Türkiye'ye Arkitera Mimarlık Merkezi'nin Fibrous Structures Workshop'una danışmanlık yapmak için gelen strüktür mühendisi Hanif Kara'yla mimarlık ve strüktür ilişkileri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Melis Göker: Türkiye’ye Arkitera Mimarlık Merkezi’nin Fibrous Structures adlı etkinliği için geldiniz. Türkiye’deki parametrik tasarım oldukça yeni bir kavram. Bu terimden ne anlamalıyız? Parametrik tasarım Mimarlık ve tasarımı hangi açılardan geliştirebilir?
Hanif Kara: Öncelikle tasarımı teknolojiden ve teknolojik gelişmelerden bağımsız düşünemeyiz, düşünmemeliyiz. Bir mimar çok iyi bir mimar olsa da olmasa da, projesi çok iyi bir proje olsa da olmasa da teknolojiden yararlanmak, teknolojik gelişmeleri takip etmek ve projesine uygulamak zorunda. Günümüzde koşullar bunu gerektiriyor. Elbette bunu sağlamanın en önemli yolu bu sürecin eğitimle başlamasını sağlayabilmek. Teknolojinin tasarımın bir parçası haline gelmesini sağlayabilecek en önemli şey eğitim. Bu yüzden de bu bağı eğitim süreciyle kurmamız gerekiyor. Mesela bu workshopta bile (Fibrous Structures Workshop)strüktür ve tasarım ilişkisi ve strüktürel algıların geliştirilmesi açısından birçok şey öğrenildi, workshop hem öğrencileri hem de eğitmenleri yeni arayışlara yöneltti. Bu anlamda workshop oldukça önemli bir adım oldu. Bu adımlar arttırılabilir. Ayrıca strüktürel çözümler ve mimarlık aslında birbirinden bağımsız olgular değil, tam tersine tasarım ve strüktür oldukça iç içe geçmiş kavramlar, bunları ayrı birer uzmanlık olarak değerlendirmemek gerekiyor.
MG: Siz bir mühendissiniz fakat tasarım dünyasına da oldukça yakın duruyorsunuz. Peki sizce mimarlık ve mühendislik arasında nasıl bir ilişki var? Sizin sürekli interdisipliner bir takımla çalıştığınızı biliyoruz. Çalışmalar esnasında bu farklı disiplinleri nasıl birleştiriyorsunuz?
HK: Aslında mimarlık ve mühendislik ayrı, birbirinden tamamen bağımsız disiplinler değil. Bu ayrı kavramları bizler kafamızda oluşturuyoruz ve mutlaklaştırıyoruz. Aslında sınırlar kafamızda başlıyor. En zoru önyargılarımızdan kurtulmak aslında. Bence önemli olan çalışmak ve üretmek. Birçok mimar bol bol konuşuyor ve çok az üretiyor fakat asıl mesele önce üretip daha sonra ürünlerin üzerinden konuşabilmek. Biz takımımla birlikte bunu hayata geçiriyoruz, önyargılarımızı temizliyoruz ve öncelikle üretiyoruz.
MG: Adams Kara Taylor’un kurucuları ve yöneticileri arasında yer alıyorsunuz. Firma olarak yaptığınız işleri design – led olarak tanımlıyorsunuz. Design – led kavramından ne anlamamız gerekiyor?
HK: Biz design – led kavramıyla tasarım ve işlevi birleştirmeyi deniyoruz. Mesela çok güzel bir koltuk gördünüz. Koltuk estetik açıdan gerçekten muhteşem fakat bu koltuğa oturmak istemeyebilirsiniz, yani koltuğun sadece güzel olması yeterli değil. Ayrıca hiç beğenmediğiniz, “güzel” bulmadığınız bir koltuğa da keyifle oturabilir ve rahat edebilirsiniz. Hem beğenilebilecek hem de rahat edilebilecek bir koltuk tasarlamak, design – led bizim için bu. Bunu yapmak elbette zor olanı. Biz tüm tasarım kavramına bu perspektifle bakmayı ve bunu yaparken de ürünü ve tasarımı teknolojiden koparmadan gerçekleştirebilmeyi deniyoruz.
MG: Zaha Hadid, Alsop Mimarlık, Foreign Office Architects, Foster and Partners gibi birçok önemli mimarlık ofisiyle çalıştınız. Mimarlarla çalışırken bir strüktür mühendisi olarak ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
HK: Aslında pek fazla zorlukla karşılaştığımı söyleyemem çünkü benim mesleğim sorunları çözebilmek, benim işim bu. Teknolojik gelişmeler artık her türlü formu tasarlayabilmemize olanak tanıyor. Elbette doğru formu doğru malzemeyle tasarlamak da oldukça önemli. Aslında strüktüre dair zorlukları yaratan bizleriz, bu zorlukların hepsi kafamızın içinde. Benim zorlandığım nokta strüktür çözümlemesinden öte mimarların önyargıları.
MG: Peki Türkiye’den mimarlarla çalışmayı düşünüyor musunuz?
HK: Türkiye’den mimarlarla çalışmayı aslında çok isterim fakat önümüzde şu anda böyle bir proje yok. Ayrıca İngiltere’den Türkiye’ye iş yapmanın bazı ekonomik zorlukları da var, mesela İngiltere’de fiyatlar çok yüksek, bu da buradaki mimarları zorlayabiliyor. Fakat bu sıkıntıları kısa bir süre içersinde aşmayı planlıyoruz. Türkiye’den çok beğendiğim, çalışmak isteyeceğim birçok mimar var.
MG: Arkitera’nın workshopunda öğrencilerin çalışmaları ve ürünleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
HK: Gerçekten çok iyi ürünler çıktı. Bu kadar başarılı çalışmaların sadece bir hafta içerisinde gerçekleştirilmiş olması oldukça şaşırtıcı. Bu sürecin hem öğrenciler hem de katılan eğitmenler açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum.
MG: Workshopun amaçlarından bir tanesi de İslam sanatı ve mimarisinde kullanılan desenlerin incelenerek bu desenlerden yola çıkarak bugünün formlarına ulaşmaktı. Sizce çalışmalar bu hedefe ulaşabildi mi? İslam mimarisi ve sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
HK: İslami desenlerden yola çıkıldığı doğru fakat bunlara apayrı bir yorum getirilemedi, bu kısmı sanki biraz eksik kaldı. Son olarak Harvard’da yapılan açıklamalardan da gördüğümüz gibi İslam sanatının geometrisi gerçekten de oldukça gelişkin. İslam mimarisini çok beğeniyorum çünkü bu mimaride ışık, havalandırma ve sürdürülebilirlik gibi kavramlar doğal yollardan, sadece planlamayla çözülebilmiş. Günümüzde yüksek teknolojiyle inşa edilen birçok binada daha gelişkin bir teknoloji kullanılmış. Sürdürülebilir tasarım açısından İslam mimarisinin bize kaynaklık edebileceğini düşünüyorum.
Zamanın Ötesinde Tasarım Kaşifleri #7: Prof. Hanif Kara Konferası
Mimarlık ve strüktürel tasarım kavramlarını bir bütün olarak ele alan Hanif Kara, Geberit’in davetlisi olarak “Zamanın Ötesinde Tasarım Kâşifleri #7” etkinliği kapsamında 10 Aralık’ta Türkiye’ye geliyor. Etkinlikte Hanif Kara’nın yapacağı sunumun ardından Emre Arolat’ın katılımıyla sohbet oturumu düzenlenecek. Konferansa https://tasarimkasifleri2019.eventbrite.com adresinden kayıt olabilirsiniz.