“Bu Duvarlar Öğrencilerin Yaratıcılıklarına Bir Pano Oluşturuyor”

Uygur Mimarlık'tan Semra Uygur ile 2012-2015 yılları arasında İPKB'nin İSMEP projesi kapsamında, İstanbul'da yıkılıp yeniden yapılan 44 adet okulu* konuştuk.

Özüm İtez: Biraz İstanbul Proje Koordinasyon Birimi ile olan işveren-müellif ilişkinizden ve İPKB’nin bir kurum olarak bu yapıların gerçekleştirilmesi sürecindeki rolünden bahseder misiniz?

Semra Uygur: İSMEP (İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi) projesinin ardında, depreme yönelik güvensiz olan yapıların yıkılıp yeniden yapılması, yapılırken güvenlikli olmaları, derslik sayısı ve öğrenci kapasitesinin arttırılması amacı vardı. Tek istenilen aslında bu… Biz hayatında hiç tip proje yapmamış bir ofis olarak bu işin içine girdik ve imzaladığımız sözleşme aslında tip proje sözleşmesi idi. Bu okulları tip proje olmadan üretmeyi kabul ettirme sürecinde epey bir uğraşımız oldu. Ama oradaki kişiler sonuçta bize güvendi ve tip proje olmaksızın bu projeleri üretme konusunda arkamızda oldular. Bunu kabul ettirirken, özellikle yapı işletme maliyetlerini minimuma inmesi ya da sıfırlanmasına yönelik savımız tip proje olmadan uygulama konusunda onay almamızı sağladı. İPKB’nin başında da bizim ne demek istediğimizi anlayan yöneticiler vardı ve aslında ne yapmak istediğimizi fark etmişlerdi. Ancak ilk binanın inşaatı bitip kullanıma açılana kadar -söz yerindeyse- herkes yüreği ağzında bekledi, “bunları yaptırtabiliyor muyuz, yapabiliyor muyuz, sonuç nasıl çıkacak?” diye.


Alibeyköy Anadolu Lisesi


İnönü Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Bu kaygı onlar için olduğu kadar sizin için de geçerli miydi?

Hayır, ben o filmi daha önce görmüştüm. Bu endişelerin hepsinin olabileceğini, Türkiye’deki yüklenici profilini az çok bildiğimiz için, tahmin edebiliyordum. Ama ilk yapı 2012 yılının Eylül ayında açılıp eğitime başladığında -ve hatta o yapı, Kağıthane Ticaret Odası İlköğretim Okulu, Enerji Verimliliğinde Yılın Örnek Okulu Yarışması’nda 1. seçildi- idare bunun yapılabilir olduğunu görüp rahatladı. Arkasından Gültepe açıldı ve güvenlerini pekiştirerek devam ettiler.

“Türkiye’de devlet yapılarının iyi olamayacağına dair bir yanlış anlayış var, bunu kırmaya çalıştık.”

 

2012-2015 yılları arasında İSMEP kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı için yaptığınız bu okulların tümünde ortak bir görsel dil ve mekansal anlayış var. Sanırım içinde TED Ankara Koleji Kampüsü döneminden beri geliştirdiğiniz bir eğitim yapısı üretme biçimini de barındırıyor. TED’in üretim süreci ve kullanıma açıldığı yıllarda neler öğrendiniz, bunlar hangi derecelerde İstanbul’daki projelere aktarıldı veya aktarılamadı?

1999’da inşaatı başlayan ve 2003 yılında ilk yapıları açılan TED Ankara Koleji projesi bize çok şey öğretti. Eğitim yapılarının nasıl olması gerektiğine yönelik ilk araştırmalarımızı da o zaman yapmaya başladık. Orada ilk bu yapı dilinin sonuçlarının olumlu olduğunu gözlemleme şansımız oldu ancak biz hep şunu savunuyoruz, devlet yapılarının, özellere örnek olması gerekiyor, çünkü daha fazlalar ve daha çok imkana sahipler fakat Türkiye’de tersine, devlet yapılarının iyi olamayacağına dair bir yanlış anlayış var. İstanbul’daki okullarda bir yandan bu anlayışı da kırmaya çalıştık. Ankara Koleji’nde öğrendiklerimiz bize konuda çok yardımcı oldu. Orada [TED’de] oluşturduğumuz yapı standardını burada, detaylarını daha da iyileştirerek uygulamaya başladık ancak küçük ölçeklerde. TED bir adet özel okul ancak İPKB için yaptığımız okullar 44 ayrı arsada bulunan, 44 farklı devlet okulu. TED’de her okul 2000 öğrenci kapasiteli, burada sayılar çok daha az. İstanbul’daki yapılardaki bir diğer önemli fark da, bu okulların birer mahalle mektebi olması. Mahalle mekteplerinin yolunu çocuklar yürüyerek kat ederler, evlerine yakındır, ortamla ilişkileri daha sıkıdır ve çoğunluğun okuduğu okullardır. Biz de zaten eğitimin, taşımalı değil, evlerinin yakınında olan okullara gidip gelinerek, kentle bir olmasını savunuyoruz. Evet TED’de kullandığımız yapı dili burada tekrarlıyor ama bunun şöyle bir nedeni de var, bu 44 okulun kısa bir zamanda yapılması lazım, buna yönelik bazı standartları, detayları belirlememiz lazım. İstanbul’daki 44 okulda tekrar eden detaylar var ancak bunlar hep farklı farklı yan yana geliyorlar.


Güngören Tozkoparan Ortaokulu

İSMEP’in kısıtlı bütçesi ve zamanı sanırım modüler çözümler bulma çözümüne itti sizi?

Bu okullar evet çok kısıtlı zamanda yapılmak zorunda ve değişik uluslararası krediler ile yapılıyor. İslam Kalkınma Bankası, Dünya Bankası, Avrupa Kalkınma Bankası gibi kurumlardan gelen krediler ile yapılıyor. Hızlı yapılmasının en önemli sebebi, öğrencilerin bu inşaat esnasında başka okullarda misafir olarak okumak zorunda olmaları. Bir an evvel projenin bitmesi, öğrencilerin kendi okullarına geçmesi ve belki başkalarını misafir etmeleri gerekiyor. Süreci hızlandırmak için, merdiven korkulukları, bankolar, renkli iç bölme duvarları, güneşlikler gibi yapı elemanları atölyede yapılıp, yerinde uygulanabilir nitelikte üretildi. Sıva, boya, badana olmaması da bu nedenledir, bizim başka gerekçelerimiz de var ama bir anlamda bu hız da gerekçelerinden biri.

Bir sonraki sorum da tam bu, “boya badana” konusunun gerekçeleri ile ilgili. Sürdürülebilirliğin sağlanması, maliyetin azalması gibi avantajlarından bahsediyorsunuz. Bir yandan bu ‘çıplak’ yapıların varlığının ürettiği yeni bir standart var, öte yandan yapı malzemelerinin kaplanmıyor olmasının gönderme yaptığı mimari bir üslup da var. Bu üslubun eğitim mekanlarındaki varlığı sizin için neden önemli?

Eğitim mekanları steril mekanlar değildir, dokunulmaktan sakınılmayacak şekilde, sert kullanıma dayanıklı üretilmesi gerekir. Beton bu anlamda önemli bir malzeme. Kullandığımız beton bloklar, dışarıda yapılıp takılan ayrıcı duvarlar yine aynı, çizilmez, yanmaz dayanıklılık özelliklerine sahip. Bununla birlikte betonun bir diğer önemli özelliği yapı içinde kendini geriye çeken bir malzeme olması. Rengi nedeniyle üzerinde bir şeyler yapılması, asılmasını teşvik eden bir malzeme. Bir yandan kendini yok ediyor, diğer yandan da üzerine bir şeyler konulmasına teşvik ediyor. TED’de bunu çok güzel kullanırlar, İstanbul’da da yaptığımız bazı okullarda çocuklar brüt betonu bir fon olarak kullanmaya başladı. Biz bir de şunu söylüyoruz, eğitim mekanları aslında çocuklarla, öğretmenlerle renklenen mekanlar. Yazın okullar aslında çok hüzünlüdür. Bu duvarlar onların yaptıklarına, el emeklerine ve yaratıcılıklarına aslında bir pano oluşturuyor.   


Kaptanpaşa İlköğretim Okulu

1900’lerin başında uygulanmaya başlayan ancak özellikle 1980’lerden sonra kullanımı azalan, toplumda büyük ölçüde olumsuz imaj oluşturmuş bir brüt beton algısı var. Tamam, belki konutlar için gerçekten ‘tercih edilmeyen’ bir görsellik ve duygu oluşturuyor ancak eğitim mekanları için bir o kadar da mantıklı. Bunu ortaya koyabiliyor olmanızı değerli buluyorum.

Bu önemli bir şey çünkü aslında malzemenin suçu yok. Bizde şehirleşmeye betonlaşma diyorlar. Halbuki beton bir yapı malzemesi, üstelik seramik, çamur gibi akışkan, kolay şekil alan ve her şekle girebilen bir malzeme. Kolay bulunur olduğu için hızlı tüketildi. Yapı kolay tüketilmemeli. Detayları incelmeli ve ışıkla zenginleşmeli o mekan. Bir gün baktığında farklı bir ışık ve gölge etkisiyle, bir his duyarken, başka bir gün bir diğer inceliğini görebilmeli. Alüminyum, tuğla ve beton, kullandığımız tüm malzemeler geri dönüşümlü malzemeler ayrıca.

Bu noktada her zaman işverenimize teşekkür ediyorum, arkamızda durdu ve standardı değiştirdi. Bir diğer önemli nokta da birbirini tanımayan insanlar bir arada bu işi yaptık. Ortaklarımızı da tanımıyorduk ama herkesin hedefi birdi.

*İPKB için 2012-2015 yılları arasında İstanbul’da üretilen 44 okulu buradan inceleyebilirsiniz.

Tüm okul fotoğrafları: Cemal Emden

Etiketler

Bir yanıt yazın