2018'in Mayıs ayında, 41. Yapı Fuarı - Turkeybuild İstanbul'da bir konuşma yapan, açık kaynaklı mimarlık ve onun bir örneği olan WikiHouse projesinin yaratıcılarından, Alastair Parvin ile konutun ve dijital imalatın geleceğini konuştuk.
Parvin, konut üretimini radikal bir şekilde demokratikleştirmek için dijital imalat tekniklerinden faydalanmayı amaçlayan, açık kaynak kodlu sistemler üzerine araştırma yapan, Open Systems Lab’ın (eski adıyla WikiHouse Foundation) kurucu ortaklarından. Londra merkezli Parvin ve ekibi, WikiHouse (açık kaynak ev projesi) ve BuildX (dijital konstrüksiyon) projelerini yürütrüyor. WikiHouse’un web sitesinden ücretsiz olarak indirilebilen üretim dosyalarını CNC tezgahında kestirmek ve lego gibi -geçmeli parçaları- birleştirmek suretiyle inşaat konusunda uzman veya deneyimli olmayan kişilerin, kendi evlerini kendilerinin yapmasına olanak sağlayan bu sistem sayesinde Parvin, 21’inci yüzyılın konut krizlerine cevaben, vatandaşların aracılar olmadan konut inşa etme hakkına yeniden sahip olmalarını hedefliyor.
Söyleşiye geçmeden önce WikiHouse altyapısı kullanılarak, bazıları profesyonel mimarlık ofisleri bazıları ise sıradan vatandaşlar tarafından üretilen evleri buradan inceleyebilirsiniz.
Ben bir süredir yerleşim, konut konusunda araştırmalar yapıyor ve neden özellikle gelişmiş ülkelerin konut krizleri yaşıyor olduğu üzerine çalışıyordum. Bu konu üzerine David Saxby, Christina Cerulli ve Tatjana Schenider ile birlikte “A Right to Build” isimli bir kitap yazdık. Bu kitap aslında siyasi ve iktisadi bir bakış açısı ile konuyu ele alıyor ve neyi nasıl inşa ettiğinizle, yani mimarlıkla ilgilenmiyor. Çünkü aslında bunun pek de bir önemi yok, asıl önemli olan kimin mülk edinmeye/inşa etmeye erişimi olduğu ve olmadığıdır. Çıkardığımız sonuçlardan biri şuydu: Solcusu, sağcısı, kamu idarecisi, halkı, herkes problemin ne olduğu konusunda hemfikir olmuş durumda ancak çözümün çok karmaşık veya zor olduğunu düşünüyor. Ama böyle olmak zorunda değil… WikiHouse’un ilgilendiği konularda biri bu.
Öte yandan, dijital imalat mevzusunun teknolojik açılımları ve Endüstri 4.0’ın bize sunacağı çözümler ile de çok yakından ilgileniyoruz. Geçtiğimiz yıllarda açık kaynak yazılım kültürünün, bütün yazılım dünyasını nasıl dönüştürdüğünü gördük. Uzun süreden beri birçok insan gibi biz de yazılım alanındaki bu dönüşümün donanım dünyasındaki açılımlarını merak ediyor ve araştırıyoruz. Çünkü biliyorsunuz açık kaynak yazılım, daha önce var olmayan inanılmaz bir kapasite ortaya çıkardı. Ancak açık kaynak yazılım kültürünün, üretim alanında işe yarıyor olduğu yegâne durum, bir başkasının yazdığı 1 paragraflık kodu alıp kendi projende kullanabiliyor olman. Bu nedenle bizim için bu konunun asıl anlam kazandığı an, dijital imalat yöntemlerini kullanmaya başladığımız andır.
Bugün, hayır. Biraz geriye dönüp baktığımızda mimarlık mesleğinin ezelden beri orada olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz. Mimarlık fikri ve edimi çok uzun süredir var, ancak mesleğin kendisi göreli olarak çok yeni. İlk endüstri devriminde (matbaa devrimi de diyebiliriz), bilginin bir şekilde kolektifleştirilmesi gerektiğine dair bir kanı oluşmuştu. Endüstrileşen dünyanın birçok kurumu ve toplumu 1700 ile 1850 arasında oluştu. Bu süre zarfında toplum, bilgi üretimi konusunda söz sahibi olan kişilerin profesyoneller olması gerektiğini kabul etti. Bu açıdan bakarsak, günümüzde mimarların, mimarlığa dair bilgi üretimi üzerindeki tekelinin artık var olmadığını ve uzun da bir süredir var olmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenden ötürü, mimarlık mesleğinin mimari ile bağı gün geçtikçe zayıflıyor. Mimarların gelecekte daha etkin bir rol oynayabilmesi için, yapılar ve insanlar arasındaki ilişkiyi çok daha etkin inceleyebilmesi, bu veriyi anlayabilmesi ve tasarım örüntülerini veriler üzerinden geliştirmesi gerekiyor. Mimarların, kendilerini birer sanatçı gibi görmek ve sırf bu nedenden ötürü, dünyanın geri kalanının mimarlın sözlerini dinlenmesi gerektiğini düşünmek gibi bir alışkanlığı var. İşler artık böyle yürümüyor. Mimarların, yapılı çevrenin nasıl işlediğini yalnızca anlaması değil, ölçmesi ve buna göre hareket etmesi gerekiyor. İlerici, mimarlığın sınırlarına dayanmış, insanların yaptıklarına baktığınızda tam da bunu görürsünüz. Mimari inovasyonun büyük bir bölümü, mevcut sistemler kullanılarak üretilen yapılı çevreden memnun olmayan kişilerin elinden çıkıyor. Bizim neslimizin bu inovasyonları, ilginç deneyler olmaktan çıkarıp, ölçeklenebilir yeni norm ve reformlara dönüştüreceğine inanıyorum.
Hollanda’nın Zwijndrecht kentinde üretilen WikiHouse’un Microhouse modeli altyapısı kullanılarak RoosRos Architecten tarafından tasarlanan Petite Palace isimli ev tamamen güneş panelleri ile kaplanmış (2018).
“Sandalyeye ihtiyacın olup olmadığını bilmek” her zaman mimarın görevi olacaktır. Bir önceki soruya da tekrar atıfta bulunursak, mimarın gelecekteki görevi tam da bu olacak: insanların bilmesine ve anlamasına yardımcı olmak… Ama bu zaten bir gece olup bitecek bir süreç değil. Bu yeni imalat biçimlerine doğru ilerlerken, geleneksel sistemlerin bir bölümünü dijital ortamda yeniden üretmeye çalışıyoruz. Şu an aslında yarı yarıya bir ilişki olduğunu söyleyebilirim. Tekrar içeren bazı işler (örneğin tasarımla ilgili bazı işler) otomasyona tabi olurken, yapı güvenliği, mühendisliği gibi alanlar hala tamamen insanlar tarafından yürütülüyor. Gün geçtikçe diğer alanlar da fazla otomasyona tabi olacak ancak adım adım ilerliyoruz.
Hawkins/Brown mimarlık ofisi, The Gantry isimli ortak çalışma alanları projelerine WikiHouse entegre etmiş.
Mevzu mimarlık olduğunda yalnızca açık kaynak paylaşıyor olmak yetmiyor, bu paylaşımları nasıl sunduğunuz ve belgelediğiniz çok önemli. Bir dizi kat planı veya kesiti paylaşmanın kimseye pek bir faydası yok çünkü her proje birbirinden farklı ve en nihayetinde birinin bunları çizmesi, bir başkasının ise aynı planları okuyabiliyor olması gerekiyor. Bundan ötürü, çoğu mimarlık ofisinin serverlarında ciddi bir güvenlik yoktur çünkü bir ofisten çalıp doğrudan kullanabileceğiniz bir bilgi yok ortada. İşte o nedendendir ki internetten bina planı paylaşmak yapılı çevrede iktisadi veya kültürel hiçbir dönüşüm yaratmıyor. Tamamen faydasızdır demiyorum çünkü bu önemli bir ideal. Örneğin, Aravena’nın “bu bilgi bana değil, herkese aittir” diyerek kendi işlerini açık kaynak olarak sunması geleceğe işaret eden güzel bir sembolik harekettir. Mimarlar özgün olmak için çok büyük bir çaba sarf ediyor. Bir başkasının projesini kopyalamak, mimarlar arasında her zaman kınanır. Ben bunun çok aptalca olduğunu düşünüyorum çünkü her seferinde tekerleği yeniden keşfetmeye zorlayan bir sistem ortaya çıkarıyor.
Bunlar güzel muhabbetler ama gerçekten bir yerlere varmak istiyorsak, tüm tasarım sürecini tamamen bir kod olarak yazabilmemiz, mimariyi kod ortamında temsil edebiliyor olmamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için ise açık kaynak bir dil üretmemiz gerekiyor. Ancak bu işin içinde daha çok yer aldıkça, tüm imalat/inşa sürecinin bazı katmanlarının herkese açık -herkese ait- bazılarının ise kapalı tutulması gerektiğini fark ettik çünkü birilerinin bu katmanları satarak para kazanabiliyor olması gerekiyor. Örneğin, vaktin her zaman senin olmalı, vakit harcıyorsan para kazanıyor olmalısın. Ama dil her zaman açık olmalı, kimsenin mülkiyetinde olmamalı. “Peki mimarlık tüm bu katmanların arasında nerede duruyor?” diye sorarsak, Elon Musk’ın tüm bu sorulara güzel bir cevabı olduğunu düşünüyorum: “Eğer batan bir gemideysen ve en iyi kova tasarımı da sendeyse, o kovanın planlarını paylaşırsın, çünkü hepimiz aynı gemideyiz”. Buradan yola çıkarak, diyelim ki dünyanın en sürdürülebilir tasarım çözümünü ürettin, bunu açık kaynak haline getirip paylaşabilirsin çünkü hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz. Öte yandan, açık kaynak paylaşım hiçbir zaman bedavaya patlamaz. Paylaşan kişi açısından bunun bir sürdürülebilirlik maliyeti vardır, bilginin dokümantasyon kalitesi ve güncelliği buna bağlıdır. Son zamanlarda yaptığımız paylaşım ekosistemi çalışmalarında tam da bu sorunu çözmeye çalışıyoruz. Bilgi açık kaynak olarak paylaşılmalı ancak bilginin üretimi ve sürdürülebilirliği için oluşan masraflar dolaylı da olsa karşılanabilmeli.
WikiHouse projesinin zaman/boyut/maliyet ölçeklerini karşılaştırmanıza olanak sağlayan BuildX projesinin websitesinden bir görüntü (yukarıdaki imgeye tıklayabilirsiniz).
Otomasyon çağında mimarlığa dair yaklaşımımızı şöyle özetleyebilirim: Hiç kimse, aynı işi iki kere yaptığı için para almamalı ve hiç kimse hiçbir iş yapmadan para kazanmamalı. Bu sistemde, elindeki bilgiyi gizli tutup defalarca müşterilerine satan profesyonellere de, hiçbir iş yapmadığı halde sırf bir domain veya IP üzerinden kira alan kurumlara da yer olmamalı. Bu iki aşırı uç arasında konumlanmamız gerekiyor.
Tarihin bu anlamda bizi cesaretlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin günümüzde kurumsal hegemonya olarak kullanılan patent sistemi aslında ilk ortaya çıktığında, aksine, icatların tüm topluma açık hale getirilmesi için oluşturulmuştu. Paten sistemi özünde toplumsal bir sözleşmedir ve şunu söyler: “Eğer bildiklerini toplumla paylaşırsan, karşılığında o bilgiyi üretmek için yaptığın harcamaları karşılamak üzere toplum da sana bir pay verecektir.” Bu sistem, ilk endüstriyel devrim ile gelişen dünyaya bir cevap olarak geliştirildi. Günümüzde dördüncü endüstriyel devrime doğru ilerliyoruz ve bizim neslimizin, bir zamanlar patent sisteminde olduğu, gibi yepyeni kurumsal standartlar, yasal düzenlemeler geliştirmek zorunda olduğunu düşünüyorum.
WikiHouse projesini ürettikten sonra gördük ki bu sistemleri destekleyecek işletme/üretim altyapıları olmadıktan sonra dijital imalat teknolojilerine sahip olmanın bir anlamı da yok. Böylelikle BuildX projesi ortaya çıktı. Şu an WikiHouse’tan çok, bu gibi dijital imalat teknolojilerini hayata geçirmenize yardımcı olacak açık dijital ekosistemleri tasarlama yönünde çalışmalar yapıyoruz. Open Systems Lab şirketi de bu şekilde ortaya çıktı. Amacımız, yalnızca WikiHouse veya BuildX değil, açık veya kapalı kaynak, tüm dijital imalat teknolojilerini destekleyen bir sistem oluşturmak. En nihayetinde amacımız bir işletme kurmak değil, binlerce iş üretebilecek bir ortam sağlamak. Şirketi olmayan bir çeşit Ar-Ge’yiz aslında bu nedenden ötürü masraflarımızı karşılamak için çok farklı şirketler ve kamu kurumları ile ortaklıklar kuruyoruz.