“Biraz Size Benziyor Bu Bina”

2015 yılında özel sektör kategorisinde Arkitera İşveren Ödülü'ne layık görülen Protel AŞ yönetim kurulu başkanı Metin Arghan ve yapının mimarı Hayriye Sözen ile Protel Yönetim Binası'nı konuştuk.

Özüm İtez: Protel’i niçin Arkitera İşveren Ödülü’ne aday gösterdiniz, kısaca bahseder misiniz?

Hayriye Sözen: 2012’nin Mayıs ayında Metin (Arghan) beni aradığında projeye çalışmaya başladık. 2013’te şantiye hızlandı. En yoğun detay çizdiğimiz ve bunların sahada uygulandığı dönemdi sanırım bana ofisteki arkadaşlar “Metin Bey’i aday gösterelim mi?” dediler. Daha bina bitmemişti. Sonuç nasıl çıkıyor, biz kendimiz memnun olacak mıyız yaptığımız işten, onu görelim ondan sonra karar veririz diye düşündük ve böylece gizli bir gündem oluştu. Sonra bina bitti, taşınıldı, tepkiler nasıl gelecek onu merak ediyorduk çünkü Protel’in tüm çalışanları, eski binaları hemen aynı sokakta olduğu için bütün inşaat sürecini izlediler, katman katman gördüler, herkesten binlerce yorum geliyordu ama asıl yaşarken nasıl olacağını çok merak ediyorduk. Protel’de kademe çalışandan çok olumlu eleştiriler, hala daha iyileştirmek üzere eleştiriler geldi, tam o arada ben sizinle haberleştim.

Metin Bey, Hayriye Sözen ile çalışmaya nasıl karar verdiniz, sizi bir araya getiren nedir?

Metin Arghan: Hayriye Sözen ile uzun bir geçmişimiz var. Bizim Asmalımescit’te bir binamız vardı, 2009 ylında bir dost aracılığı ile Hayriye Sözen’e ulaştık ve o zamandan beri beraber bir sürü iş yaptık. Yaşadığım evde de Hayriye Hanım’ın emeği var. Tabiri caizse biraz ‘ailenin mimarı’ gibi görmek lazım belki… Titizlik, detaycılık, iş yapma tarzı olarak ortaklaşıyoruz, aramızda bu yüzden başka türlü bir ilişki var.

Ben de mimari ile amatör bir biçimde ilgiliyim. Mimari üzerine kitaplar okuyorum, daha Hayriye Hanım’ı tanımadan bile Arkitera’ya bakıyordum, ne oluyor ne bitiyor diye. Hatta veri tabanınızda bile ismim vardır muhtemelen. Ancak mimariye dair ilgim, Protel binası ile en üst seviyeye çıktı sanırım çünkü ilk defa böylesine sıfırdan, kapsamlı bir iş yaptık. Bundan önce Protel’in yerleştiği tüm ofislerde orada daha önceden bir yapı vardı, tanımlanmış bir cephe vardı. Bu yapıda ilk defa tamamiyle özgün, bize ait, kendimizi ifade ettiğimiz, Hayriye Hanım’ın kendini ifade ettiği ve şirket olarak çok sevdiğimiz bir iş çıktı ortaya.


Fotoğraf: Yercekim Fotoğraf

İşvereni olduğunuz ilk yapı olduğunu da söyleyebiliriz öyleyse?

MA: Evet, bu seviyedeki ilk bina. İlk defa tasarım sürecinin başından sonuna içinde olduğumuz bir iş. Daha önceki yapılarda sadece iyileştirme, işlev değişikliği vardı ancak hiçbir zaman böyle sıfırdan bir iş yapmadık.

Yapının projelendirilme sürecinden biraz bahsedelim. Metin Bey, aklınızda nasıl bir program vardı ve Hayriye Hanım siz bu programı nasıl yönettiniz?

MA: Öncelikle bizim bir yer sorunumuz vardı. Aynı sokakta, hemen iki yan binada, dar bir binada çalışıyorduk. Bir yandan şirket büyüyor… İnsanlara yeni çalışma yeri bulma ihtiyacı vardı. Bir kısmı home-office çalışıyor ama yine de yetmiyor, daha fazla mekan lazım. Dolaysıyla ilk aklımıza gelen, bitişiğimizdeki binayı satın alıp onu mevcut bina ile birleştirmekti. Hala sıfırdan bir şey yapma amacımız yoktu. Ancak alamadık, ev sahibi satmak istemedi. Biz de tesadüfen aynı sokakta başka adaylar bulduk, tek parselin yetmeyeceğine karar verdik ve 2 parsel aldık.

HS: Bence bu geçiş önemli. Metin Arghan ile daha önce çalıştığımız için, proje yönetiminin öneminin farkındaydı. İşin en başından, daha yapı programı oluşturulmadan önce, proje yönetici arkadaşımız Rıdvan Övünç’ü hemen işin içine dahil etti. Bu alıştığımız bir işveren bakışı değil aslında.  

“Protel ekibi ile yapılan anketler sonucunda binanın programı ortaya çıktı”

 

Parsel henüz alınmadan size gelindi anladığım kadarıyla?

MA: Bir tanesi alınmıştı.

HS: Şöyle ki, bütün Esentepe’de ikiz parseller var. Aslında dönem dönem değiştiği için, birbirine uymayan, tam olarak ikiz de olamayan yapı dizilerinden oluşuyor bu çevre. Protel’in ilk yerleştiği yapı daha önceden yıkılıp yeniden yapılmış. Cephesi tarifli, içine yerleşilecek bir yapıydı. İlk önce onun yanındakine eklemlenmek istediler. Onu alamayınca, bir sonraki parselin yarısını satın almış olarak bize geldiler. Biz bir çalışalım, programı oluşturalım dedik. İkinci toplantıda bunun pek anlamlı bir operasyon olmadığı ortaya çıktı ve aslında şirketin tek bir yapıya yerleşmesinin daha uygun olduğu herkes tarafından kabul edildi. Biz bunun oluşturulma yollarına bakalım dediler ve biraz duruldu proje. Yeni arsanın temin ve tevhit edilmesine ilişkin bir süreç başladı.

MA: Komşuyu satın almak gerekiyor, o adam satar mı satmaz mı bilmiyoruz, iki arsayı birleştirmek gerekiyor, bir takım belediye işleri var, vs.

HS: En başında bize bir döküm de verilmemişti, onu da bu süreçte oluşturduk. O bekleme süresi başka bir işe yaradı aslında. Bütün Protel ekibi ile her gün dijital anketler yapıldı. Sorular soruldu, cevaplar alındı ve yoğun bir bilgi toplama sürecine girildi. Hemen inşaata başlansaydı belki bu yapılamazdı. O etütlerden aslında bu binanın programı çıktı.

MA: Herkes el verdi, doğru. Ben aslında klasik işveren olarak acaba “bu kadar sormalı mıyız çalışanlara?” dedim sonuçta istediklerini yapmazsak bu sefer de üzülecekler…


Fotoğraf: Yercekim Fotoğraf

Bu bahsettiğiniz, anketler yapıp çalışanların fikirlerini de sorma düşüncesini birlikte mi oluşturdunuz?

HS: Protel’den geldi.

MA: Bizden de geldi, Hayriye Hanım’dan da geldi, Rıdvan’dan da geldi, herkes işin içine katıldı. “Nasıl genişleyeceğiz, bundan sonra ne kadar büyüyecek bu iş, insanlar nasıl hissedecekler, nasıl bir çalışma ortamı sağlayalım?” gibi sorular vardı kafamızda. Çünkü eski yerde bir takım dertlerimiz vardı, akustik sorunlar vardı. Burası 7/24 hizmet veren bir şirket. Tam olarak bir çağrı merkezi gibi çalışmıyor. Belli bir konfor içinde olması gerek insanların. Önlerinde hazır bir şeyler okumuyorlar, bir şeylerin cevabını bulmak için araştırma yapmaları gerekiyor. Bir sürü detaya bakıldı bunlar gibi. Bunun dışında akustik gibi daha detay çözümler de yine insanlardan gelen taleplere göre şekillendi.

HS: Eski Protel binası biraz örnek oluşturdu. Oradaki deneyimler olmasa yeni binadaki istekler bu kadar net tariflenemezdi. Açı aynı, sokağın problemleri aynı, güneş derdi, kot ilişkileri, arka komşuların oluşturabileceği potansiyel problemler, ses, koku, her şey aynı aslında. Arasanız bulamazsınız böyle bir çalışma.

MA: Eski bina ile yenisi arasında sadece 10 metre var.


Fotoğraf: Yercekim Fotoğraf

“Bütün trendler, ‘home office, sahip olmaya gerek yok’, şeklinde ama burada insanlar bir alanı olsun istiyor. “

 

Eski binada da mı Hayriye Sözen ile çalışmıştınız?

MA: Evet ama onun yalnızca içini düzenlemiş, daha yaşanır bir hale getirmiştik. Çok kötüydü gerçekten.

HS: Eski yapıda ayrıca güncel çalışma düzenleri de denemiştik. Herkesin yeri belli olmasın, ‘Clean-desk policy’ falan denedik. Ancak ilk yapılan anketlerde anladık ki kendilerine ait masa istiyor insanlar.

MA: Sahip olmak istiyorlar.

HS: Bütün cevaplar ‘yerleşmek istiyorum’ şeklinde geldi. Öyle olunca burası, hem görüntüyü kesmeyecek hem de kendi çalışma alanlarını net tarifleyecek iç mekan düzenlemelerini en başından talep eder bir şekilde mobilya detayları ile kuruldu. Mekanları yaptık sonra içine masaları yerleştirdik olmadı aslında.

MA: O enteresan değil mi? Halbuki bu kuşakta öyle bir beklenti olmaz gibi geliyor insana. Dünyanın her tarafındaki bütün trendler, home office, sahip olmaya gerek yok, al burayı nasıl istersen kullan şeklinde ama burada insanlar masası neresi bilmek istiyor, bir alanı olsun istiyor. Gerçi yine sığmadığımız için ikişer hafta eve gidiyor insanlar ama en azından masayı kiminle paylaştıklarını biliyorlar.

Protel’in projelendirilme ve inşa sürecinde herhangi bir zorluk yaşandı mı, yaşanan zorlukları aşmak için birlikte nasıl hareket ettiniz?

HS: Proje yöneticimizin titizliği hepimizin işini kolaylaştırdı. Rıdvan mimar olduğu için, bizim ofis olarak nasıl bir detay ve mekan algısı ile işi sonlandırmak istediğimizi çok iyi anladığı için, yükleniciye de yaptırımları tam istediğimiz gibi oldu. Protel tarafında da benzer şekildeydi galiba?

MA: Doğru.

HS: Bu bir mimarlık ofisi için büyük bir konfor. Biz her ne kadar işin mimari kontrollüğünü üstlenmiş olsak da bütün günümüzü burada geçirmediğimiz için, birçok şeye bitmiş olarak maruz kalıyoruz, şantiye sürecinde geri dönüşü imkansız durumlar ile karşılaşıyoruz.


Fotoğraf: Yercekim Fotoğraf

“Ya bu cephe çalışmazsa?’ diye düşünerek uykularım kaçıyordu”

 

Sizlerin daha önceden tanıdığı bir yüklenici ile mi çalışıldı?

MA: Yüklenici tamamen dışarıdan, ilk kez iş yaptığımız biri.

HS: Anahtar teslim ihale yapıldı. Proje ile birlikte keşif, metraj, teknik şartname, her şey tarifliydi, boşta bırakılmış bir konu yoktu. Bu tabi kontrollük kısmını biraz kolaylaştırıyor. “Biz demiştik niye böyle olmadı?” diyebiliyorsunuz böylece. Sahada anlık revizyonlar ile yaptığınız zaman bunu kontrol etmek daha zor oluyor. Her şey kodlu, referanslı olduğu için denetlemek çok kolay oldu. Bütçe tarafında da öyle. Nerenin bütçeden sapmakta olduğunu görebiliyorduk.

MA: Hangi asansörü, hangi kapı kolunu alacağımızı, hangi sandalyeyi bile alacağımızı biliyorduk.

HS: Sandalyeler için de anket yapıldı. Ofisin girişine demo sandalyeler bırakıldı, numaralandırıldı, herkes oturup denedi.

MA: Sandalye testi en komik olanlardan biriydi.

HS: Bir de bu binanın cephesi konusu var ki büyük riskli bir konuydu. Metin Bey orada hiçbir şey bilmeden tamam dedi ve bütün sorumluluk omuzlarımdaydı. “Ya bu cephe çalışmazsa?” diye düşünerek uykularım kaçıyordu. Daha önce yapılmış bir örneği yok ve 6 ay kadar Schüco’nun kapısını çaldık. Bu kurduğumuz açılır kapanır metal kabuk sistemini Schüco aslında cam için geliştirmiş. Biz onu kendi cephe sistemimize uyarladık. Doğru motorları bulana kadar Schüco ile defalarca toplantı yapıldı. Açıldığı zaman tek yönlü hareketi olmasın, kelebek kanadı gibi açılsın istiyorduk. Kendine özgü işleyiş dinamikleri var, asimetrik çalışıyor, gruplanabiliyor. Bunu sunduğumuzda Schüco biz böyle küçük ölçekli bir proje ile ilgilenmeyiz, çizmeyiz dedi. “Biz çizeceğiz, siz sadece oldu mu olmadı mı kontrol edin” diyerek ikna ettik. Cam için tasarladıkları detayları etüt edip kendimize göre uyarladık ve yeni detaylar çıkardık. Nasıl yapılacağına dair hiçbir fikrimiz yok. Türkiye’deki imalatçılarla görüşüyoruz, onlara numuneler yaptırıyoruz, numuneler çok da iç açıcı çıkmıyor. Schüco sonunda yapmaya ikna oldu ama onların da daha önce yapmadıkları bir sistemdi. 40 cm genişliğinde 325 cm uzunluğunda paneller çektiler. 2,5 mm çizdiğimiz detayları rüzgar yükünü hesaba katarak 3’e çıkardılar. Schüco üretene kadar, tam olarak ne geleceğini bilmiyorduk. Şu anda binayı var eden bu metal kabuk aslında. Bu olmadığında her şey çok iyi olsa bile eksik olacaktı. Schüco sürecin yarısında ikna oldu ve çok destek verdi projeye. Şantiye sürecinin en riskli ve tahmin edilemez boyutu buydu.

“Yapı bittiğinde Hayriye Hanım’ın ilk toplantı esnasında yaptığı eskizin neredeyse aynısını inşa ettiğimiz gördük”

 


Fotoğraf: Yercekim Fotoğraf

Projede ön plana çıkan iki adet ayrıntı var. Biri ortak dinlenme alanlarına gösterilen önem ve diğeri de yapının zemin altı kotlarına ışık ulaştırmak pahasına toplam inşaat alanından feragat edilmesi. Bunlar maddi açıdan size külfeti olan ve ofis mekanlarında her zaman dikkat edilmeyen konular. Bu konudaki özeninizi daha önceki çalışma alanlarındaki olumlu/olumsuz deneyimleriniz üzerinden biraz açar mısınız?

MA: Bütün bu ortadaki ışık galerisi Hayriye Hanım’ın fikri.

HS: Bugün söyleşiye gelirken “bana sorulmasa bile acaba ne anlatmak isterdim?” diye düşündüm. Aklıma ilk gelen şuydu. Mimarlık eğitimi süresince kimi zaman stüdyo derslerinde “buraya baktığında nasıl bir şey görüyorsun?” sorusu ile karşılaştığımda benim ilk duygum “bilmiyorum, çalışmam lazım” olurdu. Bu parsel özelinde, nedense, ne olması gerektiğine hiç olmadığım kadar emindim. Biz ilk toplantıda Metin Bey’e bir yapı değil bütün yapı parselinin yapılması üzerine bir öneri sunduk. İç boşlukları, yan boşlukları her şeyi, ilk toplantıda tartışılmış ve bir olgunluğa getirilerek masaya konmuştu. Şu an burada gördüğünüz yapının kesiti birinci toplantıda Metin Bey’in tamam dediği kesittir.

MA: Yapı bittiğinde Hayriye Hanım’ın ilk toplantı esnasında yaptığı eskizin neredeyse aynısını inşa ettiğimiz gördük, bu çok etkileyiciydi.

HS: Biz yapıyı anlatırken o ilk toplantıda yaptığımız eskizleri kullanıyoruz hala. Bu netlik bölgeyi iyi tanıyor olmaktan geliyor. Kot nasıl iniyor, bu yamaca nasıl oturacak yapı, komşulara ne kadar temas etmeliyiz… Neredeyse kare planlı bir yapı, önü arkası açık ama yan komşuları görmek istemiyorsunuz. Bunların bize dayattığı şeyler var. Belediye istediğiniz kadar zemin altına inmenize de izin veriyor, hiçbir sınır yok. Bu gördüğümüz boşluk da emsale dahil. Yalnızca bahçede değil, yapının içinde de kullanmadığımız alanlar var aslında. Metin Bey üç boyutlu algılayabildiği için oluyor sanırım, en başından “tamam bu olur” dedi projeye, çok şaşırdım.

MA: Doğru iş yaptığımıza o kadar emin ki. Hem çalışanlar hem gelip gidenler tarafından defalarca teyit edildi bina. Her gelenin dışarıdan tam olarak anlayamadığı, içine girince başka bir şey hissettiği bir yapı oldu. Herkes çok mutlu bu mekanda çalışmaktan. Uzun zamandan beri Protel’in sahip olduğu birçok işyeri oldu, bu hiçbirine benzemiyor, çünkü hepsi hazır alınmış yerlerdi. Geçen gün birisi “bu yapıyı alsak San Fransisko’ya koysak, zaten orada olan şahane bir ofis olabilir, hiçbir farkı olmaz” dedi.

HS: Yapının fotoğrafları dijital ortamda yayınlandıktan sonra “hiç Türkiye gibi değil burası” yorumu çok geldi. Tabi bu Türkiye tarafından biraz üzücü. Şirket yapısı olarak Protel’i epeyce bir süredir beraber çalıştığımız için tanıyordum. Aslında Protel çok kendini dışarı göstermeyen bir şirket ve çok büyük bir şirket aslında. Yapının karakterine de bu durumun taşınmasının iyi olacağını düşünüyordum. Gelip giderken izliyorum hep, bu kapalı havada, cephedeki dış panelleri kimse açmıyor. Hani yazın gölgelemek için evet kapalı tutabilirsiniz ama böyle az ışık olan bir zamanda açarsınız aslında. İçe kapalı bir hal var bu şirkette. O zaman içlerindeki sokağa baksınlar dışarıdaki sokakla ilgilenmiyorlar diye düşündüm.

Dışarıdan boyutlarına göre çok mütevazı duruyor yapı

MA: Evet hiçbir şekilde anlamıyorsunuz sahiden böylesine bir derinliği olduğunu binanın. Ben de duyuyorum bunu, “biraz size benziyor bu bina” diyorlar. Protel çok da dışarıdan bilinen bir marka değil ama Türkiye’deki bütün büyük otellerin işlerini yapıyoruz, kahve zincirlerin işlerini biz yapıyoruz. Oradaki bütün kasalar bize ait. Kimseye söylemeden bir sürü mobil uygulama yapıyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın