“Büroyu Kurduktan Sonra Birtakım Akımlar Çıktıysa da Biz Hiçbirini Takip Etmedik, Akılla Devam Ettik…”

Pelin Derviş ile "UMO Mimarlık" kitabı üzerine yaptığımız söyleşide; UMO Mimarlık'ın kurucuları Levent Aksüt ve Yaşar Marulyalı ile paylaştıkları yayın süreci ve büronun geçmişi hakkında konuştuk.

Ada Umay Cansız: UMO Mimarlık, USKON ve Çelik Yapı’nın kurucuları Levent Aksüt ve Yaşar Marulyalı ile ilgili çok kapsamlı bir kaynak hazırladınız. Mimarlık literatürüne kattığınız bu çalışma, benim de okurken deneyimlediğim üzere çok değerli ve ilham verici. Uzun yıllardır sektörde tanınan UMO Mimarlık ve kurucuları hakkında bir kitap hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı? Levent Aksüt ve Yaşar Marulyalı ile paylaştığınız kitabın hazırlık sürecinden bahsedebilir misiniz?

Pelin Derviş: Teşekkür ederim, tabii. Yaşar Marulyalı’nın torunu Merve Elveren ile tanışırız, Salt’ta çalıştığı dönemde ona zaman zaman, “Haydi, dedenlerle ilgili bir çalışma yapmak lazım, çalışmalarını arşivlemek gerekir…” diye konuştuğumuzu hatırlıyorum. O da zaten buna çok niyetliydi ama olmadı. İki sene kadar önce, bu kez soru, Yaşar Marulyalı’nın kızı, USKON’un Genel Müdürü Nilgün Marulyalı’dan geldi; USKON olarak bir kitap çalışması yürütme sorumluluğunu almak istediklerini söylediler. Çok sevindim tabii. Böylece hem bir arşiv oluşacak hem de bir kitap yayımlanacaktı. Dediğiniz gibi, mimarlık literatürü açısından böyle kaynaklara ihtiyacımız var. Hep birlikte buluştuk; Yaşar Bey’in hafızasının çok kuvvetli olduğunu, paylaşmayı da çok sevdiğini fark ettim. Biraz bu nedenle biraz da söyleşi formatını avantajlı bulduğumdan Yaşar Bey ve Levent Bey ile söyleşiler yapmanın iyi bir yöntem olduğunu düşündüm ve iki sene önce mayıs ayında çalışmaya başladık. Bir yandan söyleşirken diğer yandan da arşive bakıyor, ilk düzenlemeleri yapıyorduk. Bu süreçte özellikle Yaşar Bey’in aktif katkısının altını çizmem gerekir. Arşivi açan ve kitabın hazırlık sürecinin tamamına katkı veren kişi olarak –UMO Mimarlık’ta 2007 yılından günümüze kadar çalışan– Mimar Berrin Vaizoğlu’ndan da ayrıca söz etmek isterim. Bu gibi çalışmaların ofis ve kişiler hayattayken, bellek yerindeyken yapılması çok değerli.

Yaşar Marulyalı, Levent Aksüt, UMO Mimarlık ofisi, Talimhane, 1960’lar

Ada Umay Cansız: Kitapta Yaşar Marulyalı, UMO’da 1991 yılında dijital çizime geçtiklerini belirtiyor. Siz de Salt Oditoryum’da yaptığınız söyleşide kitabın hazırlık sürecinde bazı el çizimlerinin de dijital ortamda yeniden çizildiğini söylemiştiniz. Oldukça emek isteyen ve projelerin kalıcılaşması için büyük önem taşıyan bu süreç nasıl işledi?

Pelin Derviş: Bir kitap çalışması yaparken bu konuda iki ana yaklaşımdan söz edebiliriz. Tüm özgün malzemeyi, arşiv niteliklerini koruyarak aynen yayımlamak veya müdahale ederek yayımlamak. Mümkünse bu iki yaklaşımdan birini seçmek iyi olur. Ben bu kez melez bir sistem uyguladım. Özellikle çizim söz konusu olduğunda okunaklılık benim için çok önemli. Farklı zaman dilimlerinde çizilmiş, farklı niteliklere sahip çizimleri aynen yayımlamaya kalktığınızda gürültülü bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Bu da okur için zorlayıcı, estetik olarak da niteliksiz bir sonuç doğuruyor. Tüm çizimler el çizimleri olsaydı daha farklı düşünebilirdim. Ama dijital çizimlerin ağırlığı fazla. Ve dediğinizin aksine, daha çok dijital çizimlere dokunduk aslında. Bazı dijital çizimler ya eski bir programda çizildiği ya da vektörel olmayan bir formatta saklandığı için onların yeniden çizilmesi; bazılarının da modifiye edilmesi yoluna gidildi. Çizimlerde dilbirliği yakalayabilmek amacıyla bir prensipler dizisi oluşturdum. Berrin Hanım çizimlerin bu prensiplere göre elden geçirilmesi sorumluluğunu üstlendi, iki genç ve yetenekli arkadaşımızla (Ege Vaizoğlu ve Sude Dila Yılmaz) çizimleri yayına hazır hale getirdiler. Bu sürece grafik tasarımcı arkadaşlarımız da katıldı (Gökçe Genç ve Erman Yılmaz, Informal Project) ve onlara teslim edilen çizimlerde kuzey oku işareti, ölçek çizgisi ve lejant gibi unsurları kitabın grafik diline tercüme ettiler. Okumayı kolaylaştıran bu çalışma gerçekten de vakit alıyor ama sonuç buna değer. Yüzde 100 olmasa da iyi bir netice elde ettiğimizi düşünüyorum. Özgün çizimlerde de bazı temizlemeler yaptık. Keza, fotoğraflarda da ciddi bir çalışma yapıldı. Tüm fotoğrafların üzerinden bizzat ben geçtim, ardından matbaada da uyarlamalar yapıldı.

Ada Umay Cansız: Kitapta da detaylıca anlatıldığı üzere; Levent Aksüt de Yaşar Marulyalı da oldum olası azimli ve çalışkan insanlarmış. Belli ki ikisinin ailesi de eğitime ve çok yönlülüğe değer veren ailelermiş.

Levent Aksüt’ün mimarlık alanının yanı sıra sporda (jimnastik ve yüzme) ve sanatta da (keman) kendini oldukça geliştirdiği tartışılmaz bir gerçek. Yaşar Marulyalı da aynı şekilde kendisini hayat boyu süren bir azimle geliştirmiş, özellikle gençlik yıllarında fazlaca şehir değiştirmiş ve zorlu ailevi süreçlerden geçmiş. Tüm bunlar sırasında da gücünü koruyarak büyük başarılar elde etmiş.

Tüm bu süreçleri, başarıları ve azmi yönetebilmek göründüğünden çok daha zordur eminim. Sizin de birinci ağızdan şahit olduğunuz, bu iki mimarın partnerlikleri ve başarılarındaki dengeyi ve stabiliteyi yakalamalarında hangi faktörlerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz? Sizin gözlemlerinizi dinlemek mimar olsun olmasın birçok insan için eminim ki yol gösterici olacaktır.

Pelin Derviş: Bu sorunuzu, iki insanın her koşulda ama özellikle mimarlık gibi bir meslekte uzun soluklu bir ilişki içinde olmalarını neye bağlamak mümkün diye ele alabiliriz. 14 Mart’ta, Salt Galata Oditoryum’da gerçekleşen tanıtım toplantısında hepimizin şahit olduğu bir anekdotu orada bulunmayan okurlarla paylaşmamız iyi olabilir. Bu konuşma olmasaydı doğrusu daha farklı bir yorum yapabilirdim ama dilerseniz şimdi birlikte yorumlayalım. Salondaki izleyiciler arasında, daha önce UMO Mimarlık’ta çalışmış bir kişi söz aldı. Bir proje yapılırken ofisin bir kısmının Levent Bey ile, bir kısmının da Yaşar Bey ile çalışarak iki proje çıkardıklarından söz etmiş, sonra da her ikisinin ofisteki bir odaya çekilerek projeler üzerinde tartıştıklarını; tartışmaların hararetli geçtiğini, çoğunlukla havada örneğin zımba makinesi gibi bir şeylerin uçuştuğunu, bir gümbürtü koptuğunu söylemiş; sonuç olarak da o iki projede öne çıkan özellikleri topladıkları bir yeni proje elde ettiklerini belirtmişti. Ortaklıklarının bunca sene devam etmesinin arkasında, bu anekdotta gözlemlediğim iki nokta var. Biri tartışmaktan geri durmamak, diğeri ise inandıkları bir proje elde etmeyi başarmak. Gözlemlediğim kadarıyla, aksi de var ama projelerinin önemli bir bölümünde, elde ettikleri sonuçta mutabıklar. Kanımca bu, sağlıklı bir ortam kurmayı başardıkları anlamına geliyor; çünkü bu ortam hem kendileri gibi olmayı hem de birbirlerinin niteliklerinden yararlanarak kendilerinin toplamından daha fazlasını elde etmeyi mümkün kılıyor.

Antalya Cam Piramit Sergi ve Kongre Merkezi projesinin birinci ödüle layık görüldüğü 1999 Avrupa Çelik Birliği Ödül Töreni’nde soldan sağa Metin Birsun, Yaşar Marulyalı, Levent Aksüt, Tevfik Seno Arda, Londra, 1999

Ada Umay Cansız: Kitapta yer verdiğiniz söyleşide Yaşar Bey, mimariye yaklaşımları hakkında şu sözleri söylüyor: “Büroyu kurduktan sonra birtakım akımlar çıktıysa da biz hiçbirini takip etmedik. Akılla devam ettik, ihtiyacı imkan dahilindeki malzemeyle ekonomik şekilde karşılamak nasıl olur diye düşündük. Modern mimari dediğimiz bu zaten.”

Böyle bir yaklaşım benimsemelerinin temelinde sizce ne yatıyor? Örneğin aldıkları eğitim ve vizyonları bunu açıklamak için yeterli mi, yoksa ülke gerçekleri ve ekonomi gibi sebepler de etkili mi bu yaklaşımda?

Pelin Derviş: Sadece mimarlık eğitimi değil, üniversite öncesinde aldıkları eğitimin de ülke koşullarının da belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Türkmenistan’da yaptıkları projelerin bazılarını dışarıda tutarsak modern mimarlık ilkelerini, özellikle rasyonalite nosyonunu önde tutarak sürdürme niyet ve sorumluluğunu hep taşımışlar.

Yaşar Marulyalı, Türk Yapısal Çelik Derneği’nin düzenlediği törende kendilerine verilen TUSCA Onur Ödülü için teşekkür konuşması yaparken, 2018

Ada Umay Cansız: Bayındırlık Bakanlığı’nın dört büro arasında açtığı sınırlı yarışmada Aksüt ve Marulyalı’nın projesi birincilik ödülünü kazandı. O dönemde Levent Aksüt Belediye’de çalışıyor. Yarışmanın hazırlık süreci ise oldukça yoğun tabii, Yaşar Marulyalı’nın büyük kızı da o dönem doğuyor örneğin. Ancak bu birincilik sonucunda ikili tekrar birlikte çalışmaya ve büro da isim yapmaya başlıyor. Ardından da birçok yarışmada başarı kazanıyorlar. Hatta bunların arasında benim de şahsen çok sevdiğim Dumlupınar Zafer Anıtı ve Tesisleri var. Anıtlar, camiler, eğitim yapıları gibi çok çeşitli projeler ortaya çıkardılar. Bir sürelik durgunluğun sonrasında bu ardı kesilmeyen başarıların ardında hangi sebepler yatıyor sizce? Mimarların deneyim kazanması, partnerliklerinin olgunlaşması gibi unsurlar etkili olmuş olabilir mi?

Pelin Derviş: Elde ettikleri ilk birincilik Erzincan Erkek Teknik Tarım Okulu Kampüsü yarışma projesiydi. O zamana kadar da yarışmalara giriyorlar ancak 1961 yılında açılan Erzincan yarışmasına kadar büroyu ayakta tutacak süreklilik içeren bir zemine kavuşmaları mümkün olmamış. 1960 yılındaki darbeyi de hatırlamakta yarar var. Genç mimarlar olarak hem kendilerini göstermeleri hem de dönemin politik ve ekonomik iklimi içinde var olabilmeleri ancak dirayetle mümkün. Bunun için örneğin başka mimarlara maketler yapmışlar. Levent Bey’in geçici bir süre İstanbul Belediyesi’nde çalışması da bence bu dirayetin bir parçası, gündüzleri Yaşar Bey ofiste yalnız ama geceleri bir araya gelerek yarışmalara girmeye devam ediyorlar; ayakta kalacaklar ki mesleki olarak da ilerleyebilsinler. Bu arada her yere haber salıyor, varlıklarından söz ediyor, iş istiyorlar. Örneğin, Bayındırlık Bakanlığı’ndaki mimarlık bürosuna da başvuruyorlar, kapasitelerini, ilgileri paylaşıyorlar. Bunlar çok önemli girişimler ve karşılığını da zamanla almaya başlıyorlar. Elbette kazandıkları deneyimler, ortaklığın olgunlaşması da söz konusu.

Dumlupınar Zafer Anıtı ve Tesisleri, 1962-1966 Mimari proje yarışmasında 1. ödülü kazanan proje, Fotoğraf: Adil Arıkan

Ada Umay Cansız: Kitapta da sözü geçtiği üzere Levent Aksüt de Yaşar Marulyalı da eğitim hayatlarının erken dönemlerinden itibaren mühendisliğe yatkın ve yetenekli mimarlar. Hatta Yaşar Marulyalı İTÜ’ye mühendis olmak üzere giriyor ve inşaat fakültesinde Mustafa İnan’ın kürsüsünde asistanlık yapan Ziya Bey’in yönlendirmesiyle mimarlık okumaya karar veriyor. Ayrıca yine kitaptan alıntı yapmam gerekirse, Yaşar Marulyalı “Biz mühendis olarak mezun olduk, betonarme, statik, çelik, ahşap vs. okuduk,” sözleriyle de bu durumu doğruluyor.

Projeler üzerinde de mimarların, mühendisliğe olan yatkınlık, bilgi ve becerileri rahatlıkla görülüyor. Yakından örnek vermem gerekirse, şu anda içerisinde bulunduğum TİBAŞ Feneryolu Konut Kompleksi’ni, 1979 yılında, UMO Mimarlık tasarladı. 13 ve 14 katlı 6 blok ve 164 daireden oluşan bu proje, on dört ay gibi oldukça kısa bir sürede tamamlandı. Yapıda MESA Tünel Kalıp Sistemi kullanılması sürenin kısaltılmasında büyük bir etken olmuş. Bu proje bile başlı başına büyük bir gösterge.
Yine aynı yıl, 1979 yılında, Aksüt ve Marulyalı uzay sistem üzerine bir şirket kuruyor; USKON Uzay Sistem Konstrüksiyonları Sanayi ve Ticaret AŞ. Bununla birlikte hem kullandıkları sistemler hem piyasadaki yerleri hem de kariyerlerinin gidişatı zenginleşiyor. Kitapta detaylıca yer veriyorsunuz aslında ama, USKON’un kurulma sürecini ve günümüzde geldiği yeri bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Pelin Derviş: USKON’a geçmeden önce şunu da not etmekte yarar var: Levent Aksüt ve Yaşar Marulyalı büroyu iki mühendis arkadaşlarıyla beraber (inşaat mühendisleri Turan Ceran ve Rasin Etiman) kurdular. Büronun ismini veren Rasin Etiman idi. UMO’nun açılımı: Umumi Mimarlık Mühendislik Müteahhitlik ve Müşavirlik. Bu büro, ismindeki dört M’yi de içine alma niyetiyle kurulmuştu. Sadece mimarlık yapılarıyla değil altyapı, üstyapı, mühendislik projeleri de dahil olacak bir kapsamda çalışmayı hayal ediyorlardı. İlk başlarda bunu temin etmek mümkün olmayınca Ceran ve Etiman gruptan ayrıldı. Ancak Aksüt ve Marulyalı için konu hiçbir zaman kapanmadı. Kitaptaki söyleşimizde mimarlar çok net olarak söylüyorlar, mesleğe başladıkları zamanlarda ülkede yapı malzemesi bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Onlar, Türkiye’de artık çivi yapılmaya başlandı diye sevinen bir kuşaktan geliyorlar. Onların mimarlığında bence en dikkat çekici taraf elde hangi imkanların olduğunu bilmeleri, öte yandan da neler yapılabileceği konusunda araştırma yapmayı, öğrenmeyi ve hayal kurmayı hiç bırakmamaları. Daha evvel bahsettiniz, 1969 yılında açılan Londra İslam Kültür Merkezi ve Cami yarışma projesinden sonra kendilerini büyük açıklıklar geçen strüktürlere yakın hissetmeye başlıyorlar ve bu konulara ağırlık veriyorlar. Hem Londra hem de hemen ardından gelen İslamabad Camisi yarışma projelerinde hiperbolik paraboloit kabuklara kafa yormuşlardı. Mühendislik nosyonları, merakları ve hayatın getirdikleri içinden seçtikleri onları büyük açıklıklar geçmek için çok elverişli olan uzay sisteme taşıdı. İlk olarak İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü havuzunun üstünü kapattılar ama sistem henüz prefabrike değildi. Küreleri delerek sistemi nasıl prefabrik hale getirebileceklerinin peşine düştüler, atölyeleri gezdiler, kürenin açılar değişmeyecek şekilde nasıl delinebileceğini araştırdılar, denemeler yaptılar. Ardından, Ertem Ertunga’nın tasarladığı, Ortaköy’deki Vatan Konserve binasının çatısında bu kez kaynaksız, tam anlamıyla prefabrik bir sistemi uygulamışlardı. Çatı 9×9 metrelik bir açıklığı geçiyordu. Parçalar dışarıdaki bir atölyede üretilmişti. Bugün USKON, Gebze’deki fabrikalarında 120 metreyi bulan açıklıklara sahip projeler gerçekleştiriyor; yurtiçinde ve yurtdışında.

Londra İslam Kültür Merkezi ve Cami, 1969 Uluslararası mimari proje yarışmasında 2. ödülü kazanan projeye ait maket

Ada Umay Cansız: UMO Mimarlık yıllar içerisinde yurtdışına da açılıyor. Farklı ülkelerde, farklı işlevlerde birçok projeleri var. Yurtdışına proje üretmelerinin mimari vizyonlarında ve mimariye bakış açılarında nasıl bir etkisi oldu sizce?

Pelin Derviş: Bu konuya ürettikleri mimari projeler açısından değil de teknolojik gelişmeleri yakından izlemeleri ve bu gelişmeleri sadece kendi pratiklerine değil ülkemize nasıl yansıttıkları açısından bakmayı öneriyorum. Kitaptan bir alıntı yapalım; Yaşar Bey anlatıyor:

“[Antalya Cam Piramit Sergi ve Kongre Merkezi (1996-1997) için] O güne kadar Türkiye’de yapılmamış açıklıkta bir projeydi. (…) Uluslararası Kabuk ve Uzaysal Strüktürler Derneği (IASS: International Association for Shell and Spatial Structures) Avrupa’da, Amerika’da vd. yerlerde iki senede bir kongre düzenliyor. Avustralya, Sidney’de de bir kongre düzenlediler. Biz de kongreye piramit projemizi anlatan bir başvuruda bulunduk. Projemizi beğendiler, kabul ettiler. Ben de, başmühendisimizle birlikte gittim, piramidi anlattım. (…) Londra’nın güneybatısında Surrey Üniversitesi (University of Surrey) vardır. Sonbahar aylarında burada, mimar ve mühendislerin katıldığı konferanslar yapılıyor. Galiba 1993 senesiydi, hem UMO’da proje yapmaya hem de USKON için iş aramaya devam ediyorduk, biz de mühendis ve müteahhitlerle tanışma düşünceyle USKON olarak Surrey Üniversitesi’ndeki konferanslara gittik. Londra’nın güneybatısında Guildford adında bir ufak şehir var, Surrey Üniversitesi orada. Önemli bir üniversite. Hatta uzay sistem mühendislerinden Polonyalı Zygmunt Stanislaw Makowski de konferansa geliyordu, bilhassa onu da görürüz, konuşuruz diyerek yanımıza broşürlerimizi aldık, üniversiteye gittik. İnşaat mühendisi Profesör İhsan Mungan IASS üyesiydi. Bu konferansları da IASS düzenliyor. Bu tür konferanslara Türkler pek gitmiyor, umursamıyorlar. İhsan Mungan beni ve USKON Genel Müdürü Süleyman Mazlum’u görünce, kim olduğumuzu merak etmiş. Tanıştık, birbirimizi sevdik, arkadaş olduk. Ona USKON’un maceralarını anlattım, hoşuna gitti. Orada, özel konstrüksiyonlar, çelik, asma-germe sistemler gibi konularda dünyada yapılanlar sunuluyor. Herkes birbirine neler yaptığını, yapabildiğini anlatıyor. Götürdüğümüz broşürler kapışıldı, bir yakınlık oldu. Bizim için bu, dünyaya açılışın bir başlangıcıydı. Ben de mutlu oldum.”

Yaşar Bey, kuruluş çalışmaları 1989’da başlayan ve resmen 1992’de kurulan Türk Yapısal Çelik Derneği’nin Prof. Tevfik Seno Arda vd. ile kuruluş çalışmalarında bulundu, derneğin başkan yardımcılığı görevini üstlendi; dernek bünyesinde ve bağımsız olarak çelik yapının daha iyi anlaşılması ve yaygınlaştırılması için 2016 yılına dek çeşitli çalışmalar yaptı.

Bir de Çelik Yapı’dan söz etmek lazım. Çelik Yapı, 2000 yılında inşaat ve taahhüt hizmetleri vermek üzere Yaşar Marulyalı ve Levent Aksüt öncülüğünde UMO bünyesinde kuruldu. Daha sonra Çelik Yapı Proje İmalat Montaj Sanayi ve Ticaret AŞ adıyla bağımsız bir şirkete dönüştürülerek faaliyete geçirildi. Çelik Yapı halen, inşaat yatırımlarında fizibilite aşamasından başlayarak, tasarım, tedarik, imalat, montaj, inşaat ve devreye alma süreçlerinin tümünde hizmet veriyor.

USKON ekibi, 2021, Fotoğraf: Erdal Kaş

Ada Umay Cansız: Son olarak kişisel kariyeriniz ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Bağımsız araştırmacı, yazar ve editör olarak çalışıyorsunuz. UMO Mimarlık, İrfan Balıoğlu gibi kaynak niteliği taşıyan kitaplar ürettiğiniz Pelin Derviş Yayın Projesi’nde aktif olarak çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Şu anda gündeminizde neler var, bizi yakın zamanda yeni bir kitap ya da farklı bir proje bekliyor mu?

Pelin Derviş: Pelin Derviş Yayın Projesi’ni yaptığım araştırmaları yayına dönüştürerek okurla paylaşmak için kurdum. Yayın projesinin ilk kitabı 2020’de yayımlanan Düşünme ve Görselleştirme Aracı Olarak Türkiye’de Mimari Maket | 20. Yüzyıldan Bir Kesit idi. Bu kitabı saydığınız İrfan Balıoğlu – Engelli Bir Mühendisin Engel Tanımayan Yaşamı (2023) ve Levent Aksüt = Yaşar Marulyalı | UMO Mimarlık – USKON – Çelik Yapı (2024) kitapları takip etti. Sırada Uygur Mimarlık’ın kitabı var. Ardından ilk kitabın, yani Türkiye’de Mimari Maket’in İngilizcesi ve Türkiye’de Mimarlık Fotoğrafı kitapları gelecek (Türkçe ve İngilizce). Bu senenin sonunda Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı için hazırlamakta olduğum kitabın da baskıya hazır hale geleceğini umuyorum. İlgim, mimarlıktan zanaat ve tasarım alanlarına kayıyor. Bundan sonraki yayın projelerini ağırlıklı olarak bu eksende İngiltere’de sürdüreceğim.

“UMO Mimarlık” Kitap Lansmanı ve Söyleşi

Etiketler

Bir yanıt yazın