EUROPAN 8'de Zeytinburnu arazisinde birincilik ödülünü kazanan Carole Pralong ile söyleşi...
Carole Pralong (CP): Zeytinburnu arazisini seçmemizin temel nedenlerinden ilki konusunun “sosyal çeşitlilik” olması ve tabii arazinin iki kıtaya yerleşmiş İstanbul kentinde bulunmasıydı. Bu konunun bu arazide gündeme getirilmesi bizi çok heyecanlandırmıştı.
Kent üzerine çalışmak, nüfusu üzerine de çalışmak demektir. Bu soruya kentsel tasarım perspektifinden cevap vermek, sorunsala nasıl yaklaştığımızı gösterebilmek açısından bizim için bir imkandı.
Zeytinburnu, aynı zamanda kent merkezine ve sınırlarına ilişkin de soruları barındırır. Kentsel yenileme çerçevesinde periferi sorununu gündeme getirir. İstanbul’dayken MIPIM 2004’e katılan bazı yatırımcıların proje önerilerini görme fırsatı da bulmuştuk. Bu projeler belirli bir kent fikrini yansıtıyordu: segregasyon / dışlama / güvenlik.
Yarışma konusunun zorlayıcı yanı, söz konusu projelere alternatif getirebilmekti. Kimin için inşa ediyoruz? Dışlama sisteminin sınırları nedir?
CP: Projemizin en güçlü tarafı, arazinin mevcut verilerini avantaj olarak ele alarak, karmaşık bir süreç içerisinde dönüştüren bir kentsel strüktür önermesiydi. Nüfus, topoğrafya, boşluklar, camiler gibi sembolik mevcut yapılar, boş bloklar İstanbul gerçekliğine mümkün olduğu kadar yaklaşabilmek için dikkatle incelendi. Bu süreçte, kent, projenin farklı fazlarını takip ederek, kendisini yeniden üretecektir.
CP: Zeytinburnu birkaç avantaja sahip. Denize ve tarihi kent merkezine oldukça yakın olan bölge, toplu taşıma ile de rahatlıkla ulaşılabilir durumda. Kentsel yenilemenin, mevcut bölge sakinlerini kent merkezinden öteye, periferiye atma ve onun yerine daha zengin bir sınıfı davet etme tehlikesi var. Bu sosyal alanlar, kentin, zayıf binaları yenileyerek kendi içinde daha yoğunlaşmasını olası kılıyor. Kent yetkilileri de düşük gelirli sosyal gruplara daha kaliteli yaşam alanları verme veya bu alanları kamulaştırarak bir spekülasyon süreci üzerinden iyileştirme çabası arasında kararsız kalıyorlar.
Bu bağlamda, İstanbul nüfusunun %40’ının yoksulluk sınırının altında yaşadığını bilerek, projelerin hitap ettiği kitleyi sorguladık. Yoğunluklar üzerine yaptığımız çalışmalar, mevcut ve yeni nüfus için farklı tipolojiler sunabilmemizi sağladı.
Bölgenin sosyal yapısı İstanbul ölçeğinde bir gelişim stratejisi kapsamında dönüşmek durumunda. Bu değişim ise bölgenin mevcut nüfusunu göz ardı ederek yapılamaz. Yakınlık ve yoğunluk hedefleri, kenti bölge ölçeğinde yapılandıracak şekilde kamusal mekanların ilişkilerini yeniden kurarak sağlanabilir.
CP: Tabula Rasa, Tabula Natura’ya Karşı:
Sismik nedenlerden kaynaklanan aciliyet; Tabula Rasa önerisi ve mevcut bölge sakinlerinin evlerini istimlak etmek için bir mazaret olamaz. Tabula Rasa yaklaşımı, Sümer Mahallesi’nin sosyo-ekonomik ve kentsel yapısında radikal değişimlere neden olurdu.
Zeytinburnu’ndaki projemiz, sismik aciliyete verilen bir yanıttan öte periferilerin anarşik gelişim sorununa yönelik daha global bir çalışmadır. Bu sakin kentsel dönüşüm stratejisinde kaybedilen zamanın tekrar kazanılabilmesi için, prefabrik mimarlık üzerine çalışılmalıdır. Bu sakin dönüşüm stratejisi, bölgenin kentsel niteliğini ve yoğunluğu artırmayı ve önerdiği program üzerinden çeşitliliği sağlayabilmeyi hedefler.
Her şeyin yan yana sıkıştırıldığı “zonlanmış kent” fikrinin aksine, insanların bir arada birbirine tolere ederek yaşadığı alanlardaki yığılmalar ve aşılama yöntemleriyle tüm elemanların ilişkilendirildiği bir kentsel tasarım öneriyoruz.
Dönüştürülmüş bir kamusallık barındıran çeşitli açık alanlar… Global fakat sürekliliği olmayan bir ağ…