Mehmet Altan ile 17 Aralık operasyonları, TOKİ ve inşaat ekonomisi gibi pek çok konuyu konuştuk.
Gazeteci-Yazar Mehmet Altan’a mega projeler, inşaat ekonomisi ve 17 Aralık operasyonları gibi pek çok konuda sorularımızı yönelttik, söz döndü dolaştı demokrasi kültürü eksikliğine geldi. AK Parti döneminin müteahhitlerin altın çağı olarak anılacağını söyleyen Altan: “Başbakan yaptım oldu zihniyetinde, buna itiraz edecek olanlarla da hiç bir alışverişe, uzlaşma kanalına, demokratik kültüre tahammülü yok. Hep inşaat düşünülüyor. Bir taraftan da bu projeler hep asrın projesi olarak sunuluyor. Bu projeler asrın projesi ise Mars’a gitmek ne, CERN’de bir şekilde parçacık arayan fizik ne?” Söz Altan’da!
Mehmet Altan: Başbakan demokrasinin denetim olduğunu bilmiyor. Denetimden kaçmaya yönelik bir üslup olduğu vakit söylem anlamsızlaşıyor. Bir insanın icraatlarını toplum değerlendirir ama bu icraatların denetim dışı kalacağı anlamına gelmez. Sizin başarılı işler yapmanız veya yapmamanız ile denetim arasında ilişki kurmamak gerekir. Başbakanın en hoşlanmadığı şey demokratik denetim. Onun için Sayıştay’ı yok etmek istiyor ve etti de. Avrupa Birliği standartlarında bir kamu ihale yasasını delip duruyor. Aynı zamanda yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık operasyonu ile ilgili yargıya darbe yaptı. Mesela kendi partisinin adaylarını tanıtırken TRT’nin bütün kanalları Başbakan’ın konuşmalarını veriyor. Demokratik ülkelerde bu olmaz ama devlet kanalında bu hiç olmaz. Bütün partilerin aday tanıtımlarını vermiyorsan neden siyasal iktidarınkileri veriyorsun? Hem de hepimizin vergileriyle dönen kanalda. Başbakan fütursuz bir şekilde: “Ben çok güçlüyüm, denetim istemem, beni denetleyemezsiniz, bütün kuralları yıkarım, bozarım çünkü ben çok olumlu işler yapıyorum” gibi demokratik ülkede karşılığı olmayan bir mantık içinde. Suç işlemeye devam ediyor.
AK Parti’nin çok başarılı geçen uzun bir döneminin temelinde Kemal Derviş’in oluşturduğu kamu maliyesine ihanet etmemek, Avrupa Birliği’nin reçetelerini uygulamak ve küresel bolluk var. AK Parti iktidarı kamu maliyesinde, bütçede görülmemiş bir başarı sergiledi. Ama büyümenin motorunu iç tüketim ve inşaat sektörüne koydular. Gayrisafi Milli Hâsıla’da sanayinin payı 14’e düştü. İnşaata ve iç tüketime dayalı bir büyüme üstelik dışarıdan gelen paralar ile bir büyüme sağlıklı değildir. Yavaş yavaş tıkanır. Her siyasi iktidarın kendi zenginlerini ihya ettiği bir kaynağı vardır. AK Parti dönemi müteahhitlerin altın çağı oldu. Müteahhitler üzerinden toprak, arazi rantı, iç tüketim üzerinden sağlanan büyüme, inşaatlar, yollar yapıldı.
Bu dönem müteahhitlerin altın çağı olarak anılacak. Ama bu kadar arazi ve inşaat üzerinden bir büyüme ister istemez bir takım sorunları ortaya çıkarıyor. Mesela TOKİ yasası denetim dışı bir yasadır. Bir hukuk devletinde TOKİ yasası olamaz. Çünkü bunun bir denetimi yok. Denetimsizlik, toprak rantı üzerinden zenginleşme, siyasetin müteahhitler tarafından finansmanı, TOKİ ile siyaset arasındaki girift ilişkiler çok da denetime tabi tutulmadığı için iyi araştırılıp soruşturulduğu vakit çok büyük zafiyetlerin nedeni olmuş olabilir. Bu son 17 Aralık operasyonu bunların da dışında bir şey. Bu 87 milyar Euro’luk İran parasının aklanmasının ortaya çıkardığı bir aydınlanmamış kara tablo. Türkiye kendi saksısı içinde büyüyebileceği noktaya kadar büyüdü. Bundan sonra artık büyüyemez. Türkiye’nin kendi yapısal sorunları var. Katma değerini arttıramıyor. Geliri ile gideri denk değil. AK Parti, 12 yıllık bir iktidar süresinde yapısal sorunların hiçbirine değinmedi. Küresel bolluktan yararlanarak, iç tüketimde siyaseti finanse eden müteahhitlere devlet ihalesi vererek, inşaat boyutunda bir yenilenme yarattı. Kendisini daha fazla geliştirecek olan Avrupa Birliği yerine şarka, Afrika’ya yöneldi. Sistemini demokratikleştirmedi. Daha nitelikli icraatı ortaya çıkartacak denetimi yok etti. Bu saksının içinde bu çiçek daha fazla büyüyemez. Bu iktidar anlayışıyla, bu zihniyet ve bu yapıyla biz kişi başına 10 bin Dolar’a gelmiştik, fakat 20-25 bin Dolar’a gidemeyiz. Türkiye’nin siyasal sistemiyle ve sosyo-ekonomik yapısıyla, kalkınma biçimiyle kısacası tümüyle yenilenmeye ihtiyacı var.
Fotoğraflar: Sercan Sunmeyer
Demokratik bir denetim mekanizması dışında kalkınmacı bir anlayış var. Toplumun en geniş kesimlerinin katılımıyla, projelerin en yararlı hale getirilmesi gibi bir demokrasi anlayışı yok. Siyaset, meşruiyetin tabanını en geniş hale getirmektir. Yapacağınız projeleri toplumun denetimine açtığınız ve kurumların denetimine açtığınız vakit, hatta mümkünse dünyanın denetimine açtığınız vakit projeler daha da olgunlaşır. Çok daha nitelikli hale gelir. Başbakan tek adam kültürünün dışında bir kültür görmediği için, uzlaşma bilmediği için, demokrasi bilmediği için sadece bir eziklik ile kendi yaptıklarını öven, bunun daha iyisinin yapılabileceğini düşünmeyen bir yapıda. Başbakan “yaptım oldu” zihniyetinde. Buna itiraz edecek olanlarla da hiç bir alışverişe, uzlaşma kanalına, demokratik kültüre tahammülü yok. Hep inşaat düşünülüyor. Bir taraftan da bu projeleri hep asrın projesi olarak sunuyor. Bu projeler asrın projesi ise Mars’a gitmek ne, CERN’de bir şekilde parçacık arayan fizik ne?
Başbakan en çok ne ile övünüyor? En çok duble yollarla övünüyor. Yerküre’nin 750 km üstünde bir uzay evi var. Uluslararası bir sempozyum düzenlesek, dünyanın ve insanlığın en ileri noktalarını anlatan ortak konu bulsak, biz de oraya “Bizim en büyük icraatımız duble yollardır” desek tercüme yanlışı zannederler. Duble yollar önemlidir. Hem kazaları önlüyor hem de iletişimi hızlandırıyorlar. Türkiye için önemlidir ama dünya açısından son derece geride kalmış icraattır. Dünya bize hayran demenin anlamı yok, iyi şeyler yapıyoruz ama dünya çok daha ötede.
Demokrasi eylem demektir. Siz, size biat etmeyen, sizi övmeyen, size eleştiri getiren herkesi hain,düşman gibi gördüğünüz zaman bu ülkeyi yönetemezsiniz. İngiltere’de 5 milyon adam sokağa çıksa bunların hepsi suçlanır mı, yoksa ne sorun var diye mi bakılır? Başbakan kendisini ve yönetimini o kadar mükemmel ve mutlakıyetçi sayıyor ki 2014 yılında bir ülke için bu çok hazin. Gezi, düpedüz kasabalı bir anlayışın kente zorla dayatılmaya çalışılmasının isyanıdır.
Bu tip sosyal konut anlayışı dünyada öldü. Bunun temelinde dar gelirli insanları ev sahibi yapma gibi çok iyi niyetli bir anlayış vardı ama bu zaman içinde o hedefini de çok fazla para ve denetimsizlik olduğu için kaybetmeye başladı. Bir kere bu insanları sosyal konut anlayışı ile bir arada tutan, aynı zamanda doğanın, toplumun kültürel yapısının birikimini göz ardı eden, oranın varlığıyla yoğrulmayan, standart bir yapıyı bu kadar yaygın bir şekilde ülkeye koyduğunuz vakit buradan bir güzellik çıkmaz. Lego evler çıkar. Mesela ilkokullar, çocukların hayata başladıkları, evden koptukları, dış mekanda bu kadar uzun kaldıkları ilk yerdir. Bizim çok farklı iklimleri barındıran bir ülkemiz var. Bu ilkokullar çok daha nitelikli, hem bölgeye uygun, çocukların psikolojisine uygun şekilde inşa edilebilir. Aynı parayı veriyorsun ama hep mezarlık gibi aynı yapılar ortaya çıkıyor.
Evet, aynı zamanda muhafazakâr anlayış kadınsız bir toplum istiyor. Ayran içelim, dua edelim, kadınsız yaşayalım anlayışı. TOKİ sosyal hayatı geliştirmeye yönelik değil, insanların TOKİ zihniyeti ve estetiğindeki mekânlarda kapalı kalmaları anlayışını da alttan alta destekleyen bir anlayışı yansıtıyor. O yapılar sosyal yaşam ve iletişime de imkân kılan yapılar değil. Toplumsal enerjinin, benzememezlik üstüne kurulan hayatın zenginliğini de göz ardı eden standart müteahhitlik projeleri.
Başbakan dünya değer hiyerarşisinden haberdar olmadığı için kendisini çok fazla önemsiyor. Edison elektriği çekse, Graham Bell telefonu çekse ne olur! Ben buraya aşırı haşmetli yapılarla damga vurayım, ileride Ortadoğu’nun halifesi olayım falan çok sağlıklı işler değil. Rejimi demokratikleştir, insanların duasını al. Bu tür demokratik anlayışın olmadığı ortamdan muhteşem yapılar, estetik, olağanüstü derinlik çıkmaz. Bu üslup kalıcı da olmaz. Gele gele Mimar Sinan’ın 19. derecedeki kopyalarından haşmet beklemeye geliyor iş. Üstelik bunların hiçbiri de demokratik değil. Camiyi cebinden yaptır o zaman, araziyi kendin al. Kendi adınızı vereceğiniz yapıyı devlet imkânları ile yaptırmanın demokratik bir ülkede yeri olmaz.