“Fakülte Binaları Tip Proje Olarak Uygulandığı için Mimarlık Fakültesi’ni Ayrı Tasarlamak Çok Zor”

Arkitera Kampüste projesi kapsamında Dicle Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Mine Baran ile kent-mimarlık eğitimi ilişkisi ve mimarlık eğitiminin mekansal karşılığı üzerine konuştuk.

Arkitera: Dicle Üniversitesi’nin mimarlık eğitiminin Diyarbakır’la ilişkisini nasıl kurarsınız? Diyarbakır’ın ve çevresinin mimarlık eğitimine bir katkısı var mıdır? Ya da eğitiminizin Diyarbakır’a katkıları var mıdır?

Mine Baran: Diyarbakır bir açık hava müzesi görünümündedir, kültürel ve tarihi açıdan oldukça gelişmiş bir şehir. Dolayısıyla böyle bir açık hava müzesi görünümündeki şehrin mimarlıkla ilişkisinin, üniversiteyle ilişkisinin doğru kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunun ne kadar doğru kurulduğuna gelince, en azından mimarlık olarak baktığımızda, biz en azından rölöve çalışmalarını, tarihi çevre bilincinin geliştirilmesi adına özellikle alan çalışmalarımızı o yöne kaydırıyoruz. Yani şehir içinde verdiğimiz örnek çalışmaları, alan çalışmalarını özellikle sur içi bölgesinde yaptırarak öğrencilerin daha iyi gözlem yapmasını ve o bilince erişmelerini sağlıyoruz. Bunu yaparken tabii onlar bu alan çalışmalarında oradaki halkla birlikte oluyorlar. Anketler düzenliyorlar. Dolayısıyla da öğrenci bunu çalışırken bir taraftan da orada yaşayan halkı aslında bilinçlendirmiş oluyor. Bunun dışında yeni kurulmuş bir takım bölgelerimiz var ama bizim ağırlıklı çalışmalarımız tarihi bölge içinde. Kentsel dönüşüm çalışmalarına özellikle yönlendiriyoruz çocuklarımızı. Orada anketler yaptırıyoruz yaşayan halkla ilgili. Beklentilerinin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla da üniversiteyi, üniversiteden ziyade mimarlığın kent ve yaşayan halkla iletişimini, iş birliğini kurmaya çalışıyoruz.

Diyarbakır kent yönetiminin veya Mimarlar Odası ‘nın, sendikaların mimarlığa bakış açısı nasıl? Sizinle böyle iş birlikleri ya da fikir alma girişimleri olabiliyor mu? Böyle imkanlar var mı?

İstediğimiz ölçüde değil. Yani çok net söylemek gerekirse bizim beklentilerimizi çok fazla karşıladıklarını söyleyemem çünkü bir takım eksikler var, sıkıntılar var. Evet, öğrencilerimiz çoğu kez odalarda çalışıyorlar, yerel yönetimlerde de çalışıyorlar ama bunlar çok ferdi bazda kalıyor. İletişimin çok sağlıklı kurulduğunu söyleyemem ama temennimiz o çünkü biz de onun eksikliğini yaşıyoruz. Yani bulunduğumuz bölümün, fakültenin mutlaka yerelle ya da oradaki yönetimlerle doğru iletişim içinde olması lazım ki sağlıklı gelişme gösterebilelim. Ama o yeterli değil. Yani bana göre onun yeterli olduğunu düşünmüyorum. İnşallah ileride daha çok gelişecektir, temennim o.

Üniversite yönetiminin mimarlık fakültesine bakışı nasıl?

Fakültemiz mühendislik ve mimarlık olarak başlamıştı. 2 yıldır mimarlık fakültesi olarak devam ediyoruz. Tabii temennimiz ayrı bir binamızın olması. Bunun için de çalışmalarımız var, tekliflerimiz var çünkü girdiğiniz andan itibaren bina mimarlık fakültesi havasında değil. En azından görsel olarak. Ayrı bir fakültenin, en azından mimarlık fakültesinin dış cephe itibariyle bile olsa diğer binalardan ayrılması gerektiğini düşünüyorum ama maalesef bunu sağlamamız çok zor. Genelde tip proje uygulandığı için birbirinin devamı şeklinde gidiyor. O yönde de tekliflerimiz oldu. İnşallah ilerde düşünüyorlar. Böyle bir yardımları olacak.

Peki, ileriye dönük olarak, fakülteye ayrı bir binanın tasarlanması sürecinde size danışılır mı?

Tabii tabii, bence olacaktır çünkü burayı da yaparken atölyelerin nasıl düzenlenmesi gerektiğiyle ilgili, hangi katta neyin yerleştirilmesi gerektiğiyle alakalı fikir aldılar. Onun doğrultusunda değişiklik yapıldı çünkü önceden Meslek Yüksekokulu’ydu bu alan. Dolayısıyla sınıf düzenleri, donatıları farklıydı. Biz ona göre düzeltmelerimizi yaptık ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Hala bilgisayar laboratuvarı planlamada görünmesine rağmen işlevsel değil. Bir konferans salonumuz yok. O bizim için büyük bir eksiklik.

Sizce mimarlık eğitimiyle mekan arasındaki ilişki nasıl olmalıdır? Şu an sahip olduğunuz mekanlar bu açıdan yeterli midir?

Eğitim belki zihinde başlıyor ama mekanda somutlaşıyor, vücut buluyor. Dolayısıyla da görsel ağırlıklı bir eğitimden bahsediyoruz mimarlık derken bana göre. Bulunduğunuz mekanların da ona hitap edecek şekilde şekillenmesi gerekiyor. Bizler bazen atölyelerde çok sıkılıyoruz çünkü çok uzun saatler geçirmek zorunda kalıyoruz o atölyelerde. Kampüs dışında, şehir içinde, sur içinde farklı gidip çeşitli noktalarda eskiz çalışmaları yapıyoruz. Yani oraya yönelik değil; ama yaptıkları çalışmaları orada sunma imkanı verdik. Onlar da çok keyif aldılar ve sürekli aynı şeyi onlar da istiyorlar. Yani bulunulan yer sürekli aynı olmaya başlayınca çalışma monotonlaşıyor ve yeni bir şey üretmekten uzaklaşıyorsunuz. Oysa farklı pencereler, farklı resimler gösterdiğiniz zaman öğrenciye onların ufukları açılıyor ve daha farklı bakabiliyorlar, tasarımlarını yönlendirirken de, kurgularını yaparken de daha farklı düşünebiliyorlar. Çünkü mimarlık sadece sabah 8’den akşama kadar oturup bir bina içerisinde tasarım yapma sanatı değildir diye düşünüyorum. O yaratıcılığı açabilmeniz için de farklı kareler göstermeniz gerekiyor çocuklara.

Etiketler

Bir yanıt yazın