Türkiye'de mimarlık eğitiminin durumunu tespit etmeyi amaçlayan Arkitera Kampüste projesi kapsamında KTO Karatay Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekan Yardımcısı Ayşegül Tereci sorularımızı yanıtladı.
Arkitera: Mimarlık eğitiminizin bulunduğunuz kentle ilişkisini nasıl kurarsınız? Kentin eğitiminize katkıları ya da eğitiminizin kente katkıları var mı, olacak mı?
Ayşegül Tereci: Konya’nın en baştaki katkısı, tarihten gelen çok ciddi bir mimari birikime sahip olmasıdır. Hatta çoğu Anadolu şehrinde bulamayacağınız kadar Selçuklu’dan başlayan Osmanlı kültürünün de pek çok izini bulabileceğiniz, Ankara’da belki bir tane Romalılardan vs. bulabilirken Konya ve çevresinde aslında tarihi olarak geçmişten gelen yapı kültürüyle birlikte harman edilebilecek bir zenginlik yatıyor. Bu yüzden mimarlık eğitimine şehir olarak katkısı fazla. Bununla birlikte bildiğim kadarıyla 3 üniversite var mimarlık bölümü bulunan ve bunun olanaklarından da faydalanıyor.
Gördüğümüz kadarıyla üniversiteniz şehrin hem yakınında hem uzağında.
Evet, merkeze aslında çok yakın diğer üniversiteleri düşünürsek, diğer iki kampüs şehrin yerleşiminin oldukça dışında. Üniversitemizin kampüsü en azından 10 ya da 15 dakikalık toplu taşıma yolculuğuyla ulaşılabilecek bir mesafede. Fakat bir o kadar da çeperde yerleşmiş durumda. 10-15 dakikada merkeze ulaşım olmasına rağmen, yerleşim bölgesi olarak kentin değişime uğradığı, yenilemelerin son derece hızlı ilerlediği bir alanda. 10 yıl içinde belki yerleşim dokusu hakkında konuşabileceğimiz bir alan. Ama tam olarak çok kapalı bir kampüs de diyemeyiz. Bir Selçuklu Üniversitesi gibi yerleşimi büyük bir alanda da değil ama şehirle ilişkisine baktığımız zaman da İstanbul’daki apartman üniversitelerden farklı olarak, henüz kampüsleşme sürecini tamamlamış fakat bununla ilgili adımlar atabilecek şekilde bir yerleşkeye sahip diyebiliriz.
Mimarlık eğitiminizin Konya’ya ne gibi katkıları olacak, olabilir sizce?
Son yıllarda biliyorsunuz ticaret odalarıyla birlikte gelişen üniversite portföyü dediğimiz 5-6 üniversite var şu anda Türkiye’de. Bunların, mimarlıktan öte sanayinin ya da Türkiye konjonktürünün ihtiyacı olan mimarları yetiştirmeye yönelik bir bakış açısı var ve daha çok piyasanın ihtiyacına çözüm getiren üniversite olmaya yönelme gibi bir amacı var. Bunun yanında da işbirlikleri çok kuvvetli, sanayi ile işbirliği şansına sahibiz yaklaşık iki ayda bir Konya’da sanayicilerle bir araya geliyoruz onların problemlerini dinliyoruz buradan iş birlikleri oluşturmaya çalışıyoruz. Mimarlık fakültemizde şu anda iç mimarlık 3. sınıf, mimarlık 2. sınıf eğitimi veriliyor. Ama yavaş yavaş doneleri topluyoruz, çalışabileceğimiz firmaları, onların ne istediklerini, neye ihtiyacı olduğuyla ilgili en azından böyle bir görüş toplama şansımız oluyor ve mesela iç mimarlıkta Türkiye’de pek çok yabancı mimara tasarım yaptırılırken “acaba kendi içimizde okullarda yarışma projeleriyle bunları yapabilir miyiz?”, “dönemlik projelerde bunları çalıştırabilir miyiz?” gibi arayışlarımız var. Yine mimarlıkta da aynı zeminde, şehrin ihtiyacı olan projelere yönlenmeye çalışıyoruz. Sonuçlarını daha alamadık ama amaçlıyoruz diyebiliriz. Ders programlarımız bu şekilde yerleşiyor, onun dışında proje derslerini yeni dünyanın gerektirdiği enerji etkin bina tasarımı, çevreyle ilişkilenme, kent dokusuyla ilişkilenme gibi konular üzerinde konumlandırıyoruz.
Anladığımız kadarıyla eğitimi mimarlık sektörüyle birleştirmeyi hedefliyorsunuz.
Öğrenciler piyasadan, koşullardan çok kopuk. Başka bir dünyada yaşayan öğrencinin mezun olduğu zaman neler gerektiğiyle ilgili fikri olmuyor. Biz de daha ayakları basan, koşullar hakkında fikir sahibi olan öğrenciler yetiştirmek istiyoruz. Üniversite tarafından piyasanın sorunlarını çözümleyebilecek, öğrenci ihtiyacı olarak hem insan kapasitesi geliştirme hem de belki üniversitemiz dahilinde gerçekten reel çözümler bularak onlara yardımcı olacak, destek vererek iç içe bir örgü kurmaya çalışıyoruz açıkçası. Böyle bir amacımız var.
Sizce günümüz şartlarında Türkiye’de mimarlık eğitimi için gereken mekanlar ne durumda?
Eski üniversiteler en azından eğitim mekanları olarak tasarlanmış yerlerdi, şu anda binaları eğitim mekanına dönüştürmeye uğraşıyoruz. Küçücük bölümleri birbirlerine birleştirerek sınıflar, stüdyolar elde etmeye çalışıyorlar. Öğrenci kapasitesi vs. hiç dikkate alınmadan geliştiriliyor. Bizim üniversite olarak şansımız, eğitim mekanı olarak kurgulanmış bir üniversitede yer almamız. Tamamen bunun için yaptırılmış bir kampüs var fakat mimarlık özelinde konuşmak gerekirse Güzel Sanatlar Fakültesi’nin özel programına göre tasarlanmış bir binamız yok. Mimarlık diğer eğitimlerden farklı stüdyo çalışmaları gerektiren eğitimler içeriyor. Hatta bu stüdyoların birbirlerine eklenebilir olması gerekiyor. Fakat Türkiye’de bu kadar esnekliğe sahip çok az yer var. Mimarlık fakültesi için kurulmuş zaten çok az bina var, belki ODTÜ gerçekten mimarlık fakültesi olarak tasarlanmış ilk fakülte. Doğrularını yanlışlarını tartışabiliriz ama bu şekilde tasarlanmış mimarlık okulu zaten yok, kampüs içerisinde zaten çok az buluyorsunuz.