13 Mayıs Ulusal Peyzaj Mimarlığı Günü öncesinde TMMOB Peyzaj Mimarları Odası 2. Başkanı Yrd.Doç.Dr. Mustafa Artar ile Peyzaj Mimarları Odası'nın faaliyetleri ve ülkemizde peyzaj mimarlığının yeri hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Mustafa Artar: Ülkemiz gündemlerinin meslek gündemlerinden ayrılmaz bir parçası olarak Odamız, peyzaj mimarlığının uzmanlık alanları olan ülke coğrafyasını oluşturan yaşamsal değerlerin korunarak kullanıma açılmasında, ekolojik veri tabandan fiziksel plan ve insan yaşamının varlığını sürdürdüğü yerleşim ve yapılaşma süreçlerini izleyen ve değerlendiren bir meslek disiplini olması sebebi ile kent-kır ilişkisini düzenleyen, tasarımda, doğal değerlerimiz olan orman-su-vadi –akarsularımız üzerinde gelişen tüm yerleşim ve yapılaşmaları, tarihi ve kültürel değerlerimizin geleceğe taşınmasındaki ilke karar ve uygulamaları takip eden bir tutum sergilemektedir. Kamusal alanlarımızın plan ve tasarımlarında meslek disiplinimizin gereklerini yerine getirmektedir. Meslektaşlarımızın kamu ve özel sektörde karşılaştıkları sorun ve çözümleri üzerine çalışmalar yürütmektedir.
Odamızın son günlerde çalışmalarını, 3 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde “bürokraside işlerin azaltılması” adı altında ruhsat aşaması projelerinde kamu denetimini ortadan kaldırma yönünde gerçekleştirilen yönetmelik değişiklikleri ve üyelerimizin önemli bir hizmet alanı olan proje müellifliğini sermayenin karşısında önemsizleştirmeye yönelik kamusal dönüşümün ve mimarlık-mühendislik disiplinlerinin işlevsizleştirmeye yönelik saldırılar ile birlikte, orman varlıklarımız üzerinde 2B’ler olarak bilinen arazilerin rayiç bedel üzerinden satışı,”orman vasfını yitiren araziler” olarak kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesinin önünde kamu görevimizi yerine getirmek ve orman alanlarını vasfını yitirmeyeceğini ancak rant uğruna bir yitittirildiği konusu, mülkiyet haklarının elimizden alındığı ve kentsel dönüşüm adı altında ülkemiz tüm değerlerinin büyük bir alt-üst oluşa doğru sürüklendiği “Afet Riski Altında Kalan Alanların Dönüşümü Yasa Tasarısı” üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir.
10. Çalışma Dönemi için Genel kurul sürecinden yeni çıkmış olan Odamız 2014 yılında 20. Yılına girecek olması nedeni ile ilgili ön hazırlık çalışmaları ile birlikte 28-29 Haziran 2012 tarihinde kentsel peyzaj ana temalı 2.cisini gerçekleştireceğimiz “Koruma ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumu” ve “Geleceğimiz gençlerimizdir” ilkesinden hareketle odamız çalışmalarında ilk olacak olan bir “Genç Danışma Meclisi” çalışması ile birlikte ve mesleğimizin uluslararası alandaki son gelişmeleri takip ettiğimiz EFLA- IFLA (Uluslararası Peyzaj Mimarlığı Örgütleri) genel kurul ve kongrelerine katılım çalışmalarını yürütmekteyiz. Hatta en büyük önümüze koyduğumuz hedeflerden birisi 2016 IFLA Dünya Kongresi’nin Türkiye’de yapılmasıdır.
MA: Öncelikle ilk kez 2007 tarihinde Odamızın 1994 yılında kuruluşu ve mesleğimizin kurumsallaşma anlamında TMMOB tarafından ilk kez ayrı bir uzmanlık alanı olarak tescillendiği gün olan 13 Mayıs’ı ulusal deklerasyonla ilan edilen “13 Mayıs Ulusal Peyzaj Mimarlığı Günü” ve bizim içim öneminden söz etmek isteriz.
1973 yılından itibaren ilk mezunları ile yaklaşık 40 yıldır ülkemiz yerleşim ve yapılaşma süreçlerinde planlama ve tasarım disiplini olarak yer almasına rağmen maalesef sadece bahçe ölçeğinde ve yerleşimlerin rekreasyonel alan kullanımları olan park ve çocuk oyun alanlarında, bitkisel kullanım kabiliyetlerinden dolayı da sadece ağaçlandırma vb. hizmet alanı ile imiş gibi bir görünürlüğe indirgenmektedir.
Peyzaj mimarlarının özellikle ülkesel planlama sürecine dâhil edilmediği bir sistemi başarı ile sürdürenler, en kolayından başlayarak önce doğal ve kültürel peyzaj alanlarını hedef almış, hızlı ve plansız alınan kararlarla yeni rant alanları yaratılmış, bunun sonucunda su havzaları, ormanlar, göller, kıyılar, çayır ve meralar, yaylalar, bitkiler, hayvanlar kısaca tüm doğal kaynaklar baskılanmış ve yok edilmiştir. Bu yok oluşun sonuçları küresel ölçekte de iklim değişiklikleri, çölleşme, su kaynaklarının kirlenmesi ve tükenmesi ile ilgili kamuoyu bilinçlenmesini sağlamak olmuştur. Tüm bunlara karşı; toplumsal sorumluluk taşımak, ülkesel değerlere sahip çıkmak ve küresel sorunlara çözümler üretmek, bunlardan çıkar elde etmek isteyenlerle mücadele etmek, biz peyzaj mimarlarının en önemli görevi olmuş ve 13 Mayıs Odamızın örgütlü olduğu 4 Şube ve 17 Temsilcilik düzeyinde basın bildirileri, panel-söyleşiler, tüm üyelerimiz ve kamu yöneticilerinin davet edildiği aktiviteler, sokak etkinlikleri ile bir şölen havasında kutlanmaktadır.
Ayrıca 13 Mayıs kutlamalarında bu sene 4.sünü dağıtılacak olan ve Proje, Uygulanmış Proje ve Onur olmak üzere ödül kategorileri olan “2012-Ulusal Peyzaj Ödülleri” kutlamalara renk katacaktır. Ödül konsepti ise “Korunan Alanlar” (tarihi, arkeolojik, tescilli doğal ve kültürel varlıklar, sit alanlar, ören yerleri ) olarak belirlenmiştir.
MA: Kentsel tasarım yarışmalarında peyzaj mimarlarının varlığı ve gereği yadsınamaz. Son dönemdeki kentsel tasarım içerikli yarışmalarda yarışmanın üst balıktaki isminde mimarlık disiplini olarak algılanacak şekilde bir isimle ancak içeriklerine, hem yarışma alanının tarifi yapıldığında hem de yarışmanlardan beklentiler açıklandığında büyük bir çalışma alanının bizim meslek disiplinimizi tariflemesine rağmen peyzaj mimarlarının katılımının engellendiğini görmekten dolayı üzgünüz. Bu konunun dar meslekçi anlayışlardan kaynaklı olduğunu ve meslek taassubu içerisinde bir engelleme olduğunu görüyoruz.
Afyon Belediyesi’nin düzenlediği yaklaşık 550 bin metrekarelik alan yarışmasında olduğu gibi, en son Ödemiş Belediyesi tarafından düzenlenen yarışmada tarafımızca yapılan itirazlar sonrası yayımlanan zeyilnameyi sizler de yayımladınız hatırlarsınız. Şimdi de “Çeşme Sahili Kamusal Mekanların ve Cephelerin Düzenlenmesi” adı altında tam bir peyzaj mimarlığı hizmet disiplini gereklerini tarifleyen bir içerikle düzenlenen yarışmada ve yine hem katılım koşullarında hem de jüri dağılımında peyzaj mimarlarına yer verilmeyişi anlamak çok zor.
İstenenlerin birçoğu aslında peyzaj mimarlığı hizmetleridir. Ödül alan projelerde mimari ağırlığın ortaya çıktığı fakat yaşam alanlarının, kamusal alanların yeniden kentlere kazandırılmasında içinde peyzaj mimarlarının yer aldığı ekiplerin projelerinin daha öne çıktığını, ve kent kimliğini vurguladığını görebiliriz. Yarışmalarda peyzaj mimarlığının yeri konusunda diğer meslek gruplarının özellikle kentsel tasarım yarışmalarında peyzaj mimarlarını önemli bir katkı unsuru olarak görüp, jürilerde ve danışma kurullarında peyzaj mimarları ile çalışmayı öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu arada son derece onur duyduğumuz bir durum yaşanmaktadır. Bu da kentsel tasarım proje yarışmalarına katılabilme şansı elde edildiğinde ki durumlarda proje yarışmalarını alt üst eden peyzaj mimarlarımızın var oluşudur. Çok başarılı sonuçlar elde edilir ve mutlaka derece ve ödül sıralamasında yer alırlar. Meslektaşlarımıza yarışmalara olan ilgi ve hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederim.
MA: Afet yasası ile bildiğiniz gibi 19 milyon yapı stoğundan 10 milyon binanın yıkılacağını açıklandı. Hepimizde biliyoruz ki açıklanan rakamın çok büyük bir oranı İstanbul hedeflenerek taslak çalışmaları hızla yürütülüyor ve yine biliyoruz ki 2B arazilerinin satışından elde edilecek gelir de yıkımı gerçekleştirilen alanlardaki kentsel dönüşüm projelerinin kasası durumunda. 2B’ler yasalaşırken elde edilecek gelirin %90’nının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmesi ve TOKİ’nin devrede olması bu durumu açıklar hale getirmektedir.
İstanbul peyzajına etkileri ne olacak dediğinizde ise tek söylenecek şey, öncelikle İstanbul’un en önemli peyzaj karakteristiklerinden biri olan doğal peyzaj değeri olan ormanlar yok oluş sürecine, İstanbul’un su varlığı tehdit altına girecektir.
Evrensel boyutta yaşanılan iklim değişikliklerine “Çatı bahçeleri ile küresel ısınmaya önlem alıyoruz,” açıklamaları yapan bir kent yöneticisi ile karşı karşıya olan İstanbul için kelimelerin bittiği yerdir aslında.
MA: Peyzaj Mimarları Odası olarak bir alanın yeşile terk edilmesine sanırız en son karşı çıkacak meslek gruplarındanız. Fakat Ali Sami Yen’in de içinde bulunduğu alanlar üzerinde yapılan Șișli Merkez ve Çevresi Nazım İmar Planı’na “yeşil alan yapma” düşüncesi olarak bakamıyoruz. Ali Sami Yen’in bulunduğu arazi üzerinden spor alanının kaldırılarak ayrıcalıklı imar hakları tesis edilmesi ile birlikte İstanbul’un neler kaybettiği veya hangi yoğunluk artışları ile zorluklara maruz bırakıldığını karşılaştırmak gerekir.
Ali Sami Yen Stadı ile sınırlı kalmayan proje alanı Tekel Likör Fabrikası’nın yerine 48 katlı 3 bloğun yapılacak olmasını peyzaj mimarları olarak kentlerin tarihine indirilen darbeler olarak yorumlamaktayız. Peyzaj Mimarları Odası olarak, değişen ve dönüşen projelerde kamusal değerlerimiz kaybolurken böylesi girişim ve söylemlere açık- yeşil alan kazanımı olarak bakabilme şansımız yoktur. Bu konu hassas bir konudur. Şirketlerin kendi anlaşmazlıkları üzerinden popülist yaklaşımlarla “yeşil alan yapma” söylemlerini gerçekçi bulmadığımızı, bir daha farklı bir amaçla kullanılmamak üzere İstanbul peyzajına katkı koyacak peyzaj alanları oluşturulması sürecine de en fazla katkı koyacak odalardan olacağımıza emin olabilirsiniz. Ali Sami Yen kültürel bir mirastır da aynı zamanda. Yeniden kente kazandırılması da başka bir algı ve anlayışla ancak yarışma ile olur.
MA: Üzülerek söylemek istiyoruz son 10 yıldır değişen ve dönüşen planlama anlayışı hızlı ve plansız alınan kararlarla yeni rant alanları yaratılmak üzere bir çok kentsel açık-yeşil alanlar yapılaşmaya açılmış durumdadır.
Ankara’da AOÇ, İmrahor Vadisi, Zir Vadisi, Dikmen Vadisi diyebilmeyi, İstanbul’da kıyı kesimindeki sürekliliği kesilmemiş kıyı bandını ve Boğaziçi peyzajını, Elmalı-Ömerli Su Havzaları, Taksim Meydanı’nı diyebilmeyi, İzmir’de İnciraltı ve bu günlerde dile getirilen kıyı bandı kentsel dönüşüm alanları diyebilmeyi çok isterdik. Keşke, Bursa’da Cumalıkızık’ı, Safranbolu’da Yörükköyü’nü, Bartın Çayı’nı, Amasra tarihi kent merkezini, Kocaeli’nde Dilovası, Sapanca ve Eşme Kıyı bantlarını kentsel açık ve yeşil alanlarının tasarımsal ve kentin ekosistemine uygun ve kentsel peyzaj karakterlerinin varlığını sürdürebilme yönünde plan ilke ve esaslarına sahip alanlardır diyebilsek. Meclis bahçesi ve Anıtkabir kadar korunabilmiş yeşil alanlar yok denecek kadar azdır.
Eskişehir’de bu anlamda kayda değer çalışmalar ve uygulamalardan söz edebiliriz belki ama peyzaj mimarları olarak Eskişehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen birçok alan uygulamasında yer verilmiş olan geniş su yüzeylerinin yer altı su rezervlerinden elde ediliyor olmasını da peyzaj mimarlığı disiplini açısından kentin yer altı su rezervlerinin iyi yönetilemediğini belirterek, Eskişehir’in bir gün halkın kullanıma yetmez bir su sorunu ile karşılaşmamasını diliyoruz. Sürdürülebilirlik ile bağlayarak sorduğunuz için bu anlamda yanıtlayabilirim. Neredeyse her iki yılda bir ya genel ya da yerel seçimlerin sonuçlarında gelen kamu yöneticilerinin ilk dönüştürdükleri alanlar peyzaj alanları olmaktadır. Bu noktada da ülkemiz koşullarında bu kamusal alanların sürekliliğinden bahsetmek güçleşmektedir.