“Cihangir Artık Sokaklarında Çocukların Oynamadığı Ciddi Bir Yer”

“Kimse Bilmez”, Mehmet Abi bilir…

Herkesin şarkısını bildiği ama kendisi hakkında daha az fikir sahibi olduğu, ressam, müzisyen, yazar, senarist, yönetmen ve daha nice maharet, nice marifet. Gerçek bir entelektüel Mehmet Güreli. 1949 yılında başlayan yaşamını 60 yıldan fazladır Cihangir’de sürdürüyor. Belki de dayısı Salah Birsel’in de etkisiyle sürekli sanat, edebiyat ve felsefeyle iç içe yaşıyor. Sanatın birçok dalında eserler veriyor. Her geçen gün de bu eserlere yenilerini katıyor ve eminim ki daha uzun yıllar da katmaya devam edecek. Mehmet Güreli’yle birlikte Cihangir’i ve anılarını dolaştık. Sadece anılarını değil aynı zamanda sanatı, sinemayı ve politikayı konuştuk. “Semtler ve İnsanlar”ın ilk konuğu olan Mehmet Güreli’ye değerli katkıları için teşekkürler…

Cihan Keyif: Mehmet Güreli için Cihangir neresi?

Mehmet Güreli: Cihangir merkezin merkezidir. Kabataş’a,Tophane’ye, Taksim’e, Tünel’e, Karaköy’e açılır Cihangir ve buralardan dünyanın her noktasına ulaşabilirsin. O bakımdan da Cihangir, sadece benim için değil, hayatında rol oynayarak Cihangir’e taşınmasını öğütlediğim diğer birçok insan için de merkezin merkezidir. Spor ve Sergi Sarayı (yeni adıyla Lütfi Kırdar Kongre Merkezi), Teknik Üniversite (İTÜ Taşkışla ve Gümüşsuyu Kampüsleri), Dolmabahçe Stadı (İnönü Stadı), Kabataş Sahili her yer buraya yürüyüş mesafesindedir.

Nedir Cihangir’i özel kılan?

Centre’ın en iyi noktada olması Cihangir’i önemli kılıyor. Aslında herkes için böyledir ama bunu bazıları kabul eder, bazıları ise etmez. Bu da merkeze hücum gibi bir şey oluşturuyor. Bir bakıma bir iç göç yaşanıyor, en ağırını da burası yaşıyor. İç göç aynı zamanda bazı lezzetleri de yok ediyor. Bu içten içe hissedilir ama yine de Cihangir’de iyi bir manav, iyi bir kasap bulmak mümkün. Ayrıca esnafla sucu Hasan, elektrikçi Ufuk, bunlarla beraber ben kendi Cihangir’imi yaşıyorum bu anlamda. 1,5 yaşında Tünel’den buraya gelmişim. İki tanesi Somuncu Sokak’ta, iki tanesi de Havyar Sokak’ta toplam dört evde oturdum. Bu arada, “İki sokak, dört ev” bir film adı olabilir ama sanırım kimse bir şey anlamaz. Burada çok iyi ahbaplarım var. Hayatlarını değiştirecek güce sahip olup başka yerlerde hayatlarını sürdürmeyi isteyenler var.

Cihangir’de oturmak pahalı mı?

50 – 60 yıl içinde baktığımda gördüğüm; Cihangir’in adının anılır hale gelmesi. İletişim ve sanatsal medya gruplarının odak noktası değil iken, biraz da televizyon dizilerinde oynayan kişilerin birçoğunun burada oturmasıyla ya da etrafta öyle konuşulmasıyla ilgili. Bunun konuşulması ise böyle bir rüzgâr yaratıyor ve bu rüzgâra bazı emlakçı ve ev sahipleri de kapılıyor. Buraları bilmeyenler ise bambaşka bir fikre kapılıyorlar. Artık ben burada kalırım dediğim anda 43 yıldır oturduğum evden çıkartılarak başka bir eve taşınmak zorunda kaldım. En eski Cihangirliler’e bile güvenemeyeceğimi de böylece anlamış oldum, başıma gelen şeylerden dolayı bunu söylüyorum. Herkesin de başına gelebilir.

“Saray Sineması’nı yok ediyorlar ama benim kafamda film başlamadan önce ışıkların ağır ağır sönmesini silemiyorlar”

Tüm bu olumsuzluklara rağmen senin gitmemeni sağlayan sebep ne? Sen neden gitmedin?

Bir kere gidememek, bunu söyleyelim de başka bahaneler sayıp sonra oraya gelmeyeyim. Beni buradan koparamıyorlar. Ben burayı çok seviyorum çünkü ben yürümeyi seviyorum. Lisedeyken okulum Tünel’deydi… Ben de Tünel, Cihangir arasında yürüyordum. Sonra herkesin bilmediği yerleri de biliyorum, herkesin derken bu civardan olmayanların. Örneğin sahaflara çıktığım zaman da orada ayrı bir mahallem var benim, bütün sahaflar arkadaşlarım. Ben her gün çıkıp Beyoğlu’nda bir kitap almayı seviyorum. Beş, on lira her neyse verip o kitabı eve getirmeyi ve kendime yeni bir dünya açmayı çok seviyorum. Hayatı bir essay gibi görüyorum o bakımdan da birkaç noktadan farklı alanlarda kitaplar okuyabildiğim gibi aynı zamanda farklı disiplinlerle de aynı anda çalışabiliyorum. Bir filmden başka bir filme geçmek gibi ya da 15 kitabı aynı anda okumak gibi… Bunun üzerinden semt meselesine dönecek olursak işte ben Cihangir’den çıkıp Beyoğlu’nda yürümeyi seviyorum. Kimine göre Beyoğlu artık bitmiş olabilir ama bana göre öyle değil, belki öyledir de ama ben onları görmeden yürüyorum. Benim gördüğüm bir binada küçük bir pencere… Cihangir’den, Beyoğlu’na benim için binlerce espri yeri var.

Bunu söyleyenler genellikle sizin anılarınızın kafanızdaki temizliğini göz önünde tutmuyorlar.

Evet. Bunu söyleyen genelde bilmiyor ki adam mesela Saray Sineması’nı yok ediyor ama benim kafamda Saray Sineması’nda film başlamadan önce ışıkların ağır ağır sönmesini silemiyor. Benim balkonda merakla bekleyişimi ve aldığım hazzı bilmiyor. Ben Emek ya da Yeni Melek Sinemaları’nda film izledim. Çalışmıyorlar bugün, hayatımızın içerisinden zorla kopartıldılar. Onları yaşadığımdaki zevki benden alamıyorlar. Bu yüzden bu değişiklikleri ben kendi zırhlarımdan içeri almıyorum. Kendimi de böyle koruyorum.

“Bugün”ü konuşacağız elbette ama Mehmet Güreli’nin çocukluğunun Cihangir’i nasıldı?

Herkesin herkes ile belirli ölçülerle konuşabildiği kocaman bir mahalle gibiydi Cihangir. Sorma Gir Sokak, Tavuk Uçmaz Sokak ve Somuncu Sokak bunlar benim çocukluğumun geçtiği sokaklar tabii bir de Cihangir Caddesi. Annem ve babam sanata karşı çok açık insanlar, sonra dayım Salah Birsel, abim ressam… Salah’ın odasında kitaplara baka baka sinemayı çözdüğümü düşünüyordum. O andan itibaren de film çekeceğim diye karar veriyorum. Ancak sinemayla uğraşmak sadece film çekmek demek değil; afiş toplamak, filme gitmek, film konuşmak… Bunların hepsi sinema ile ilgili… Sinema ile ilgilisin ki film çeksen de çekmesen de önemi yok. Kurosawa’nın Kagemusha filmini çektirenin Lucas’ın Starwars’tan, Coppola’nın ise Godfather’dan kazandığı para olmasındaki şövalyelikteyim ben. Benim hikayem bu, ben bunu alkışlıyorum. Öte taraftaki durum beni hiç ilgilendirmiyor.

Senin çocukluğunda Cihangir kimlere ev sahipliği yapıyordu?

Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Kaptan, Kaleci Özcan; Tansel apartmanında otururdu. Mina Urgan, Mustafa Irgat; Sormagir Sokak’ta otururdu. Hayatta bir konuda muhafazakarım o da Cihangir’deki Sokak isimleri. Belgin Doruk, Salah Birsel, Atıf Yılmaz. Bunların hepsi Cihangirlidir.

Saydığınız isimlerin hepsi dönemin önemli simaları. Anladığımız kadarıyla Cihangir, dünden bugüne ünlü olmuş bir semt değil.

Tabii ki. Peyami Safa’nın 1927 yılında yazdığı “Cingöz Recai” romanında Cihangir’e taşınmanın sınıf atlamak anlamına geldiğini anlatan bir bölüm anımsıyorum. O zamanlarda da Cihangir’de oturmak başka bir şeydi. Ama birkaç tane Cihangir var. Sorma Gir Sokak ve Tavuk Uçmaz Sokakları’nın başka bir şeye dönüştüğü bir Cihangir de var. Belki ondan sonra Cihangir başka başka hallere dönüştü. Şimdi yeniden dönüşüyor ama eskiye dönüş mümkün değil. Artık başka bir şey oluyor.

“Mahalle aynı zamanda bir kültürel takip alanıydı”

O dönemi yaratan çok kültürlülük yok çünkü anladığımız kadarıyla. Bu kültürel yaşamı da etkiliyor.

O dönem Sorma Gir Sokak’ta tiyatro konuşulurdu. Küçük Sahne’de Ulvi Uras’ın Gazebo oyunun konuşulduğunu anımsıyorum. Çok küçük yaşlarda da tiyatroya gitmeye başlardık. Sekiz, on yaşında tiyatroya gidiyorduk. Şimdi çamaşır yıkar gibi kötü çocuk oyunlarına sokup sokup çıkartıyorlar çocukları. Tiyatroya gitmek dediğimizde, nitelikli bir oyunu seçip ona bilet alıp gitmekten bahsediyorum. Hepimiz için Pazar matinesine bilet alan bir çocuk vardı; Rahmi. Biz filmi seçerdik Rahmi paraları toplar, sabah erken kalkar, gişeye gidip biletleri alırdı. Mahalle aynı zamanda bir kültürel takip alanıydı. Açıkhava’da konser varsa mahalleden 20 kişi toplanıp gidiliyordu. Vahit Bey vardı ve alt komşusu Fatma Hanım. Vahit Bey ut çalar, Fatma Hanım söylerdi evde. Pencereler açık, biz de haftada bir onları dinlerdik. Müzik başlayınca herkes bilirdi ki Vahit Bey çalıyor ve Fatma Hanım söylüyor. İnsanların o bakışı ve asaleti yok. Vahit Bey’in bir terzi olduğuna inanamazdınız. Fatma Hanım da aile matinelerini kaçırmazdı. Biz de Fatma Hanım’ı takip ederdik. O giyinip süslendiği zaman bilirsin ki Zeki Müren’e gidiyor.

Peki, ne değişti de bugün aynısını yapamıyoruz?

Çeşitli sosyopolitik koşullarla Cihangir’de bir değişim oldu. 1950 – 60 yıllarındaki göç ile, 1960 – 70 yılları arasında yaşanan göçün farklılığı vardı. 50 – 60 arasında gelenler daha çok el emeği ile para kazanan insanlardı. Onların göçü zaten kültürel olarak Cihangir’i etkilemedi. Onları dışarıda da pek fazla görmezdiniz belki kurnaz ve becerikli olanları bir şekilde partilere falan girerek palazlanmış olabilirler. Ancak 60 sonrası yaşanan göç ile gelenler Cihangir’in yapısında çeşitli değişikliklere neden oldular. Onlar geldikleri yerdeki yaşamlarını da buraya getirerek buranın dönüşmesine çalıştılar böylece herkesin her yerde yaşayabileceği fikri oluştu. Kültürel olarak Cihangir’e ait olan değer ve hassasiyetleri taşımıyor olmasına rağmen burada yaşamayı kendi getirdiği kültür ile sürdürdüler.

6 – 7 Eylül’ü anımsıyor musun?

Anımsıyorum ve çok kötü anımsıyorum. Bu çok uzun bir konu ama kişisel olarak şunu söyleyebilirim. 6 – 7 Eylül de dahil olmak üzere tüm benzer politikalar benim çocukluk arkadaşlarımı kopardı benden. 44 sene sonra Atina’dan bir telefon geldi. Önce e-mail atıp sordular bu “Mehmet sen misin? Sokakta top oynadığımız Mehmet misin?” diye. Cevap yazıp onaylayınca da aradılar. Dört kardeştiler, 1964 senesinde artan baskılarla çekip gittiler. Telefonda “O günleri hiç unutamıyoruz” diye ağlayarak konuştular. Ve şöyle diyorlardı, Atina için “Biz burada yabancıyız.” Bunu kimseye anlatamıyorsun işte, onun orada yabancı olduğunu, bizim burada güdük kaldığımızı. Burada yaşamamış biri bunu anlayamaz. Sormagir’de İspiro vardı mesela bakkal, Hayim vardı. Bunların kaybolması çok şeyi değiştiriyor. Çok kültürlülüğün değişmesi semtin de çehresini değiştiriyor.

Sadece sanatla mı ilgileniyordun?

Ben 7 yıl basket oynadım Cihangir Basket Takımı’nda yıldız, genç ve A Takımı’nda. Hep finale kalan bir takımdık. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Teknik Üniversite hep onlarla oynardık. Benim oynadığım dönemde hep ilk sekize mutlaka girerdik. Az kişi ile oynardık. Normalde on kişi olması gereken takımda hep altı, yedi kişi olurduk. Maç günü hep bir kişiyi beklerdik. Son dakikalarda mutlaka bir kişi gelir ve takım tamamlanırdı, ben hep bekleyen o dört kişinin içerisindeydim. Beşinci adamı beklemek aslında bir film konusudur. Futbol da oynardık, Cihangir Caddesi’nde oturan ve hala selamlaştığım futbol maçlarından arkadaşlarım var. Futbol ve basketbol hep sokaktan çıkan şeylerdi.

“Bizim park dediğimiz şey bugün otopark olmuş vaziyette. Parkla alay ediliyor gibi…”

Hangi yapılar var Mehmet Güreli’nin Cihangiri’nde ya da artık yok diye de sorabiliriz sanırım?

Lena Apartmanı önemli bir apartman benim için çocukluğumda aşık olduğum kızlardan biri burada otururdu. Ayrıca Cihangir Caddesi’nde Cihannüma Apartmanı ve Cevhersaray Apartmanları var. Çocukluğum Somuncu Sokak’ta geçti. 15 yaşına kadar 2 farklı evde oturdum o sokakta. Ayrıca “İstanbul’a Yolculuk” filminde çektim o sokağın karlı halini. Kar yağsın diye bekledik, yağınca hemen ekibi toplayıp gidip çektik.

İlk Aşkların Lena Apartmanı

Yine Samanyolu Sokak benim için önemlidir. Cihangir İlkokulu bu sokaktaydı. İlkokuldan da arkadaşımdır Selim İleri. TRT’ye “Edebiyat ve Mekan” adında bir program yapıyordu. Beni davet etmişti ve bu okulda başladık röportaja oradan da Cihangir’i dolaşmıştık. Ben sonra Namık Kemal İlkokulu’na geçtim aşağıya. Orada da Engin Cezzar ile okudum. Onunla sonra ilkokul öğretmenimizi yad ettiğimiz bir sohbet yapmıştık.

Susam Sokak’ın girişinde Susam Cafe var mesela orada da çok güzel anılarımız vardı. Burada (Susam Sokak) bir Ege Bahçesi vardı, sonra Susam Bar oldu. Sonra nahoş bazı hikayelerden dolayısıyla kapandı. Ege Bahçesi’nde konserler olurdu, çay içmeye gelinirdi. Yine bu sokakta 11 Art Sanat Merkezi’miz var, White Mill Cafe’nin yanı başında. Burada da İnsanlık Tarihi dersleri verilecek. Eskiden Gümüşsuyu’nda Cennet Bahçesi vardı, burada da Ege Bahçesi vardı. Bu ikisi de önemli nefes alma alanlarıydı semtin.


Eski Ege Bahçesi’nin kapısı

Akarsu Caddesi’nin başında bir ayna vardı, otobüslerin çalıştığı dönemlerde. Yol dar olduğundan döneceği sokağın trafiğini gösteren bir ayna marifetiyle şoför yolun durumuna bakardı. Cihangir – Draman arasında çalışan bir otobüs vardı. Bu bakımdan Cihangir bir dönem otobüs gelen bir yerdi.

Parkı katmıyor musun yapıların içerisine?

Bizim park dediğimiz şey bugün otopark olmuş vaziyette. Parkla alay ediliyor gibi. Köpekler burada çok daha mutlu. Cihangir Güzelleştirme Derneği var mesela eski bir kuruluş ama ne yaptıkları belli değil. Ben Cihangir’in belirli birkaç kişiyle yürüdüğünü düşünüyorum. Güzel birkaç kafe var, onlar da sahiplerinin etkisiyle yürüyor. Ayrıca Cihangir artık sokaklarında çocukların oynamadığı ciddi bir yer. Buna ben “Cihangir’in Kötü Kullanımı” diyorum. Sanki kemikleşmiş bir davranış biçimi varmış gibi anlatıyorlar. Oysa burası bir mahalledir ve yüzlerce çeşit insanın yaşadığı bir mahalledir hem de.

Etiketler

Bir yanıt yazın