Türkiye'deki mimarlık eğitiminin durumunu tespit etmeyi amaçlayan Arkitera Kampüste projesi kapsamında ziyaret ettiğimiz Kocaeli Üniversitesi'nde sorularımızı Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Nevnihal Erdoğan cevapladı.
Arkitera: Bulunduğunuz kentle mimarlık eğitimi ilişkiniz nasıl? Kentten beslenebiliyor musunuz ya da kente katkılarınız olabiliyor mu?
Nevnihal Erdoğan: Mimarlık, 2003’te Kocaeli Üniversitesi’nin mühendislik fakültesi bölümüydü, 2006’da fakülte oldu. 8 yıllık bir fakülte. Önce kent üzerine bazı araştırmalar yapıldı. Hem sanayi kenti hem tarih kenti hem bir transit kent. Böyle bir kentin problemleri de fazla olduğu için bu konuyla ilgili yoğun araştırmalar yapıldı. İlk önce kentle böyle bir ilişki kuruldu. Daha sonra bu kentle ilişkiler öne çıktı; Sanayi Odası, belediyeler, valilikler, çeşitli STK’larla birlikte üniversitede neler yapılabileceği üzerine fikir geliştirdik. Bizim proje stüdyolarında ürettiğimiz, kent üzerine kafa yorduğumuz projelerin bir ortak sergisini yaptık. Tabii bu çalışmalar kurumları şaşırttı. Yani önce yaptığımız bu projeleri kentin paydaşlarına tanıştırdık.
Sonra Kocaeli Üniversitesi Mimarlık Fakültesi olarak Kocaeli için çok önemli bir konu olan kentsel dönüşüm hakkında uluslararası bir kongre düzenledik. Bu kentsel dönüşüm kongresinde kentin bütün paydaşları yer aldı. Belediye, valilikler, firmalar, tüm kurumlar yer aldı ve herkes çok büyük bir heyecanla kentin bu sorumluğu üzerine ilk defa üniversite bir platform görevi görüp bütün bu sorunları tartıştırdı. Bu, kentte heyecan yarattı.
Diğer taraftan stüdyolarımızda Kocaeli kentiyle ilgili projeler yapıyoruz. Kocaeli’nin turizm bölgesi olan Kartepe’de yazar evi projesi çalışmıştık. Sonra Karamürsel Belediyesi’nin bazı sosyal tesis ihtiyacı vardı. Onlar üzerine üniversiteyle iş birliği yaparak daha prestijli projeleri kente kazandırmak istiyoruz. Aslında kentle çok güzel bir diyaloğumuz var. Kurumların da işbirliği talepleri var. Biz de kendi birikimimizi, deneyimimizi bu kente sunmak istiyoruz. Kent aslında bizim laboratuvarımız. Bütün bu aldığımız, beslendiğimiz şeyleri kentin gelişimi için de tekrar proje üreterek onlara vermek istiyoruz.
Mekan ve eğitim ilişkisi nasıl olmalı? Okulunuzda stüdyolar ve derslikler yeterli mi? Şu anda sahip olduğunuz eğitim mekanlarınızı dönüştürebiliyor musunuz?
İyi bir eğitim yapabilmek için stüdyoların olması gerekiyor, bazı laboratuvarların olması gerekiyor, bir maket atölyesinin olması gerekiyor, bilgisayar laboratuvarının olması gerekiyor, öğrencilerin projelerini sergileyecek sergi salonlarının olması gerekiyor, konferans salonlarının olması gerekiyor. Bunlar yapılırsa öğrencilerin besleneceği kaynaklar artırılmış olur. Bir öğrenci çizim dillerini, teknolojik araçları, en azından Autocad’i öğrenmek zorunda.
Diğer yandan eğitimi besleyen bir başka şey de geziler, yani şehirleri gezmek gerekiyor. Hayatı izlemek gerekiyor. Sinema seyretmek gerekiyor, edebiyat okumak gerekiyor. Mesela biz bu dönem bir araştırma projesini temel mimarlık kitabı diye oluşturduk. Mimarların okuması gereken yüz tane kitabı seçtik. O kitaplar akademisyen ve tanınmış yazarlar tarafından okunarak, üzerine bir yazı yazdılar. Bunları bir kitap haline getiriyoruz.
Sınıflarımız şimdi yenilendi. Stüdyolar 60 kişiye yeterli olabiliyordu fakat birden kontenjan artışı olunca sınıflar yetmemeye başladı. Bizim bir de böyle ses problemlerimiz var. Onun için bir ses izolasyonu çalışmasına başladık. Onun dışında maket atölyesi eksikti. Bir sınıfımızı böldük maket atölyesi yaptık. Bazı sınıfları öğrenciler gece de çalışsınlar diye ayırdık.