Marc Simmons ile cephe tasarımı ve mimari tasarım arasındaki ince çizgi üzerine...
Geçtiğimiz Cuma günü Studio-X’de gerçekleşen “Re-Front : Modifications and Additions to Existing Structures” etkinliği için Türkiye’ye gelen ünlü cephe tasarım uzmanı Marc Simmons ile mimarlık ve teknolojinin karşılıklı devingen ilişkisini, cephe tasarımının mimari tasarımdaki rolünü ve Simmons’ın pratiğini konuştuk.
Kariyerimin başında Toronto, Paris, Roma, Singapure ve Hong Kong gibi bir çok farklı yerlerde 6 yıl kadar çalıştım. Çalıştığım yerler arasında KPMB Architects, Shin Takamatsu, Alfred Wong Partnership ve Foster and Partners gibi ofisler de yer alıyordu. Hong Kong’ta Foster’da geçirdiğim 3 yılın ardından ise Meinhardt Facade Technology’de cephe mekaniği ile ilgili çalışmaya başladım. Sanırım 1996 yılıydı… Zaten hemen devamında 2000 yılında New York’a taşındım ve İngiliz mühendis Tim MacFarlane ile 2002 yılında Front’u kurduk. 12 yıla gelmişiz bile…
Front, 33 ülkede, 7 kıtada hizmet veriyor. New York’ta açıldığı anda Asya’da bir ofise ihtiyacımız olduğunu anlamıştık. Aynı şekilde müşteri, mimar ve yükleniciye yakın olmak için de bir tane de Avrupa’da ofis açmak gerektiğini görmüştük.
Bizim müşterilerimiz tüm bu yapı grubu aslında. Mülk sahibi, mimar, diğer mühendis grupları, yapı denetim firmaları…
Yılda 60’a yakın projede yer alıyoruz. Projelerin ölçeği ise bir pavyondan otele, fabrikaya kadar değişebiliyor ve 600.000 m2 bulabiliyor. İnşasında yer aldığımız en yüksek yapı HOK’un Foster’la yaptığı 410 m yüksekliğindeki kulesiydi. Her proje için hizmetlerimiz danışmanlıktan bütün bir tasarıma, analizler, şartname ve ihale dosyalarının hazırlanmasına kadar farklılık gösteriyor.
300’ü birçok detayıyla birlikte tasarlanmış olan toplam 500 projemiz bulunuyor. Şuana kadar 120 proje inşa edildi, 20 proje inşaat aşamasında, 40 kadar projemiz ise farklı tasarım aşamalarında.
Yarışmalarda veya konsept tasarımları aşamasında yer almayı tercih ediyoruz. Yakın müşterilerimizin çoğu için eskiz aşamasında ve bazen de tasarım geliştirme aşamasında işe başlıyoruz. Özel bir durumu olmadıkça projelerimizin üzerinde oynama yapmıyoruz.
Yapım aşamasında müteahit ile uyuma oldukça özen gösteriyoruz, saha çizimlerini, ilgili teknik dökümanları, modelleri kontrol ziyaretlerini oldukça sıkı tutuyoruz.
Prensipte cephelerin çeşitli nedenlerle yerel olarak imal edilmesi tercih edilen bir durum. Ama bu sistemler çoğunlukla daha geniş bir coğrafi aralıkta temin edilebiliyor. Söyleyebilirim ki, cephe sistemlerinin %10’u yerel, %60’ı bölgesel olarak ve %30’u da dünyanın çeşitli yerlerinde üretiliyor.
Yenilikçilik, uygulama kültürümüzde yer alıyor ve çalışmalarımızda büyük küçük, görünür görünmez birçok ince şekilde yeniliklere yer veriyoruz. Bu nedenle göze çarpan tek bir projeyi örnek vermek meydan okumak gibi olur.
Bence en tartışmalı nokta, gelecekteki tasarım ve inşaat eğilimleri… İlk aklıma gelen öneri bu konuda, homojenizasyonun ve farklılaşmanın görünüşte çelişkili eğilimlerinin dünyada aynı anda bitebileceğini görmemiz.