“Benim rol modellerim sorgulamaktan çekinmeyen, gelişmek ve öğrenmek için her zaman yeni yollar arayan kişiler”

Geçtiğimiz günlerden Serra sponsorluğunda bir konferans vermek için İstanbul'a gelen Rojkind Arquitectos'un kurucusu, Meksikalı mimar Michel Rojkind ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Nurbanu Türgen: Öncelikle, kısaca ofisinizden bahseder misiniz? Ne zaman kuruldu? Şimdi kaç kişi ile çalışıyorsunuz?

Michel Rojkind: Rojkind Arquitectos’u 2002 yılında tasarım için üretilen stretejilerin yeni yollarını keşfetmek için kurdum. Şu an Gerardo Salinas’la birlikte 2 ortak olarak 25 kişilik bir ekiple çalışıyoruz. Çalıştığımız projelere bağlı olarak da ekibimizi genişletiyoruz.

NT: Mimarlık oldukça rekabetçi bir alan. 1994’te mezun olduktan sonra hemen akabinde kendi firmanızı kurma fikrini nasıl doğdu? Diğerlerinden farklı olduğunuzu göstermek ve ayakta durmak için neler yaptınız?

MR: Genellikle arkadaşlarım için tasarladığım küçük detaylarla başladım… Çünkü grubumda çalıyordum ve konserlerden para kazanıyordum. Arkadaşlarıma onlar için daha iyi mekanlar tasarlayabileceğimi söyledim. Önce küçük bir oda, derken bir başkası için daha büyük bir oda, sonra bir daire ve bir ev. Şimdi her şeyin nasıl başladığına baktığımda, neye inandıysak her zaman arkasında durduk. Bu hep nasıl geliştiğinizle ve kendinizi konfor alanının dışına nasıl ittiğinizle ilgili.

NT: Sizce müzik ve mimarlık arasında nasıl bir ilişki var?

MR: Tabii ki, fakat benim için metaforik anlamda bir ilişki yok… Bu ilişki daha çok genel yaşam tecrübelerinin, yaratıcı yollar bulmaya olanak veren başka bir disiplinin dürtüsü ile ilgili.

Bugün, daha çok fırsat alanını nasıl göreceğimiz ve daha iyi sonuçlar için aklımızdakilerin neye izin verdiğine ilişkin algımızı nasıl geliştireceğimizle daha çok ilgileniyorum.

NT: Bina cephelerinizde dikkat çeken renkler, malzemeler ve formlar kullanmayı tercih ediyorsunuz. Tasarımlarınızda renk ve materyalleri hangi bağlamda kullanıyorsunuz?

MR: Çalışmaya eksiksiz bir fonksiyonel ve programatik analizden sonra, projeleri çizmek için önceki bilgileri araştırmakla başlıyoruz. Daha sonra üretime geçmek için olasılıkları kümeliyoruz.

Bu konu daha çok projenin sonuçta ne ifade etmek istediği hakkında. Renkleri ve malzemeleri keşfetmek istememizin nedeni, sonuçta ortaya dinamikleri, hareketi yansıtan tutarlı bir proje çıkarmak.

NT: Tasarımlarınızda dinamik dış cephe ve iç mekanlar arasında nasıl bir ilişki var? Sizce entegre olmuş durumdalar mı?

MR: Projeye bağlı. Örneğin Liverpool Interlomas gibi bazı projelerde bina cephesi kaotik araba kültürü bağlamında (kamusal alan eksikliğinde üst geçit ve alt geçit) iç mekanla doğrudan bir ilişki içinde. Kendini içten kapatıyor ve merkezden açıyor.

Biz bir ara kent ve kentin içeriği konularına çok dinamik ve katmanlı bir yolla gönderme yapan, “yaşanabilir cepheler” (inhabitable facades) çalıştık.

Sonuç olarak diyebilirim ki, bu konu durum bazlı ve bir kuralı yok. Her proje farklı bir çözümü sorgular.

NT: Rol model olarak aldığınız bir mimar var mı? Herhangi bir mimari stil sizin tasarım yaklaşımınıza ilham verdi mi?

MR: Benim rol modellerim sorgulamaktan çekinmeyen, gelişmek ve öğrenmek için her zaman yeni yollar arayan, “artı değer” zamanında yaşamakta olduğumuzu anlayan kişiler. Nasıl karşılık verebiliriz? Teknolojiye, gerekliliğe, bugün ne üreteceğimize ve yerel üretime daha fazla ilgiliyim.

NT: Malzeme ve tasarım teknolojilerinin 21. yy’da gelişmesi konusunda öngörüleriniz nelerdir? Tasarım algıları nasıl değişecek?

Bence,

  1. 3D basılmış binalar göreceğiz.
  2. Sürdürülebilirlik sadece sertifika için olmayacak, kanunlarla gerekli hale gelecek.
  3. Söz konusu sadece “kendine yeten” değil, ne kadarını kente ve topluma verebildiğimiz olacak.
  4. Mimarlık topluma olan etkisi nedeniyle değer kazanacak.
  5. Tek bir bakış açısı ile düşünmek yerine çoklu katmanlarla düşünmek zorunda kalacağız.

NT: Daha önce de İstanbul’da bulundunuz. İstanbul’un mimari dokusu konusunda izlenimleriniz nelerdir? Türkiye’de bildiğiniz bir mimarlık firması var mı?

MR: Tarih, kaos ve modernite konularında doğduğum yer olan Mexico City’dekine çok benzer hisler yaşıyorum.

Türkiye’den Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık ve Kreatif Mimarlık’ı tanıyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın