Mete Arat ile söyleşi...
Mete Arat: İstanbul hakkında bilhassa Hüseyin Kaptan’ın ve ondan sonraki konuşmacının konuşması çok heyecanli idi. Plansızlığın nereye kadar gidebileceğini ve ilerde daha da problemler çıkaracağını çok açık bir biçimde söyledi. Çok heyecanlı ve çok etkili bir şekilde bir an evvel doğru dürüst bir yola girilmesi gerektiğini anlattı. Bu konuşmadan çok etkilendim.
MA: Plansızlık, en büyük sorun bu. Mimari yapıların nasıl olduğu değil, o plansızlığın çok alt düzeyinde kalan bir tartışma.
MA: Ben son zamanlarda yabancı bir şehre gittiğim zaman, hatta İstanbul’da dolaşırken bazı köşeler görüyorum ve izliyorum. Bizim anladığımız manada iyi mimari örnekleri yok, fakat ölçeği iyi ise, kullanışlar çeşitlilik arz ediyor ise mesela köfteci yanında eczane onun yanında büfe yanında banka onun yanında birisi duruyor simit satıyor, gazate satıyor, büyük otobanların bir kenarına sıkışmış değil de bir çevresi olan bir yerden bahsediyorum, Beşiktaş Pazarı gibi. Kötü binaları olmasına rağmen oraları yaşıyor. Benim içim muhtevası mühim şehrin, binaların güzelliği falan değil ama eğer onu da iyi mimarlar iyi yaparsa asıl hedef o olabilir. Ama güzel binalar yapılıp yaşayan mekanlar ölürse o zaman çok büyük bir hata yapılmış olur. Terazinin iki tarafına koyduğumuz zaman bana göre son zamanlarda yapılan projelerde, hata da olabilir, yaşayan mekanlar düşünülmüyor. Bir de bazı binalarda da vardır, iyi mekanları sever. Bir lise yapmıştım mesela, biz orada çok iyi bir iç mekan yarattık. Dışarıyla içeriyi, tabiatla mektebi iç içe yaşatan, eğilmiş bir cadde gibi etrafında sınıflar, sınıf kütleleri clusterler oldu, onun dışarıyla yaşaması, devamlı süreyle ışık alması tabiatla iç içe olması o mektebi o kadar sevdirdi ki. 25 sene sonra, kuruluş yıldönümünde, hocalar ve talebeler senelerden beri orada çok mesut bir şekilde yaşadıklarını söylediler. Bu beni o kadar sevindirdi ki. Ama o formlar doğru muymuş yanlış mıymış, malzemesi iyi seçilmiş mi onlar bu konunun dışında kalan şeyler. Mühim olan hakikaten iyi hacimler yaratmak, insanların içinde seve seve yaşadığı mekanlar yaratmak. Hedefin bu olması lazım. İnsanların yaşadıkları mekanlarda kendilerini mutlu hissetmesi… Onun dışında bence herşey moda.
Eğer değişik formlar üzerinde yoğunlaşmak gibi bir isteğim varsa kendi içimde, otururum bir köşede güzel bir plastik yaparım. Ara sıra yapıyorum da, onun formuyla oynarım. Ama insanların içine girip çıktıkları binalarla çok fazla oynamayı doğru bulmuyorum. Kendi abidemi dikmek istemiyorum sokak ortasına.
MA: Son zamanlarda ben biraz kendimi geri çektim. Daha ziyade oğlum ve ortakları çok enteresan projelerde çalışıyorlar. Köln’de bir opera binasında birinci olmadılar ama derece aldılar, modern formlara onlar daha meraklı. Mainz şehrinde bir konkur yaptılar, çok güzel bir stadyum projesi oldu fakat daha neticelenmediği için onu göstermesek daha iyi olur dediler. Onun dışında biz Dubai’de bir kütüphane projesini kazandık. İlk aşamalarında Dubaili bir mimar ile beraber bizi görevlendirdiler ama her şeyini biz yaptık, o sadece bize yardımcı oldu orada belediye ile alakalı olduğu için. Proje çok hoşlarına gitti, ama bunu başka bir şehrin kalbine yapalım, daha iyi bir yere yapalım dediler. Proje şu an durdu. O zamandan beri hareket yok.
Stuttgart’ta stadyum projesi var, gençler yapıyorlar. Onun dışında endüstriye yaptığımız çok enteresan değil ama müşteri sayılabilecek bir endüstri kuruluşunun en ufağından en büyük işine kadar yapan bir ekip var firmada. Onlar devamlı bu firmanın işlerini yapıyorlar. Onun dışında KİEV projesinin sonucu belli olmadı. Bulgaristan projesi ve göstermiş olduğum projeler var konferansta.
Beni bu Seyrantepe çok meşgul ediyor çünkü başında olmazsam, başka yönlere gidebilir. Hiç olmazsa kontrol hakkımız olsun. Çünkü lafımı dinliyorlar, Toki’de dinliyor. GS tarafından da dinleniyor lafımız, Eren Talu da dinliyor güçler benim tarafımda olduğu için. Ben de Eren Talu’ya zorluk çıkarmak için burada oturmuyorum, ona da yardım ediyoruz. Bu projenin bir sekilde iyi bir sonuca ulaşmasını çok istiyorum. İstanbul’da doğru dürüst bir projemiz olsun diye, biraz da nostalji var işin içinde. Onun için benim şimdi en çok uğraştığım o. Bir de şimdi burada AVM yapiyoruz. Bünyamin Derman ile birlikte. Kendisi çok kıymetli bir mimar. Proje kısmı bitti, şimdi şantiye safhasında, iş olarak Bünyamin Derman yüklendi, bende gidip geliyorum fikir alışverişinde bulunuyoruz.
MA: Eskiden biz konkurlara girdiğimizde 40 – 50 kişi katılırdı orada şans çıkıyordu ara sıra. 500’den fazla konkur yaptım, hepsini kazanamadık tabii, ama ara sıra birinci olduk, ikinci, üçüncü, dördüncülüklerimizi saymıyorum. Şimdi daha da zorlaştı çünkü ya davetli konkur oluyor davetli oluyorsunuz ya da olmuyorsunuz. Ya da yüzlerce kişi yapıyor, biraz piyango olmaya başladı jürilerin durumu. Bu yeni çıkan bilgisayar imkanlarıyla konkurlarda göz kamaştırma mevzusu öne çıkmaya başladı, her jüri o oyuna gelmez. Ama buna aldanmamak da zorlaşmaya başladı. Çok radikal olması lazım jürinin ki o resimleri bırak bir tarafa da işliyor mu içi diye bu işin arkasında dursun.
MA: 30 kişilik bir ekip var şu anda. Almanya’da iş almak çok zor ama şu anda 30 kişilik bir grup harıl harıl çalışıyor. Ben de burada konuşuyorum çalışmadan. (gülüyor)
MA: Yavaş yavaş ben biraz resim yapmaya başladım, soyut resimler yapıyorum, heykel yapmaya yöneldim. Başkalarını rahatsız edip ortalığa binalar koyacağımıza, kendi kendine yaparsın kimseyi rahatsız etmezsin, kimse kritize de etmez. (gülüyor)