“İstanbul’un Küresel Ölçekteki Bilinirliği Türkiye’ye Göre Daha Yüksek”

ArkiPARC'taki "Yükselen Şehirler Nasıl Başarıyor?" etkinliğinin konuşmacılarından Saim Can Beritan ile bir söyleşi yaptık.

Emine Merdim Yılmaz: Küresel kentler perspektifinden bakarak yaşam kalitesi olgusunu, İstanbul-New York ekseninde aktaran bir çalışmanız olduğunu biliyoruz. Çalışmanız konusunda bilgi verebilir misiniz?

Saim Can Beritan: Doktoraya başlamadan önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürlüğü’nde çalışıyordum. Yaşlılarda yaşam kalitesi konusunda bir şeyler yapmak isterken Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel çapta yürüttüğü ve İstanbul’un da dâhil olduğu, “Yaş Dostu Şehirler” projesinde araştırma uzmanı olarak görev aldım. Bu deneyimlerin ardından zihnimde, yaşam kalitesi ile ilgili akademik bir çalışma yapma fikri oluşmuştu. Ancak ne yapacağımı bilemiyordum. Doktora döneminde, Profesör Sema Erder’den “Küresel Kentler ve İstanbul” dersi almam ve Profesör Ruşen Keleş ve Profesör Ayşegül Yaraman’ın da katkılarıyla küresel kentler bağlamında yaşam kalitesi hakkında çalışmaya karar verdim ve kendimi bir anda Manhattan’da buldum.

New York’a gitmeden önce Türkiye’de yaptığım araştırmalar neticesinde, küresel kent ve yaşam kalitesi olgularının bütünleşik olarak ele alınabilirliği ile ilgili ciddi kaygılarım vardı aslında. Çünkü Türkiye’de, bu iki kavramın bir arada kullanıldığı herhangi bir çalışmaya rastlamamıştım. ABD’de gerçekleştirdiğim taramalarda ise gördüm ki pek çok küresel kent yazarı, yaşam kalitesine doğrudan referans veriyor ve yaptıkları çalışmalarda bu olgunun sahip olduğu göstergelere, küresel kentler perspektinden bakıyorlardı. Bu anlamda yapmaya çalıştığım araştırmanın, Türkiye için mütevazi bir ilk adım olduğu söylenebilir.

Araştırmam için İstanbul ve New York’ta, kentsel yaşam kalitesi algısını, objektif ve sübjektif göstergeler kapsamında ancak daha çok öznel yaklaşımlar bağlamında, anlamaya yönelik bir arka plan oluşturdum. Bu ikili yaşam kalitesi göstergelerinin bir arada kullanımı daha çok Amerikalı araştırmacıların tercih ettiği bir yöntem. Çalışmamda ben de bu yaklaşımı benimsedim. Çünkü bireylerin yaşam kalitesi hakkındaki sübjektif yargıları bağlamında derinlemesine analiz yapıldığında, yaşam kalitesi algısının daha genel geçer göstergelerine ulaşabilmek için de ortam hazırlamış oluyorsunuz.

Peki nedir bu yaşam kalitesi araştırmalarında kullanılan objektif ve sübjektif göstergeler?

Kısaca değinmek gerekirse eğitim, sağlık, ulaşım, yeşil alan gibi sosyal ve çevresel kentin sunduğu somut hizmetler, kentdaşlar için objektif yaşam kalitesi olarak nitelendirilebilir. Kentin bireyde yarattığı; hisler, algısal durumlar ve/veya mutluluk gibi kişisel durumların bütününü ise sübjektif yaşam kalitesi olarak tanımlayabiliriz. Ancak kentte yaşayan bireylerin algılarını etkileyen o kadar çok bileşkeden söz edilebilir ki, işte tam da bu noktada yaşam kalitesinin az önce bahsettiğim bütünleşik göstergeleri, yapbozun parçalarını tamamlamak için oyuna dahil oluyor. Örnek vermek gerekirse köprüler bazı kentdaşlar için salt estetiksel bir imgeyken başkaları için ise şehir yaşamını kolaylaştıran bir yapı olarak nitelendirilebilir. Opera binaları gibi sanatsal aktivitelerin yapıldığı merkezler de bu tip örneklere dâhil edilebilir.

EMY: Son birkaç yıldır, kentleri farklı şekilde sınıflamak ve onları tanımlamak için çeşitli araştırmalar yapılıyor ve raporlar yayınlanıyor. Neden böyle bir sınıflandırmaya ihtiyaç duyuluyor?

SCB: Kentlerin farklı periyotlarda çeşitli indekslere tabi tutulması, aslında kentleri, küresel ölçekte ortak bir algı etrafında toplamayı ya da benzer özelliklerine göre sınıflandırmayı amaçlıyor. Günümüzde birçok kentin ulus devletlerden daha tanınır olması ya da bazı yazarlara göre daha değerli bir marka haline gelmesiyle bu şehirler, bir sistem dâhilinde özel olarak incelenmeye ve birçok araştırmanın öznesi haline gelmeye başladılar. İstanbul içinde de böyle bir durumdan söz edebiliriz. İstanbul’un küresel ölçekteki bilinirliğinin Türkiye’ye göre daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bu bakımdan İstanbul’un nüvesinde, küresel kent olma eğiliminin olduğu ifade edilebilir.

Peki, İstanbul bugün küresel bir kent midir?

Yapılan çalışmalara bakıldığında bunu şu an söylemek zor. Bu tezi destekleyecek bir çalışma, Citi Bank desteğiyle Knight Frank Araştırma tarafından “küresel bir perspektifle gayrimenkul ve zenginlik” temasıyla 2013 yılında yayınlandı. Bu araştırmaya göre Bombay, Yeni Delhi, Rio ve İstanbul, önemi küresel ölçekte hızla artan şehirler arasında gösteriliyor. Yine aynı araştırmada, geleceğin şehirlerinde, kalkınmış ekonomilerden kalkınmakta olan ekonomilere yani genel olarak batıdan doğuya doğru bir eksen kaymasının yaşanacağı bu doğrultuda da Sao Paulo, Meksiko ve İstanbul gibi çok yönlü şehirlerin öneminin artacağı vurgulanıyor.

Bu tip sınıflandırmalar, kentlerin gelecek vizyonları açısından çok önemli. Örneğin, Knight Frank’in 2010 ve 2011’de gerçekleştirdiği indekslerde, İstanbul, küresel bir politik güç olarak ilk on şehir arasında kendisine yer bulurken, 2012 yılında listede yerini koruyamamış olduğunu görüyoruz. Bu listeden hareketle İstanbul’u yönetenlerin, geleceğin politika merkezi olma yolunda stratejiler üretilmesine öncelik vermeleri gerektiğini söyleyebiliriz.

Ref: Knight Frank ve Citi Private Bank The Wealth Report. Londra, 2011 -2012

Bu listelerin bir de çok uluslu şirketler için önemi var kuşkusuz. Dünyanın önde gelen kuruluşları bu listeler bağlamında gelecek stratejilerini ve yatırımlarını planlıyorlar. Kısaca listede istikrarlı olarak yer almak demek, o kent için küresel yatırım anlamına geliyor. Bu çerçevede sadece listede yer almanın önemli olmadığı indekstedeki her basamağın, yatırımın hacmi ve şekli açısından değeri olduğu ifade edilebilir.

EMY: Bu araştırma raporlarının pek çoğunun kentleri anlamaktan çok, onlara daha fazla yatırım, daha fazla ziyaretçi çekebilmek (pazarlama) amaçlı olduğunu düşünüyorum. Sizin bu konudaki fikirlerinizi alabilir miyim?

SCB: Aslında bu soruya bir önceki değerlendirmemde değindim. Bu listeler şüphesiz, yalnızca küresel sermaye hareketlerini anlatmıyor. Sizin de değindiğiniz gibi bu işin bir de pazarlama yönü mevcut. Bu listelerde yer almak, gelecek seneki turizm rakamlarının o kent için artması anlamına da geliyor. Ancak küresel kent indekslerinin değişmez dörtlüsü; New York, Londra, Tokyo Paris gibi kentler için bu listeler prestij anlamı taşıyor. Bu bakımdan listenin tepesinde yer alan şehirler için bu indeksler daha çok bir küresel durumun karikatürize hali aslında. Örneğin; politik güçler 2012 20’ler listesinde, yalnızca ABD’den üç şehrinin yer almasının kuşkusuz bir anlamı var. Bu bakımdan sözünü ettiğim indekslerin daha çok İstanbul ve benzeri kentler için pazarlama amaçlı bir değeri olduğunu söyleyebilirim.


Ref: A. T. Kearney Global Cities Index 2012 Seul, 2012

EMY: Araştırmalar, yapılan listelere bakarsak İstanbul daha çok hangi tanımlamaya uyuyor?

SCB: Bu tip araştırmalara bakıldığında akla gelen ilk isim aynı zamanda şehir planlamacı olan Avusturyalı Profesör John Friedmann’dır. 1987 yılında yazdığı “Dünya Kentleri Hipotezi” makalesi ile Friedmann, bu alandaki ilk sistematik sınıflandırmayı yapmış, kentler arasında, çekirdek ve yarı çevresel olarak hiyerarşik bir ağ kurmuştur. Bu ana hiyerarşi içerisinde de şehirleri, birincil ve ikincil öneme göre derecelendirmiştir. İstanbul, bu sınıflandırmada yer almadığı için çalışmanın içeriğine girmeden, İstanbul’un yer aldığı bir başka önemli çalışmadan söz etmek istiyorum.

Politik coğrafya alanında çalışan İngiliz Profesör Peter J. Taylor, 1998 yılında küresel kentleri analiz ettiği “Dünya Şehirler Ağı” kitabında çok uluslu şirketlerin kentlerdeki konumlanmalarını baz alarak bu şehirler arasındaki ağ ilişkilerini anlamlandırmaya çalışarak bir kategorizasyon oluşturmuştur. Temelde, alfa, beta ve gama isimleri vererek, kentleri sınıflandıran Taylor, ilerleyen yıllarda tekrarladığı çalışmalarıyla, üç ana göstergenin altında yeni alt kategoriler oluşturmuştur. Bu listede Londra, Paris, New York ve Tokyo alfa kentlerinin zirvesinde yer alırken, İstanbul, Miami, Münih, Montreal gibi kentlerle gama kentlerinin en alt tabakasında yer almaktadır.

2000 yılında beta+ kategorisinin zirvesini Moskova ile paylaşan İstanbul, 2004’te beta seviyesine gerilemiş, 2008’de ise ilk kez alfa- düzeyine yükselerek son yapılan 2010 indeksinde yerini korumuştur.

Ref: GaWC The World According to GaWC, Londra, 2010

Dilerseniz bu başlığı, kent sosyoloğu Profesör Çağlar Keyder ile kapatalım. Keyder’e göre İstanbul, küresel sermaye, insan ve bilgi akışlarını yoğun olarak yaşayan küresel bir “yer” olarak tanımlansa da bu küreselleşme sürecinin başından itibaren enformel bir şekilde gerçekleşmesi, İstanbul’un bugün için maalesef küresel kent olarak anılması önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Ancak unutmamak gerekir ki birçok küresel kentten farklı olarak, İstanbul’un tarihi boyunca her zaman dünya kenti olması İstanbul’un geleceği açısından çok önemli. Temel sorunuz bağlamında,on yıl içerisinde olmasa da, İstanbul’un gelecekte dünyanın en önemli küresel kentler listesinde yer alması muhtemel gözüküyor.

Ref: Knight Frank ve Citi Private Bank The Wealth Report Londra, 2012.

EMY: ArkiPARC’taki etkinliğin başlığından yola çıkarak İstanbul’u gerçekten bu listelerin zirvesinde görebilir miyiz?

SCB: Yapılan araştırmalara bakıldığında, İstanbul’un yakın zamanda elit bir küresel kent olma ihtimali zayıf olmakla birlikte, bir dünya kenti olarak İstanbul’un sahip olduğu yapısal özellikler ve söyleşinin başında değindiğim küresel kentler ekseninin doğuya doğru kayma eğilimi ve son olarak birçok simülatif çalışmada, gelecek on yıl içerisinde doğu şehirlerinin listelerin zirvesini zorlayacak seviyeye gelmeleri, İstanbul’u gelecekte bu listelerin zirvesinde görebileceğimiz ihtimalini güçlendiriyor.

Ref: Knight Frank ve Citi Private Bank The Wealth Report Londra, 2011

Sonuç olarak, böyle bir ihtimalden yola çıkarak, İstanbul için şimdiden küresel bir vizyon çizilmelidir. Şu an için, küresel kentler listesinde zirveyi hedeflemekten çok, ilk aşamada İstanbul ile pek çok ortak özelliğe sahip olan ancak indekslerde İstanbul’a göre oldukça hızlı ilerleme sağlayan Sao Paulo ve Moskova gibi şehirler model alınmalıdır. Ayrıca, Türkiye’nin 2023 vizyonundan bağımsız olarak, küresel bir politik güç merkezi olmanın farkındalığında İstanbul için özel bir 2023 projeksiyonuna ihtiyaç var. Küresel kent olma yolunda ilerleyen İstanbul için, olimpiyatlar ve benzer uluslararası organizasyon adaylıklarının, fırsata çevrilmesi gerektiğini de hatırlatmak isterim.

“Yükselen Şehirler Nasıl Başarıyor?”

ArkiPARC’ta bu konunun derinlemesine ele alınacağı “Yükselen Şehirler Nasıl Başarıyor?” başlığı altında bir etkinlik düzenlenecek. 11 Nisan Perşembe günü 16:00-17:00 saatleri arasında Fener Oditoryumu’nda düzenlenecek etkinliğe Ersun Bayraktaroğlu, Kerem Alkin, Saim Can Beritan, Salim Kadibesegil ve Gürler Ünlü konuk olacak.

Fotoğraf: Levent Yaralı

Etiketler

3 yorum

  • oguzhan15 says:

    3 gün önce sinoptaydım yazınızı özenle okudum gerçekten kısa bir süre kalmışsınız ve Sinop’un bir kısım güzelliğini görmüşsünüz. Sinop dediğiniz gibi Karadenizin gerçek anlamda bir tatil beldesi bunun içinde cezaevi gibi tarihi mekanlarda var fakat hamsiolos gibi mükkemel bir yeri Karakum gibi harika plajlarıı da var . Ve ve sinopun arkeoloji müzesi ki onunla paralel birde Diyojeni var ki şehrin girşinde birde heykeli var her yıl giderim ve o heykele hayranlıkla bakarım. Ayrıca sahilde yer alan hediyelik eşyalar bölümünü ve yine sahilde yer alan tekneler ile kısa bir tekne geziside yapılabiliyor. Hemen sahilin arkasında gemi modelcileri var kesinlikle bi kaç tane alıp götürmelisiniz Sinoptan kalan güzel bir hatıra ve hepsi el emeği . Ve sinop mantısınıda untmayın buarada nokul Samsunun Bafra ilçesine ait bir tatlı türüdür ve sadece bayramlarda yapılır (:

  • bahar-bayhan says:

    Katkılarınız için çok teşekkürler.

  • berkan-celik says:

    Ben de gittikçe ahşap evlerin fotoğraflarını çekiyorum. Hatta resmini çektiğim bir evi kışın parça parça yakacak olarak kullanmışlar, yazın gittiğimde tertemiz bir arsaydı

Bir yanıt yazın