Turhan Kayasü ile sağlık yapıları üzerine söyleşi.
M. Turhan Kayasü: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 1969 yılında mezun olduktan sonra ilk olarak İngiltere’ye çalışmaya gittim. Döndüğümde büromu kurarak serbest çalışmaya başladım. 1982 yılının başlarında Suudi Arabistan’a giderek orada 7,5 sene kaldım ve çeşitli projelerde çalıştım. Bu projeler genelde sağlık yapıları üzerineydi. Dolayısıyla sağlık yapıları konusunda ciddi bir şekilde çalışmaya başlamam Arabistan’da oldu. Sağlık Bakanlığı bünyesinde koruyucu hekimlik binası ile çalışmalarım başladı. Daha sonra Sağlık Bakanlığı’nın genel yerleşke planlamasında, Sağlık Bakanlığı’nın tip projelerininin hazırlanmasında çalıştık. Yurt çapında geliştirilen, yüz, iki yüz ve dört yüz yataklı genel hastanelerin konsept projelerinde çalıştıktan sonra, yüz yataklı tipleri geliştirdik. Bu arada oranın çok büyük hastane kompleksi olan King Fahd Medical City Kompleksi’nin psikiyatri hastanesinin kontrolörlüğünde bulundum. Milli Muhafızlar’ın, uzun dönemli bakım ünitesi projelerini tasarladık. Son yıllarda Türkiye’de sağlık yapıları konularında çalışmalarımı sürdürüyorum. Aynı zamanda Bilkent Üniversitesi’nde tasarım, yapı ve malzeme bilgisi derslerini veriyorum.
MTK: Ben yurtdışından dönünce Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevliliği yaparken, Türkiye’de gündeme otursun diye dördüncü sınıflara hastane projesi verdik. Mimarlık öğrencilerinin okul yıllarında akademik seviyesinde uzman kişilerin gözetimleri ve kritikleri çerçevesinde bu tür projelerle tanışması ve o disiplini alması çok önemli. Sağlık yapılarını tasarlarken amaç, hem hastalar hem de sağlık hizmeti verenler için yüksek standartta bir çevre oluşturmak olduğundan, estetik boyutlarından ziyade iyi işleyen bir mekanizma kurgulamak gerekir. Çünkü fonksiyon ilişkileri insan hayatı ve psikolojisi ile doğrudan ilişkilidir. Özellikle personelin verimliliği açısından, alan kullanımlarını personelin dolaşımını en aza indirecek şekilde çözmek gerekir. Departmanlar arası ilişkiler bu anlamda çok önemlidir. Burada mimarın bir diğer görevi de hastaları korku ve endişelerinden uzak tutan, onlara bir hastane yapısında olduğunu hissettirmeyen, güven, konfor gibi temel insani ihtiyaçların karşılandığı ortamlar oluşturmaktır. Yönlenmelerde rahatlık sağlanarak, yapı kolay okunabilir olmalıdır.
Hastane projelerine başlarken, herşeyden evvel hastanenin nasıl bir hasta grubuna hizmet vereceği tespit edilir. Bundan sonra işletim politikasının belirlenmesi gerekir ki, bu hastane programını ve ilişkileri etkileyen bir faktördür. Bütün hastane ile ilgili foksiyonların ve bunların nasıl işletileceği konusunda politikaların baştan saptanması projeyi sağlıklı kılar. Bundan sonra hastanenin işletim politikasına bağlı olarak ihtiyaç programı ortaya çıkar. Önce 1/500 ölçekte departmanlar ve büyüklükler, bu departmanların ilişkileri, ana ulaşım aksları kısaca binanın ana kurgusu ortaya çıkartılarak, küçük ölçekte departmanların içlerinin tasarımına geçilir. Hastane yapılarının yatak blokları dışında, yatay olması tercih edilir. Dikey bağlantının zorluğundan dolayı mümkün olduğu kadar az katlı olması istenir. Birçok ilişkili departmanın bir arada çözülmesini kolaylaştırmak için, binayı mümkün olduğu kadar yatay çözmekte fayda vardır.
1/200 projeler çizilip üzerinde tartışıldıktan sonra, doktor ve hemşirelerle birçok toplantı yapılır. Burada mimarın konuya hakim olup “master mind” – yani yönetmesi diyebiliriz- yapması çok önemlidir, aksi takdirde herkes kendi alanının önemli olduğunu ileri sürüp gereksiz büyük mekanlar isteyebilir. Ülkemizde doğrudan mimarlarla, mimariye çok yatkın olmayan gruplar projeyi tartışabiliyor ve burada yanılgılar ortaya çıkabiliyor. Oysa bazı ülkelerde, medikal insanlarla mimarlar arasında, “health planner” denilen bir grup insan var. Görevleri her iki tarafıda tanıyıp mimara tercüman oluyorlar. Böylelikle mimar ve medikal insanlar onlarla muhattap oluyorlar. Bu daha fazla İngilterede gördüğüm bir kurumdu. Medikal insanlarla da toplantı yapılsa, devrede hep health planner vardı. Türkiye’de de zaman içinde sanırım böyle bir kurum gelişebilir. Ülkemizde bu rolü bazen başhekimler ya da hastaneye atanan bir grup doktor üstleniyor, ama mimarlığa uzak olan bu gruplardan dolayı sıkıntılar yaşanabiliyor. Halbuki arada her iki tarafıda anlayan, hem mimariyi bilen hem de tıp konularını medikal teknolojiyi bilen bir uzmanın bulunması, hastane planlamasının daha sağlıklı bir aşamada yürütülmesini, sürecin daha kısa sürede netleşerek, kararların daha çabuk çıkmasını sağlayabilir. Bir de işin işleyişini sistematik açıdan hızlandırabilir.
MTK: Şimdi demin anlattığım sürece çok bağlı kalınarak yapılmadığı için binalar, birçok hastane kurgusunda rasyonel olmayan şeyler gözlemliyoruz. Alan kullanımında bu bahsettiğim kriterler çok da göz önüne alınmıyor. Tasarım süreçleri ve işletim, keyfi ve rastgele yapıldığı için, yetkin eller tarafından yapılmadığı için birçok aksaklıklar olabiliyor. Hastanenin iyi bir hizmet verebilmesi için mimarisinin çok iyi çözülmesi lazım.
Mesela 70’lerin İngiltere’sinde sağlık sistemine baktığımızda bir referans sistemi görüyoruz. Önce bir mahalle doktoru var ve pratisyen seviyesindeki bu semt doktorlarına görünüyorsunuz. O sizi gerekirse daha üst düzeyde bir sağlık kurumuna havale diyor. Yani bir filtrasyon yapılarak, nezle ya da grip olanlarında hastanelere giderek yüklenmesi engelleniyor. Evvelki sene Dünya Bankası desteğiyle Azerbaycan’ın kamu sağlık sektörünün geliştirilmesi projesinde çalıştım. Sağlık sektörü projesi kapsamında belli plot bölgelerde mevcut sistemin günümüz teknolojisine ve sağlık sistemine uygun olup olmadığını tetkik edip rapor verdik. Bunların pek de günümüze uygun olamayacağı sonucuna vardık. Dünya Bankası, WHO, UNESCO gibi kuruluşlarla beraber, mevcut yapıları iyileştirmek yerine yeni bir nesil sağlık sisteminin önerilmesine karar verdik. Bu projeye göre finans ve işletme olarak, hem mevcut personelin yeni sistemlere göre eğitilmesi, eksik personelin, sisteme katılması ve yeni nesil hastanelerin elde edilmesi kararı aldık. Bunun neticesinde tip projeler, hazırladım. En alt seviyede kırsal yerleşimlerden başlayarak, büyük hastanelere referans verecek bir sistemde, sonra daha büyük yerleşmeler için bölgesel poliklinik, ayakta tedavi merkezleri, onun üstünde 100 yataklı hastane şeklinde bir hiyerarşik düzen kurularak, bunula ilgili projeler tarafımızdan geliştirildi. Şu an bunlar inşaat aşamasında. Türkiye’ye baktığımızda nispeten onlardan daha iyi bir sistem görüyoruz. Ama bizim de iyileştirmeye ve hiyerarşiye gitmemiz gerekebilir. Türkiye’de özel sektör de sağlık sektörüne girdiği için, standartlarda bir yükselme oldu. Maddi olanakları yüksek kesimler için olanaklar çoğaldı denilebilir.
MTK: “Public Health Group”, yani “Kamu Sağlık Grubu” denilen ve UIA’ya bağlı olarak dünyanın her yerinden akademisyenler ve uygulamacıların, sistematik bir şekilde buluşarak sunumlar yaptığı bir toplantıya katıldım. Bu toplantılarda katılımcılar kendi yaptıkları projeleri taktim ediyor. Yüzyirmibeş kişilik bir gruptuk ve yaklaşık altmış adet proje ve bildiri vardı. Gelişmiş toplumlarda bakıyorsunuz, sağlık sektörü ana problemlerini çoktan halletmiş olduğu için, işin çok daha refine tarafına bakabiliyorlar. İnce detaylara, renk, algılama, ışık, sürdürülebilirlik gibi konular üzerinde duruyorlar. Ama bizim memleketimizde hala bunlar çok bilinçli değil. Bir an evvel bir tesis elde etme peşinde oldukları için, bunlar ihmal edilebiliyor.
Konferansta ilginç örnekler vardı tabii. Mesela Floransa’da bir çocuk hastanesini gezdik. Burası İtalya’nın, hatta dünyanın en eski çocuk hastanesinin günümüze uyarlanması ile ilgili bir çalışma örneğiydi. Eski binanın ek bina ile yeni bir sağlık kompleksi olarak ortaya çıkması Azerbeycan’da bizim de önerdiğimiz bir çözümdü. Mevcut yapıların korunup, yüz yataklı kent hastanelerinin örnek olarak, yine sağlık amaçlı idari bina olarak kullanılması gibi uygulamalar önermiştik. Dünya’da da bu tür örneklerle karşılaşıyoruz. Mevcut eski yapıların uzun dönemli bakım üniteleri olarak kullanılması da uygun olabilir.
MTK: Mesela burada önemli olan temel ilke artık insanların hastaneye değil de, otel gibi tertemiz, canlı, ışıl ışıl bir mekana girdiği havasının yaratılmasıdır. İnsanlara hastaneye geldiklerinde sağlıksızlığı, ölümü hatırlatan ortamlar değil de, yaşamı, eğlenmeyi, hayattan zevk almayı düşündüren, hastaya moral veren mekanlar tasarlamak amaç olmalıdır. İyi aydınlatma, özellikle doğal ışık ve güzel manzara olanaklarının hasta psikolojisi için önemi büyüktür. Bakım kolaylılığı ve dayanıklılığı esas alınarak seçilen malzemelerin, dokuların ve renklerin belirli bir kalitede, sıcak bir ortam yaratması istenir. Malzemeler, dayanıklı, bakım ve temizliği kolay, kir, leke, yıpranma göstermeyen, yangına dirençli, bakteri barındırmayan özelliklerde seçilmelidir. Genel ve ıslak alanlarda, bu özelliklere ek olarak kaymaz melzemeler kullanılmalıdır.
Ülkemizde de son yıllarda sağlık sektöründeki gelişmeler, sağlık hizmetinin özel sektöre açılması ile hasta odaklı hastane mimarisinin gittikçe daha da önem kazandığını düşünüyorum.
DEK: Çok teşekkürler zaman ayırdığınız için.
MTK: Ben teşekkür ederim.