2024 yılının Arkitera Genç Mimar Ödülü kazananlarından Mert Uslu Mimarlık'ın kurucusu Mert Uslu ile mimarlık pratiği ve üretim yaptığı coğrafya hakkında konuştuk.
Mert Uslu: Mimarlık pratiğini henüz seçmeden önce, mimarlık öğrenimim sürecinde ve başka bir ofiste çalıştığım süreçte ofis açma fikrim hep vardı. Mimarlık istememin en büyük motivasyonu, tasarlanmış yapı üretmekti. Fakat süreçteki deneyimlerim, bir mimarın yalnızca yapılar tasarlamadığını, aynı zamanda fikirlerin taşıyıcısı olduğunu fark etmemi sağladı. Benim için üretme yöntemi, ofis açmaktan geçiyordu ve 2010 yılında o ana kadar yaptıklarımı ve özellikle ondan sonrasında yapacağım işleri mimarlık ofisi kimliği altında topladım. Şuan ofisimiz; içinde tasarım olan, doğaya ve kente katkı koyacak birçok alanda var olmanın peşinde. Mimari tasarımda, yarışmada, şantiyede, akademide, kamuda, özel sektörde ve diğer işbirliklerinde var olmak, yani bir konuda özelleşiyor gibi yapmamak çok ilgimi çekiyor. Bir yolculuk olarak gördüğüm bu deneyimler, hayallerimi somutlaştırma anlamında oldukça önemli. Zamanla da ofiste insanın doğa karşısındaki duruşunu sorgulayan bir hedef koydum. Yapıları, sadece bir nesne değil, duruş ve tavır olarak gördüm. Ofisin kuruluşu, bu tavrın somutlaşmasının en küçük ama en önemli adımı olabilir. Biraz önce de bahsettiğim bu yolculuk yavaş, sabırlı ve derinlemesine bir deneyim oluyor mu bilmiyorum ama öyle olması için çok çaba sarf ediyorum.
Mert Uslu: İzmir’den bu ödülü almak büyük gurur. Ödülde, sanıyorum ki bölgede üretim yapmanın büyük katkısı var. Ege, coğrafyası ve kültürüyle derin bir perspektif sunar. Burada doğanın zamansızlığı ve insanın ona müdahalesi arasında bir denge ararsınız. Bu dengeyi bulmak hem zor hem kolaydır. Güneşin, toprağın ve rüzgarın hikayesi, sizi bir mimar olarak sürekli dinlemeye ve gözlemlemeye davet eder. Özellikle Ege, bana hiçbir şeyin doğanın izni olmadan kalıcı olamayacağını öğretti. Kadim kültürü ve coğrafyası bir mimar için bitmek bilmeyen bir beslenme aracı. Ancak, bu ilham verici ortamın zorlukları da var. Ekonomik dinamiklerin değişkenliği zorlayıcı olabiliyor. Ayrıca işinizi düzgün yapıyorsanız İzmir’de kamuya yaptığımız işlerin hepsi maddi olarak zararla sonuçlanıyor. Eğer özel sektör dinamikleri bu kadar değişken olmasa ve kamu kurumları süreçleri düzgün yönetebilseydi ekonomik olarak çok daha rahat bir şekilde ofisi yürütüyor olurduk ve kente çok daha fazla yararımız olurdu. Onun dışında Ege’de diğer bölgelere göre onay bölümleri oldukça zor. Örneğin belediyelerdeki personelin fazla rahat ve gereksiz özgüvenli olma durumu yerel yönetimlerle yürütülen süreçleri uzun ve yorucu hale getirebiliyor. Yine de bakarsak olumlu olanlar olumsuz olanlardan çok daha fazla ki burada devam ediyorum.
Mert Uslu: Bu çeşitlilik kesinlikle bilinçli bir seçim ve bizi besleyen bir taraf. Farklı ölçekte projeler üzerinde çalışmak, bana mimarlığın ne kadar çok yönlü bir eylem olduğunu hatırlatıyor. Büyük ölçekli bir kentsel tasarım projesi üzerinde çalışırken, toplumsal dinamikler ve sürdürülebilirlik gibi geniş perspektiflere odaklanıyorken; küçük bir iç mekan tasarımı yaparken, sürdürülebilirliğin başka prensipleri, detayların inceliği ve insanla kurduğu doğrudan ilişki size başka bir bakış açısı sunuyor. Bu çeşitlilik, yaratıcılığı besleyen bir kaynak. Her projede, problemlere çözüm üretmenin yanı sıra, insanı, doğayı ve mekanın ruhunu anlamaya çalışıyorum.
Bir konuda uzmanlaşmış gibi yapıp o yolda yürümek çok daha kolay olsa gerek. Tatil beldesinde sadece müstakil konut tasarlamak, sadece sanayi yapısı üretmek ya da sadece sağlık yapısı üreten bir mimar olmak hiç ilgimi çekmiyor. Ofiste makro ölçekte bir iş ile mikro düzeyde detaylar aynı anda yürüyebiliyor. Ölçekler arası bu geçişler, bizi sürekli olarak esnek olmaya ve farklı problem çözme yöntemleri geliştirmeye zorluyor. Bu süreç zaman zaman yorucu olsa da, yaratıcılığımızı sürekli canlı tutuyor ve işimizi daha kapsamlı bir şekilde ele almamıza yardımcı oluyor.
Mert Uslu: İyi iş yapmak isteyen bir mimarın piyasada tutunabilmesi, yalnızca yetenekleriyle değil, aynı zamanda kararlılığı ve değerlerinden ödün vermemesiyle mümkündür. Piyasada tutunmayı, disiplinli bir şekilde çalışmaya ve özgün bir tasarım dili oluşturma çabasına borçluyum.
Kendim için dönüm noktası olduğunu pek düşünmüyorum. İşlerimle git gide üstüne koyarak ilerlemeye çalışıyorum. Özgün olma gibi bir çabam hep var. “Dik durmak” çok kullandığım bir tabir. Yanlış bir karar yerine dik durmaya karar verdiğim bir an varsa bu dönüm noktası olabilir belki. Bu konuda taviz vermemek en önemli hedefim.
Mert Uslu: Türkiye ve yurtdışında genç mimarlar için sunulan olanaklar arasında belirgin farklar var. Yurtdışında, özellikle Avrupa’da, genç mimarlara daha fazla destek sunuluyor. Yeni fikirlerin denenmesi için sağlanan teşvikler, yaratıcı düşünceyi destekleyen bir ekosistem oluşturuyor. Türkiye’de ise bu destekler sınırlı, ancak bu durum aynı zamanda size daha cesur ve yaratıcı olmanız gerektiğini hatırlatıyor.
Ege gibi bir bölgede çalışmak ise hem avantaj hem de dezavantajlar sunuyor. Doğanın ve tarihin ilham veren zenginliği büyük bir avantaj. Ancak bu avantajı doğru bir şekilde kullanabilmek için ekonomik ve diğer zorluklarla mücadele etmek zorundasınız. Bu süreçte öğrendiğim en önemli şey, lokasyonun sadece bir fiziksel alan olmadığı, aynı zamanda bir zihinsel alan olduğudur. Yani bulunduğunuz yerin sunduğu sınırlamaları bir engel değil, bir yaratıcılık fırsatı olarak görmek gerekiyor. Bu sınırları esnetmek ve engellerin söyledikleriyle oynamak dezavantajı avantaja dönüştürmenin yolu sanki… Artık yönetmelikler için de benzer şeyleri düşünüyorum.
Mert Uslu: Eğitim hayatımda 3 tane yarışmaya girdim ve üçünün de ödülle değerlendirilmesi büyük bir motivasyon oldu. Bu durum, ofis açma isteğimin hızlandırıcısı olabilir. Profesyonel hayattaki yarışmaları ise öncelikle uygulanmış yapıların değerlendirildiği yarışmalar ve proje yarışmaları olarak ayırmak gerekli. Uygulanmış yapılarımız birçok ödül aldı fakat hiçbiri yarışma endüstrisindeki ödül programları değil. Yani hiçbir yere ofis olarak para yatırıp sonra ödül almadık. Endüstri haline gelmiş ödül saçan programlarla bağımız yok.
Proje yarışmaları ise benim için her zaman bir öğrenme ve keşfetme alanı oldu. Proje yarışmalarının çoğuna girmiyoruz fakat çoğunu takip ediyorum. Hem mesleki yetkinliklerin sınandığı hem de yeni fikirlerin geliştirildiği platform olan yarışmaları takip etmek bile geliştiriyor. Kariyerimdeki yerine gelecek olursak; ödüller, ofisimizin tanınırlığını artırmış ve projelerimizi daha geniş kitlelere ulaştırma imkanı vermiş olabilir. Yarışmaları, mimari pratiğimizin hem başlangıç noktası hem de sürekli bir gelişim aracı olarak görüyorum. Çünkü yarışmada, sadece bir yapı tasarlamıyorsunuz; aynı zamanda bir fikir, bir vizyon öneriyorsunuz. Bu nedenle, yarışmaları bir araç olarak değil, bir amaç olarak değerlendirebiliriz.
Mert Uslu: Mesleki hedef zor bir konu. Tasarımın toplum tarafından daha çok değer görmesi için uğraşan birisiyim. Dolayısıyla her zaman, üreteceğim yapılarımın da niteliklerinin yükselmesini hedefliyorum. Tabii ki her yeni yıl yaptığımız işlerle ulusal ve uluslararası platformlarda daha fazla yer almak istiyoruz. Şu anda üzerinde çalıştığımız heyecan verici işler var; bunlardan birisi Didim’de CO+ adında çok heyecanlandığım bir proje. İşverenleriyle arkadaş olduğum, tamamı brüt yüzeyli çok küçük bir konut. Onun uygulama süreci için heyecanlıyım. Kamusal işler için ise ölçeği fark etmeksizin her zaman heyecan duyuyorum. Ticari bir ilişkimin olmadığı kente katkısı olacak gönüllü birçok işle uğraşıyorum.