Geçtiğimiz yıl Arkitera Genç Mimar Ödülü’nde Seçici Kurul Teşvik Ödülü'nü kazanan Plug Ofis'in kurucusu Buşra Al ile mimarlık yolculuğu hakkında konuştuk.
Buşra Al: Mimarlık okumayı seçtiğimden itibaren aklımda hep kendi ofisimi açmak vardı. Tabii o zamanlar ofis kurmak ne demek bilmiyordum ama kendi işimi yapmak ve özgür olmak istiyordum.
Yüksek lisanstayken 4-5 sene iyi bir mimarla, bütün ofis düzenini öğrenebileceğim ölçekte çalışmaya karar vermiştim. Çok büyük yerlerde değil de, ofisin gidişatını, ekonomisini -yani okulda hiç öğretilmeyen şeyleri- öğrenebileceğim bir yerde devam ederim, biraz olgunlaştıktan sonra ofis açarım diye düşünüyordum.
Yollarımız Selçuk Avcı’yla kesişti. Süreç boyunca bana çok destek oldu. Plug Ofis, ilk denememde kurduğum bir ofis değil. Ara ara Selçuk Bey’den izin alıp kısa süreli yarışma yapıp sonra o olmayınca geri döndüm. Beni bu şekilde 2-3 defa geri kabul etti. Böyle denemelerin sonuncusu 2014’ün Kasım ayındaydı ve ofis bu şekilde, özgür bir şekilde üretebilmek için kuruldu.
Buşra Al: Genel olarak besleyen bir şey olduğunu söyleyebilirim. Ölçek ya da konu benzese bile her yeni koşul; birçok farklı aktörden oluşan bir düzen olduğu için, yeni bir şey oluyor. Bu bazen işverenin, bazen yapma biçiminin, bazen de projelerin kendi konularının getirdiği bir yenilik oluyor.
Zaten ofiste meselelere zor diye düşünerek başlamak gibi bir alışkanlığımız yok. “Aa böyle bir şey varmış, hadi yapalım!” diyerek, projeden neler öğrenebileceğimize dair bir hevesle başlıyoruz.
Buşra Al: Dönüm noktası değil de kilometre taşı söyleyebilirim. Çünkü süreç bir anda her şeyin değiştiği şekilde değil de, eklene eklene ilerliyor. Ben bu yolda yürümeye karar verdikten sonra karşıma çıkan ilk büyük kilometre taşı ve ilk büyük şans, Kocaeli Üniversitesi’nde birinci sınıfta okurken Elif Yeşim Özgen ile tanışmam oldu. Sonrasında yarışmalara başlamam da Yeşim hocanın bana “Sen yarışma yapabilirsin. Çok öğrenci yarışması var. Okulunun sana verdiği şeylerle yetinme. Ufkunu biraz daha genişlet,” diye yol göstermesi üzerinden gelişti.
Sonrasında gittiğim Bilgi Üniversitesi de bana kalırsa bir kilometre taşını oluşturuyor. O dönem, İhsan Bilgin’in kurduğu çok özel bir program vardı. Pratikle teorinin bir arada olduğu bir ortamdı. Teori kısmı benim için çok dönüştürücüydü. Kendi düşüncelerinle ilgili nasıl yollar bulabileceğini, o yolları nasıl açabileceğini öğretiyorlardı. Dikteye dayalı bir sistem değildi. Benim aldığım eğitim, Türkiye’deki birçok insanın aldığı eğitime baktığımızda çok özel bir durumdu, çünkü bu tip eğitimler pek fazla yok.
Bir diğeri kilometre taşı ise Selçuk Avcı’yla tanışmam ve onun, ofisin ekonomik yapısından tutun tasarım kararlarına kadar her şeyi benimle paylaşıyor olmasıydı. Bana kendime güvenmeyi ve sorumluluk almayı öğretti.
Ofis özelinde baktığımızda da ilki, İlker İğdeli ve Berrin Özdemir ile yaptığımız “Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Alanı Mimari Proje Yarışması”ydı. Ofisten ilk ayrıldığım zaman ve bir şeyle ödüllendirilmek çok değerliydi.
Ama ofisin hem ekonomik hem de tasarımsal olarak dönüm noktası “Adana Sucuzade Kent Meydanı”nı kazanmamızla oldu. Çok büyük ve altı yıllık bir projeydi. Hayatımızı idame ettirmemizi sağladığı için bazda bir varlık kurabilmemizi sağladı.
Hala piyasada tam olarak tutunmuş gibi hissetmiyorum. Mimarlık üretimi kaygıyla iç içe geçmiş bir çaba, ama bu saydıklarım hikayenin nirengi noktaları diyebilirim.
Buşra Al: Genelde hikaye, başarılı olan yön üzerinden kuruluyor. Biz de ya çok heyecanlı olduğumuz ya da bitip ortaya çıkmış şeyler üzerinden süreci paylaştığımız için -hikayenin çetrefilli tarafları, kaygılar, ne kadar zorluk çekildiği gibi kısımlar yeteri kadar paylaşılmadığı için- biraz daha parlak bir algı var tabii ki.
Yine de iyi giden bir süreç var. Belli kaygıları hala güden, bir şeylerle ilgili direnç gösteren bir yerdeyiz. Ama o kadar da pürüzsüz değil diyebilirim.
Buşra Al: Kırk yaş genç mimarlar için bir eşik, benim de birkaç ayım kaldı. Ben 31 yaşındayken tamamen sistemini oturtmuş bir ofisim vardı ve ilk yarışmamızı kazanmıştık. Adana’ya başladığımızda da 32 yaşındaydım. Yani görece oldukça genç bir yaşta başladım ve birçok hatayla birlikte çok öğretici bir süreçti.
Bu tip bir sorumluluğu, yurtdışına oranla Türkiye’de çok daha erken elde edebiliyorsunuz. Bazı şeyleri biraz daha olgun bir zamanda yapsaydım daha farklı yapardım dediğim şeyler oluyor. Ama yurtdışına göre işin alınması, yapılması, bu coğrafyada çok erken yaşlarda gerçekleştirilebiliyor. Bazı ölçekleri çok erken yaptığında, belli kademeleri yolun içerisinde zorlayıcı bir şekilde öğreniyorsunuz, bu da biraz dezavantajlı oluyor.
Bir de coğrafyanın kreatif düşünceyle olan ilişkisi bağlamında oturmuş bir kültürü destekleyen yoğun bir işveren talebi yok. Bazen kendi kendine gelin güvey oluyorsun. İnsan kendini bazen yalnız hissedebiliyor.
Buşra Al: İlki ofisin varlığını sürdürebilmesini sağlayan en önemli başlangıcın yarışmalar olması. İkincisi ise birçok farklı konuda, çok kısa sürede iyi bir araştırma yapabilmeyi, farklı alanlarda üretebilme esnekliğini sağlaması. Çünkü yarışmaların konularını siz seçmiyorsunuz ve açılan yarışmalar içerisinden seçim yaptığınız için bazen en iyi olduğunuz konu denk gelmiyor. Ama o konuyla ilgili belli bir düzeyde bilgi sahibi olup, o tasarımı gerçekleştirecek kadar deneyim elde etmekle ilgili çok geliştirici bir tarafı var. Sonraki işlerle ilgili de çok dayanıklı, hızlı ve esnek pozisyon alabilme refleksinin gelişmesini sağlıyor.
Son dönemlerde çok az yarışma açılmaya başladı. Ben yüksek lisanstan 2010 yılında mezun oldum. Özellikle 2010-2018 yılları arasında, senede 3-4 yarışma açılıyordu. O zaman başarı şansımız daha yüksekti. Mesela Adana’yı kazandığımızda, hemen öncesinde ve hemen sonrasında bir ay arayla iki tane yapı projesi yarışması vardı. Biz onlar arasından Adana’yı seçmiştik. Yarışmaya katılanlar, istedikleri konuya göre farklı yarışmalara dağılabildiği için şans daha yüksek oluyordu. Çalışmak istediğiniz konuyu çalıştığınız için de motivasyon daha yüksek oluyordu. Bu son zamanlarda biraz azalmaya başladı. Umarım tekrar o güzel günlere geri döneriz.
Buşra Al: İşlerin ölçekleri çok büyük olduğu için üretimlerimizin görünürlüğü sık olmuyor. Çok uzun süredir bitmiş bir işle görünürlüğümüz yok. Bu sene umuyoruz ki Aralık ayında Kağıthane’de 2021’de başladığımız bir ortak yaşam alanı olan “Colony Coliving” projemizi bitireceğiz.
Spine Tower’da bir iç mekan denememiz var. O da dairesel bir kule, ilginç bir planı olduğunu düşünüyorum, birkaç ay içerisinde bitecek. Davetli yarışmayla kazanmış olduğumuz Konya Meram Housing projesinin ruhsatları bitti. Onun da önümüzdeki sene içerisinde, 2024 sonu 2025 başı gibi örnek villalarıyla ilgili bir takım çalışmalarını tamamlamış olmayı umut ediyoruz.
Bazı yavaşlama ve hızlanmalar olabiliyor. İç mekan projesinin dışındaki iki proje de 2021’de başlayan işlerdi. Onların artık bir bedene kavuşmasını heyecanla bekliyoruz.