"Şehir plancısı ya da mimar değilim ama şehir yapabilirim!" mi diyorsunuz? "Şehir Yap" IABA Uluslararası Mimarlık Bienali 2013 için İki Kere Bir tarafından alışılmışın dışında üretilecek kent modellerini gözlemlemek için tasarlandı.
Hakan Evkaya: Standartlaşma kaçınılmaz bir son gibi geliyor bana. Çünkü yapı üretme zorunluluğu ve bazı gerçeklikler söz konusu. Dolayısıyla bence artık mimarlık fikren varolmalı. Yani ürünü değil fikri üretmeli.
Standartlar şablonlar hayatımızın içinde var! Yürüdüğümüz yoldan, yediğimiz kaba kadar, dolayısıyla yaşadığımız mekanın standart olmaması artık mümkün değil. Bir şekilde o formu almak zorunda.
HE: Evet. Yani bence ileride bir konut -ileri değil olmaya başladı- modüller olacak ve bu modüllerden seçimler yapılacak.
Aslında belki bu standartlaşmayı yapabilirse mimarlık ilerleyebilirdi. Başka disiplinlere baktığınızda ne kadar ileride olduğunu, yol katettiklerini görürsünüz. Ama öyle bir noktaya geldik ki mimar sanki sadece formda yakalıyor ardından “cepheyi nasıl giydiririm”me bakıyor. O yüzden bence bu bakış açısı mimarlığı öldürecek.
Kutlu Bal: Tarihsel bir süreçten bakarsak zaten tek tip bir düzene hep bir ihtiyaç duyuluyor. Sonradan değişen sosyo kültürel etkenler ise farklılaşma isteği doğuruyor. Bu süreçten doğan “yeni” ise başka bir şablon üretmeye başlıyor. Yani “moda ve trend” durumunun daha üst ölçekten bakışı…
Sanayi devriminden sonra ise özellikle yapım üretim tekniğiyle de alakalı olarak her şeyde bir şablonlaşma başlıyor.
Son 50 yıldır ise çok ciddi bir arayış görüyoruz, birçok sanat dalında ve özellikle mimarlıkta. Ama ne yapılırsa yapılsın geçmişten gelen süreç hareketi birşekilde domine ediyor, imar durumları parselizasyonlar derken bir bakıyoruz elimiz kolumuz yine bağlanıyor. Baskın bir akım olarak ortaya çıkıyor. Bir şey yeni iken egemen olduğu anda şablonlaşıyor. O şablonun dışında kalan şeyler hor görülmeye başlanıyor. Ve şablonun tekrarı başlanıyor. Ortaya iki durum çıkıyor. Birincisi eskiyi özlem, öykünmek istenilen yapıyor… Ben bunu çok ilginç buluyorum.
HE: Evet o karanlık ütopyanın çaresinin orada olması kesinlikle çok ilginç bir konu. Yani hiç mimar olmasaydı daha mı iyi olurdu düşünmek gerek… Çünkü yapı çok farklı bir disiplin. Mimarlık bir türlü endüstriyelleşmeyi kabullenemedi. Dolayısıyla mimarlığın üst ölçekte fikir üreten olarak kalması gerek bence…
KB: Ama sen sistemin devamı durumundan bahsediyorsun. Ama sistemin kırılması durumunda tamamen bambaşka bir model haline geliyor. Yani sosyal yapının devlet yapısının her şeyin değişmesi tersyüz olması ihtimali de var. Böyle bir dünya yani. Ya bir teknolojik devrim ya bir savaş başka bir durum içerisine sokuyor düzeni. Yani günümüzdeki kapitalist sistemin bir yerlerde çöküceğine kendi içinde tıkanacağına dair de büyük bir tahmin var…
İşte o zaman senin kurduğun ütopyadaki gibi bir model var. Yani mimarın durumu optimize eden bir meslek grubuna dönüşeceği, model üretim yapacağı ihtimali de var. Yoksa şuanda her ne kadar önde bir meslek grubu gibi gözükse de mimarlık gelişmelerden etkilenen bir disiplindir.
HE: İhtimal olarak şöyle bir şey de var tabi, varolan yapılaşmanın, standartlaşmanın içerisinde mimarlık az da olsa varolabilirse o zaman kıymetli olabilir.
HE: Aynen. Şeklinden, adedinden her şeyi veriliyor. Daha önce dediğim gibi sanki sadece kabuk giydiriyoruz.
HE: Bir katil arıyorsak… Hiçbir zaman sektörde birarada çalışabilmiş disiplinler değiller bence. Plan adı altında o kadar saçma kurallar belirleniyor ki sana hiç bir seçenek kalmıyor…
KB: Evet biraz bu muzdarıpliğe vurgu yapmak vardı. Yaptığımız grid ve üstüne yerleştirdiklerimizle mimara sadece yaptığımız işin bir biraraya getirme olduğunu hatırlatan, dışarıdan gelene ise “ne olabilirdi acaba” diye sorgulatma isteğiydi. Belki çeperleri tutup deniz kenarındaki boşluğu maksimize edeceklerdi gibi çözümleri aramalarını bekliyoruz.
Tam da bu noktada şablon onlar için ne kadar belirleyici. Yani bununla uğraşan mimar da olabilir, bildiğimiz kentsel yapılanma çok kalıplaşmış birşeydir, bunu kırabilecek mi? Denizin kenarına yapılaşma olur mu mesela?
HE: Olabilir, bakalım. “Yanlış!” da demiyoruz.
DG: Çok teşekkür ederim.
HE-KB: Biz teşekkür ederiz,
4 yorum
Şahane bir yazı yahu.
Sırıt sırıt.
Kızım yanımda diyor ki baba komik olan ne? Kızım komik olan hayat ve bizim meslek.
Helal.
bu suratın her kıvrımını ezberlediğim ve gözümün her yanının mosmor olduğu günlerde, tipik “ne için” sorularını sorarken, tebessüm sebebim oldu 🙂
Tirasi gelmis istanbul cok iyiymis.
Hep mi aynıyı durumdayız…içimden, başka bölüm okusaymışım keşke dedim.. Şu an seçme şansım olsaydı 4 yıl sonra yine mimra olcaktım ama:)))