proje Yarışması jüri deneyimi, bu sefer yarışmaların mutfak tarafında olmak senin için nasıl bir süreçti?

İlk defa bir mimari proje yarışmasında jüri üyesi olma tecrübemi, uluslararası platformda düzenlenen Çanakkale Karasal-Sayısal Yayın Kulesi yarışmasında edindim. Hep konunun yarışmaya katılan tarafında yer almış bir mimar olarak, ilk deneyimimde Emre Arolat (EAA), Louis Becker (Henninglarsen Architects), Caroline Bos (UN Studio), Prof.Dr. Arzu Erdem, Prof.Dr. Oğuz Cem Çelik ve Murat Aksu (MUUM) gibi önemli Türk ve yabancı mimarların olduğu bir seçici kurulun içerisinde yer almak heyecan verici bir süreçti.

Yarışma sürecinde demokratik bir ortam vardı, jüri, yedek jüri üyesi, raportör farketmeksizin herkesin fikrini paylaşabilmesi bağlamında etkileyici buldum. Yarışmanın uluslararası olarak açılmış olması ve ön seçmeli olma durumu, projelerin değerlendirilme aşaması, şartnamenin mühendislik bağlamında ekiplere tanıdığı esneklik açısından başarılı buluyorum. Yarışma mutfağında yer almak keyifli ve öğretici bir deneyim.

Zaha’nın birçok yapısını gezmişsindir, ofisin proje anlayışını ve tasarım süreçlerinin de içerisinde olan biri olarak senin için en etkileyicileri hangiler?

ZHA projeleri arasında en diye tanımlayabileceğim tek bir proje yok, hepsinin kendi içinde farklı özelliklerini beğeniyorum.

Wolfsburg’daki Phaeno Science Museum projesinde, konik çekirdekler ile kütlenin zeminde kopartılarak çevresi ile kurduğu ilişki, beton kabuğun tasarımı ve cephedeki açıklıklar benim için etkileyici tasarım öğeleri.

Roma’daki MAXXI Museum projesinde detaylar çok eleştirilir fakat bundan on beş yıl önce tasarlanmış bir proje olduğunu unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Fuaye mekanının sirkülasyon bağlamında merdivenler ile ziyaretçiler üzerinde yarattığı etki görülmeye değer.


MAXXI Museum

Montpellier’deki Pierresvives, kütüphane binasının tasarımında ise iç ve dış arasındaki programatik bağın kütleye yansıtılmış olması ve beton paneller ile oluşturulan kabuktaki detaylar, yapım teknikleri etkileyici.

Ayrıca, ZHA’da birçok Türk mimar önemli projelere imza attı. Bunların arasında beğendiğim projelerden biri de Bakü’deki Hayder Aliev Kültür Merkezi. Henüz gezme imkanım olmadı. Fotoğraflardan görüldüğü kadarı ile proje mimarı Saffet Bekiroğlu ve ekibinin altı yıl boyunca büyük bir özenle tasarlanan proje uygulama aşamasında tasarımın kompleks yapısına rağmen tüm hedeflerini gerçekleştirmiş. Özellikle Deniz Manisalı’nın üzerinde çalıştığı oditoryum mekanını ise gerek tasarımı gerekse de üretim teknikleri açısından etkileyici buluyorum.

Diğer bir proje ise İnanç Eray ve Ceyhun Baskın’ın proje yürütücülüğünü yaptığı Londra’daki Serpentine Gallery ek binasıdır. Projede malzeme, strüktür ve doğal ışık entegrasyonu tek bir üst örtü altında başarılı bir şekilde biraraya geliyor.

Henüz inşaat aşamasında olan, ZHA’de üzerinde iki yıla yakın proje mimarı olarak çalıştığım Nanjing Youth Olympic Center projesi de 2015 yılında açılışı yapıldığında bu listede kendine yer edinecektir diye düşünüyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın