Eskişehirli sanatçıların benimsediği yeni bir oluşum olan Üretim Bandı ile ekibin faaliyetlerini ve kentin sanatla ilişkisini konuştuk.
2015’te Eskişehir’de doğan Üretim Bandı isimli sanat kolektifi, kentteki atölyeleri ve sanatla ilgili insanları bir araya getirerek birlikte çalışmalarını sağlamak, özgün ve alternatif sanat işleri üretmek, bunların uygulamasını ve paylaşımını sağlamak amacıyla yola çıkmış. Genç, dinamik ve atak bir sanat oluşumu olan Üretim Bandı, kentin dört bir yanını sanatsal üretime/paylaşıma dahil ederek mekânsal imkanları da yeniden tartışmaya açıyor. Eskişehirli sanatçıların benimsediği yeni bir oluşum olan Üretim Bandı ile ekibin faaliyetlerini ve kentin sanatla ilişkisini konuştuk.
Eskişehir’deki dağınık sanat ortamının durum tespitini yapmak için bir araya gelen küçük bir ekip, zaman zaman farklı atölyelerle bir araya gelmeye başladı. Büyük bir toplantı organize etti. Ulaşabildiği herkese davetiye gönderdi. Bu toplantının neye evrileceği konuşuldu. Her sene düzenlenen bir sempozyumda yer alacak serginin çağrısı ile ilk etkinliğini gerçekleştirdi. Eski bir fabrikada yapılan bu etkinlik, sökülmüş üretim bandının üzerinde yapılacağı için “Üretim Bandı” ismine karar verildi. Sanatçıların, Fordist üretime hiç uyumlanmayan bir üretim şekli olsa da, bu isim metaforik bir yaklaşımla benimsendi.
Şair, edebiyatçı, mimar, tasarımcı, mühendis, diş hekimi, cam ve seramik sanatçıları, profesyoneller, öğrenciler ve emeklileri de kapsayan her disiplinden katılımcılar ve sanatçılar bulunuyor. Herkese açık 735 kişilik Facebook grubu var. Zaman zaman değişen 6-7 kişiden oluşan organizasyon ekibi, sanat ve tasarım ile ilgilenen profesyoneller ve öğrencilerden oluşuyor. Organizasyon ekibi olarak, gelen önerilere yönelik, sergiler düzenliyoruz. Üretim Bandı fanzinini çıkarıyoruz. Mayıs ayında düzenlenen Fanzinist Festivali’ne katıldık. Üyelerimizi buluşturmak için Maskeli Balo etkinliği yaptık. Sanat Sokağı’nda bir araya gelme, bit pazarında sergi yapma, Queer felsefe üzerine okuma yapma gibi etkinlikler yapıldı.
Fanzin
Üretim Bandı’nın, kuruluş aşamasındaki en önemli amaçlarından birisi olan atölye olmaya özenme topluluk tarafından önemsendi. Atölyeler arası ortak iş yapma, etkileşim çerçevesi gelişti. Katılımcıların sergilerle üretkenliği arttı. Açık bir oluşum olduğu için katılımcılığı destekledi. Klasik üretim biçimlerinin dışında farklı üretim biçimlerinin arttırılması ve araştırılması eğilimini ortaya çıkardı.
Her kesime açık bir oluşum olduğu için halkla kolaylıkla etkileşime geçiliyor. Bit pazarı sergisi doğrudan bu amaca yönelikti. İsminin sonradan Hanımeli Sokağı olmasına karar verilen ama bizim Sanat Sokağı dediğimiz yerde güncel üretimler hala sergileniyor. İçeriğine katkıda bulunmanın açık olduğu fanzin, şehrin uğrak noktalarına bırakılıyor. Bu sayede insanların etkinleşmesi hedefleniyor.
Evet, var. Ancak buraların çevrelerinde sanat pazarıyla şekillenebilecek mutenalaşma olasılığı da var. Eskişehir’de galeri mantığında çalışan fazla bir yer yok. Biz ekip olarak, kısıtlı olanakların olduğunu düşünüyoruz. Bireysel sanat insiyatiflerinin kullanımına henüz açık olmasa bile belediyenin dönüştürdüğü ve zaman zaman kullanılabilen eski MİT binası, Odunpazarı Kurşunlu Külliyesi gibi mekanlar var. Belediyeye ait olmayan ancak kullanımına açılan eski Eti Fabrikası gibi eski yapılarda da bu etkinlikler düzenleniyor. Eskişehir’deki belediyeler bu konuya oldukça önayak olurken, Üretim Bandı sivil bir yaklaşımla, sanatçı atölyelerinin sergileme mekanı olmasını öneriyor. Aslında dönüşümün, sanatçıların sivil girişimleriyle; gidip atölyeleri kurarak gerçekleştirebileceğine inanıyor. Tabii ki belediyenin bu yöndeki çabaları önemlidir ama biz sivil oluşumları ve yaklaşımları önemsemeyi tercih ediyoruz.
Eti Fabikrası’ndaki sergiden bir fotoğraf
Eskişehir komple bir atölyeler bütünü olarak düşünülebilir. Her ev bir atölyeye dönüşebilir, tüm şehirde bir atölyeyle karşılaşılabilir. Bir haritalama yapma ve mekansal etkileşimden çok; etkinlikle etkinleşen bir yöntemi benimsiyoruz. Ve bunu bir avantaj olarak görüyoruz.
Taklit olması bir yokluğun habercisi gibi. Simülasyon çağında yaşıyoruz ve özgün işlerin bu kadar az sayıda yapıldığı bir ülkede, halkı sanata ulaştırma amacıyla yapılmış bu köprü ve heykellerin; kitsch diye kolayca eleştirebileceğimiz tarafının yanında, mizahi bir yönünün de olduğunu düşünüyoruz. Köylerde yakaladığımız ve yüzümüzü güldüren renk renk evlerin, şehirdeki köprülere yansıması gibi. Bu konu ile ilgili Aliş Harikalar Diyarında isimli video izlenebilir ve Zeynep Işıklar’ın “Burada ve Şimdi” albümü incelenebilir.
Her an her şey olabilir. OHAL.
2 yorum
Dünyanın benzer tüm meydanları -biraz da dünyanın / bizlerin geldiği yere paralele olarak- aynı durumda değil mi? Erişimin ucuzlaması ve kolaylaşmasının doğal sonucu olarak artık herkes her yerde bu da turist sayısında olağan bir artış demek.
Bu nedenle yazının son kısmı bana bütünü içindeki tutarlılığı bozuyor gibi göründü.
Yarışmaya, Taksim özelinde yarışmaya özellikle de; temkinli yaklaşmak oldukça anlaşılabilir ve ben de metindeki pek çok tespite katılıyorum doğrusu.
Turistikleşme olarak sorun gördüğüm, turistin geliyor olmasından çok, Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planı’na karşı açılan davada mahkemenin de vurguladığı gibi, ‘topyekün’ bir halde, tektipleştirici bir şekilde gerçekleşiyor olması. Bu da ‘kendiliğinden’ olmanın ötesinde kamu aktörlerinin teşviki ile gerçekleşiyor. Yani meydan ölçeğinden kent ölçeğine önce bir çıkıp, dönüşümü anlamak, sonra tekrar zoomlayarak meydanı ele almak gerekir diyorum.
Burada kamunun ‘dengeleyeci’ bir rol alması şart. Yoksa evet, sadece piyasa sürecine bırakıldığında her yer otel ve starbucks ve baklavacı olacak. ‘Dengelemek’ten kastım ise, kamusal mekanları bu (tektipleştirici, soylulaştırıcı) süreçleri hızlandıran ve onlara eklemlenen yerler olarak değil de, bu sürecleri yavaşlatan, dengeleyen, heterojen bir kitleyi davet eden yerler olarak ele almak. Bu hem kültür sanat mekanlarının yok ediliyor / desteklenmiyor olmasıyla alakalı (AKM ve Emek örneği), hem ‘bellek mekanı’ iş yerlerinin desteklenmiyor / korunmuyor olmasıyla alakalı (tarihi esnaf ve hanlar gibi), hem ifade ve toplanma özgürlüğünün engellenmesiyle alakalı, hem de Talimhane gibi doğrudan tek hedef kitlesine yönelik tek fonksiyon için yapılan planlama ile alakalı. sonuçta, turistikleşme kendiliğinden gelişen bir süreç olmaktan çıkıp, meydan ve çevresinde yerel / heterojen istanbulluları dışlayan bir politikalar ve süreçler manzumesi halinde işliyor. Sorun olarak gördüğüm bu.