Türkiye'deki mimarlık eğitimin durumunu tespit etmeyi amaçlayan Arkitera Kampüste projesi kapsamında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sema Ergönül'e sorularımızı yönelttik.
Arkitera: Mimarlık eğitiminizin bulunduğunuz kentle ilişkisini nasıl kurarsınız?
Sema Ergönül: Kentin doğal yapısı mimarlık eğitimini çok etkiliyor. Mimarlığın kentin içerisinde olması gerektiğini düşünüyoruz ki İstanbul tarihi yapısıyla çok iyi bir örnek. Üniversitemizin mimarlık eğitimini düşünürsek bulunduğu konumu nedeniyle tam da bu tarihin içerisinde. Bu nedenle öğrencilerimize çok yakın çevrelerde, çok güzel oryantasyon programları yaptırabiliyoruz. Böylece kentin değerlerini mimarlık eğitimimizde oldukça iyi kullanabiliyoruz.
Peki, kentin eğitiminize katkıları ya da eğitiminizin kente katkıları nedir?
Okulumuzun konumunun önemini belirmiştim, mesela önemli tartışmalara sebep olan Galataport projesi tam yanı başımızda. Bu anlamda bize imkan verildiği takdirde katkı sağlamaya çalışıyoruz. Akademisyenlerimizin güncel kent araştırmalarını mümkün olduğunca eğitimimize yansıtmaya çalışıyoruz.
Sizce mekan ve eğitim ilişkisi nasıl olmalıdır? Okulunuzda mimarlık eğitimine karşılık gelen stüdyolar ve derslikler yeterli midir?
Açıkçası üniversitemiz diğer üniversitelerle karşılaştırıldığında daha küçük bir üniversite. Butik üniversite diyorum ben. Fındıklı Kampüsümüz de çok büyük değil. Şu anda mimarlık bölümümüze her sene 100 kadar öğrenci geliyor. Mekanımız yeterli değil. Mevcut olan mekanlarla öğrencilerimize tam istediğimiz şekilde eğitim verme olanağımız çok da fazla değil açıkçası. O nedenle belki öğrenci sayısının azaltılması ya da mekan yaratılması çok daha iyi olacak ileriki senelerde.
Şu anda sahip olduğunuz stüdyoları ihtiyaca göre dönüştürebiliyor musunuz?
Biliyorsunuz, binamızın 130 yıllık bir geçmişi var bu yüzden dönüştürme imkanı yok. Ancak zamanında bir takım atölye çalışmaları sonucu derslikler de stüdyo olarak değerlendirilmiş. Üniversite içinde de mümkün olduğunca dönüştürülmüş mekanlar bulunuyor. Sadece atölye olarak değil, öğrencilerin 24 saat kullanımına karşılık verecek, çok fonksiyonlu mekanlara dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
9 yorum
Tiryakilik hakkımız elimizden alınıyor ve faşistlik yapılıyor 🙂
Burcu Hanım siz muafsınız.
Yazıyı baştan sona kadar okudum. Okurken sadece 2 tane sigara içtim.
Allahtan okuduktan sonra içmediğim
“Nerede içmemelidir. Bir kere kamusal alanda içmemelidir.”
– Otomobil egzoslarının, kömür bacalarının, mangal üzeri davlumbaz egzoslarının atıldığı bir kamusal alanda (sokak diyelim) sigara içilmemelidir demek bence baskıcı bir yaklaşım.
Şunu kısacık dinlemek fikir verebilir; http://rktr.co/1R438TE
“Tam kapının önünde içmeyin diyoruz”
– Çok abartılı. Kadıköy’de yaşıyoruz, kurbağalı dere moda’dan, çiftehavuzlara vuruyor. Davlumbaz motorları kaç m³/sa çalışırsa çalışsın, illa balıkçının, dönercinin kokusu bir yerlere vuruyor. Bunlara sigara kadar takılmazken bence yaklaşım abartılı.
“Bir işyerinde sigara içenler günde belki de on defa mola (sigara) hakkına sahipler, içenler çalışmak zorunda.”
– Kimse aynı maaşı almıyor. Kimse de aynı mesailerde çalışmak zorunda değil. Serbest ekonomilerde herkes şirketlere kattığı (veya öyle hissettirdiği, veya patronu kendini sevdirdiği vs.) ölçüde maaş alabilir. Bir personelim 10 defa mola verip, hiç aralıksız çalışandan daha fazla değer yaratıyorsa problem nedir?
“İçen kişi alkollü araba kullanır masumları öldürür, kimse sigaradan kimseyi öldürmez”. Sigara izmaritinden çıkan yangınlara ne demeli.
– Sigara izmaritinden çıkan yangınlarla, alkolün topluma maliyetini karşılaştırmak yazının bütününü dahi sorgulatabilir. Bunu inanarak mı söylüyorsunuz üstad? (Sanırım bu söylem bana :). Bin kere de arkasındayım.) Ben sıkı bir alkol kullanıcısıyım. Bar kavgalarından, otomobil kazalarına, sağlık sorunlarından, alkol sebepli güvenlik bütçelerine topluma zararı tartışılmayacak derecede fazladır. Ancak işte özgürlük kavramı böyle birşey.
Sigara bağımlılığının psikolojik sebeplere bağlayarak küçümsemek kısmına da anlam veremedim. “So what?” (Arkitera ortamında demiyorduk böyle şeyler değil mi 🙂
Velhasıl;
Yazının %90’ına katılıyorum, aşağıdakiler dahil.
– Kamusal-kapalı alanlarda (veya stadyum, okul bahçesi, hastane bahçesi gibi açık alanlarda) yasak olması ve bu yasaklara uyum sağlanması gerekliliği tartışılmaz
– Sigaradan caydırma propagandası bence de doğru strateji.
Alkolün topluma zararı, öyle “dumanı öksürttü beni, vay kokusunu sevmiyorum”dan çok daha somut. İnsan öldürür, arkadaşlıklar yıkar (aksi de çok olur tabii :), karaciğer patlatır, kamusal alana işetir, toplum huzurunu bozabilir.
Ama dediğim gibi. Özgürlük özgürlüktür.
Not: Sigara kullanmıyorum. Sigaranın bir 3. Dünya ülkesi kültürü olduğunu ve kullanımının medeniyet seviyesiyle ters orantılı olduğunu düşünüyorum.
Güzel, sonunda bir yorum geldi.
Otomobil egzostları, kömür bacası varken neden sigaraya takınılmış.
El cevap: Ben de Heidi ve Peter ile isviçre’nin dağlarında yaşamadığımızın farkındayım. Ancak eve geldiğimde ya da işyerinde ya da üniversitenin önünde bir endüstri tesisinde olmadığımı ya da kapalı bir otoparkta olmadığımı biliyorum. Sigara her yere giriyor. Malatya Büyükşehir Belediyesinin zemin katı, binanın dışına sadece 30 adım olan bir erkekler tuvaletinde dumanaltı vaziyetinde kalıverdim. Eh tuvalete girmiş bulunuyorum. Millet kabinlere dahi girmiyor. Bir şey diyemiyorsun.
Sokağa gelince. bunun sınırı yok. Sokakta yürüyorsun önündeki adam yaktı. Az biraz sıkışık olsun. O sigara seni öldürmez. beni de öldürmez bundan rahatsızlık da pek durmuyorum. Peki daha sıkışık bir kaldırımda ne edicez. Aynı hızla yürüyorsun. Önündeki bir anda yaktı. Ne yapman lazım biraz uzaklaşmak. eh sen de uzaklaş amma da uzattın demeyin. Ben neden ona uyuyorum kardeşim. Ben neden çekiyorum ki. Şimdi bunu söyleyince bir sinir bir sinir. Neden sinirleniyorlar, çünkü sağda solda sigara yakamadıkları için aşağılandıklarını biliyorlar.
Kısaca sokağın bir sınırı yok. Bilinmeli ki SOKAK=ÖZGÜRLÜK olamayabiliyor. Billboardlarda bikinili kadın resmi görüyoruz diye kadınlar neden yazın bikinili dolaşmıyorlar. (Fena olmayabilirdi) ancak olmuyor işte dikkatin dğılıyor. O yüzden İkarus model otobüsün yaydığı pislikten uzaklaşamadığınızda çok acıtmıyor da, sokak lan burası sigaramın dumanı istediği yere gelir diyen keyif erbabına bozuluyoruz. Açıkçası bozuluyorum.
Cem Toker’e bayılırım. Liberal filan da değilim ama en zeki politikacı bana sorarsanız şu anda Türkiye’de. (Belki de tek)
Önceden dinlemiştim bu konuşmasını. Fakat sıkı saçmalık. Sigara dumanı halk sağlığı için yasaklanmıyor. Eşitlik için yasaklanıyor. Eşit olmak için. Sen sigara içiyorsun, ben içmiyorum. Nasılsa otobüs egzostu zehirli sen de benim zevkime uyacaksın. Nedenmiş o?
Isıtıcı kullanılacakmış dışarıda sigara yasağı için. Eh hem ben istemiyorum, sen sigarayı içeceksin hem de geleceksin burası sıcak dışarıda elektrik gitmesin. Haaaaa bu mekanı sigara içilen yapayım diğerini yapmyayım bak o olur. Fakat olmuyor o da. İki mekan var, biri kıçı kırık camla kaplı, sözde açık. hatta manzarası var. Peki orası sigara içilir yer. Sigara içen ayrıca içki de içtiğinden en kıral yer ona bırakılmış. Biz içmediğimiz için genelde çocuk oyun odasının dibinde itilmiş bir masa veriyorlar. Eyvallah diyoruz. Aaa o da ne, iki mekan arasında bir şey yok. Yani 30 cm ilerideki masada sigara serbest, 30 cm içerdekinde değil. Ehh duman. İstersen.
Kalkıp mekandan gidiyorsun, sen suçlusun ya. Sigara içen rahat etsin.
Bu değişecek, hem de nasıl değişecek bir görseniz.
Ben İthaca’da yaşadım biraz. Cornell Üniversitesi’nin içinde olduğu bir yerleşim. İnanılmaz hoş bir yer. Havası suyu mükemmel bir doğası var. Nüfusun çoğu vejeteryan. Olsun ben şöyle hamburger yiyeyim dedim ya da bir steak house bulayım. Amerika’dyım özgürlükler ülkesi New York Eyaleti’ndeyiz (NYC çok uzak ama)
Bir türlü bulamadım. Sonra artık ayrılacağımı gün bir italyan yemeği yapan yere götürdüler beni. Kıymalı soslu bir makarna istedim. Bu siparişi verince garson kız bu büyük masada oturamayacağımı ancak dışarıda oturacağımı, mekanı kokutamayacağımı söyledi. Şahitlerinm var. Ben lokantanın dışında yiyebildim.
Kısaca eğer toplum bir yöne kayıyorsa uymak zorundasınız. Toplum sigarasızlaşıyor. Uçakta sigara küllüğü olan koltuklar size garip gelmiyor mı artık? Bir tribülans olsa ve sigara elinde uçsa ön taraftaki kadının saçının içine girse. Aynı şekilde sigara artık restoranda da ters olmaya başlayacak. Belki ileride sokakta da.. Alışmak lazım.
Sorun koku değil. Sigara içenlerin bunu hak olarak sunmaları. Kapının önüne çıkmaları saçma bir kuralmış gibi göstermeye ve sigara için katlandıklarını zorla şerle göstermeye bayılıyorlar. Kapıda içmeyebilirler yanda bir kulübe yaptık oraya gitmeyi aşağılanma olarak görüyorlar. Niye?
O zaman sigara içenler neden evden çalışmıyorlar. Internet var. Di mi Sedatçım. Senin eleman süperse evde dumanaltı yapsın kendi mekanını evden çalışsın madem vazgeçemediğin bir serbest piyasa çalışanı. Neden ofis?
Çünkü çalışma motivasyonu ortak bir paydayı ister. Örneğin ben evimle iş yerim arasında 1000 km olan biriyim. Çalıştığım üniversite bana katlanıyor ben de o kadar yola uçağa ve masrafa. Eeeee neden? Keza ancak beni buldurlar. ben de yaptığım işle farklılık yaratıyorum. Daha ucuza çalışacak elemandan farklıyım. Tamam sigara içenler evden çalışsınlar.
her ofis mimarlık ofisi gibi yaratıcılık istemiyor. O işi 100 kişi de yapabilir. Sigara içen de iömeyen kadar vasılı olabilir. Eee ne etçez???
Alkol sayesinde kavga çıkartmak, otomobil kullanıp masumları öldürmek suçtur. Suç. Cezası ağır.
Önemli kaza nedenleri olarak, alkollü iken araç kullanmak(%23.5), hatalı sollama yapmak (%22), yorgun ve uykusuz araç kullanmak (% 17.1), yeterli sürücülük deneyimi olmamak(%16.2) ve trafiğin akışına göre hızı ayarlayamamak.
Alkol sadece %23.5 ve %76.5 diğeleri.
Sigara içmek suç değil. İzmariti atarsan seni görmezlerse kurtuldun. Ölümlü kazaya sebebiyet verecek kadar alkollü olan biri olay yerinden kaçabilir mi sence?
Alkol de sigara kadar kötü onu yasaklayalım mı demek istiyorsun. Demeyeceğimize göre anlamı yok bence.
Sigara bağımlılığını kimayasal sebebe bağlamak mı lazım. neyse ne? ben sadece yol göstermek istedim. Sıkı bir sigara tiryakisinin (günde 1.5 paket üstü) zart diye bıraktığını gördüm (babam) Sıkı bir eroin bağımlısının zart diye bıraktığını görmedim duymadım. (herhalde pek mümkün değil)
Küçümsemek değil de yol göstermek desek. KOAH hastalığı bir kabus tanımıdır ve sgiarayı bırakmada önemli bir psikolojik korkuya sebep olur. Korkusuzluk cesur olmak değildir. Korku önemli bir motivasyondur. Korunmadır. Küçümseme şeklinde görüleceğini kendi yazımda da belirttim.
Sigaradan ben hoşlanırım yahu. Cemal Süreya’nın elinde iyi gider. Ayhan Işık güzel içer. Madmen filan anlattım. Babam zart diye bıraktı ama kendince formüller uydurdu. İlginç adamdı.
Bir baktık, tezgahın altından piknik tüpü üzerinde mısır patlatmak için kullandığımız telli saçdan aleti almış. Dedik ki baba evde mısır yok, mısır patlağı mı cenın çekti. Yok ayçekirdeği almış tuzlu. Onu alete koydu. iyice yaktı çekirdekleri. Sabah akşam onu çitliyor. Prostata da iyi gelirmiş.
Çaktırmadan sorduk doktora pozitif etkisi olur mu diye? Yoo ne alaksı var dedi. Nikotin yok ki içinde diyor.
TV’de bir film vardı. Güzel aktiris rol icabı sinirleniyor sigara yakıyor. Sinirlenmesi filan fena oyunculuk değil güzel yapıyor. Sigara yakınca babam milli takım aleyhine haksız penaltı vermiş hakeme sinirlnenir gibi ayağa fırladı. Lan öyle mi sigara tutulur. Bu karı oyunculuk yapamıyo diye küfür üstüne küfür.
Gitti mutfapa kendine kabak çekirdeği yakmaya. Biz kendimizi sor tutuyoruz.
Kısaca haşa bağımlılıkla dalga geçenin bağımlılık kadar zekası yoktur.
ben de (Ömer Yılmaz da) iyi yemek bağımlısıyız.
Bağımlı olmamak lazım. hele hele sigara gibi boktan bir şeye aman ha.
Anladın sen beni.
Mimar olmak iyi mimar olmak lazım ama sigara tiryakiliği aşağıltıcı bir şey.
On yıl sonra bu tartışmalar bile komik olacak.
Alkolle karşılaştırmamın sebebi onunla ilgili özgürlüğü savunurken (benzer görüşlere sahip olduğumuzu düşündüğüm için) tutarlı olmamız gerektiği. O yüzden kendisinin toplumsal sağlık (ve canlar) için sigaradan çok daha tehlikeli olduğunu vurguluyorum.
Alkollü kaza oranı %5 olarak yazsaydın Ahmet Hocam, “yeterince açık değil imi şte” derdim. %23.5 not etmişsin..
Ben twitter’daki tartışmamızdan önce stadyumda veya vapurun açık alanında sigara içilmesi konusunda da abartılı tepki verildiğini düşünüyorum derdim, o konuda görüşlerimi yumuşattın.
Ama Ömer abi ve sendeki sigara düşmanlığı bence takıntılı ve baskıcı bir durum. Birçok başka konuya kişisel özgürlük olarak yaklaşabiliyorsunuz ama bu konuda aşırı tutucusunuz. (hadi telaffuz edeyim tekrar, bir çeşit faşizm.)
Hele sigara içmeyen adam ofiste daha çok çalışıyor kısmına hiç katılmıyorum. Yanyana aynı işi yapan kişilere %100 farkedebilen maaşlar veriliyor (ayni birim fiyata %50 daha az çalışıyor diyelim). Sigaradan dolayı %5 daha az çalışması mı adaletsizlik?
Her yoruma aynı not; sigara kullanmıyorum. Sigaranın bir 3. Dünya ülkesi kültürü olduğunu ve kullanımının medeniyet seviyesiyle ters orantılı olduğunu düşünüyorum.
Alkol ile ilgili karşılaştırmanı anladım sebebini. Sigara ve mimarlık olan ilişki zayıfladı. Kamusal mekan ve tabii sigara içilecek yer azaldı. Sigara düşmanlığımız (ki Ömer hiç içmez ben sigarillo tüttürürüm arada) bir zevk için diğerini hiçe saymak üzerinedir. Atölyemde içmeyen yok. Çok üzerime alınmıyorum.
Dediğim gibi mimarlık ile sigara ilişkisi zayıfladı. Sanırım bağımlı olanların bırakması daha uygun olacak.
İşin aslı sigara sudan daha önemli bir istence bağımlılığından dolayı da bir ihtiyaçdır. Nasıl kimseye nefes alma diyemezsek sigara içme de diyemeyiz .Nerde olursa olsun. Astımdır bilmem nedir onlar istisna. Keşke otobüslerde ve sınıfta (hatta ders sırasında) sigara içilsede dünya 5 dakikalığına güzelleşse !