Haziran ayının İş Üstunde söyleşisini, inşası Nisan 2016’da biten Ayvalık Belediyesi Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi üzerine yaptık.
Tasarımını Mimari Tasarım Fikirleri’nin yaptığı kültür merkezi projesini Derya Ekim Öztepe ve Ozan Öztepe ile konuştuk. Tasarım, projelendirme ve inşa sürecinde nasıl ilerlediklerini sorduk ve sonuç ürünü değerlendirdik.
Burcu Bilgiç: İşi alma sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz? Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi projesi size nasıl geldi?
Derya Ekim Öztepe: 2009 yılında Doğuş Grubu’yla çalışmıştık. Şu an kullandıkları binanın uygulama projelerini çizmiştik başka bir proje ofisi ile beraber. Öyle bir tanışıklığımız vardı. Geçen sene ulaştılar bize “Ayvalık’ta bir yerimiz ve projemiz var” dediler. Biz de araziyi ve fotoğrafları görünce heyecanlandık ve projenin içinde olmak istedik, öylece gelişti süreç. 2015 Şubat ayında başlamıştık, Nisan 2016’da da açılışı oldu. Hem proje süreci hem yapımı hızlı giden bir iş idi.
Ozan Öztepe: Geçtiğimiz yılın Haziran ayında ihale dosyasına kadar teslim ettik. Yaklaşık 5-6 ay projelendirme süreci yaşandı, 5-6 ayda da bina tamamlandı.
İşverenle hangi noktada el sıkıştınız. Tasarıma başlamış ve birkaç eskiz hazırlamış mıydınız projeye dair?
Derya Ekim Öztepe: Hayır, tasarıma başlamadan el sıkıştık. Projenin programını, verilerini ve tüm bilgilerini edindik. Bu bilgiler üzerinden teklifimizi verdik, daha sonra teklifimiz kabul edildi ve başladık. Öncelikle anlaştık sonrasında tasarımı geliştirdik.
Ozan Öztepe: Bina ölçek olarak ilgimizi çekti. İnsan ölçeğinde, her türlü mimari detayını kontrol edebileceğimiz bir ölçek olduğunu hissedince projeyi üstlenmek, bu işin bir parçası olmak istedik.
Bina bir kültür merkezi fakat özel sermaye tarafından inşa ediliyor anladığım kadarıyla.
Ozan Öztepe: Tam adıyla “Ayvalık Belediyesi Halil Başyazgan Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi”, Doğuş Gayrimenkul’ün Ayvalık Belediyesi’ne devretmek üzere yaptırdığı bir proje, bir çeşit sosyal sorumluluk projesi. Böyle bir sosyal sorumluluk projesi bağlamında nasıl bir tasarım ortaya çıkarabiliriz diye düşündük. Öngörülen bütçe dahilinde ne çıkarabileceğimiz tasarım sorunumuz haline geldi.
Nasıl kullanılacak bu yapı?
Ozan Öztepe: Yapı Ayvalık Belediyesi tarafından işletilecek. Ayvalık Belediyesi’nin halihazırda kültür merkezi olarak kullandığı bir yapısı var. Şu an kullandıkları bina İnönü Kültür Merkezi, eski bir itfaiye binasının dönüştürülmesiyle meydana getirilmiş ve onun dışında Kültür merkezi veya çok amaçlı salon olarak tasarlanan binaları bulunmuyor. Tasarladığımız yapının bulunduğu arazi Ayvalık’la Sarımsaklı Koyu arasında Küçükköy’e yakın bir bölgede. Küçükköy tarihi bir yerleşim. 1462’de o sıra Osmanlı Midilli’yi kuşatırken yeniçerilerin bir bölümü buraya yerleştiriliyor. Yaklaşık 550 senelik bir yerleşim Küçükköy. 19. yüzyıla gelindiğinde ise ciddi anlamda bir Rum nüfus bulunuyor. Şehri yeniçeriler kurduğu için o zamanki ismi Yeniçaryon.1924’teki mübadelede oradaki bütün Rumlar Yunanistan’a gönderildiği zaman mekânlar aynı kalıyor ama nüfus değişmiş oluyor. Biz 2015 yılında tespitlerimizi yapmak için oraya gittiğimiz zaman yapı ölçeğinde mimari dokunun kısmi olarak korunduğunu gördük ve bölgenin doğal malzemesi olan sarımsak taşının da nasıl uygulanmış olduğunu gözlemledik. Küçükköy köy meydanında bulunan sonradan camiye çevrilmiş kilisede sarımsak taşının muntazam bloklar şeklinde kullanıldığını tespit ettik. Evlerin beden duvarlarında ise sarımsak taşı duvarlardaki ara yüzeylerde tuğla ve doğal taş kullanıldığını gözlemledik. Bunların dokümantasyonunu yaptık ve tasarım sürecinde işverenle paylaştık.
Derya Ekim Öztepe: Biz oraya gittiğimizde ve insanlarla konuştuğumuzda bu binayı beklediklerini gördük. Bina o köye gerçekten hizmet edecek. Nikah salonu olarak da kullanılacak. İki türlü oturumu var; hem masalı oturum hem seminer tipi oturum. Bölgenin ihtiyacı olan konularda toplantılar, her türlü sunum ve seminerler yapılabilecek.
Ozan Öztepe: Sosyal merkez aslında çok amaçlı bir salon. Derya’nın da dediği gibi nikâh yapılması söz konusu, içerisinde ilkokulların ihtiyacı olduğu zaman küçük ölçekte tiyatrolar yapılabilir, konferans salonu olarak düzenlenme durumu var. Biz tasarımda bu esneklik ihtiyacını göz önünde bulundurarak hareket ettik.
Proje sürecinde işverenle nasıl çalıştınız?
Ozan Öztepe: Haftalık toplantılar üzerinden ilerledik. Yaklaşık her hafta avan proje üzerinde çalıştık ve aldığımız geri dönüşler bağlamında projeyi güncelledik. Bütçe ve zaman sınırlaması bizim için önemliydi. Bu arada araziyle ilgili şu bilgiyi verebiliriz. Arazi denize oldukça yakın bir noktada; sulak, hatta bataklık bir alan olarak bile tanımlanabilir. Tasarım sürecine başlar başlamaz araziyi gidip gördük ve araziyle ilgili bir rapor hazırladık. Binanın bütçesinin önemli bir bölümü de ilk etapta arazide zemin iyileştirme için ayrıldı.
Derya Ekim Öztepe: O yüzden de bina detaylarını mümkün olduğunca minimize ederek ekonomik bir yapı ortaya çıkarmaya gayret gösterdik. Belirleyici üçgen bir arazi vardı ve biz bu arazide geometrinin gücünden faydalanarak üçgen bir yapı tasarladık. Zeminin bataklık olması ve arazinin bir yerinden foseptik tankı çıkması sebebi ile tasarımda bir takım güncellemeler gerçekleştirdik.
Ozan Öztepe: Zemin iyileştirmesinin sadece binanın ayak izinin olduğu noktada yapılması gerekiyordu. Bina yaklaşık 1000 m2 olduğu için uygulama projesi safhası kendi içinde kolay ilerledi. Proje sürecinde Yangın, akustik ve aydınlatma danışmanlığı hizmeti aldık. 2015 Mart ayında başlayan süreç Haziran ayı sonlarında ihale dosyasının teslimiyle sonuçlandı. Temel atma 29 Ekim’de gerçekleşti ve yapı yaklaşık 5-6 ay içerisinde tamamlanarak hizmete açıldı.
Binayı tasarlarken doğrudan binayla ilişkilenecek olan, bölgedeki kullanıcılarla görüştünüz mü?
Derya Ekim Öztepe: Kullanıcılarla birebir olarak görüşmedik, bina programının genel hatları belediye tarafından öngörülmüştü. Biz de İşveren ile ortaklaşa şekilde bina programını nihai hale getirdik.
Ozan Öztepe: Biz şöyle bir şey yaptık. Hemen mart ayının başında araziye gittik, Ayvalık’ı Küçükköy’ü ve Sarımsaklı’yı gezdik. Arazinin yakın çevresinde bulunan mimari mekânları ve yerleşimleri inceledik. Birebir insanlarla muhatap olamasak dahi en azından bölgedeki mimarinin karakteristik özelliklerini irdelemeye başladık. İlk etapta tasarıma başlarken işverenin sadece bir isteği oldu: “Tasarımınızda sarımsak taşı kullanabilir misiniz?” Açıkçası sarımsak taşı bizim o zamana kadar bildiğimiz bir yapı malzemesi değildi. Bölgeye gittiğimiz zaman hem Ayvalık’ta hem Sarımsaklı’da ve Küçükköy’de 19. yüzyılın sonundan günümüze kalan birçok yığma yapının sarımsak taşıyla yapıldığını gördük. Sarımsak taşı o yörenin kendine özgü yerel malzemesi ve biz de bu malzemeyi yapıda dekoratif bir eleman olarak kullanmaktansa yapısal bir eleman olarak kullanmayı tercih ettik. Bu bağlamda sarımsak taşının taşıyıcı özelliğini de değerlendirdik ve patlatma taş haliyle onu yapının bir parçası haline getirdik.
Derya Ekim Öztepe: Aslında yapının yüklenicisi ve kontrol eden firma yapıyı başarılı şekilde ortaya çıkardılar. Özellikle sarımsak taşının cephedeki uygulaması esnasında uygulayıcı firma da tecrübesini kattı, o anlamda biz çok tatmin olduk.
Ozan Öztepe: Bizler, bilgisayar ortamında doğal taşı şöyle yapacaksın diye gösterek, onu tek tek çizmek yoluna gidiyoruz; ama patlatma doğal taşın bilgisayar ortamındaki çizimi ile birebir uygulanması bir ikilem. Doğal taşı bilgisayar ortamında bir şekilde ifade etmeye çalışıyorsunuz ustaya karşı.
Derya Ekim Öztepe: Çünkü ustanın kendine ait bir bilgisi var, bir yapma şekli var. Orada Doğuş Gayrimekul’ün kontrolünde, yüklenici firmanın da becerisiyle iyi bir iş ortaya çıktı. Bilgiler bir araya geldi ve çok temiz, bizim görünce çok mutlu olduğumuz bir uygulama oldu.
Ozan Öztepe: Genelde rahatsız olduğumuz şey şu oluyor, yapıyı yapmakla mükellef olan yüklenici hep muadil bir şey önerme yoluna gidiyor. Mesela 4-5 sene evvel hazırladığımız bir projede çim çatımız vardı ve “Bunu niye çim görünümlü halı yapmıyoruz?” gibi bir yorumla karşılaşmıştık. Doğal ahşap kaplama bir cephemiz vardı “Bunu niye ahşap yerine ahşap görünümlü kompozit levha yapmıyoruz?” denilmişti. Bu proje sürecinde ise tam olarak projemizde öngördüğümüz şeylerin birebir yapıldığını gözlemledik.
Sarımsak taşı hala aktif bir malzeme olarak kullanılıyor mu bölgede yeni yapılan binalarda?
Ozan Öztepe: Sarımsak taşının son yıllarda kullanımı azalmış. Daha aşağılarda, Ege’nin biraz daha aşağısında birkaç aktif ocak olduğunu biliyorum. Bizim kullandığımız taşlar ise belediyenin stoklarından temin edildi.
Proje ile inşa edilen arasında böyle rahat bir geçiş olmasını neye bağlıyorsunuz? Önceden detaylı bir saha araştırması yapmış olmanız ve bölgede malzemeyi bilen ustalar olması etkili olmuş olabilir mi?
Ozan Öztepe: Yapı kontrol edilebilir bir ölçeğe sahip, bu durum hem projeye hem ihale dosyalarına koşut şekilde yansıdı. Onun dışında işveren ve onun seçmiş olduğu yüklenici de doğru olduğu zaman, yani bu üçü bir araya geldiği zaman daha eli yüzü düzgün ve projesine sadık kalınmış yapılar üretilebiliniyor.
Kontrolörlüğünü siz yapmadınız yapının anladığım kadarıyla.
Derya Ekim Öztepe: Kontrolörlük bizde değildi; fakat yapının ince işlerine geçildiğinde yani yaklaşık son 3-4 aylık periyotta şantiye ile sürekli iletişimde olduk ve iki şantiye gezisi gerçekleştirdik. Bir nevi gönüllü bir takip oldu bizim açımızdan.
Kontrolörlük alınmadığı zaman mimar ürününü ortaya çıkan yapının kendisi değil çizdiği proje olarak mı görüyor?
Derya Ekim Öztepe: Bir yapı ürününün ortaya çıkması tasarımdan inşasına kadar olan bir süreci içeriyor. Kontrolörlük alınmadığı zaman süreç eksik kalmış oluyor aslında. Proje ile sonuç ürün arasındaki mesafe açıldıkça mimar da yapı ile arasına mesafe koyabilir. Bu tamamen sonuç ürünün nasıl ortaya çıktığı ile alakalı bir durum. Biz o açıdan kendimizi şanslı görüyoruz, binamızı nasıl projelendirdiysek, nasıl görsel ve mekânsal anlamda sunumunu yaptıysak o haliyle yapıldığını gördük. Bizim kafamızdakiyle yapılan binayı yan yana koyduğumuzda uyuştu. Bu bizim şansımızdı biraz, bambaşka bir şey çıkmadı. O yüzden sonuç ürün olarak tatmin olduk.
Ozan Öztepe: Binanın ortaya çıkması sadece mimari projeyle alakalı bir durum değil. Mimari projenin yanında iyi bir işveren, iyi bir yüklenici ve belki kullanıcı da bunun içerisine girebilir, bu ekip belli bir sinerji ortaya koyabildikleri zaman o gerçekten binaya yansımış oluyor. Sadece içlerinden birinin çok iyi olması yeterli değil. Hepsinin belli bir yetkinlikte olması gerekiyor.
Projede sizi en çok zorlayan ne oldu?
Derya Ekim Öztepe: Zemin konusunda zorlandık. Arazinin bataklık olması zorladı. Bizim ilk önerdiğimiz bina araziye tam olarak yayılıyordu, o formu biraz değiştirmemiz gerekti tasarım sürecinde.
Ozan Öztepe: En çok coğrafi özellikler binanın formuna sirayet etti diyebiliriz. Arazinin sahip olduğu üçgene benzer form yapı formuna da yansıdı. Arazinin kıyıya yakınlığı ve yakın çevresinin bakirliğini de gözeterek insan ölçeğinde bir tasarım ortaya çıkmasını amaçladık. Yapının cephe yüzeylerini ikinci bir malzeme ile kaplamaktansa mümkün olduğunca yalın hali ile bırakmaya gayret ettik. Sarımsak taşı duvar yüzeylerinin dışındaki tüm sıvalı yüzeyleri herhangi bir kaplama olmaksızın boyalı hali ile bıraktık. İç ve dış tüm sıvalı yüzeyleri düz tirfil dokulu olarak sonlandırılmasını öngördük.
Derya Ekim Öztepe: Son zamanlarda daha küçük ölçekli projelerde kendimizi daha iyi yansıtabileceğimizi düşünmeye başladık. Binanın daha sade olduğu, strüktürü algıladığımız, hacmi daha çok ön plana çıkaran mekânlar yaratmak niyetindeyiz. Kaplama malzemelerinden sıyrılıp binayı soyarak, malzemeleri eksilterek binayı ortaya çıkartmak yolunu tercih ediyoruz son zamanlarda.
Ozan Öztepe: Bu arada proje bütçesi de tasarımın şekillenmesinde önemli bir girdi. “Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi” özelinde sahip olduğumuz yapı bütçesi içerisinde nasıl bir mimariyi ortaya koyabiliriz?”i dert edindik ve bu gerçeklik bağlamında mimari çözümler üretmeye niyetlendik.
Derya Ekim Öztepe: Biraz da böyle devam etmek istiyoruz aslında. Özellikle iki yıldır hayalim sosyal amaçlı ve küçük ölçekli, gerçekten halkın alıp doğrudan kullanabileceği ve mutlu olacağı projelere dahil olmak. Çok büyük bütçelerle değil ekonomik bütçelerle orası için ne yapılabilir sorusunu sormak. Ofisimizi açalı 9 sene oldu, 9 sene içinde çoğu zaman büyük ölçekli mimari projelendirme süreçleri içerisinde bulunduk. Artık doğrudan kullanıcıyla ya da oradaki ihtiyacı belirleyen vakıf veya derneklerle iletişime geçip, sosyal içerikli projelerin içinde bulunmak istiyoruz.
Ozan Öztepe: En son 2013 yılında büyük ölçekli bir Mimari projelendirme süreci yaşamıştık. Yurtdışında yaklaşık 35000 kişi kapasiteli bir stadın uygulama projesini hazırladık. TT Arena’yı da hesaba katarsak 3 yıla yakın büyük ölçekli projelerle haşır neşir olduk ve o ölçekten insan ölçeğine özellikle kaçtık.
Yarışmayla da proje yapan bir ekipsiniz. Çukurova Belediyesi Hizmet Binası, Trabzon Belediyesi Hizmet Binası’nı yapmışsınız. Özel sektöre veya devlete yaparken ne gibi farklar oluyor? Siz hangi işverenden daha memnun kaldınız?
Derya Ekim Öztepe: Bizim yarışmayla yaptığımız yapılarda belediyelerle olan ilişkimiz her zaman akıcı ilerledi.
Ozan Öztepe: Aslında şanslıyız diyebiliriz. Türkiye şartlarında yarışmayla proje ortaya konsa bile o mutlaka yapılacak anlamına gelmiyor. Bizim hem Trabzon hem Adana’da 1. olduğumuz projeler yapım safhasına ulaştı. Kamu ile ilişkimiz bağlamında yaşadığımız örnekler olumluydu. Her iki örnekte de karşı taraf yapının yapılmasına ilişkin pozitif niyetlerini ortaya koymuştu. Bu niyetler paralelleştiği zaman zaten yapı kendi kendine ortaya çıkıyor. Özel sektör ile karşılaştıracak olursak, Özel’de belki kapitale olan vurgu daha öne çıkıyor. Bütçe belki daha ön planda tutuluyor. Özel sektörde bütçe sınırlamasıyla daha çok karşılaşıyoruz. Ama tabi şu da var, bu bütçe sınırlaması olduğu zaman daha az mimari ortaya çıkacağı anlamına gelmiyor. Her bütçeye, her duruma göre mimar bir refleks geliştiriyor.
Derya Ekim Öztepe: Yarışma projesini hazırlarken işverenle yüz yüze olmadığımız için yarışma sonrasında bir araya geldiğimizde mekânsal organizasyon üzerine değerlendirmelerini yapıp yorumlarını paylaşıyorlar. Bizim iki yarışma projemiz de hızlı bir şekilde nihayetlendi. Çukurova’da kolokyum günü bizi ön görüşmeye çağırmışlar ve belediye ile aynı gün anlaşmıştık. Bir sonraki sefer gittiğimizde sözleşmeyi imzalayarak revize projeyi sunmuştuk.
Ozan Öztepe: Aklıma Roboski Müzesi geliyor. Mesela onun hangi kategoriye konması gerekiyor. O projeyi devlete mi yaptık yoksa özele mi yaptık? Belki 3. kategori de halk. Roboski Müzesi birebir halka yapılan bir projeydi. Oradaki süreçte de projelendirme safhasını tamamladık, teslim ettik, şu anki mevcut politik durum değerlendirildiğinde o proje durdu ve gerçekleşmeyi bekliyor.
Roboski Müzesi Yarışması’nın işvereni diğer işverenlere göre farklıydı çünkü.
Ozan Öztepe: Roboski Müzesi Derneği ilk etapta Mimarlar Odası’nın da desteğiyle Oda’dan ve Akademi’den bazı isimlerinde içinde olduğu bir jüri oluşturdu; jüri ilk etapta 5 proje belirledi ve Roboski’li ailelerin de bulunduğu bir ortamda ön kolokyum yapıldı. Bu beş projenin müellifleri Roboski’li ailelerin de bulunduğu ortamda jüriye sunumlarını yaptılar. Az evvel sorduğunuz soru bağlamında ilginç bir yarışmaydı, bir tarafta halk da vardı. Küçük Armutlu yarışması da bu yönteme örnek olarak gösterilebilir.
Ofisi iki kişi mi devam ettiriyorsunuz?
Derya Ekim Öztepe: İlk 6-7 sene çok yoğun çalıştık, 4-5 kişiydik; son bir senedir çekirdek kadro iki kişiyiz. Özel Sektör ve Kamu’ya orta ölçekli mimari projeler hazırlıyoruz. Fırsat bulduğumuzda mimari proje yarışmalarını takip ediyoruz. Son dönem girdiğimiz yarışmalarda ofis dışından arkadaşlarımızı davet ettik, bu hem bir dinamik katıyor hem de farklı fikirler biraraya geliyor. Aslında ofis küçüldükçe tam tersi biz dışa açıldık. Farklı ekiplerle birarada çalışma ve farklı projeler üretme imkânı oluyor. Önümüzdeki dönemde kafamızı kurculayan mimari sorunlara cevap üretebilecek projelere ağırlık verme gayretindeyiz.