Tayvan - Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi'nin kurucusu Dr. Chen-Yu Chiu ile yaptığımız söyleşide, Merkez'in deprem döneminde vatandaşlarımıza sağladığı yararlar ve Merkez'in tasarım süreci hakkında konuştuk.
Hatay’da kurduğu “Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi”nde gönüllü mimar ve direktör olarak çalışmalarına devam eden ve İstanbulSMD’nin düzenlediği “Mimarlık Ne İşe Yarar?” Konferansı’nın konuşmacılarından biri olarak İstanbul’da da bulunan Dr. Chen-Yu Chiu ile konferansın ardından, çalışmaları üzerine bir söyleşi yaptık.
Ada Umay Cansız: Lisans eğitiminizi, Tayvan’da Chung Yuan Christian Üniversitesi’nde; yüksek lisans eğitiminizi Columbia Üniversitesi’nde; doktora eğitiminizi ise Melbourne Üniversitesi’nde tamamlamışsınız. Bilkent Üniversitesi’nde ve Münih Teknik Üniversitesi’nde mimarlık tarihçisi, sergi küratörü/koordinatörü, yarışma organizatörü ve tam zamanlı akademisyen olarak çalışmışsınız. Yani dünyanın birçok yerinde bulunmuş ve mimarlık eğitiminizi farklı ekoller ile beslemişsiniz. Farklı coğrafyalarda eğitim almanın mimarlığa bakışınıza nasıl avantajları ve dezavantajları oldu?
Dr. Chen-Yu Chiu: Dünyanın birçok farklı bölgesini deneyimledim ve bu da beni, tarafsız bir kültürler arası konuma getirdi. Bu deneyim, daha hassas ve açık fikirli biri olmamı sağladı. Farklı yaşam şekillerini ve farklı refah seviyelerini gözlemleme şansı buldum. Bunların yanı sıra, hepimizin gitgide bölünmüş topluluklar içerisinde yaşamaya başladığımızı fark ettim. Eşitsizlik gittikçe daha belirgin bir hal almaya başladı. Bu yüzden nerede olduğumuz fark etmeksizin -Avusturalya, Tayvan, Amerika, Almanya, Finlandiya ya da Türkiye- hepimiz mimari pratik ve eğitim açısından benzer problemleri deneyimliyoruz.
Paraya ve güce sahip olanlar için inşa ediyoruz. Hiçbir zaman yoksullara, yurtsuzlara bir şey inşa etmiyoruz. Peki bu neden bu şekilde yaşanıyor? Neden mesleğimiz bu hale geldi? Ben de buna karşılık olarak bir sebep olması gerektiğini söylüyorum; belki bilimsel faydacılık, belki kapitalist tüketim, belki de dar kafalı profesyonel yaklaşımlar buna sebep olmuş olabilir. Ancak biz mimarız; biz yalnızca yapıları tasarlıyor ve inşa ediyoruz; hepsi bu, ve profesyonellik bu anlama geliyor. Bilimsel faydacılıkta her şey skorlarla ilgili. Kapitalist tüketimde her şey ödemeye bağlı. Eğer para yoksa, hiçbir şey yapmıyoruz. Parası olanların daha fazla parası olması için, gücü olanların gücüne güç katmak için yapılar inşa ediyoruz. Sonuç olarak, tüm bu sebeplerden dolayı, bölünmüş toplumlar içerisinde yaşıyoruz.
Ada Umay Cansız: Şu anda Türkiye’de Bilkent Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde eğitim vermektesiniz. Türkiye’ye gelmeye ve burada akademisyenlik yapmaya nasıl karar verdiniz?
Dr. Chen-Yu Chiu: Doktoramı, Sydney Opera Binası’nı tasarlayan Danimarkalı mimar Jørn Utzon üzerine yaptım. Utzon tüm dünyayı dolaşmış bir mimar ve seyahatleri sırasında aklına birçok “egzotik” fikir gelmiş ve seyahatleri ona ilham kaynağı olmuş. Bu durum sayesinde, hayatı da işi de oldukça zenginleşmiş ve farklılaşmış.
Askeri saldırılardan ve Türkiye’deki intihar saldırılarından yaklaşık 2 ay sonra Türkiye’ye geldim. Daha önce hiç Türkiye’de bulunmamış ve İslam mimarisi hakkında çalışmamıştım. Türkiye benim için bir macera olarak başladı. Tamamen yeni bir deneyimdi. Bu süreçle ilgili -o zamanlar mimarlık bölüm başkanı olan- Havva Meltem Gürel’e de teşekkür etmek istiyorum. Bana bir pozisyon teklif etti ve onun sayesinde gelip Bilkent Üniversitesi’nde çalışmaya başladım. Bilkent, orada çalıştığım süre boyunca bana bolca özgürlük tanıdı; Merkez ile ilgili işleri yönetirken akademisyenlik yapmam bu şekilde mümkün oldu.
İki yıl önce Bilkent’te çalışmayı bıraktım. Merkez’in iş yükünün ağırlaşmasıyla artan sorumluluklarımdan dolayı, daha fazla akademisyenlik yapamayacağımın farkındaydım. İki tam zamanlı işi birden yapamazdım. Hatta Merkez’deki pozisyonum; üç, belki de dört tam zamanlı işe denk diyebilirim. İşte bu yüzden akademisyen olmam artık mümkün değildi. Merkez ile ilgilenmem gerekiyordu. İş arkadaşlarımla birlikte tasarlamalı, inşa etmeli ve hatta Merkez’i baştan sona yönetmeliydik. Macerama ve Türkiye’yi keşfetmeye devam etmeliydim.
Ada Umay Cansız: Bilkent Üniversitesi’nden öğrencileriniz ile Reyhanlı’da “Tayvan-Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi”ni kurdunuz. Hepiniz gönüllü olarak çalıştınız ve özellikle deprem döneminde topluma çokça fayda sağlayan bir tesis yarattınız. Öğrencilerinizle ekip kurma süreciniz nasıl işledi? Öğrencilerinizin konuya yaklaşımı ve proje sürecinde birlikte çalışma deneyiminiz nasıldı?
Dr. Chen-Yu Chiu: Neredeyse altı yıl önce, o zamanlar ikinci sınıf öğrencisi olan bir öğrencim, bir gün bana, “Cho, benim ailemin bağlantıları yok, parası yok. Bu yüzden Ankara’da da İstanbul’da da yaz stajı bulamıyorum. Yaz stajı bulmam için bana yardım edebilir misin?” diye sordu. Ben de karşılık olarak “Benimle Reyhanlı’ya gelip, Merkez’i yönetmeme yardımcı olmak ister misin? Ama orada bir süredir intihar saldırıları gerçekleşiyor,” dedim ve o da “Ben, korkmuyorum,” diye cevap verdi. Ona bunun harika olduğunu, haftaya bilet alıp sınıf arkadaşlarıyla birlikte Hatay’a gidebileceğimizi söyledim.
O öğrencim hala bizimle birlikte çalışıyor. Aynı onun gibi, diğer öğrencilerim de çok cesur, çok cömert insanlar ve çaba göstermek için can atıyorlar. Ama ne yazık ki aileleri, arkadaşları, okullar ve hatta toplum buna hazır değil. İşte bu yüzden çoğu, “Buna devam edemeyiz. Reyhanlı için umut kalmadı. Batı’ya gitmemiz gerekiyor. Böyle bir projenin içerisinde hayatta kalamayız,” diyerek bizimle çalışmayı bıraktı. Yani başta Reyhanlı’dan bir şey çıkacağına kimse inanmadı.
Birçok öğrencim Reyhanlı’ya geldi, ama şu anda yalnızca tek bir öğrencim Reyhanlı’da çalışıyor. Bu çok üzücü ve endişe verici bir durum. Mimari pratik için yeni ve farklı bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Mimarinin, ihtiyaç duyulan sosyal boyutu benimsemesi gerekiyor. Mimarinin ihtiyaç sahiplerine hizmet etmesi, insan hayatında eşitliği geri getirmesi gerekiyor. Bu yönde çalışmamız gerektiğinin farkındayız ama çoğumuz bu konuda bir adım atmıyoruz.
Ada Umay Cansız: “Tayvan-Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi”ni açmak üzere Tayvan hükümeti tarafından bağış yapıldı. Tayvan hükümeti neden Türkiye’de bir proje geliştirmek istedi? Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Dr. Chen-Yu Chiu: Tayvan’da her zaman savaş tehdidi altındayız. Tayvan mültecilerden oluşan bir ülke; benim aile büyüklerim de mülteciler. 1949 yılında Çin İç Savaşı’ndan dolayı Tayvan’a gelmişler. Büyükannem iki yıl önce vefat etti. Ölmeden önce bana 16 yaşında Tayvan’a geldiğinde neler deneyimlediğini, başından neler geçtiğini hiç anlatmadı. Ama Reyhanlı’da birçok genç kız görüyorum ve artık büyükannemin neler yaşadığını anlayabiliyorum.
Mülteci sorunu sadece Türkiye’nin sorumluluğu değil, hepimizin sorumluluğu. Tayvan’dan ya da Amerika’dan gelmiş olmam bir şey fark ettirmiyor. Reyhanlı’daki durumu herkes görüyor; her gün kaç kişisinin acı çektiğini, kaç kişinin açlıkla mücadele ettiğini herkes görüyor. Bu yüzden de insan, bir şey yapması gerektiğini hissediyor.
Şimdi size gerçek bir hikaye anlatacağım. Dört yıl önce, Reyhanlı’nın inşasını yönettiğim dönemde, iş arkadaşım Walid arabayı kullanıyordu. Sıcak bir öğleden sonraydı. Aniden arabayı durdurdu ve pencereyi açtı. Suriyeli bir kadın gördük. Başörtüsü takmıştı ve kucağında çıplak bir bebek vardı; büyük bir çöp konteynerinde yiyecek bir şeyler arıyordu. Bildiğiniz gibi Türkiye’de her şeyi çöp konteynerlerine atabiliyoruz, bir çöp konteynerinin içerisinde her şeyi bulabiliriz. Walid, arabadaki yemeği alıp kadına verdi. O öğleden sonra kendime, “Bu anne ne arıyordu? Neden bebeğinin yiyecek hiçbir şeyi yoktu? Adalet bunun neresinde?” diye sordum. Ortada adalet falan yok. Hala bir şey yapabilmemiz için elimizde olan tek şans, içinde bulunduğumuz an.
Tayvan hükümeti, işte bu sebeple 400.000 dolar bağışladı. O zamanlar hem ne tip bir yapı inşa etmemiz gerektiğini bilmiyorduk hem de inşa edeceğimiz yapıyı ayakta tutmak için Tayvan’dan ya da Türkiye’den gelen bir bütçemiz yoktu. Bu yüzden yapı tamamlandığında hiçbir şey olmadı.
Daha önce hiç yapı tasarlamamıştım. Merkez, hayatımda tasarladığım son yapı olabilirdi. Başarısız olabileceğimin farkındaydım ama “İhtiyaç sahibi insanlara bir parça umut olabilmem için bir kez denememe izin verin. Tasarlamama, inşaatı yönetmeme ve hatta yapıyı yönetmek için para biriktirmeme izin verin,” dedim. Çünkü zaten yapı bitirildiğinde belediyeye devredebileceğimizin farkındaydık. Sahadaki yaşam eşitliğini yeniden sağlamak için bu sınırlı kaynakları nasıl kullanacakları konusunda net bir fikre sahip olmayabilirlerdi. İşte bu yüzden denemek istedim. Belki bir gün başarısız olabilirim çünkü arkamda beni destekleyen bir hükümet ya da büyük bir kurum yok. İş arkadaşlarımla, kitlesel fonlama yoluyla toplanan paranın her kuruşunu biriktirerek Merkez’in hayatta kalması için çok sıkı bir şekilde çalışıyoruz. Süreç çok zor olsa da hiçbir zaman pişman olmayacağım.
Ada Umay Cansız: Sizin de yakından deneyimlediğiniz üzere 6 Şubat’taki deprem oldukça büyük bir yıkıma yol açtı. Bir önceki soruda bahsettiğimiz gibi bu süreçte Merkez çok sayıda insana sığınak oldu ve yapı, depremden zarar görmemeyi başardı. Bu kadar büyük bir doğal afetle güçlü bir şekilde başa çıkan bu yapı, henüz deprem söz konusu değilken yapılandırılmıştı. Zorlu koşullarla bu kadar güçlü başa çıkmayı sağlayan stratejiler nelerdi? Bu stratejileri belirlerken Tayvan gibi çokça doğal afetle karşılaşılan bir ada ülkesinden gelmeniz, yani coğrafi ve kültürel geçmişiniz etkili oldu mu?
Dr. Chen-Yu Chiu: 1999 yılında, bir üçüncü sınıf öğrencisiyken, Tayvan’da yıkıcı bir deprem yaşadık. Bir gecede 2.000 kişi öldü. Bu oldukça kritik bir dönemdi. Tayvan’daki genç jenerasyon, bu olay sonucunda, mimarinin sosyal boyutunu ve sosyal sorumluluğunu fark etti. Ben böyle bir fenomen içerisinde büyüdüm. Mimarlar olarak topluma karşı büyük bir sorumluluğumuz var, özellikle de doğal afetler söz konusu olduğunda…
Yedi yıl önce, Reyhanlı’da çalışmaya başladığımda, bir arazi analizi yaptık. Reyhanlı’daki birçok kişiyi çağırdım ve şunları söyledim; “Deprem bölgesinin tam ortasındayız ve sahadaki beton kalitesi, olması gerekenin çok altında. Bölgedeki hiçbir yapı bu konuda nitelikli değil. Metal örgülerin miktarı yeterli değil, örgüler arasındaki bağlar ise yeterince güçlü değil. Beton kalitesi dahi çok yetersiz.” Kimse bana inanmadı ve hatta bana “Cho, son yüz yıldır deprem olmadı. Fazla düşünüyorsun,” dediler.
Düzgün bir temel oluşturmak adına bir inşaat mühendisi çağırdık, aksi takdirde yapı çökebilirdi. İnşaat mühendisi “Kazı ve analiz sonucunda 10 metre derine indiğimizde, orada kaya olduğunu gördük. Bu da betonarme direkleri 10 metre derinliğe yerleştirmeniz gerektiği anlamında geliyor,” dedi. İç mekanı 2.500 metrekare olan 7.000 metrekarelik yapının yalnızca betonarme direklerini yerleştirmek, 400.000 dolara mal olacaktı. Bu da tüm bütçemizin yalnızca altyapı inşasına yettiği anlamında geliyordu. Bu durumda ne yapabilirdik? Öğrencilerim, bana Reyhanlı’da betonarme bloklar üretildiğini söyledi. Bloklar 4 metre yüksekliğinde, 2 metre genişliğindeydi ve her bir blok 11 ton ağırlığındaydı. Oldukça güçlü yapı elemanlarıydı ve depreme rahatlıkla dayanabilirlerdi. İşte bu yüzden betonarme bloklar kullanmaya karar verdik. Betonarme blokların arasına, güçlendirme amacıyla ikinci bir katman olarak betonarme levhalar yerleştirdik. Bunlara ek olarak, yapının depremlere, intihar saldırılarına ve roket saldırılarına dayanıklı olması için çatının da olabildiğince hafif olmasına dikkat ettik. Daha da önemlisi, bu şekilde politik bir mesaj vermek istedik; insanları ayırmak için bir duvar inşa edebiliriz, ancak şu anda herkesi bir araya getirmek için bir duvar inşa ediyoruz. Öğrencilerimin yaratıcılığı olmasaydı Merkez’i inşa edemezdik.
Ada Umay Cansız: Sınır bölgesinde ekonomik, politik ve sosyal olarak bu kadar hassas bir dönemde, oldukça radikal ve cesur bir proje geliştirdiniz. Sınır duvarlarının da projeye katılmasıyla felsefi açıdan da güçlü bir söyleme sahip olan Merkez’in inşa edilmesinden bu yana, halk ile yakın ilişki içerisinde bir süreç yürüttünüz. Bu projeye halkın tepkisi ve yaklaşımı nasıl oldu?
Dr. Chen-Yu Chiu: Yedi yıl önce, kimse bir şey inşa edilebileceğine inanmıyordu. Bir park alanı vardı ve insanlar, bunun nasıl Suriyeliler için bir merkez olabileceğine anlam veremiyordu.
Ancak geçen yıl, deprem sürecinde, insanlar bakış açılarını değiştirdi. Merkez’in asla yıkılmadığına inandılar. Merkez’in sahadaki herkesle ilgilenmek için hemen kapılarını açacağını gördüler. Bu yapının farklı olduğunu anladılar. Elektrik ve su yokken, hükümet ya da kurumlar işlemiyorken, Merkez kapılarını açtı. Şu anda insanlar Merkez’in amacını anlıyor ve onlar anladıkça daha çok çocuk eğitim için geliyor, daha çok kadın yarı zamanlı çalışmak için aramıza katılıyor. Artık insanlar Merkez’e inanıyor, inanmaları yalnızca biraz zaman aldı. İdealler, sabır gerektiriyor, bu yüzden samimiyetimizi ve dürüstlüğümüzü kanıtlamak için zamana ihtiyacımız var. İşte tam da bu yüzden, yedi yıl boyunca yalnızca Reyhanlı’da çok küçük bir proje üzerine çalıştık.
Ada Umay Cansız: Kariyeriniz ve mimari yaklaşımınızı tanımlarken güven içerisinde bir toplum ve mimari inşa etmeyi hedeflediğinizden söz ediyorsunuz ve buna yönelik inovatif çalışmalar yürütüyorsunuz. Ancak insanlar tetikteler ve her açıdan güven sıkıntısı duyuyorlar. Merkez’de hedeflediğiniz güvenli sosyal ortamı yaratabildiniz mi?
Dr. Chen-Yu Chiu: Hayır, yapamadım. Merkez’in toplumu dönüştürmek gibi bir gücü yok. Buna benzer yüz hatta bin tane yapı inşa etsek bile bunu başaramayız. Karşı karşıya olduğumuz sorun çok büyük. Günden güne de büyümeye devam ediyor. Yaptığımız şey yalnızca, küçük ve mütevazı bir umut aşılamak ve insanlara henüz pes etmemeleri gerektiğini söylemek.
Kendi hayatım da, Merkez’in ömrü de çok kısa olabilir. İş arkadaşlarıma her zaman şunları söylüyorum: “Ona kadar sayana dek hepimiz yok olabiliriz. Merkez dahi yok olabilir. Ama biz sadece bir hikaye yaratıp onu devam ettirmeye, genç nesle ilham vermeye çalışıyoruz. Yalnızca hikayeler insanların zihniyetini değiştirebilir, ardından da toplum değişir. Bizim toplumu değiştirmek gibi bir gücümüz yok; yalnızca, geriye bir hikaye bırakacağız.”
Şu anda ister Hristiyan ister Müslüman olun, dinlediğiniz hikayeler binlerce yıl öncesinde yazıldı. Yıllar sonra, bu hikayeler; sempati, empati ve fedakarlık ile daha iyi insanlar olmamız için bize ilham vermeye devam ediyor. İşte uygarlıklar bu şekilde devam ediyor.
Ada Umay Cansız: Sınır duvarlarını projeye dahil etmek konusuna yeniden değinmek istiyorum. Bu oldukça radikal ve güçlü bir söylem. Ancak ilk duyduğumda yasal açıdan nasıl mümkün olduğu konusunda kafamda soru işaretleri oluştu. Bu projeyi sunduğunuzda, projenin onay süreci Türkiye ve Suriye açısından nasıl işledi? Bu kadar kritik bir noktayı mimari bir projeye katmanın yasal zorluklarından söz edebilir misiniz?
Dr. Chen-Yu Chiu: Daha önce bir yapı tasarlamadım, ben lisanslı bir mimar değilim. Ben bir mimarlık tarihçisiyim. Bu yüzden belediyeye “Projelendirme sürecini yönetmesi için lütfen lisanslı bir mimar işe alalım,” dedim. Onlar ise karşılık olarak “Cho, burası bizim arazimiz ve bu da bizim binamız. Bu yapıyı kendimiz yöneteceğiz. İhtiyacımız yok!” dediler.
Sonuç olarak ortada yasal açıdan bir sorun yoktu; politik bir sorun vardı. Toplumu ikna etmeyi başarırsanız, onlar da sizinle hemfikir olur ve size yardım ederler. Ben betonarme blok kullanmak istediğimi söylediğimde belediye başkanının ofisinde herkes şoka girmişti. “Ne cüretle betonarme blok kullanırsın? Eğer betonarme blok kullanırsan, herkes Reyhanlı’nın bir sınırın yanında olduğunu anlar. Reyhanlı’da mülteci sorunu, intihar saldırıları ve roket saldırıları var,” dediler. Ben de belediyedeki insanlara şunları söyledim: “Burası Reyhanlı. Bunda yanlış olan ne? Eğer sınır duvarını kullanabilirsek bu, insanlara, onları bir araya getireceğimizi ve birlikte hayatta kalacağımızı söylemek olur. Çünkü insanları bir araya getirecek ve Merkez’i birlikte inşa edecek zekamız ve cömertliğimiz var. Daha da önemlisi, bu Merkez, modern Türkiye tarihindeki en çılgın merkez olacak. İşte bu yüzden Sayın Belediye Başkanı, eğer kabul ederseniz, siz de modern Türkiye’nin en çılgın belediye başkanı olacaksınız!” ve “Bu fikri sevdim! Hadi yapalım!” cevabını aldım.
Yani, nasıl olduğunu bilmiyorum, Reyhanlı’nın genelinde ve özel olarak da belediyede büyülü bir şeyler oldu. Ben kamu yararı hakkındaki bütün endişelerimi; bütçe, inşaat ve mimarinin kalitesi üzerinden açıkladım. Onlar da beni bir yabancı ve akademisyen olarak gördükleri için gayet nazik davrandılar. Ancak gizliden gizliye iş arkadaşlarıma “Cho’ya söyleme ama bazen -İngilizce’den Türkçe’ye çevirseniz dahi- Cho’nun nelerden söz ettiğini anlamıyoruz. Elimizden geleni yapsak da anlayamıyoruz. Onun buradaki vizyonuna inanıyoruz, dolayısıyla istediğini yapmasına izin veriyoruz,” dedikleri oluyor.
Ada Umay Cansız: Yapının kendisine odaklandığımızda yapıda metal bir çatı kabuğu görüyoruz. Formunda ise farklı kültürlerin paylaştığı ortak tarih, kültür ve dini yansıtıyorsunuz. Bağlamı oldukça etkili bir tasarım ancak Reyhanlı iklim olarak oldukça sıcak koşullara maruz kalabiliyor. Bu malzemeyi kullanırken ısı ve yalıtım sorununu nasıl çözdünüz?
Dr. Chen-Yu Chiu: Çatı, oldukça hafif bir strüktür. Çatı formu olarak çok hafif bir çelik membran yerleştirdik; çatının alt kısmına ise şeffaf, dalgalı PC paneller uyguladık. Paneller, yalıtım katmanı ve çatı arasında boşluk oluşmasını sağladı; bu sayede sıcak havanın yukarı çıkabileceği bir alan yarattık. Çatının üst ucuna elektronik fanlar yerleştirdik ve bu sayede sıcak havanın dışarı verilmesini sağladık. Bu uygulama ile iç mekanda, dış mekana göre 7 derece daha serin bir ortam yarattık.
Tasarımda en ucuz malzemeleri, en iyi şekilde kullanmaya çalıştık. Dahası, PC panelleri hem tavan, hem aydınlatma sistemi, hem de dekorasyon olarak kullanmamız; mekanın bir uzay mekiğine benzemesini sağladı. İnsanlar bana bu mekikle nereye gitmemiz gerektiğini sorduklarında onlara “Umut dolu bir yere,” cevabını veriyorum.
Ada Umay Cansız: Çok teşekkür ederim. Sizinle söyleşi yaptığım için çok şanslı hissediyorum. Bence herkesin bu heyecan verici projeden ve senin yenilikçi vizyonundan haberdar olması gerekiyor.
Dr. Chen-Yu Chiu: Çok teşekkürler. Biz hiçbir zaman bu kadarını beklemedik, yalnızca elimizden gelenin en iyisini yapmaya çabaladık.