“Bir topluluk mekanımı kullanmasın diyorsunuz ama farkında değilsiniz”

"Erişilebilir Her Şey"in kurucularından Seben Ayşe Dayı ve Serim Berke Yarar ile yaptığımız söyleşide, tasarımda erişilebilirlik kavramı ve deprem bölgesi için geliştirdikleri "Engeller İnşa Edilir" projesi hakkında konuştuk.

Ada Umay Cansız: Üç arkadaş bir araya gelerek kurduğunuz “Erişilebilir Her Şey” kapsamında; markaların deneyimlerini engellenen bireyler için baştan tasarlıyorsunuz, danışmanlık ve eğitim hizmetleri ile çözümler sunuyorsunuz. Erişilebilir kentler, yapılar, iletişim araçları gibi birçok farklı alan ve ölçekte erişilebilir yaşam standartlarını yakalamaya çalışıyorsunuz. Bu sosyal girişim ile birçok ödül de kazandınız. Biraz yolculuğunuzun başlangıcından söz edebilir misiniz?

Serim Berke Yarar: Biz aslında üniversitede tanışan üç arkadaşız. Tanışmamızın nedeni engellenen bireyler olmamız değildi. Üçümüz de kültür sanat odağındaydık; ben davulcuyum, Seben Radikal’de kültür sanat konusunda yazılar yazıyordu, Hale kültür sanat yönetimi okuyordu. Üniversitede tanıştık ve kültür sanat odağında çeşitli aktiviteler üzerinden yakın arkadaşlar olduk. Sonra fark ettik ki, hepimizin hem fiziksel dünyayla hem iletişimle hem de toplum algısıyla ilgili benzer engellenme hikayeleri var.

Okul sonrasında iş aradık ve hem toplumsal algılardan dolayı hem de mekanlar erişilebilir olmadığı için kendi işlerimizi yapamadık.

Çevredeki diğer engellenen bireylerle konuştuğumuzda, hikayelerimizin aslında sadece bizim hikayelerimiz olmadığını, hepimizin ortak engellenmişlik hikayelerinin olduğunu gördük. Aslında çok kişisel bir alandan “Biz engelleniyoruz ve bunun nedeni biz değiliz; toplum, mekanlar ve markalar. O zaman hadi bunu dönüştürelim! Bunu profesyonel bir iş olarak yapalım!” diyerek yola çıktık.

Bizim için bizsiz asla

Her zaman iki şeyi savunuyoruz:

Birincisi, “Bizim için bizsiz asla.” Yani kurumlar ve kişiler, engellenen bireylerle ilgili bir şey yapmak istediklerinde, kesinlikle engellenen bireylere sorarak yapmalılar.

İkincisi ise “Tek bir engel grubu için değil, tüm engel grupları için çözüm üretelim.” Çünkü insanlarda, bir engel grubu için “bir sorun gördük, hemen onu çözelim” gibi bir anlayış var. Ama kimseyi dışarıda bırakmadan, kapsayıcı çözüm üretmek çok önemli.

Bu iki mottoyu da benimseyerek Erişilebilir Her Şey’i kurduk.

Ada Umay Cansız: İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı Ödülleri kapsamında yer aldığınız bir videodan alıntı yapmak istiyorum. Seben Ayşe Dayı 2021 yılında çekilmiş olan video içerisinde şu sözleri dile getiriyor:

“Bir sosyal girişim olarak karşılaştığımız en büyük engel, anlaşılamamak. Engellenen bireyler sokağa çıkamadıkça toplumla arasında bir köprü olmuyor. O köprü de ne? ERİŞİLEBİLİRLİK.”

Erişilebilirlik kavramı sizce ülkemizde ne kadar anlaşılan bir kavram? Çalışmalarınız sırasında bu konudaki bilinç seviyesi hakkında neler gözlemlediniz? Bu konuda sizi pozitif ve negatif anlamda şaşırtan şeyler oldu mu?

Seben Ayşe Dayı: Oluyor çünkü erişilebilirlik, Türkçe’de kelime olarak farklı anlamları karşılayabiliyor. “Accessibility” dediğimizde, kafamızda engelliye dair bir şey canlanıyor ama “erişilebilirlik” dediğimizde, ekonomik erişilebilirlik ya da bir şeye kolayca ulaşma hali olarak algılanabiliyor. “Anlaşılamamak” dediğimiz şeyin içinde, ilk olarak kavramı doğru anlatabilmek var. Kavramın altının, biraz daha engellilikle ilgili meselelerle doldurulması gerekiyor.

Erişilebilirliğin teknik olarak engellilerin hayatını kolaylaştıracak ve engellilere hizmet eden materyalleri içeren bir kavram olduğu anlaşıldığında bile, karşınızdaki insan size “Buna gerek var mı?” ya da “Bu zaten erişilebilir,” diyebiliyor. Yani ne kelime biliniyor ne de kelimenin gerçek gerekliliği algılanıyor.

Erişilebilirlik, multidisipliner bir alan. Bu multidisipliner yapıda, maalesef hala aklımıza sadece, mimari olarak eğimi bile doğru düzgün hesaplanmamış rampalar geliyor. O rampayı gördüğümüzde, engellileri düşündük gibi bir sonuç çıkıyor.

Anladığını düşünen kişilerle başımız büyük belada

Serim Berke Yarar: Ama engelliler bu rampayı gördüğünde “Aa kaydırak yapmışlar,” diye düşünüyor. Ben yakın arkadaşlarımla gittiğim ya da raporlama için gittiğim bazı mekanlarda, o rampayı kullanmak yerine tekerlekli sandalyeyi direkt basamaklardan indirmeyi daha güvenli bularak tercih ediyorum. Aslında bireyler bağımsız olarak rampaları kullanmak isterler.

Bence burada şu konuyu da açmak değerli; anladığını düşünen kişilerle başımız daha büyük belada.

Seben Ayşe Dayı: Yine mimariden örnek verelim. Bir mimar ya da inşaat mühendisi, statik hesaplamasını yapmadığında, o binanın yıkılabileceğini veya hasar alabileceğini düşünebiliyor. Çünkü bu hayati ve matematiksel olarak açıklanabilen bir konu. Ama erişilebilirlik dendiğinde, konu “hayati” olarak görülmüyor ve çok detaymış gibi algılanıyor. Bu aşamada düşünmediğimiz erişilebilirlik, birçok insanın yaptığınız binayı kullanamaması anlamına geliyor.

Ada Umay Cansız: Bu şekilde de toplum ile aradaki “köprü” dediğimiz şeyi yok etmiş oluyoruz.

Seben Ayşe Dayı: Zaten o köprüyü örmeye muradı da yok ki. Serim’in babaannesinin “Geçinmeye muradın olacak,” diye çok güzel bir lafı vardır. Toplumdaki karar alıcıların, engellenenlerle geçinmeye muradı yok.

Serim Berke Yarar: Bir toplulukla bağlantıya geçmemek aslında. “Bir topluluk mekanımı kullanmasın,” diyorsunuz ama farkında değilsiniz.

Ada Umay Cansız: Yavaş yavaş asıl gündemimiz olan “Engeller İnşa Edilir” adındaki yeni projeniz konusuna girmek istiyorum. 6 Şubat depreminin ardından çok büyük bir yıkıma uğrayan deprem bölgesinde, erişilebilir şehirler yaratmak üzere bir kampanya başlattınız ve bunu da depremzedeler ile birlikte yaptınız. Oldukça önemli ve bir o kadar da arka planda kalmış bu konuya mercek tuttunuz. Kampanyanın tasarım sürecinden ve bu kampanya kapsamda nasıl çalışmalar yaptığınızdan bahsedebilir misiniz?

Seben Ayşe Dayı: “Engeller İnşa Edilir” projesi, Borusan Sürdürülebilir Fayda Programı’nda aldığımız bir hibeyle gerçekleştirilebildi. O dönem belirlenen tema “deprem bölgesi ve sosyal fayda” idi. Bizim projemizle uyuştuğunu görerek başvurduk.

Serim Berke Yarar: Deprem sonrasında elimizden geldiğince sivil toplum örgütleriyle, aktivistlerle, alandaki engellenen bireylerin ihtiyaçlarını çözmeye yönelik irtibata geçtik. Deprem bölgelerinde engellenen bireylerle konuştuk ve onların ihtiyaçlarını akut bir şekilde çözmeye çalıştık. Sonraki süreçte, alandaki insanların erişilebilirlikle ilgili yaşadıkları sıkıntıları çok daha net gördük.

Alan yeniden yapılanırken erişilebilirliğin yine düşünülmeyeceğini biliyorduk. Tam bunları düşünürken, Seben’in bahsettiği başvuru sürecine girdik. Bu program ortaya çıkınca tek bir yere odaklanmaya karar verdik. Hatay en çok yıkıma uğrayan bölge olduğu için orayı seçtik. Ardından fona başvurduk ve Borusan bizi destekledi. Sonrasında da sürecimiz başladı.

Seben Ayşe Dayı: Bunun gündem olmasını istediğimiz için, bir kampanya yapmaya karar verdik. Akut çözümler ya da oradaki engellenen bireyler için yapılan yardımlar bir şekilde devam ediyordu. “Ama sonrasında bu insanlar nerede yaşayacak?” sorusu kimsenin aklında yoktu.

Sahaya indiğimizde, Hatay’daki farklı yaştan ve cinsiyetten, hem depremden önce de engelli olan hem de depremden sonra engelli olan bireylerle, dört odak grup gerçekleştirdik. Onların taleplerini, nasıl bir Hatay istediklerini, konteyner kentlerdeki erişilebilirlikle ilgili sıkıntılarını ve sonrasında hayal ettikleri Hatay’ı baz alarak “Engeller İnşa Edilir” projesi ortaya çıkardık.

Engeller İnşa Edilir, hem sorgulatmak isteyen hem de konuya farklı bir yerden dikkat çekmek isteyen bir kampanya.

Engeli de inşa edebilirsiniz erişilebilirliği de

Serim Berke Yarar: Kurumlara karşı “bizim için bizsiz asla” mottosunu savunmanın yanında, yaptığımız işte de bunu uyguluyoruz. En iyi bilen orda olan ve yaşayandır. Onun isteğini duyarak tasarlamak gerekiyor.

Buna değinmişken “Engeller İnşa Edilir” sloganına da değinmek gerek. Başka birçok isim bulunabilirdi. Ama biraz ters köşeye ve sorgulatmaya ihtiyaç vardı. Kampanya sürecinde birçok isim konuşuldu, isimlerin arkasında da tabii ki ideolojileri var. Herhangi bir binada ya da tasarlanan şehirde; siz erişilebilirliği sağladığınız noktada, engel inşa etmiyorsunuz. Engeli de inşa edebilirsiniz erişilebilirliği de.

Kampanya içerisinde de çeşitli videolar, bilgilendirici içerikler ürettik ve bu yolla karar alıcıları etkilemeye çalıştık. Çünkü görüyoruz ki Hatay’daki insanların isteği, orada yaşamak.

İnsanları evlerine kapamaya devam edeceksiniz

Seben Ayşe Dayı: Örneğin Güneş, Hatay’dan bir depremzede, 17 yaşında ampüte bir genç kız. Bize şunları söyledi; “Ben arkadaşlarımla, yeni bacaklarımla Saray Caddesi’nde tekrar buluşup alışveriş yapmak istiyorum.” Güneş’in bunu söylediği dönemde, Uzun Çarşı’nın etrafını yenilemek için kapattılar ve o alandaki dükkanların yeni hallerini gösteren renderlarda, her dükkanın önünde 20-25 cm’lik basamaklar gözüküyordu. Alanda olmak bunları anlamak açısından da çok değerliydi. Yeniden “sağlam” insanlara göre bir Hatay tasarlanıyor. Amacımız o tasarım sürecine dahil olmak.

İki önemli şey var: Birincisi, artık deprem bölgesi için engellilik bir azınlık meselesi değil bir çoğunluk meselesi. İkincisi, bir şeyi erişilebilir tasarladığınızda, engeli olmayan insanlar onu zaten kullanabiliyor ama bir şeyi erişilebilir inşa etmediğinizde engellenen bireyler onu kullanamaz.

Deprem bölgesindeki insan popülasyonu artık bedensel farklılıkları olan insanlardan oluşuyor. Burayı erişilebilir inşa etmediğinizde, insanları evlerine kapamaya devam edeceksiniz.

Ada Umay Cansız: Aslında tüm süreçte “erişilebilir kentler” yaratılması konusunda öncülük ediyorsunuz. Hatta Hale Yıldız da bir videoda “Bu konuları hiç konuşmayacak olduğumuz bir dünya hayal ediyoruz,” sözleriyle ifade etmiş bu durumu. Çoğumuzun bu konuda yeterince bilinçli olmadığını da göze alarak “erişilebilir kent” kavramını açıklayabilir misiniz?

Engellenen bir çocuk, o parkta akranlarıyla sosyalleşemiyor

Seben Ayşe Dayı: Her kentlinin o şehirdeki hizmetlerden ve fiziksel yapılardan eşit şekilde yararlanabildiği bir kent. Eşit kentlilik. Herkes belediyeye girebilmeli, çay bahçesine gidebilmeli, alışverişini tek başına yapabilmeli, evine bir erişilebilirlik sorununa maruz kalmadan gidebilmeli.

Özetle bir şehirdeki aklınıza gelebilecek her şeyin; yaşlılar, engellenenler ve çocuklar başta olmak üzere, kullanılabilir olma hali.

Serim Berke Yarar: İki örnek vereceğim. Şu anda belediyeler stratejik planlama dönemindeler. Belediyeler, şehri yaratıyor, bütün ruhsatları veriyor, bütün denetlemeyi yapıyor. O yüzden aslında onların bunu düşünerek şehri yaratmaları gerekiyor.

Geçen gün bir parkta yürüyoruz. Parkta rampalar var, her şey çok güzel ama hiçbir yerde tırabzan yok. O nedenle aşağıya inemedik. Engellenen bir çocuk, o parkta akranlarıyla sosyalleşemiyor. Toplumda ötekileştirme yaratılıyor.

Şehri planlarken makro ölçekte de bunu doğru yönetmek gerekiyor. Bununla ilgili yönetmelikler de var aslında. Sadece uygulanmıyor. İşletmeciler, mekan sahipleri ya da mimarlar, ucunda bir yönetmelik olmadığında bunu yapmayabiliyorlar ama aslında bu bir insan hakkı.

Ada Umay Cansız: Erişilebilir kentler elde etmek konusunda, toplumda, çok zor olacağı ya da masraflı olabileceği gibi düşünceler var, ki bence bu oldukça empatiden uzak bir yaklaşım. Mevcut kentlerimizi erişilebilir kılmak maddi açıdan gerçekten zor bir süreç mi? Yoksa süreci asıl zorlaştıran insanların duyarsızlığı mı?

Seben Ayşe Dayı: Bunu kentsel dönüşüm ölçeğinde çok net görüyoruz. Kentsel dönüşüm süreçlerinde, bir binanın erişilebilir yapılması ya da yapılmaması arasında, büyük bir maliyet farkı yok. Ama otopark yapmaktansa bir kat daha çıkmak insanların işine geliyor. Erişilebilirlik maliyetli bir şey değil, hele ki baştan yapıldığında.

Biz Hatay’dayken hep şunu anlatmaya çalıştık; yüz tane ev yapıyorsanız yirmi tanesinin içini tekerlekli sandalye kullanan birinin ya da ampüte birinin rahatça kullanabileceği şekilde yapmalısınız. Bunun için aşağıya daha fazla dolap koymalısınız, küvet yerine kot farkı olmayan bir duş koymalısınız, kaymayan bir seramikle döşemelisiniz. Bunlar zaten o kadar küçük kalemler ki.

Engellenen bireylerin yıllık harcanabilir geliri, 13 trilyon dolar

Serim Berke Yarar: Belki ücretler biraz daha yüksek olabilir ama bu mesele iki yönlü. Seben’in söylediği gibi bu meselenin insan hakkı temelinde uygulanması gerekiyor. Ama kapitalist perspektiften baktığımızda da burada büyük bir kitle var. Bu kitlenin bir şeyler almak istediğinde de alabileceği ürünler, materyaller, hizmetler, konutlar olması gerekiyor. Eğer Uzun Çarşı’daki dükkanların önüne kot farkları ile engel inşa ederseniz, o insanlar istediği alışverişi yapamaz.

Yapılan araştırmalara göre, dünya genelinde engellenen bireylerin yıllık harcanabilir geliri, 13 trilyon dolar. Ama deneyimlerine baktığımızda yüzde sekseni başarısızlıkla sonuçlanıyor. İnsan hakkı temelinde bunu zaten yapmalıyız, hadi yapmadınız, kapitalist düzenden baktığımızda da bunu yapmalıyız. Nereden bakarsanız bakın, engelleri değil erişilebilirliği inşa etmeliyiz.

Ada Umay Cansız: Yine bir alıntı ile başlayacağım sıradaki soruma. “Engeller İnşa Edilir” kampanyasının tanıtımında, toplumda yaygın bir davranıştan söz ediyorsunuz:

“Verilmek istenen ‘fırsat eşitliği’ mesajının altında yatan ‘Engelli bireyler yardıma muhtaçtır.’ düşüncesi sorunların asıl sebeplerinin göz ardı edilmesine yol açıyor. Empati eksikliği kişileri yanlış sorunlara çözüm bulmaya yönlendiriyor.”

Bu tip yaklaşımları oldukça sık görüyoruz. Bu ve bunun gibi yaygın yanlış davranışlara karşı insanlar nasıl bilinçlendirilebilir? Siz bu konunun önüne geçmek için nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz?

En önemlisi, bu röportajı okuyan mimarlarda bir akıl haritası değişikliği yaratabilmek

Seben Ayşe Dayı: Mimarinin erişilebilir tasarlanmamasının altında “engelliler yardıma muhtaçtır” ya da “engelliler zaten evden dışarı çıkmaz” gibi düşünceler yatıyor. Zaten engelliyi yardıma muhtaç biri olarak kodladığınızda, “biri zaten bu insanın işlerini onun yerine hallediyor” diyebiliyorsunuz. Bu “yapamazlar” bakış açısı, engeller inşa ettiriyor.

Empati de bu yüzden yanlış kuruluyor. Bir engelliyle empati kurmuyorlar aslında bir sempati besliyorlar. Tatsız bir acıma, şükür ve sempati var.

Zaten biriyle empati kurduğunda, o insanın ihtiyacını karşılamalıyım bilinciyle aksiyon alman gerekir. Ama kendine dönüp “Çok şükür elim ayağım tutuyor,” dediğinde o bir sempati oluyor ve yanlış çözüme götürüyor. O yanlış çözüm de yardım ve akut.

Bence en önemlisi, bu röportajı okuyan mimarlarda bir akıl haritası değişikliği yaratabilmek.

Serim Berke Yarar: Biz tüm süreçlerde topluluğa sorarak ilerliyoruz. Topluluktan veri alarak markanın deneyimini tasarlıyoruz. Eğlenceli yanı da o. Standartlar çok kapsayıcılar ama deneyimle ilgili standardın dışında öyle bir bilgi geliyor ki, onu tüm engel gruplarına uygun olarak nasıl yapabileceğimizle ilgili çözüm üretiyoruz. Çok yönlü düşünmek ve 360 derece tasarlamak, mimar ve tasarımcıyı da geliştiren bir konu.

Ada Umay Cansız: Bu konuda hiç eğitim verdiniz mi?

Kapsayıcı ve erişilebilir tasarımın zorunlu bir ders olarak okutulması lazım

Seben Ayşe Dayı: Çok kez yaptık. İTÜ, MEF, Yıldız Teknik, Yeditepe ve Boğaziçi gibi birçok üniversitede yaptık. Derslere gitmek, ekip olarak en sevdiğimiz iş.

Serim Berke Yarar: Kurumlarla yaptığımız iş birliklerini profesyonel olarak yürütüyoruz çünkü yaptığımız projelerin sürdürülebilirliğini sağlamak için bir gelire ihtiyaç var. Bu kadar insan uzmanlığını ve emeğini harcıyor. Ama üniversiteler ve öğrenciler denince her şeyi gönüllü yapıyoruz.

Bu ders içeriği sadece İTÜ’de var, onun da seçmeli mi zorunlu mu olacağı konusunda savaşılan bir ders. Aslında kapsayıcı ve erişilebilir tasarımın zorunlu bir ders olarak okutulması lazım.
Türkiye’de özel olarak bakanlığın ürettiği standart var ama o standartlar sadece kitapta kalıyor.

Seben Ayşe Dayı: Bir seferinde bir bina raporluyorduk. 17 katlı bir binaydı ve her katta iki engelli tuvaleti vardı. Harika değil mi? Bütün engelli tuvaletlerinin ölçüleri birbirinden farklı ve bir tane standarda uyan engelli tuvaleti yok. Yazık dediğim olaylardan biriydi.

Ada Umay Cansız: Önümüzdeki günler için nasıl hedefleriniz ve projeleriniz var?

Aktörleri yarıştırmak hedeflerimiz arasında

Serim Berke Yarar: Bu soruyu iki adımda değerlendirebiliriz. Birincisi “Engeller İnşa Edilir” konusu, ikincisi ise “Erişilebilir Her Şey”in genel hedefleri.

Engeller İnşa Edilir tarafında, Borusan Sürdürülebilir Fayda Programı’ndan aldığımız destek bitti ama biz hala Hatay’da odak grup yaptığımız kişilerle irtibat halindeyiz. Hatay inşa edilirken olabildiğince kişiye erişmek ve karar alıcıları bir an önce Hatay’ı erişilebilir tasarlamaya yönlendirmek istiyoruz. Hedefimiz Hatay’ın erişilebilir olması ve bu oluncaya kadar konuyu gündemde tutmak.

Erişilebilir Her Şey olarak da farklı hedeflerimiz var. Bu yıl topluluğumuzu büyütüyoruz. Türkiye’de veri eksikliği var. İlk olarak veri üretmek istiyoruz. İkincisi topluluğun erişilebilirlikle ilgili yaşadığı sorunları markalara götürmek. Köprü görevi göreceğimiz bir yerde konumlanmak istiyoruz.

Bir de fiziksel dünya ile ilgili deneyim odaklı bir puantaj sistemi geliştirdik. Bu yılın sonunda bir ödül töreni yapmak ve biraz daha aktörleri yarıştırmak hedeflerimiz arasında. Kurumlar yarıştıkça daha çok aksiyon alıyorlar.

Ada Umay Cansız: Çok teşekkür ederim. Umarım bu vizyonunuz daha büyük kitleler tarafından duyulur ve değeriniz anlaşılır.

Etiketler

Bir yanıt yazın