3. İstanbul Tasarım Bienali'nin küratörleri Beatriz Colomina ve Mark Wigley ile bienali ve bu geniş kapsamlı "tasarım" konusunu nasıl çerçevelediklerini konuştuk.
3. İstanbul Tasarım Bienali 22 Ekim’de kapılarını ziyaretçilerine açıyor. “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” başlığı altında “insan” ve “tasarım” arasındaki ilişkiye odaklanacak bienal 20 Kasım’a kadar devam edecek.
2 saniyeden geçtiğimiz 200.000 yıla kadar uzanan bir zaman dilimine yayılacak 3. İstanbul Tasarım Bienali’nde 13 ülkeden tasarımcı, mimar, sanatçı, tarihçi, arkeolog, nörolog ve bilim insanının 70’in üzerindeki projesi 5 farklı mekânda sergilenecek. Bienalin bu yılki sergi mekânları Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X İstanbul ve DEPO, Bomonti’de yer alan Alt sanat mekanı ve girişin müze biletiyle yapılacağı İstanbul Arkeoloji Müzeleri.
Her şeyin tasarlandığı bir devirde, artık “iyi tasarım” olgusuna sığınmadan tasarımın yeni baştan tasarlanması gerektiği fikrinden yola çıkacak 3. İstanbul Tasarım Bienali sergileri, Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak olmak üzere 4 farklı proje kümesinden oluşacak.
Bienalin bu yılki küratörleri Princeton Üniversitesi’nde Medya ve Modernite Programı’nın kurucu direktörü, mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina ile Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı, mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley. Kendileri ile tema ve bienal üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik ve özellikle bu geniş kapsamlı “tasarım” konusunu nasıl çerçevelediklerini sorduk. Bienal beden, yaşam, gezegen ve zaman üzerindeki tasarımın etkisini keşfetmek için ziyaretçilerini bekliyor.
Tasarım insanı sürekli; sabit, bilinen ve iyi niyetler içeren bir varlıkmış gibi algılar ve kendini insana hizmet eden bir biçimde ortaya koyar. Ancak biz insanın ne olduğundan bu kadar emin miyiz? Biz bu bahsedilen insanı mı temsil ediyoruz? Birbirimize davranış biçimlerimizden, gezegendeki diğer canlılarla olan ilişkimizden ve gezegenin kendisinden memnun muyuz? İnsan bir soru işareti, tasarım da bu soruya yaklaşım biçimini simgeliyor olamaz mı? Tasarım insanı sürekli yeniden şekillendiriyor olabilir mi?
Tasarım, hayatımızın her alanına nüfuz ederek geniş çaplı bir yayılma gösterdi. Güzel obje seçkileri sunan klasik tasarım bienalleri, artık buzdağının görünen ufacık kısmına bile erişemiyor. Gündelik yaşamımızda vücudumuz ve beynimiz her yönüyle tasarlandığı için artık farklı bir bienal tarzı ve farklı bir iletişim ortamı kurmanın zamanı geldi. Bu bienalin amacı da işte bu iletişim ortamını sağlamak. Farklı disiplinlerden, kıtalardan ve mecralardan gelen insanların oluşturduğu büyük bir grup ile bir araya gelerek, tasarımı hedef alan yeni bir iletişim ortamı oluşturmak istiyoruz. Bu birlikteliğin acil olarak sağlanması gerektiğini düşünüyoruz ancak ivme kazanması için büyük ihtimalle birkaç sene sürecek yoğun bir etkileşime ihtiyaç duyuyor.
Tasarımı jeolojik ve biyolojik açıdan incelemek, insan türünü yeni bir kavram olarak algılamak anlamına geliyor. Jeolojik açıdan konuşursak, insanoğlu dünyaya sanki bir gün önce ayak basmış gibi bir görüntü çiziyor ancak biz daha şimdiden kendi türümüzün sonunu tasarlamış bulunuyoruz. Bu bağlamda sergi de türümüzün bu gezegende geçirdiği 200.000 yıllık süre ile yaşadığımız son iki saniye arasındaki zamanı kapsıyor. Türümüzün tarihinin en başından bu yana geçen süreç içerisinde tasarımın rolünü anlamak, 21. yüzyılda tasarımın neye dönüşebileceğini anlayabilmek adına büyük bir önem arz ediyor. Çünkü tasarıma yönelik daha az yüzeysel olan yaklaşımlar oluşturmak, yalnızca tasarım ve insan arasındaki yakın ilişkiyi anlayarak gerçekleşebilir.
Siz de “aşikar” olan kavramlar hakkında herkesin birbiriyle çeliştiğini düşünmüyor musunuz? Dünya genelinde birçok problemi dikte ediyormuş gibi görünen insaniyetsizliğin bir kısmını, insanların bazı şeylerin bariz olduğunu düşünüyor olmaları ve farklı bakış açılarına sahip olan insanlara bu düşünceleri zorla kabul ettirmeleri oluşturuyor. Biz öğretmenler ve tarihçileriz. Aşikar gözüken kavramların aslında o kadar da bariz olmadıkları düşüncesine kendimizi adamış bulunmaktayız. Bize farklı bakış açıları kazandırmak da sanatçıların yaptığı bir şey değil midir?
Biz ayrıca bahsi geçen iletişimi sürdüren tasarım okullarında ders veriyoruz. Ancak bu, öğrencilerin tasarımın ne olduğunu bildikleri anlamına gelmiyor. Aksine, tasarımı gizemli bir unsur olarak görüyorlar ve bunu çözmeye odaklanıyorlar. Bu da onların güzel düşüncelere ve işlere katkı sağlamalarına yol açıyor. Bize göre tasarım problem çözme değil, bir soru sorma biçimidir.
200.000 yıl türümüzün yaşına işaret ediyor. 200 yıl ise her yerde egemen olan tasarım konseptinin zaman dilimini vurguluyor. İngiltere’de 19. yüzyılın başlarında oluşturulan iletişimin bir sonucu konumunda bulunuyor. Bugün insanlar tasarımdan bahsettiğinde aslında sanayileşmenin ve küreselleşmenin geniş çaplı dönüşümleri ve travmalarıyla baş etmek için üretilen düşüncelerin yansımalarından bahsediyorlar. 2 saniye ise sosyal medyanın geçerli zaman dilimini temsil ediyor. Tasarım günümüzde benzeri görülmemiş sayıda insanla ve benzeri görülmemiş seviyelerdeki etkileşimlerle birlikte yalnızca iki saniye gibi bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bugün tasarım hakkında konuşmak için öncelikle sosyal medyadan ve bireysel tasarımlardan bahsetmek gerekiyor.
Aslında biz sadece 8 unsurdan oluşan tartışmaya açık bir manifesto yayınlamayı ve çok sayıda insanı bu unsurlara yanıt bulmak için davet etmeyi düşündük. Bienal basit bir şekilde tüm yanıtları ortaya koyuyor ve izleyiciyi de bu yanıtlar arasındaki bağlantıları incelemek ve umuyoruz ki kendi kavramlarını da üretebilmek için etkinliğe davet ediyor.
Eserler, İstanbul çevresindeki 5 farklı mekanda gösterilecek ve dört farklı proje kümesinden oluşacak: Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak. Bu kümeler ve içlerinde barındırdıkları işler birbirlerinin üzerine geçiyor. Dört farklı patikadan ulaşılabilen bir ormanı andırıyor diyebiliriz. Bu geçitlere en yakın olan öğeler geçitlerin üzerindeki isimler ile bağlantılı olarak daha net gözüküyorlar ancak daha derinlere gidildikçe diğer geçitlere referans veren daha fazla sayıda öğe keşfetmeye başlıyorsunuz. En sonunda ise kendi kategorilerinizi oluşturmaya başlıyorsunuz.
Bienalde ünlü sanatçılar, tasarımcılar, tarihçiler, arkeologlar ve bilim insanları olduğu gibi hiç bilinmeyen isimler de mevcut. Ana kriter, ünlü olup olmamalarına değil yalnızca sıkıcı olmamalarına odaklanıyordu. Biz de “Biz İnsan mıyız?” sorusunu kapsamlı bir biçimde irdeleyip yeni bakış açıları kazandırabileceklerini düşündüğümüz kişileri davet ettik.
İki dakika uzunluğunda video talep ettiğimiz açık çağrıyla birlikte herkesi etkinliğe davet ettik ve böylece 37 farklı ülkeden 150’ye yakın video bienal kapsamında gösterilmeye hak kazandı. Aynı zamanda 50 sanatçının ve yazarın 2000 kelimelik metinler ile katkıda bulunduğu ve e-flux işbirliğiyle yürütülen İNSANÜSTÜ (SUPERHUMANITY) isimli ortak bir çevrimiçi proje oluşturduk. Bu proje sergi dahilinde yer alacak ve aynı zamanda farklı disiplinlerden gelen Türk uzmanlardan oluşan ve Türkiye’de tasarımın son 200 yılı üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştiren MERAK KABİNESİ (CURIOUS ASSEMBLY) isimli büyük bir ekibin araştırmalarının ilk katmanına da ev sahipliği yapacak. Bu bağlamda çok fazla katmandan bahsedebiliriz ancak bienal bizim için bahsettiğim etkileşimi başlatmak adına organize edilmiş minimal bir birlikteliği temsil ediyor.
Hiçbir fikrimiz yok! Her öğenin farklı insanlar için öne çıkması mükemmel olurdu. Ancak şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllardan beri ilk kez Türkiye’ye gelecek olan Dresden’in meşhur Şeffaf Adamı, 13. yüzyılın İslam Rönesansı’na ait şaşırtıcı Fil Saati, Tacita Dean’ın insanlığın hazinesi hakkındaki olağanüstü filmi; William Forsythe’nin harikulade interaktif çalışması, Thomas Demand’ın Fukuşima felaketiyle ilgili çalışması, Diller ve Scofidio’nun utançla ilgili çalışmaları gibi birçok eseri izleyiciyle buluşturacak olmak bizi son derece memnun ediyor.
*Söyleşi, Istanbul Art News’ün Ekim sayısında yayınlanmıştır
1 Yorum
Soldaki Hakan Baltaya benziyor.