3. Tasarım Bienali vesilesiyle bir araya geldiğimiz, Türkiye Tasarım Kronolojisi projesini geliştiren Pelin Derviş ile projenin nasıl başladığını, içeriğini ve geleceğini konuştuk.
Pelin Derviş, Fotoğraf: Yuvacan Atmaca
“Türkiye Tasarım Kronolojisi | Deneme” , 3. İstanbul Tasarım Bienali vesilesiyle, Türkiye’deki tasarım tarihini araştırmak ve bir kronoloji oluşturmak üzere bir araya gelen Merak Kabinesi’nin yaklaşık bir sene önce başladığı bir proje. Belirledikleri 12 üst başlığın her birini, o konunun uzmanı ya da meraklısı olan kişiler hazırlıyor. 3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında, her bir konu başlığı altında hazırladıkları görsel-işitsel işlerin bulunduğu masa, etrafında toplanan ziyaretçilerin ve diğer uzmanların katılımıyla geliştirilmeyi bekliyor. Kronolojinin içerdiği üst başlıklar (üniteler) şunlar: Müzik, seramik, grafik (ek olarak iletişim ve reklam), konut, peyzaj, aydınlatma, sanayi yapıları, mobilya, ambalaj, sivil örgütlenmeler, sağlık ve oyuncak.
Türkiye’nin 200 senelik tasarım tarihinin yazımına girişilen bu oldukça kapsamlı çalışma, önemli bir başlangıç niteliği taşıyor. Yaklaşık 40 kişinin oluşturduğu Merak Kabinesi’ndekiler araştırdıkları konuları ortak bir üst çerçevede yapılandırmakla birlikte her bir konuyu, kendine özgü dinamikleri göz önüne alarak özgün yöntemlerle geliştiriyorlar. Yazım sürecinin katılıma açık yapısı da tarih yazımı açısından yenilikçi bir yön ortaya koyuyor. Projenin başlangıcı ve süreci hakkında, çalışmanın yürütücüsü Pelin Derviş’le sohbet ettik.
Ekin Bozkurt: Proje fikri nasıl ortaya çıktı?
Pelin Derviş: Proje geçen senenin yanlış hatırlamıyorsam Eylül ayında, tasarım bienali küratörlerinin Studio-X Istanbul direktörü Selva Gürdoğan’a sordukları bir soruyla başladı: “Türkiye’deki tasarım üzerine bir zaman çizelgesi hazırlamakla ilgilenir misiniz?” Selva da bu soruya bana yöneltti. Bu, yanıtlaması zor bir soru. Bütün süreçte bir zaman çizelgesi sergisi yapmaktan özellikle uzak durdum. Çünkü orada değiliz henüz. Tasarımın bazı alanlarında fena olmayan bir literatür var belki, özellikle mimarlık alanında; ama tasarım bakışından ele alınmış kapsamlı bir zaman çizelgesi çıkarabilmek için önce elimizdekileri ortaya dökmemiz, sonra da çok kapsamlı çalışmalar yapmamız gerekiyor. Bu yıllar sürecek bir çalışma demek. Öte yandan bu, ciddi bir ihtiyaç, yani soru yerinde bir soru. Dolayısıyla, 3. İstanbul Tasarım Bienali’ni böyle bir çalışmanın başlangıcı için vesile bilmeyi; bienal açıldığı zaman da bitmiş bir işi sergilemeyi değil, devam edecek sürecin bir aşamasını gerçekleştirmiş olmayı hedefledik. 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin direktörü Deniz Ova da bienali iki senede bir gerçekleşen bir etkinlik olarak görmediğinden, bu iki yıllık zaman dilimini de kullanmayı gerektiren ve Tasarım Bienali’nin özüne hitap eden bu çalışmayı tüm olanaksızlıklara rağmen benimsedi ve destekledi.
Önce, çok küçük bir ekip olarak –Selva Gürdoğan ve Ege Sevinçli (Studio-X Istanbul’un program koordinatörü) ve kısa bir süre sonra aramıza katılan sevgili proje asistanımız Barış Gün ile birlikte şu soruya yanıt arayan bir ön araştırmanın içine girdik: “Bir tasarım kronolojisi oluşturmaya başlamak için sahip olmamız gereken temel araçlar nelerdir?” Öncelikle anahtar yayınları, kişileri ve kurumları belirlemek için çalışmaya başladık. İçinde Özlem Er, Alpay Er, Gökhan Karakuş, Pınar Azizoğlu, Gülay Gamze Güven, Meriç Öner, İpek Yada Akpınar, Umut Südüak, Moira Valeri, Güven Erkin Erkal, Yelta Köm ve Alper Maral’ın bulunduğu küçük bir danışma kurulu oluşturduk. Danışma ve iletişim ağı gün geçtikçe genişledi. Ve yavaş yavaş, kronolojiyi hangi konu başlıkları üzerinde çalışmamız gerektiğini belirlemeye başladık. “Endüstriyel tasarım” gibi çok genel bir başlık altında çalışmak istemedik. Hayatımıza değen, gündelik yaşantımızın içindeki alt bileşenleri araştırma alanlarımız olarak belirlemekle ilgilendik. İlk iş tabii, “ıvır zıvır tarihçisi” Gökhan Akçura’yı aramak ve onu da bu çetrefilli yolda birlikte yürümek üzere davet etmek oldu, kabul etti, sağolsun. Başlangıçta, 20 küsur başlığı içeren geniş bir liste yaptık. Gökhan Akçura o konular üzerinde metinler derlemeye başladı ön hazırlık olarak. Sonra o metinler kocaman bir dosya oldu. Sonrasında, onu ilgilendiğimiz gruplara ayırmaya ve en nihayetinde çalışmayı bugünkü durumuna taşıyabileceğimiz alt metinlere dönüştürmeye çalıştığımızda artık bu konularda daha derinlemesine çalışabilecek, alanlarında uzman kişilerle işbirliğine girme vaktimiz de gelmişti. Olanaklar “sıfır” mertebesindeydi, emeğini cömertçe ortaya koyacak bir gönüllü çalışma ekibi kuruldu. Kendimize Merak Kabinesi1 adını verdik. Bu noktada belirtmem gereken bir diğer önemli destek ETMK’dan (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu) geldi. ETMK’nın, Endüstriyel Tasarım Sanal Müzesi’nin veritabanını bizimle cömertçe paylaşması, çalışmalarımıza önemli bir zemin oluşturdu ve ivme kazandırdı.
Merak Kabinesi, sergi masası etrafında, Türkiye Tasarım Kronolojisi’ni anlatıyor. Fotoğraf: İKSV
Çalışmanın 200 yıllık bir zaman dilimini kapsaması, Bienal’in temasından mı kaynaklanıyor? Bu zaman aralığında ne tür kıstaslar belirlediniz?
Evet, 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin 2 saniyeden başlayan, 200.000 yıla kadar giden eşikleri var. Bizim üzerinde çalışmayı tercih ettiğimiz eşik son 200 yıla daha yakındı. Böylece bir miktar Osmanlı’yı da içeren bir başlangıç yaparak bugüne gelebilecektik. İşin en meşakkatli kısımlarından biri de günümüze kadar gelmekti. Üzerinden neredeyse 40 yıl geçmesine rağmen 1980’ler üzerine bile yeni yeni konuşabildiğimizi düşünürsek, anlaşılır bir kaygı bu. Metin yazımını belirleyecek kriterler koymak önemliydi. Bizim ele almayı tercih ettiğimiz kriterlerin başında maddelerin bir eşik oluşturma özelliğinin olması geliyordu. Yani maddelerin o alanda ilk defa yapılması, bir yenilik getirmesi, bir toplumsal dönüşüme neden olması veya bir toplumsal dönüşümden kaynaklanması gibi kriterler belirlendi. Bunun yanı sıra eğitim ile ilişkiler, kurumsallaşma çalışmaları, örgütlenmeler, yayınlar, yasal düzenlemeler, ekonomik, politik kriterler belirleyici oldu. Örneğin peyzaj mimarlığının eğitimdeki yeri, meslek odasının ne zaman kurulduğu, yayın yapıp yapmadığı vb. konular ilgi alanımıza girdi.
Üzerinde çalıştığımız konuların bir kısmı henüz “konuya giriş” niteliği taşıyor. Örneğin, daha evvel tasarım açısından hemen hemen hiç ele alınmamış, “sağlık” gibi azman alanlar üzerine eğilme cesareti gösterdik. Tıp tarihine ilişkin pek çok yayın var elbette. Ama tasarım açısından ele alınmış kayıt yok gibi. En fazla mimarisi üzerine çalışmalar yapılmış. O bakımdan sağlık kronolojisi şu aşamada konuya bir giriş gibi. Tasarım açısından bulguları ortaya koymadan evvel kronolojinin muhtemel yapısına dair metodolojik bir önerme içeriyor şu aşamada. Bu, hemen her bölüm yazarının paylaştığı bir kaygı idi ve her bölüm önce kendi metodolojisini oluşturdu diyebiliriz. Örneğin peyzaj ve aydınlatma bölümleri de kendilerine has kılavuzlar belirlediler.
Merak Kabinesi sergi üniteleri, projeksiyonda “Gündeliğin Belleği”, Fotoğraf: Sahir Uğur Eren
Şu an Stüdyo-X Istanbul’da sergilenen üniteler, kronolojinin hangi aşamasını oluşturuyor? Sergilenenler, kronoloji çalışmasının temsili mi?
Öncelikle “sergi” neye hizmet ediyor, onu söylemek lazım. Bu, uzun soluklu olması gereken bir projeye dair bir başlangıç; idealde, devam etmesi gereken bir süreç var önümüzde. Şu anda kronoloji metinleri sergi mekanında duruyor ama ana amaç onları “sergilemek” değil. Bu sürecin önemli parçalarından biri bienal süresince her cumartesi günü düzenlediğimiz toplantılar. Her cumartesi günü, kronoloji çalışmasında ve dolayısıyla sergide ele aldığımız konular tartışmaya açılıyor. Mekanda gördüğünüz üniteler ise kronoloji çalışmasının temsili olmaktan ziyade, kronoloji ile cumartesi toplantıları arasında köprü kuruyor; cumartesi toplantılarının içeriğine işaret ediyor veya o toplantı konularının tetikleyicisi rolünü üstleniyor diyebiliriz. Şu anda sergi mekanında 12 üniteden oluşan büyük bir masa görüyoruz. Biz bunlara “merak kabinesi” teriminden ilhamla “merak masaları” diyoruz. Masanın eteklerinde bir de raf var ve orada kronoloji çalışmaları ve konularla ilgili bir yayın seçkisi duruyor. Niyetimiz mekanı, bir merak uyandırma ve çalışma, araştırma ortamına dönüştürmek.
Bu çalışmayı yürütürken bir kere daha hepimiz farkettik ki, ne yazık ki kurumlar kendi tarihlerini yazmak konusunda cömert değiller. Örneğin, seramik üzerine bir kronoloji çalışması yapacağız; ama şu anda hiçbir seramik firmasının kendi kurumsal tarihini aktardığı bir yayını yok. Sektöre önemli hizmetler vermiş bu gibi kurumların kendi tarihlerini yazmaya başlamaları araştırmacılar için hayati bir önem ve aciliyet arz ediyor. Bizim bir deli cesaretiyle başlamış olduğumuz bu çalışmanın layıkıyla geliştirilebilmesi için araştırmacıların, uzman koleksiyonerlerin, arşiv ve müzelerin, tasarım nesnesi üreten kurumların mutlaka el ele, iletişim içinde çalışıyor olması gerekiyor. Bu kapsamda bir işbirliği olmadan ayağı yere basan bir kronoloji yazmak mümkün değil. Ayrıca tarih yazımının dinamik olması gereken bir yapısı var. Unutmayalım ki her yeni bilgi ve bulgu kırıntısı bir öncekini geçersiz kılabilir. Biraz da onun için “işte budur” diyerek ortaya bir zaman çizelgesi koymak için henüz erken. Önce bu çok kapsamlı ve katmanlı çalışmanın yürütülmesi, sonra da bulguların birbiriyle nasıl konuştuğunun analiz edilmesi gerekiyor. Ancak ondan sonra zaman çizelgesi yapmayı deneyebiliriz.
Bu proje hata yapmayı, topa tutulmayı göze alıyor. Amaç aslında zaten biraz da bu: Yani tartışma açmak! Çünkü yazımın gelişebilmesi için buna ihtiyacımız var. Bir şeyi değiştirebilmeniz için önce onun var olması lazım. Var olmaması en büyük eksiklik.
“Ambalaj” Ünitesi
Merak Kabinesi’nin bir araya gelme, birlikte çalışma süreçleri nasıldı? Ve Merak Kabinesi ismi nasıl oluştu?
İlk kalabalık buluşma yanlış hatırlamıyorsam geçen sene Aralık ayındaydı. Hem o küçük danışma kurulu hem de bugünkü ekibin içinde yer alacak isimlerden birkaçı küratörlerle buluştuğumuz o masada varlardı, ve çok iyi hatırlıyorum, küratörlerden Mark Wigley, “bunu yaparsanız dünyada yapan ilk kişiler olacaksınız” demiş, heyecanımızı görerek heyecanlanmış ve hepimizi yüreklendirmişti. Daha evvel 20’nin üstünde konu başlığı belirlediğimizi ve çalışmaya başladığımızı söylemiştim. Ancak zaman ilerledikçe dışarıda bırakmak zorunda kaldığımız konular oldu; kronoloji çalışması devam edecek olursa mutlaka üzerinde çalışması gereken tekstil/giyim, zücaciye, ulaştırma, savunma, gıda/yemek gibi. Çalışmaları inceltmeye ve belirlediğimiz konu başlıkları içinde kalmaya karar verdikten sonra herkes kendi dosyasını hazırlamaya başladı. Benim tüm metinlere editoryal katkım sonuna kadar devam etti. Sergi konusunu görüşmek için de teke tek yaptığımız görüşmeler haricinde birkaç kez daha topluca bir araya geldik. Çalışmanın sonuna doğru ve nerdeyse kendiliğinden çıktı “Merak Kabinesi” ismi. İşimiz tamamen merak üzerine kuruluydu, bir tür merak kabinesi yaratıyorduk, sözcükler zaten ağzımızdan çıkıyordu. Toplantılardan birinde, bir tarafımda Alper Maral, öbür tarafımda ise İpek Akpınar duruyordu; “Aaa! İşte, Merak Kabinesi!” dedik. Hakikaten de bu iş, meraktan kaynaklanan bir emeğin sonucu, o bakımdan isabetli bir seçim oldu sanki.
“Gündeliğin Belleği” arşiv denemesinin hikayesi nedir?
“Gündeliğin Belleği” mekan ve nesnelerle ilişkimizin izlerini kişisel arşivlerimiz aracılığıyla sürebilme niyetiyle başladı. Bu çalışma için geçmiş çalışmaları ve ilgisi nedeniyle Metehan Özcan’ı davet ettik. Metehan’ın gerek kendi çektiği, gerekse topladığı fotoğraflar üzerinden gündelik yaşamdaki Modern Türkiye’yi izlemek mümkün. Ayrıca Metehan’ın bir süredir “Made in Contact/Temasta Üretilmiş” isimli bir Facebook sayfası var. Bu sayfada yer alan fotoğraflar gündelik yaşamda mekanlarla kurulan ilişkileri okumak için olağanüstü zengin bilgiler içeriyor. Metehan önce kendi birikimini bu çerçevede gözden geçirerek cömertçe ortaya koydu. Sonrasında, Merak Kabinesi’ni oluşturan 40 küsur kişi kendi aile albümlerine bakmaya; aileleriyle buluşup o fotoğraflar üzerinden konuşmaya, notlar almaya başladılar. Seçtikleri bazı kareleri de “Gündeliğin Belleği” isimli açık arşiv denemesinde paylaşma cesareti gösterdiler. Bu çalışmaya katkıda bulunan herkes bir yandan çok duygusal anlar yaşadı, bir yandan da sahip olduğu değerin farklı açılardan farkına varmaya başladı demek yanlış olmaz herhalde; en azından benim için öyleydi. “Gündeliğin Belleği”ni kronoloji dosyasında yapmaya çalıştığımız tespitleri başka açılardan besleyen bir bölüm olarak görebiliriz aynı zamanda. Bu çalışmayı da sürdürmek istiyoruz. Şu aşamada sergi için hazırlanan videoyu buradan izleyebilir, yeni yeni gelişmeye başlayan fotoğraf sayfasını ara ara yoklayabilirsiniz. Bu çalışma açık çağrılarla genişleyecek bir açık arşiv niteliği taşıyor. Amaç, tasarım tarihimize gündelik yaşamdan veriler oluşturabilmek, kaydı tutulmamış olanları kayda geçirmek.
29 Ekim 2016 tarihli “Yerli Teknoloji Kime Lazım?” başlıklı toplantıda Alper Maral. Fotoğraf: İKSV
İncelenen alanlardan bazıları epey ilginç. Özellikle sivil örgütlenmeler ve sağlık. Bu alanların tasarımla ilişkisi nasıl kuruldu projede?
Belki sivil örgütlenmelere kıyasla tasarımın sağlıkla ilişkisini daha kolay görebiliriz ilk anda. Çünkü mesela meseleyi protezler bağlamında doğrudan insan bedenini tasarlamaya kadar götürebilir, tıbbi cihazların veya mobilyaların tasarımından konuşabiliriz. Sağlık konusundaki yapılanmaların kendi mekanlarını nasıl ürettiği de bir başka ciddi araştırma konusu. Yani sağlık konusuna çok geniş bakmak mümkün gerçekten de. Yuvacan Atmaca’nın hazırladığı kronoloji denemesinin çerçevesini aktarmak için en iyisi önsözünü alıntılamak olacak: “Bu kronoloji çalışması, sağlık tarihi içinden ‘tasarım’ düşüncesine yönelik sorular sormak ve tasarıma ait veriler elde edebilmek için oluşturulmuş bir denemedir. Tarih yazımı dinamizmi içinde, sağlık tarihi bağlamında uzmanlık dışı bu ele alış tam ve yeterli olmak iddiasından uzaktır. Literatüre dair yeterli bilgi birikiminin eksikliği baştan kabul edilmiş, araştırma boyunca karşılaşılan bilgiler derlenmiştir. Bu derlemenin; ihtiyaçlar ve arzular ekseninde yer alan tasarımsal düşüncenin, sınırları hayatta kalma arzusu ve sağlıklı yaşama ihtiyacı ciddiyeti ile belirlenmiş sağlık tarihi ile kesişmesinin, tasarım bağlamında yeni sorular doğurması ve farklı türden araştırmalara motivasyon nedeni olması hayal edilmektedir.”
Mihriban Duman ve Yelta Köm’ün hazırladığı sivil örgütlenmeler dosyası ise tasarıma daha farklı bir yerden bakıyor. Konuyu hızla ifade eden bir başlık olduğu için beraberinde taşıdığı sıkıntılı bagaja rağmen “sivil örgütlenmeler” olarak adlandırılan bu dosya mimarlık, tasarım ve kentleşmenin toplumsal sorumluluk ile kurduğu ilişkiden söz ediyor özetle. Ana mimarlık söyleminin içinde yer almayan, mimarlık pratiğinin kurduğu iktidar alanını delen, ötekine bakan, onun haklarının peşinde olan sorumluluklar ve bunların kimi zaman var olan sistemi nasıl beslediği, kimi zaman nasıl deldiği veya başka iktidar alanları oluşturduğu zaman dizinsel bir kurgu içinde gözden geçiriliyor.
Buradan da anlaşılacağı üzere bu çalışma, tasarımın nesnelliği kadar onun toplumsal, ekonomik ve politik yönleriyle birlikte ele alınmaya çalışılıyor.
Merak Kabinesi’nin çalışmaları dışarıya açık mı? Biri gelip “ben şöyle bir araştırma yapmak istiyorum. Sizinle birlikte yapabilir miyim?” dese mesela?
Nefis olmaz mı? İKSV bu çalışmayı sürdürmek, bir sonraki İstanbul Tasarım Bienali’ne kadar bu çalışmayı belli bir yere getirmek niyetinde. Ama bunu gerçekleştirmek için gerekli zemini kurmak mümkün olabilecek mi, hep birlikte göreceğiz. Sürmesini ve gelişmesini elbette çok arzu ediyorum. Çünkü ancak o zaman bu gerçek bir “başlangıç” olabilecek. Bunu bir kenara koyalım, böyle bir çalışma mevcut ağın geliştirilmesi ile mümkün olabilir. O bakımdan doğası gereği zaten katkıya açık bir yapısı var, olmak zorunda, güzelliği de orada.
Studio-X Istanbul’un tasarım yayınlarını da içeren X-Reads koleksiyonu. Fotoğraf: Sahir Uğur Eren
Kronolojinin basılı materyalleri de dışarıdan ulaşılabilir olacak değil mi?
Elbette. Bu basılı dosyaları Studio-X Istabul’da bienal süresince dilediğiniz zaman okuyabilirsiniz. Studio-X Istanbul’un bu süreçteki bir diğer önemli katkısı da mevcut kütüphanesini tasarım alanında da geliştirmeye başlaması oldu. Bu proje kapsamında bağışlar veya satın alma yoluyla, başta ilgilendiğimiz konularla ilgili olan yayınlar birikmeye başladı. Dolayısıyla kronoloji föylerinin de dahil olduğu bu kütüphane bienal sonrasında da bir açık kaynak olarak hizmet vermeye devam edecek. Dahası kronoloji föyleri artık bienalin web sitesinde de okunabilir veya oradan indirilebilir.
Teşekkürler.
1 MERAK KABİNESİ
Proje Geliştirme ve Koordinasyon: Pelin Derviş
Editörler: Pelin Derviş – Gökhan Akçura
Asistan: Barış Gün
Gündeliğin Belleği:
Koordinasyon: Metehan Özcan, asistan: Sezer Erat
Tasarım Kronolojisi / Son 200 Yıl:
Ambalaj: Gökhan Akçura – Orhan Irmak
Aydınlatma: Hülya Kılıç Sirel
Grafik: Dilek Bektaş
İletişim ve Reklam: Gökhan Akçura – Pelin Derviş
Konut: İpek Akpınar – Funda Uz, asistanlar: Ceren Balkan, Kerem Ganiç
Mobilya: Aslı Can
Müzik: Alper Maral, Gökhan Akçura, Pelin Derviş
Oyuncak: Avşar Gürpınar, Cansu Cürgen, Günbike Erdemir, Liana Kuyumcuyan, Nur Horsanalı
Peyzaj: Arzu Nuhoğlu, Balin Koyunoğlu, Elif Tan
Sağlık: Yuvacan Atmaca – Ufuk Demirgüç
Sanayi Yapıları: Moira Valeri (koordinatör), Burçin Başyazıcı, Evin Eriş, Meliha Çağlayan İnce, Şafak Cudi İnce, Fabio Salomoni, Merve Taşlıoğlu, Nur Elif Yurdaçalış
Seramik: Gökhan Karakuş – Gülay Gamze Güven
Sivil Örgütlenmeler: Mihriban Duman – Yelta Köm
Sergi Ekibi:
Ambalaj: Orhan Irmak
Aydınlatma: Hülya Kılıç Sirel – Ali Berkman
Grafik: Ömer Durmaz – Amir Ahmadoghlu
Konut: İpek Akpınar – Funda Uz, asistanlar: Beril Sarısakal, Ceren Balkan, Kerem Ganiç
Mobilya: Aslı Can – Avşar Gürpınar
Müzik: Alper Maral, teknik destek: Erhan Çiftçi
Oyuncak: Avşar Gürpınar, Cansu Cürgen, Günbike Erdemir, Liana Kuyumcuyan, Nur Horsanalı
Peyzaj: Arzu Nuhoğlu, Balin Koyunoğlu, Bihter Çelik, Elif Tan
Sağlık: Yuvacan Atmaca – Ufuk Demirgüç
Sanayi Yapıları: Moira Valeri (koordinatör), Burçin Başyazıcı, Evin Eriş, Şafak Cudi İnce, Merve Taşlıoğlu, Nur Elif Yurdaçalış, Nilay Yurtsever
Seramik: Gökhan Karakuş – Gülay Gamze Güven
Sivil Örgütlenmeler: Mihriban Duman – Yelta Köm
8 yorum
Hah sonunda yorum yapabiliyorum. Nerde eski forum nerede burası?
Ömer Yılmaz’a katılmamak elde değil.
İçinde muvaffakatname ve ayrıca Halil Onur (Gezi Parkı Topçu Kışlası Mimari) olan bir yarışmadan uzk durmakta fayda var. Kızmayın hemen ben böyle biri değilimdir. Birileri de bana içinde sen olan yarışmaya bakmam derse üzülürüm ama Gezi Parkı sırasında Halil Onur’a soyadınız gibi davranın ve projenin geri çekilmesini önerdim. Bana ne dedi (SMS olarak kayıtlı dedikleri) “Proje müellifiyim ama proje onların ne isterlerse yaparlar.”
Şimdi bu şekilde düşünen birinin şartnamede tasarımcıyı gözetmeyeceğini biliniz.
Ayrıca arsa birbirine girmiş. 150.000 TL’lik ödül nasıl dağıtılacak. Trabzon iklimini düşünen İstanbul’u düşüsünenden nasıl ayrılacak.
Yarışmaya girme heyecanındaki öğrencilerime “Ne yazık buna girmeyin” demek zorundayım. Bu arada Sinan Mert Şener’in de bu şartnameyi tam olarak okuduğuna dair şüpheler içerisindeyim. Okusaydı kabul etmezdi herhalde.
TOKİ’nin yarışma açmış olması öyle ya da böyle bir adımdır. Arkasındaki niyeti elbette bilemeyiz; hatta sizin de tespit ettiğiniz gibi kontrolü elinden bırakmak istemeyenler olabilir. Öte yandan ilişkilerin gelişmesi için “iki taraflı” çaba gerekmiyor mu? adı üstünde katılımcı demokrasi istiyorsak katılımcı olmamız lazım 🙂
7 İklim 7 Bölge yarışması açılalı 1 hafta oldu bile. Bu süre içinde mimarlık kurumlarının hiçbirisinden (Oda, SMD’ler ya da başka dernekler) tepki gelmedi. Sadece kurumlar değil, yarışmalara katılan, pek çok konuda görüş bildirmekten çekinmeyen gençler de sessizlik içinde. Bilmiyorum, belki henüz sorun farkedilmedi.
Nasıl okumalıyız? Mimarlık ortamı bu yarışmayı onaylıyor mu? Göreceğiz…
Gelelim konuyla ilgili bir haftada benim yaşadıklarıma: Bu yarışma açılmadan önce Ankara’dan bir arkadaşımla “keşke TOKİ tüm yapılarını yarışmayla yapsa, bir dizi yarışma açsa” konuşmaları yapıyorduk. Arkadaşım TOKİ ile bir yarışma açılması için görüşüyordu da. Yarışma açılır açılmaz aradı “görmez miyim hocam” yorumumun ardından arkadaşımdan gelen tepki şuydu “Ankaradakilerin yarışmadan gece haberi olmuş, bir anda İstanbul’dan bildirilmiş.” Ben de jüride TOKİ Toplu Konut Projeleri ve Araştırma Dairesi Başkanı Levent Sungur’un olmasına istinaden “Olur mu hiç öyle şey, Levent Bey jüride” cümlesiyle karşılık vermiştim. Yani yarışmadan gece haberdar olunduysa Levent Bey nasıl jüride diye soruyordum.
Geçen hafta İstanbul’dan bir başka arkadaşımla daha yarışmayı konuştum. Tamamen aynı durumdan bahsetmesin mi! Durumun garipliğine mi (Yarışmadan bir gece önce haberdar olma meselesi.) yoksa Levent Bey ve Caner Bey’e yaptığım haksızlığa mı yanayım arada kaldım.
TSMD de açıklama yapmış http://rktr.co/1mEPC8q
Yarışmanın soru cevapları yayınlandı http://rktr.co/1t8CNwL
Soru cevapların en başına jüri genel değerlendirmesi notuyla jürinin aldığı 3 karar eklenmiş.
1- Muvaffakkatnameden vazgeçiliyor.
2- Yarışmanın Mimari Proje Yarışması yerine Fikir Projesi Yarışması olduğu vurgusu yapılıyor.
3- Son teslim tarihi erteleniyor.
Bu 3 karar içinde muvaffakkatname istenmesinden vazgeçiliyor olması olumlu. Tabii jürinin attığı bu olumlu adımı bir kazanım olarak görmek oldukça manasız. En başında yapılması gereken yapıldı sadece, o kadar.
Yarışmanın mimari proje değil de fikir projesi olduğunu söylemek epeyce manasız. Altını yeniden çizelim: Bu yarışma herhangi bir yönetmeliğe referans verilerek yapılmıyor bu nedenle yarışma tipine A, B, C bile denebilir. Son derece gereksiz bir hamle.
Yarışma tarihini ertelemek ise son yıllarda Mimarlar Odası’nın da ön ayak olduğu bir alışkanlık haline geldi. Bir ödül törenini, paneli, daveti ertelersiniz ama yarışma tarihi ertelenmez. Adı üstünde yarışma. Yarışanlar aynı süre içinde ne yapacaklarsa onu sunarlar. Yarışma tarihleri ertelenmez. Bunu yapan jüri ve idarelerin baştan yeterince çalışmadıklarını söylemenin hiç mahsuru yok.
Açıkçası muvaffaktın kaldırılması hoş olmuş diyemeyeceğim, keza nahoş bir şeyin kaldırılması bir işi -belki- normal yapar, “hoş” yapmaz. Fikir yarışması değil de mimari yarışma olamazdı ki bu. O da Ömer’in dediği gibi anlamsız.
Kural: Teslimi ertelenen yarışma (mucbir sebepler dışında afet filan gibi şeyler) kötü yarışmadır. Basit bir render yarışması yapmıştık forum üyeleri arasında onu bile ertelemedik. AFAD yarışması ertelendi. Jürisi de kolokyumu da. İşte bakın sonuçlara.
Ben çok jüri olmadım. Asil jüri olmamaya dikkat ettim genelde. ancak yarışma kurgulanmasında çalıştım. Şartname yazılırken dirsek çürüttüm. Sayın Jüri üyesi adayları şartnamesini okumadığınız yarışma varsa yanlışlıkları değiştirmeye muktedir değilseniz, jüri üyeliklerinden çekiliniz. Yarışmayı düzaenleyen kim olursa olsun, yarışma ne olursa olsun.
Bunun “jüri üyesi anıdık yahu bir şey demeyelim, dersem bozulur” gözü ile bakılmadığını biliniz. Emek en değerli şeydir ve yanlış maddelerle heba olmasına dayanamayız.
Yarışma web sitesine şöyle bir açıklama girilmiş:
“Gelen talepler doğrultusunda, kalan süre göz önünde bulundurularak Jüri tarafından TMMOB Mimarlar Odası Üye Belgesi yerine Noter Onaylı Diploma fotokopisinin yeterli olacağı kararı alınmıştır.”
Mimarlar Odası’nda üye belgesi almak noterden diploma fotokopisi onaylatmaktan zor değil. Türkiye giderek dibe doğru batıyor. Bunun adı insanları aptal yerine koymak. Neden mi:
Mimarlar Odası bu yarışma için oda belgesi vermemiş olmalı. Ya da belki de katılanlar kimliklerinin -en azından Oda’ya karşı- açığa çıkacağından çekinmiş olmalılar. Bu durumu açıkça yazmayıp da “kalan süre göz önünde bulundurularak” dersen kamuoyunu aptal sanmış olursun.
Tüm bunları en baştan planlamamak sadece yarışma için yeterli zamanın ayrılmadığının göstergesi bence.
Anlaşılamaz bir durum. Bakalım daha neler göreceğiz?
Bakalım tüm bunlara rağmen kendi iç hesaplaşmasını yaparak mimarlardan bu yarışmaya katılanlar olacak mı. Göreceğiz.
Sadece “Gelen talepler doğrultusunda” yazsalar yetermiş. Oda bazı yarışmalar konusunda “uyarıcı” olur. Bazen haklıdır bazen değildir ama kendi düşüncesi doğrultusunda (yön. kurulu kararıyla) bazı yarışmalar konusunda üyesini uyarır. Üye mimar bu uyarıyı dikkate alır ya da almaz bunda da özgürdür. Özgür olmalıdır.
Odanın bu yarışma için belge vermeme gibi bir kararı olduğunu zannetmiyorum. Eğer aidat borcu yoksa (ki bence bu da tartışılmalı) isteyen herkese veriyor. İstersen “ilgili makama” vereceğim diyerek de alabiliyorsun belgeyi. Konsolosluğa başvuracaksınız, belki vize için belki ne bileyim bir iş var orada davet mektubu için karşı taraf gerekli kıldı. İngilizce bile verirler. (Ki belgeyi kime verdiğiniz önemsiz olmalı madem kimlik sarfı kapalı tutulabiliyor, sonuçlar açıklandıktan sonra da kapalı tutuluyor, katılımcının isteğine göre) (Yarışmaya girip kimliğini gizli tutanlara da ayrı bir hayret ediyorum, başka mesele)
Kısaca yarışmada bir dolu tutarsızlık varken bir tane daha eklenmesi garip değil. Ben bir de teslim tarihinin ertelenme kararı bekliyorum ki, kambersiz düğün olmasın.