Bu sene altıncısı düzenlenen ve yedi ülkeden toplam 125 projenin katıldığı VELUX BLL Awards sonuçları açıklandı. Bu yıl ödüle ilk kez katılan Türkiye, kpm Kerem Piker Mimarlık’ın “KK Evi” projesiyle “Tekil Evler” kategorisinin kazananı oldu.
VELUX’un düzenlediği “Bringing Light to Life Architectural Awards” ile, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki mimarların, gün ışığını yaşamın ve konforun merkezi olarak düşünmeleri konusunda teşvik edilmeleri amaçlanıyor.
Bu sene altıncı kez düzenlenen ödüle Bulgaristan, Bosna-Hersek, Romanya, Sırbistan, Makedonya, Karadağ ve Türkiye’den toplam 125 proje katıldı. Ödülde, Tekil Evler (Family Houses), Toplu Konutlar ve Ticari Yapılar (Residental and Public Buildings) ve Tadilat – Restorasyon (Renovations) olmak üzere üç farklı kategoride projeler değerlendirildi. Büyük ödülü Bulgaristan’dan HO_RA Mimarlık, “Guest Houses” projesi ile kazandı.
Yarışmaya Türkiye’den toplamda üç farklı kategoride on yedi proje katıldı. kpm Kerem Piker Mimarlık’ın “KK Evi” projesi ise “Tekil Evler” kategorisinin kazananı oldu.
kpm Kerem Piker Mimarlık’ın “KK Evi” projesi dışında Türkiye’ye jüri özel ödülü kazandıran projeler ise şu şekildeydi:
– Chinimachin Museum, Bayburt – Salon Architects, Alper Derinboğaz
– Kartal Haftasonu Evi, İstanbul – Tamirci Architects, Can Tamirci
– Public Library Cirpici Design Incubation Campus, İstanbul - Dego Studio + CETT, Volkan Taşkın, Özge Meriç + Tuba Kara
kpm Kerem Piker Mimarlık’ın kurucusu Kerem Piker, ödülün ardından kendisiyle yapılan söyleşide KK Evi’nin tasarım kararlarından, mekanların gün ışığı ile ilişkilendirilmesinin öneminden bahsetti ve BLL International VELUX Awards ile ilgili görüşlerini paylaştı.
Çeşitli özellikte projeler yapan bir mimar olarak; tekil konut/villa tipi yapılara genel olarak yaklaşımınız nedir? Olmazsa olmaz bir tasarım kriteriniz var mıdır bu tür yapılarda?
Tekil konut bugüne dek üzerinde fazlaca çalışma imkanı bulabildiğimiz bir konu değil. İzlediğim kadarıyla, ölçeği ve konusu itibarıyla kullanıcıyla epey yakından çalışmayı gerektiren bu tür yapılar, eskisine nazaran, mimarların masasına daha az geliyor. Son birkaç on yıldır, inşai yatırımların, içinde yaşanabilecek bir mekan üretmekten ziyade ekonomik bir değer yaratma motivasyonuyla yapılmasından ötürü, mimarlar bu türden yapıları daha az üretir olmuşlardı. Kuşkusuz başka sebepleri de olmalı; kentleşme belirli yoğunluk kabullerini de berberinde getiriyor ve bu türden müstakil yapılar için uygun koşullar ancak kırsalda sağlanabiliyor. Öte yandan son bir iki yıldır içinde bulunduğumuz ekonomik durgunluk, kentten kırsala doğru göç eden beyaz yakalı nüfusunun giderek artması, bu konunun tekrar mimarların gündemine gelmesine yol açtı. Dolayısıyla bizim için de taze bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.
Sadece tekil konut yapıları için değil ancak genel olarak tüm projeler için yaklaşımımız olabildiğince projenin içerisinde bulunduğu koşulları doğru anlamaya çalışmak üzerine kurulu. Her proje kendine özgü dinamikleri olan bir bağlamın içerisinde yer alıyor. Bu durumun pek çok öğretici yanı da var elbette. Üzerinde düşünerek, çokça tartışarak yürüttüğümüz projelendirme sürecinde yapının ilk tasarım aşamasından inşaatının tamamlanmasına kadar tutarlı bir çerçeve içerisinde kalmasına özen gösteriyoruz.
KK Evi projesinde süreç nasıl ilerledi. Genel plan kurgusunu oluşturan tasarım kararlarınızdan konuşabilir miyiz? Nasıl yola çıktınız, nasıl tasarıma bir nokta koydunuz?
KK Evi İstanbul’da yaşayan bir aile için tasarlandı. Ailenin büyükleri olan anne ve baba bir süredir Şile’de bir kır hayatı sürdürmeyi planladıklarından ötürü bu arsayı edinmişler. Ailenin gençleri, üç kardeş ve torunlar ise evi hafta sonlarında kullanacaklar. Yani KK Evi aslında içerisinde geçici ve kullanıcı diyebileceğimiz iki farklı türden sakinin yer aldığı bir ev. Bu anlamda ekonomik olarak işletme giderlerinin doğru yönetilmesi maksadıyla birbirinden bağımsız olarak kullanılabilen ancak birbiriyle ilişkili mekanları içermesi önemli bir tasarım verisi.
Arazinin kendine özgü koşulları ise son derece ilginç. Proje alanında daha önce bir manej bulunuyormuş. Manejin ahır yapısı, arazinin yaklaşma sınırları içerisine yerleşmiş, yarı gömülü bir yapı. Dolayısıyla ahır yapısı kaldırılmadan burada bir ev yapmak olası değil. Bu yapının kaldırılması ile ortaya çıkacak olan boşluğa konumlanan bir yapı planlama fikri de aslında bu noktada ortaya çıkıyor.
Yapı iki kotta tasarlandı. Evin alt zemin kotu, ahırın boşalttığı alanda, yapı yaklaşma sınırlarından bir miktar daha uzaklaşarak bahçe mesafesini arttıran misafir bölümünü içeriyor. Bu bölüm ancak ihtiyaç olduğunda kullanıma açılıyor. Üst zemin kotunda ise evin mutfağı, salonu ve aile büyüklerinin yatak odası ile servis mekanları yer alıyor. Alt zemin katın çatısı, arazinin doğal zemin kotu ile eş yükseklikte bir çatı bahçesi haline dönüşerek üst kat için bahçe kullanımını olabildiğince arttırıyor. Yapının iki katı birbirine açık ve kapalı merdivenlerle bağlanıyor.
Çatıdan ışık alma fikri nasıl gelişti? Kaygılarınız, beklentileriniz… çatıdan ışık alma fikri nasıl etkiledi plan kurgusunu?
Gün ışığını tüm mekanlarda çok daha verimli kullanabilmek maksadıyla projede çatı pencerelerine yer açmaya karar verdik. Alt kottaki yaşam alanları, bahçe ile doğrudan ilişki içerisindeler. Dolayısıyla yapı tüm cephelerinden birincil mekanlara doğal ışık alabiliyor. Ancak çatı pencereleri ile içerideki aydınlık seviyesini yükseltmek ve doğal ışığın sunduğu faydayı arttırmak mümkün. Bunun yanı sıra yatak odalarına hizmet eden açılabilir çatı pencereleri sadece daha fazla gün ışığı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda yapının içerisinde sürekli bir hava hareketi sağlayarak alt zemin katında ortaya çıkabilecek rutubet vb. sorunları da önlemiş oluyor.
Yapının içerisinde yer alan tüm mekanların gün ışığı ile ilişkilendirilebilmesini çok önemsiyoruz. KK Evi, kullanıcılarının şehir hayatından uzaklaşıp, doğa ile daha fazla iç içe olmak için yaşamayı seçtikleri bir ev. Bu yüzden kullanıcıların evin içerisinde olduğu bahçe ile, yakın çevresindeki koru ile, yapının yöneldiği vadi ile, güneş ile, gökyüzü ile sürekli ve dinamik bir ilişki içerisinde olmalarını sağlamak çok önemli. Yapının her iki kotunda yer alan farklı büyüklükteki cephe boşlukları çatı pencereleri ile desteklendiğinde bu ilişkileri daha da güçlendirmek mümkün olabiliyor.
BLL International VELUX Awards deneyimi sizin için nasıl geçti, bir ödülle döndünüz? Bu süreçte beklentileriniz neydi? Bu tarz organizasyonların marka-mimar-ürün arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
BLL International VELUX Awards ödül töreni ve sergisi bu yıl benim çok da iyi tanımadığım bir şehirde, Sırbistan’ın Belgrad kentinde gerçekleşti. Ödülün uluslararası niteliği farklı coğrafyalarda etkinlik gösteren mimarları ve tasarımcıları bir araya getirme imkanı sunuyor. Böyle bakıldığında hem bu ilgi çekici şehri tanımak hem de katılımcılar ve seçici kurul ile birlikte süreci deneyimlemek çok öğretici. Mimarları uluslararası alanda ve farklı bağlamlarda bir araya getiren bu türden ortamların çoğalması en büyük dileğimiz.