Ödül Tutarları, Jüri Seçimleri ve Sonuçlar Odaklı Değil de Süreç Etkin Bir Yöntemi Önemsiyoruz

Türkiye'de düzenlenen mimari ve kentsel ölçekteki yarışmaların katılımcıları arasında isimlerini çokça duyduğumuz genç mimarlar Ramazan Avcı ve Seden Cinasal Avcı ile yarışmalar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Derya Yazman: Şehircilik, Kentsel tasarım ve mimarlık konularının kavramsal olarak farklılaşma durumunu, ülkemizde gerçekleşen yarışmalarda da teknik açıdan (şartnamenin hazırlanış, proje alanın sınırları, ölçek, vs. konularda) görebiliyor muyuz? Yoksa bir karmaşa mı söz konusu?
Ramazan Avcı:
Ekip olarak kısa yarışma tecrübemizde, “şartname, proje alanı sınırları, ölçek” gibi konular özelinde ve proje yarışmalarının genelinde, önceden kestirilemez, karmaşık süreçler yaşadığımız örnekler çoğunluktadır. Fakat bunun söz ettiğiniz türden “kavramsal farklılaşma durumunu” nun olmamasından mı, yoksa bu işin genel doğasından mı kaynaklandığından emin değilim.

Aslında birçok yarışmanın başlığında, yarışmanın öznesi sayılabilecek konunun ardından “Ve Yakın Çevresi” söz öbeğinin geldiğini anımsarsanız, en azından kentsel tasarımın veya peyzajın da önemseniyor olduğuna inanabilirsiniz. Fakat yarışmanın konusunda yer alan bu vurgunun, ürünlerin değerlendirilmesi ve de ardından seçilen işin uygulama sürecinde diğer bilindik kriterlere nazaran ne kadar ciddiye alındığı çoğu kez tartışılır. Mesela yapı ihtiyaç programına yapılacak müdahaleleri önceden yüzde on gibi bir üst limit ile sınırlarken; yakın çevreye, kente dair söylenen ve önerilen birçok şeyin yarışma sonrası “değiştirebilir, vazgeçilebilir, olmasa da olur” olduğu jüri ve idarelerce ortama vazedilmiştir.

Çok yakın bir örnek olarak Denizli Hükümet Konağı Mimari Projesi Ve Yakın Çevresi Kentsel Tasarım Projesi Yarışması sonrası yakın çevreyi ve kenti oldukça ilgilendiren “yolun alta alınması” meselesine jüri tarafından –biraz da gelen yoğun eleştiriler sonrası- “o yol alta alınmasa da olur”, projede korunması öngörülen bir bina meselesine de idare tarafından “o bina yıkılsa da olur” denmiş ve her iki konuda da müellifin değil, sürecin diğer aktörlerinin işaret ettiği haliyle uygulamaya gidilmiştir. Aslında bu yaşananlar – tabii eğer soruyu doğru anladıysam- değindiğiniz “kavramsal farklılaşma” konusu özelinde bir farkındalığın henüz zihinlerimizde ve pratiğimizde çok da oluşmadığını gösteriyor.

DY: Yerel yönetimlerin farklı ölçeklerde açmış olduğu yarışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce amaca yönelik mi gerçekleşiyor?
RA:
İdareler hangi amaçlarla proje yarışması açıyor? Bunu kimsenin kestirebildiğini sanmıyorum, fakat birçok yarışmada birincilik elde etmiş ve haklı olarak projelerinin artık uygulanmasını bekleyen Ervin Garip’in, İzmir’deki yarışmalar sempozyumunda dile getirdiği “biz hiçbir idareyi kolokyumlardan sonra görmüş değiliz, artık kolokyumların ertesi de olsun” temennisi sorunun ikinci kısmına cevap veriyor aslında.

Değerlendirmeme gelecek olursam, ülkedeki neredeyse hiçbir örgütlenmede demokratik bir yapı göremezken, yerel yönetimlerde bunu görememek sanırım kimseyi şaşırtmıyordur ve durum bu iken soruda değindiğiniz “amaç”ların da gerçekte birkaç kişinin öngörüsünden oluştuğunu söylemek yanlış olmaz galiba. Her yarışma ilan edildiğinde oldukça sevinen biz mimarların, aslında yarışma açılma gereksinimlerini hiç sorgulamaması ise hayli ilginçtir. Belki de yapılması gereken öncelikle tüm bu amaç ve beklentilerin kent bağlamında, kentli ve uzman kişilerce meşruiyetini ve yapılabilirliğini sorgulamak, sonrasında proje yarışması açmaya karar vermektir. Aksi takdirde, kamuoyu oluşturamamış, uygulanmayan, hatta projelendirilmemiş ürünlere sahip süreçlerden öte bir şey elde edemeyeceğiz. Elbette istisna olarak olumlu örnekler hatırlanacaktır, fakat Türkiye, aynı kentte, aynı arazide, aynı programla farklı zaman dilimlerinde açılan ve sonuçların uygulamaya dönüşemediği proje yarışmalarına da sahiptir.

DY: Çok sayıda yarışmaya katıldınız ve ödüller aldınız. Katıldığınız yarışmalarda yarışmanın teknik yapısından (şartname gibi) kaynaklanan temel sorunlarla karşılaştığınız oldu mu? Olduysa hangi yarışmalarda ve ne gibi sorunlar olduğunu kısaca açıklayabilir misiniz?
Seden Cinasal Avcı:
Benim açımdan şartnamenin bir sorun olarak sivrildiği özel bir örnek olmadı. Zaten birçok yarışma şartnamesinin de daha önceki yarışmaların şartnamelerinden kopyala-yapıştır yöntemiyle oluşturulduğunu biliyoruz. Bir birine yakın işleve sahip yapı programları söz konusu olduğunda bu yapılanın normal göründüğünü de söyleyebiliriz. Fakat çoğunlukla uygulama projesi aşamasında şartnamelerde yer almış ihtiyaç programları neredeyse yeniden oluşturuluyor ya da gerçekten önemli bir bölümü revize ediliyor. Peki, neden bu iş proje yarışması ilan edilmeden önceki süreçte yapılmıyor da sonrasına bırakılıyor? Bu benim de cevabını çok merak ettiğim bir soru.

Yarışmaya katılan neredeyse tüm ekiplerin, yukarıda sözünü ettiğim ve gerçekleşmesi muhtemel süreçleri bilmesi ya da az çok tahmin etmesine karşın, yine de şartnamelere sahip olduğundan daha fazla değer atfedip, sonuçları yine şartname referanslı yapılanlar-yapılmayanlar çetelesi üzerinden değerlendirmesi ise bence işin kötü tarafı. Şartnamenin bu denli “kutsal kitap” muamelesi görmesinin biraz da yarışmaya katılan ekiplerin eşit şartlarda, aynı kurallara uyarak yarıştığının güvencesi olarak görülmesinden ileri geldiğini düşünüyorum, bunun haksız bir refleks olmadığı da ayrı bir gerçek.

DY: Bir yarışmaya hazırlanırken o projeye yönelik değerlendirdiğiniz en önemli kriteriniz ne olur? Örneğin, katılımı ön planda tutmak adına proje alanında yaşayanların görüşlerini almak gibi çalışmalarınız oluyor mu?
SCA:
Aslında yarışmalar özelinde en önemli kriterimiz “dilsiz” olma tuzağına düşmeden daha önce söylediklerimizden farklı bir şey söyleme çabasıdır. Kendi üretim süreçlerimizde jenerikleşmiş işler üretmek, üslup peşinde koşmaktansa, arayışta ve araştırmada olma hali çok daha fazla ilgimizi çekiyor. Ve tabii ki yarışmaya konu olan yerin ne söylediği üzerine kafa yoruyoruz, işin oraya ait olmasına özen gösteriyoruz.

Verdiğiniz örneğe gelirsek, henüz proje alanında yaşayan gruplar üzerinde anket veya benzeri gibi bir araştırmamız olmadı, fakat girdiğimiz proje yarışmalarında mümkün olabildiğince, kenti bilen veya orada yaşantısını sürdüren mimar arkadaşlarımızı sürece dâhil etmeye ve danışmanlık almaya çalışıyoruz. Katılımcılığı sadece orada yaşayanlardan ibaret görmüyoruz. Mesela çekirdek bir ekibimiz yok, söz konusu olan yarışmaya hevesli olan arkadaşlarımızla ekip olduğumuz çok örnek bulunmakta. Hazırlanma sürecinde olabildiğince çok sesli, alternatif fikirleri de kapsayarak o konuya ve duruma özgü bir fikir üretme çabasında oluyoruz. Ödül tutarları, jüri seçimleri ve sonuçlar odaklı değil de süreç etkin bir yöntemi önemsiyoruz. Jüri her ne kadar sonuç ürün üzerinden değerlendirme ve okuma yapsa da, biz kendi kritiğimizi sonuçlar açıklanmadan önce süreç üzerinden yapmaya çalışıyoruz. Jüri seçimleri üzerinden tümdengelim yapmaktansa söz konusu işin hedeflediği sözü, jüriye ve ortama ne kadar söyleyebildiği ile ilgileniyoruz.

DY: Çok sayıda yarışma yapılıyor ve çok iyi sonuçlar elde edilmesine rağmen projelerin hayata geçirildiğine pek şahit olamıyoruz. Sizce bunun temel nedeni nedir? Yerel yönetimler mi, yasalar mı, maliyet sorunu mu ya da işveren ve müellifler arasında uzlaşma sağlanamaması mı?
RA: İkinci sorunun cevabında biraz değinmiştim burada da tekrarlamak istiyorum, aslında proje yarışması öncesi amaçlananlar sadece ufak bir grubun (belediye başkanı, bakan, rektör vs.) öngörüsünden oluşuyor.

Yani kamuoyu oluşturamamış, yapılabilirliği tartışılmamış, karar verici dışındaki diğer yönetim kadroları ve en önemlisi kentli veya kullanıcılar tarafından çok da içselleştirilmemiş, dışa kapalı süreçler yürütülüyor. Bu projelerin uygulanması da, başta söz ettiğim kişinin, kişilerin öngörüsünün gücüne, sonuç ürüne olan inancına, görevde olduğu süreye, maliyete vb. gibi birçok değişkene bağlı olarak gerçekleşiyor ya da gerçekleşmiyor.

DY: Kamu arazileri dışında, yarışma projelerinin uygulanamamasındaki önemli etkenlerden biri kamulaştırma maliyetlerinin karşılanamaması diyebilir miyiz? Sizce bu durumu ortadan kaldırmak adına başka ne gibi yöntemler ya da araçlar kullanılabilir?
RA: Aslında bu konuda pek bilgi sahibi sayılmayız, her hangi bir yöntem ve araç söyleyemeyiz.

DY: Çankaya ve Denizli yarışmaları gibi önemli yarışmalarda birincilik ödülünüz var. Projeler şu an ne aşamada? Uygulanıyor mu? Belediyeler ile yarışmalar sonuçlandıktan sonra ilk ne zaman irtibata geçtiniz?
SCA:
Denizli Belediyesi Hizmet Binası Yarışması sonrası idare ile çok uyumlu bir süreçte, biraz programı revize ederek. Fakat projenin olumlu bulunan niteliklerini kaybetmemesine çaba harcayarak uygulama ve detay projelerini hazırladık ve teslim ettik. Fakat biraz Denizli Belediyesi’nin büyükşehir belediyesi kabul edilmesinin söz konusu olması, biraz da belediye başkanının görevinden ayrılması ve yeni bir yönetimin işbaşına gelmesi nedeniyle süreç biraz kesintiye uğramış durumda, biz de yeni gelişmelerden haberdar değiliz ve beklemekteyiz.

Çankaya Belediyesi Hizmet Binası ve UCE Konser Salonu Yarışması sonrasında ise ilk toplantımızı geçtiğimiz günlerde yapabildik, belediyenin genelde olumlu tavrına karşın henüz net bir gelişme olduğu söylenemez.

Etiketler

Bir yanıt yazın