19 Mayıs Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Derya Oktay, Arkitera Kampüste Projesi kapsamında Türkiye'deki mimarlık okullarının durumunu anlamak üzere yönelttiğimiz soruları cevapladı.
Derya Oktay: Fakültemiz yeni bir fakülte bildiğiniz gibi, geçen yıl sadece mimarlık bölümüyle açıldı. Bu bir seneyi de oldukça eski ama iyileştirilmiş başka bir eğitim binasında. Öncelikle fiziksel boyutta biz ana kampüste değiliz, ana yerleşke Kurupelit’te. O biraz kente uzak diyeyim. Bizim fakültemiz ise, 19 Mayıs Üniversitesi’nin ilk kurulduğu, mini bir kampüs. 45 yıl önce Tıp Fakültesi varmış, şimdi Güzel Sanatlar Fakültesi, Konservatuar, Meslek Yüksekokulu ve biz varız. Bize de en büyük binayı verdiler, biz de burayı iyileştirdik. Avantajımız kente çok yakın olmamız. Diğer ana yerleşkelere göre daha yeşillikler içerisinde, daha insan ölçeğinde mekanlarla çevrili bir yerdeyiz.
Fakülte olarak Samsun’la ilişkimize gelince, kent ve üniversite ikilisi anlamında daha önce de çok düşünmüşlüğüm var. Şöyle ki; 2005’te konuk araştırmacı olarak bulunduğum Michigan Üniversitesi’nde geçirdiğim 2,5 ay içinde Michigan Üniversitesindeki 2 kampüs ile bulundukları şehir arasındaki ilişkiyi incelemiştim. Üniversite kent ilişkisinde bizde olmayan henüz açmadığımız bir enerji boyutu var. Yani çevre ve enerji boyutu var mesela; hem kültürel hem bilimsel hem eğitsel hem de çevre boyutu var. Dolayısıyla ben orada o güçlü ilişkiyi gördükten sonra yapılan her işe “kente ne katkımız olabilir?” diye bakıyorum.
Bulunduğumuz kent, Samsun ise yüzü Batı’ya dönük bir kent. Her ne kadar kültürel etkinlikleri tabii ki İstanbul ve Ankara’yla kıyaslanamasa da gelişmeye çok açık, halkı da bilinçli ve eğitim düzeyi yüksek. Ve en önemli şansımız mimarlık fakültesine çok büyük bir hevesleri olması. Kentin değişik kuruluşlarıyla olan ilişkilerimizde bu ortaya çıktı, çok büyük destek görüyoruz her anlamda. Sponsorluklar olsun, eğitim açısından bir ihtiyaç olsun Samsun Mimarlar Odası Başkanı’ndan başlayarak çok değerli mimarlarından hemen talebimize çok olumlu bir şekilde yanıt alarak eğitime katkılarını alabildik en başta. Bu benim için çok önemli çünkü sadece akademik araştırmayla sınırlı çalışmalar içinde olan bir kadronun yeterli olacağını düşünmüyorum. Tabii ki bu anlamda da kendimizi her zaman geliştirmeye çalışıyoruz ama mesleki pratikle eğitimi birleştiren bir çerçeve sunmak istiyoruz.
Kente katkımızı iki düzeyde aktarabilirim. Birincisi eğitim anlamında; daima öğrencileri önce kenti anlayarak çalıştırmaya teşvik ediyoruz, yani içinde bulundukları kentten ve kentliden daima bir şeyler alarak, proje konularını verirken daima onlara yararlı olacak, kente katkıda bulunacak projeleri seçiyoruz. Sadece fiziksel çevreyi inceleyerek projeye analiz bulgularını aktarmalarını değil, kentliyi de anlayarak, konuşarak, tanıyarak çalışmalarını sürdürmelerini daima söylüyoruz. Hem fiziksel hem sosyokültürel anlamda sürdürülebilirlik adına bütüncül tasarımı hedefleyen, bulunduğu çevreye duyarlı, kültüre duyarlı ama öte yandan bilime, uluslararası ortama da aşina olan meslek insanları yetiştirmek istiyoruz. Bu çerçevede her şeye çok boyutlu bakıyoruz, disiplinlerarası ilişkiler çok önemli. Dolayısıyla projelerimize ve zaman zaman jürilerimize diğer alanlardan meslek temsilcilerini çağırabiliyoruz. Mesela Ashraf Salama ile başladık. Prof. Ashraf Salama, mimarlık eğitimi alanında araştırmalarında, hakikaten dünyada önde gelen isimlerdendir. Onu davet ettik, onunla bir seminer ve çalıştay düzenledik. Öğrencilerimizle bir araya getirdik. Türkçe bir bölüm olmasına rağmen İngilizce program da hazırladık. Yabancıları da daha şimdiden eğitim kadromuza davet ediyoruz, katıyoruz. Bu gelişmeler heyecan uyandırdı. Örneğin Cengiz Bektaş hocamızı davet ettik. Çok güzel bir seminer düzenledik. Bunun gibi çalışmalar çok ilgi topladı çünkü Samsun’da mimarlık fakültesi çok yeni olduğu için heyecan var. Ayrıca yurtdışından hocalarımız geldi, ABD’den profesörümüz var, İran kökenli bir hocamız var. Tüm bu çalışmalara rektörümüz çok büyük destek verdi. Ayrıca araştırma düzeyinde projeler yaparak Samsun’a katkı vermek istiyoruz ki bu anlamda da şimdiden TÜBİTAK’ın benzeri bazı projelerimize destekleri var.
Onun dışında tabii ki bulunduğumuz yerleşkenin mekanlarına çeki düzen vermek istiyoruz, iki tane avlumuz var. Çok kötü vaziyetteler şu anda. Ek bir kapı açılacak, içinde sert bir zemin, yumuşak zemin bir tasarım yapacağız. Ayrıca ön plazayı, ki bizim için çok önemli bir yer, eğitim vb. amaçlarla nasıl kullanabiliriz ona bakacağız. Hatta 1. sınıf öğrencilerimizin son projesi de buranın tasarımı olacak.
Şansımıza burası hazır bir binaydı ve bazı değişiklikler ile kullanılabilir hale getirdik. Bazı mekanları birleştirerek daha büyük hale getirdik, biraz renk katmaya çalıştık ama çok da fazla müdahale edemedik çünkü bunun için fazla iznimiz yok. Hem bütçeyle ilişkili hem de zamanlama açısından da ilerleyemediğimiz durumlar oldu çünkü bir an önce bitmesi gerekiyordu eğitime başlayabilmemiz için. Ama dış mekanlarda daha özgürüz. Giriş holümüzü ele alıyoruz şimdi. 1. sınıf öğrencileri ile başlıyoruz şimdi, yaptıkları temel tasarım projeleriyle, enstalasyonları sergilenecek alanda. Hem onların gurur duymalarını sağlayacak hem de kalıcı bir şekilde dekore etmiş olacağız mekanımızı. Bir sergi mekanı da olacak orası aynı zamanda, yani sadece geçiş mekanı değil.
Doğrusu benim için kolay değildi. Hiç bilmediğim bir şehir Samsun’dan teklif gelince, 3 günlük bir tanıma ziyaretinde gördüklerim üzerine gelmeye karar verdim. Gerçekten mimarlık fakültesi kurulması için gördüğüm heves, beklenti hem üniversite düzeyinde, hem kentliler düzeyindeydi. Çok destekleneceğimi yani fakülte olarak çok önemseneceğimizi hissettim. Bunu tüm yöneticiler bilir; eğer üst otorite desteklemez ise kolay değildir işler. Dolayısıyla çok güvenle geldim neyse ki hiç pişman olmadım, rektörümüz de çok büyük destek ve anlayışla bizim için elinden geleni yapıyor.