Katıldıkları son beş yarışmanın üç tanesinde birincilik, bir tanesinde de ikincilik kazanan genç ekip Kolektif Mimarlar ile, son dönemde açılan yarışmalar üzerine konuştuk.
Sıddık Güvendi: Ofis kurulalı tam iki yıl oldu. Yarışmalar bizi bir araya getirdi. Ofisi açarken de yarışmalar dışında ekonomik anlamda döndürmek için ne yapacağımıza dair en ufak bir fikrimiz bile yoktu. Yarışma dışında çoğunlukla endüstri yapıları üzerinde çalışıyoruz, çok fazla konsept proje yaptık. Bir de Erzurum’da konut projesi var üzerinde çalıştığımız. Esas anlamda varımız yoğumuz yarışmalar diyebiliriz. Ofis olarak katıldığımız ilk yarışma Çukurova İlçe Belediyesi Hizmet Binası, ilk ödülümüz ise ikinci yarışmamız olan Şişli Halide Edip Adıvar Kültür Merkezi Yarışması.
Sivas OSB İdari Hizmet Binası
SG: Öngörülemez bir şey. Son üç-dört ay bizim için Borusan Neşe Fabrikaları, Aksaray Cumhuriyet Mahallesi Spor Kompleksi ve Rekreasyon Alanı Proje Yarışması, Lüleburgaz Otogar, Avanos’un Yeni Köprüsü ve Çevresi ve MEB Eğitim Kampüslerini kapsayan beş yarışmalık bir maratondu. Başlarken hiç birinden ödül alamazsak moral açısından nasıl olur diye düşündük açıkçası.
Tuna Han Koç: Proje bittikten sonra ödül alıp almayacağınızı az çok hissediyorsunuz, fakat birincilik tahmin edilemez bir durum.
SG: Aksaray Cumhuriyet Mahallesi Yarışması açıklanmıştı, ikinci olmuştuk. Ardından Lüleburgaz Terminali Birincilik Ödülünden haberdar olduk. Avanos Yarışması sonuçlanıp Aslı Özbay aradığında, telefonda “yok artık” dedim.
Oya Eskin Güvendi: Aksaray Cumhuriyet Mahallesi Yarışması’nda ödül almamız sonraki yarışmaların motivasyonu açısından çok önemliydi. MEB’in sürecinde de ekipten birkaç kişiyi öğrendikten sonra ister istemez etkilenmiştik, projeyi güvenerek gönderiyorsunuz ama karşınızdaki ekipler çok köklü ekipler, sonucu öğrenince daha farklı bir mutluluk verdi aslında.
SG: Teslime iki ay vardı sanırım, Barış beni arayıp MEB Eğitim Kampüsleri Yarışması’nda Barselona ile eşleşmişiz, grupta Tabanlıoğlu var dedi. Ekipteki diğer arkadaşların haberi yoksa söylemeyelim dedik.
THK: Aksaray’ın sonucunu öğrenme hikayemiz de ayrıdır. Bize bir haber geldi, KTÜ’lü bir grup ikinci olmuş diye. Raportörü arayıp sordum, o da jüriye sorup size öyle bilgi vereyim dedi. Sonra tekrar aradık, jüri sonucu söylemeyin demiş.
Barış Demir: Bu sırada biz birinciyi ve üçüncüyü öğreniyoruz.
OEG: Jüriden biri ‘twitter’dan tebrik etmiş birinciyi ve üçüncüyü.
THK: Aksaraylı bir arkadaşımızı arayıp belediyeye gitmesini rica ettik. Arkadaşımız belediyeye gitti, belediye, yarışmanın sergisini açmış, kazanan projelerin fotoğraflarını çekip bize gönderdi, o zaman öğrenebildik ikinci olduğumuzu.
SG: Yarışma sonuçlanır sonuçlanmaz bilgilendirme olayı Yarışmayla Yap Projesi ile başladı diyebiliriz. Öncesinde yoktu.
AE: Biz bu konuya hassasiyet gösteriyoruz.
SG: İnanın sonucu beklemek o projeyi teslim etmekten daha zor. Biz burada garip bir çizgide yaşıyoruz. Bir anda gelebilecek bir haber bizi çizginin diğer tarafına geçirebilir. Dolayısıyla sonucu merak etmekten daha doğal bir şey olamaz. Bir şekilde haber alıyorsunuz, yarışma sonuçlanmış. Birilerinin bildiği bir şeyi bilmiyor olmak saçma. Açıklamayın diyen diğer jüri üyeleri, örneğin Aksaray’da Selami Demiralp, birinciyi ve üçüncüyü ‘twitter’dan tebrik etti.
THK: Biz de ödül alsak bir şekilde duyardık, demek ki alamamışız diye düşünüyoruz.
SG: Avanos Yarışması’nda jürinin tavrı, ödül grubunun aranması ve eş zamanlı olarak ilan edilmesi çok iyiydi.
1. Ödül, Avanos’un Yeni Köprüsü ve Çevresi Mimari Proje Yarışması
SG: Hayatımızı bir proje değiştirecekse MEB Eğitim Kampüsleri diye düşünüyorduk, uygulanma ihtimali çok yüksek. Avanos, Lüleburgaz’daki birinciliğin motivasyonu ile oldu. Ekipte dört kişi olunca bölünebiliyoruz. Lüleburgaz Terminali’ni teslime 2 ay kala bitirmiştik, sadece maket kalmıştı. Bir yarışma varsa ve girmiyorsak vicdan azabı duyuyoruz.
SG: Otobüs giriş-çıkışları vs. o konuda çok tartışmadık. MEB’in stresi yetti galiba projeyi hızlı üretmemiz için.
1. Ödül, Lüleburgaz Belediyesi Şehirlerarası Otobüs Terminali Mimari Proje Yarışması
SG: Bizim ofiste herkesin iş tanımı çok nettir, onun da avantajı var sanırım. En uzun zamanı karar verme aşamasında harcıyoruz. Çizim konusunda çok hızlıyız, kararlar alındıysa bir günde yarışma teslim edebiliyoruz.
OEG: Son bir hafta kala ne Avanos ne de MEB çizimleri yoktu elimizde. Sadece aldığımız kararlar vardı. O kararlar üzerinde çizimler ve görseller hazırlandı, o haftanın sonunda birer gün arayla teslim ettik.
AE: Köprü daha önceden test edilmemiş bir konu, mimarlar köprü üzerinde pratik yapma şansı bulamamış. Söz konusu belediye hizmet binası olunca yarışmalarda en az 50-60 proje geliyor, Avanos Köprü Yarışması sürecinde çok proje gelir diye düşünürken 39 proje katıldı. Bu durumu biraz da belediye hizmet binası çizmeye alışmış olmamız yaratıyor aslında.
SG: Bir işe başlarken özellikle köprü yapıyoruz, kültür merkezi yapıyoruz, cami yapıyoruz diye bakmıyoruz, neticede bunların hepsi birer yapı. Kendimize göre bir tasarım mantığımız var, ben köprüde de çok zorlandığımızı düşünmüyorum. Şişli Cami için de herkes çok zor olduğunu söylüyordu; sergiyi gezerken, insanların tasarımı basite indirgemediğini farkettim. Biz çok basit yapılar yapıyoruz.
THK: Ekip olarak kentsel tasarımda iyi olduğumuzu düşünüyorum. Sadece köprüye odaklanıp boğulmak yerine, burada bir kentsel tasarım problemi olduğunu, köprü onun bir parçası olduğunu düşündük. O yüzden çok zorlanmadık. Avanos biraz farklıydı diğer projelerden, yeri farklıydı, daha çok duyguyla ilerledik orada.
OEG: Tasarım kararlarını alırken yeri dinlemeye çalışıyoruz aslında, arazinin problemi nedir ve arazi neyi istiyor, onu yakalamaya çalışıyoruz. Bir imza atmaktansa yerin bizden istediğini ortaya koymaya çalışıyoruz.
THK: Avanos’ta alana bakınca üzerinde en çok durduğumuz konu köprünün ayaklarının yere nasıl değeceği oldu.
THK: Gerçekten güzel bir proje, çok anlamlı mekanları var, yapının dili çok güzel, tasarımcı ekip belli. Projeyi ilk gördüğümüz zaman Avanos’un köprüsü olmadığını düşündük. Biz başka bir taraftan baktık konuya ve başka bir proje ürettik. Kolokyum sonrası Kapadokyalı olan bir bey yanıma gelip, “peki siz yarışmaya katılmasaydınız hangi proje birinci olurdu” diye sordu. Oturup bir şey çizmişken bu soruya cevap veremem dedim.
SG: Benim cevabım Ercan Ağırbaş’ın projesi oldu.
BD: Bağlamın daha yoğun ve sıkışık olduğu, çevre verilerinin güçlü olduğu projelerde, daha rahat ödül alıyoruz.
SG: Çok çalıştığımız işlerde ödül alamıyoruz. Örneğin Uşak Belediye Hizmet Binası Yarışması, böyle bir süreç bu ekiple yaşamadık. Her gün akşam ofisten proje bitti, yarın gelip çizelim diye çıkıyoruz. Ertesi gün gelip, bir daha başlıyoruz. İki ay boyunca onlarca maket, hepsi birbirinden farklı bir sürü öneri ürettik. Eskizleri saklama huyumuz olsaydı, ödül grubundan birkaç öneri gösterebilirdim.Genelde mimarlarda büyük bir laf etmek, yapılmamışı yapmak tavrı var. Bu bana egosu yüksek bir tavır gibi geliyor. Şişli Camisi sergisini gezerken, biz heralde bir ölçek hatası yaptık, ya da diğerleri bu hatayı yaptı diye düşündük. Orada insanlar cami yapıyor olmanın altında çok fazla ezilmişlerdi. Bizim oraya getirdiğimiz öneri çok basitti, Avanos’da da çok basit.
OEG: Şişli’de yarattığımız kamusal alanla, boşlukla tasarımı daha simgesel kılmak kaygısı güdüyoruz.
SG: İstanbul’a ilk geldiğimde Milli Reasürans Binası’nı gezmiştim. O yapıya baktığımda çevresine karşı sorumluluğunu yerine getiren bir yapı görüyorum. Sokak boyunca başka hiçbir yapı o sorumluluğu almamış durumda. Boşluk ne demek, bir yapının çevresine karşı sorumluluğunu yerine getirmek ne demek, dikkat ettiğimiz bir konu. Biz yapının bıraktığı boşluğu yapıdan daha fazla önemsiyoruz sanırım.
AE: Birinci olduğunuz projelerde yarışmayı açan kurumlar ile görüştünüz mü? Kurumlar projeleri uygulamaya niyetliler mi?
SG: Şişli Belediyesi’nin bizi tanıdığını zannetmiyorum. Birinci olmak deneyim işiymiş, Şişli Külliyesi’nde birinci olduktan sonra ertesi gün ofiste malzeme konuşuyorduk. Belediye’nin üçüncü yarışması, birinin temeli atılmış, birinin uygulamaları çiziliyor, kesin yapılır diye düşündük. O noktadan sonra proje yavaş yavaş duvarları süsler hale geldi. Türkiye’de aksi bir örnek var mı bilmiyorum ama jüri tarafından da yalnız bırakıldığımızı düşünüyorum. Ben Erhan İşözen ile de görüştüm bu konuyu, kibar bir şekilde bu iş olmaz mesajı verdi. Sonradan sizin ile yaptığı söyleşide ise sözleşme aşamasında olduğunu söyledi, bunu da kendisine sormak isterdim, kiminle sözleşme yapılıyor acaba diye.
SG: Kurum ile aramızda bir konuşma geçmedi. Konunun caminin çizgisi ve tavrı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bence bir kubbesi olsa projeyi yapardık.
BD: Yok olmadı. Mevcutta kullanılan bir cami var. Şişli’nin daha muhafazakar seçmenlerinin yaşadığı bir bölge. O camiyi yıkıp, insanların cami demeyeceği bir projeyi yapmanın endişesini duymuş olabilirler.
SG: Sürekli seçilme endişesi olan insanların radikal davranamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Çünkü insanların ilkeleri yok, bir şekilde kendinizi her düşünceden insana ispatlamak zorundasınız. Şişli’deki o camiyi yıkıp, bizim projeyi yapmadıkları için fazla kızamıyorum.
1. Ödül, Şişli Halide Edip Adıvar Külliyesi Ulusal Mimari Proje Yarışması
OEG: Bu şansın verilmemiş olması bence bir kayıptır. En azından o mahallede yaşayan insanlara yapılacak caminin nasıl bir hissiyat ve mekan oluşacağını anlatılabileceğini, üzerinde konuşulabileceğini düşünüyorum.
THK: Kubbesiz cami yapalım diye yola çıkmadık aslında. En azından orada bir toplantı yapıp üzerinde konuşulsaydı, bir tepki olduğu zaman geri çekilebilirdi kurum. Hiçbir adım atılmaması üzücü.
BD: Vatan Gazetesi “Şişli’ye kubbesiz cami” diye başlık attı. Bir habercinin gözüyle proje sadece buna indirgendi. Aynı muhabir belediye başkanı ile de görüşmüş, proje süreci iki ay sürecek uygulama bir yıl sürecek demiş.
SG: Bu habere göre bizim uygulamaları çiziyor olmamız lazım tabi.
BD: En son Arkitera.com’da Erhan Bey’in söyleşisinde de bizim dışımızda olay sanki ilerliyormuş gibi anlatılmış. TBMM Camisinin de ilk önerisi daha farklı, sonrasında gelen talepler değerlendirilip yorumlanmış.
Şişli Halide Edip Adıvar Külliyesi Ulusal Mimari Proje Yarışması, 1. Ödül
SG: Jüri başkanı Sayın Doğan Tekeli’nin ikna edemediği bir kurumu ikna etmemiz zor olurdu.
BD: 140 projenin teslim edildiği yarışmada, çoğu projenin yaklaşımı bizimkisi gibiydi, sadece birkaç projede geleneksel cami yaklaşımı vardı.
SG: Kolokyumda Can Çinici, “iyi bir kubbe yorumu geldi de biz mi seçmedik” demişti. Projelerde aslında kubbesiz de cami olur durumunu gösteren bir tepki söz konusuydu bence.
OEG: Çok büyük ölçekte kentsel projelerde, kentsel tasarım yarışmalarında her bölümün uygulanabilirliği tartışılır. Uygulanabilir olduğunu düşündüğümüz yarışmalara katılım çok daha hevesle oluyor tabi.
THK: Bizim için yarışma biraz da hobi olarak kalıyor. Ödül aldıkça iş profesyonel bir yapıya bürünüyor. Yarışmalarla birlikte tecrübe kazanıyoruz, idarelerle tanışıyoruz, sürecin içinde ve gündemde oluyoruz, bilgileri tazeliyoruz. Böyle katkıları olduğu için uygulanır uygulanmaz ya da ödül az çok diye seçmiyoruz yarışmaları.
OEG: Yapılan işler birer emek ve seçilen projeler de muhakkak uygulansın isteniyor. Ülkemizde yapılan işlere bakıldığında yarışmalarda yapılan yapıların daha kimlikli olduğu aşikar, çok ciddi bir zenginlik. İnsanlar bunun üzerine çalışıyor, bir emek harcanıyor, bir de bunun maddi tarafı var.;
SG: MEB yarışmasına bakarsak, biz o projeyi tasarlarken ilk başta ne yapacağımızı bilmiyorduk, örneği yoktu. Şimdi aradan 3-4 ay geçti ortaya çıkan havuza baktığımızda büyük bir birikim oluştu. Bu projelerin hepsinin birer kağıt yığını olma ihtimali var.
OEG: Çok acı bir durum.
SG: Aksaray Belediyesi’yle bir telefon görüşmesi yaptık yaklaşık yarım saat süren. Bu konuşma benim için çok şaşırtıcıydı. Yarışma açan bir kurumun ne ile karşı karşıya kaldığını çok iyi biliyor olması lazım. Kurumların yarışmaların bütçeleri konusunda, yarışmayla bir projeyi elde ettikten sonra nasıl ilişki kuracağı konusunda, nasıl ödül ödeyeceği konusunda bilgilendirilmesi lazım. Bunların çok net aktarılması gerekiyor. İşi nasıl vereceklerini bilmiyorlar. Aksaray Belediyesi bizden teklif istedi. Biz bu durumun kesinlikle etik olmadığını söyledik ve geri çevirdik. Önce birinci olan ekiple ilişiğin kesilmesini, ardından bizimle görüşmelerini istedik.
SG: Herkesin işi çok acil. Plan yok, program yok, işlerin hemen hallolması lazım. Yarışma dediğimiz zaman bunun en az 3 ay zamanı var. Bence yarışmaların açılmama sebebi bu.
2. Ödül, Cumhuriyet Mahallesi Spor Kompleksi ve Rekreasyon Alanı Proje Yarışması
AE: Peki uygulanmama sebebi?
SG: Uygulanmama sebebi de bence bunlarla çok ilgili. Mesela birinci olmanız yetmiyor, bir de pazarlık yapmanız lazım. Şartnamede bunun bedelleri yazıyor. Şartnameyi yazarken taahhütlerini ona göre belirlemeleri lazım. Bence idareler şartnamelere bu işi kaç paraya yaptıracaklarını yazmalılar.
THK: Evet bir limit olabilir.
SG: Proje bedelini yazsınlar yeter. Proje bedelini yazdıklarında bu sistem çok rahat çözülür. Mesela MEB’in uyguladığı sistem çok iyi. Ön projeleri yaptırıp yapım ihalesine çıkarak devamında müteahhittin bu bedelleri ödemesi çok mantıklı. Birçok kurumun ödenek problemi var, şartnamede taahhüt ettikleri bedelleri ödeyebilmelerine imkan yok.
OEG: Jürilerin sadece yarışma süreci içinde değil yarışmadan sonra da yani projelerin artık işverene gittiği dönemde de aynı desteği yarışmacılara veriyor olması gerektiği düşüncesindeyim.
SG: Jürilik sadece değerlendirip çekilmek olmamalı, jüri hakemdir. Yarışma sonuçlanana kadar rolü var, sonuçlandıktan sonra da idare ve yarışmacı arasında bir köprü olması gerekiyor.
OEG: Neticede bir yarışmada projeyi seçen kullanılmasını isteyen jüri üyeleri ve aynı sorumluluğu devamına da taşıması gerekiyor.
THK: Avanos’ta bu durumla ilgili pozitif bir şey yaşadık. Bizi sonuçlardan sonra toplantıya çağırdılar jüri de oradaydı. Çok iyiydi bir durumdu. Seçenler de oradaydı, neden seçtiği belliydi ve herhangi bir durumda açıklayacaktı. Bizim de çok hoşumuza gitti bu durum. Kolokyumdan sonra başkan hemen döndü bize.
OEG: Siyasete baktığımızda proje sunmak siyasetçilerin çok hoş karşıladıkları bir durum ama iş uygulamaya geldiğinde maalesef aynı heyecanı duymadıkları için burada mimarların bir şekilde desteklenmeleri gerekiyor.
SG: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yarışmayla yaptığı bina var mı?
THK: Yok.
THK: Kendi belediye binası var, Başakşehir var.
BD: Tiyatro vardı. Yenikapı Transfer Merkezi var.
THK: Bence müthiş bir sistem.
SG: Bence de çok iyi, çünkü idare uygulamaya daha yakın noktada duruyor. Mesela on ekip davet ediliyor ve herkes maddi bir değer alıyor. Tabii davetli yarışmaların tüm ulusal yarışma sistemine alternatif olmaması gerekir. Neticede yarışmalar genç ekipler için önemli bir çıkış noktası.
OEG: Ben aynı şeyi düşünmüyorum. Her alanda herkesin söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Ön ödemelerin de mimarları çok teşvik ettiğini düşünmüyorum. Önümüzde MEB örneği var. Baktığımızda hep seçilmiş ekiplerden oluşuyor ve hepimiz de biliyoruz ki ödüllülerin içerisinde çok kimlikli olmadığını düşündüğümüz projeler de mevcut.
AE: Ulusal yarışmalarda ben de sorguluyorum. Çok destekliyoruz ama 150-200 proje geliyor, çok büyük bir emek, beş proje ödül alıyor geri kalanlar rafa kaldırılıyor. MEB in çok güzel bir sistem önerdiğini düşünüyorum.
OEG: Bir şekilde yeni ekiplerin oluşması gerektiğine inandığım için davetli yarışmalara antipatik bakıyorum. Üç sene öncesinden bahsedersek, yarışma çizerek bu noktaya gelmeye çalıştık. Davetli yarışmalar, yeni ekiplerin önünde bir engel olarak durmamalı.
THK: MEB çok iyi bir başlangıç bunun için.
SG: MEB Yarışması’nda mesela bu 20 ekibin idare ile kuracağı ilişkiler çok önemli.
SG: Yapacağız diyorlar. Bu işler uygulanacak, hatta sadece bunlar değil onlarcası uygulanacak diyorlar. Bir şekilde aynı müelliflerle devam etmek niyetindeler. İlişkilerin nasıl olacağı bundan sonrasını şekillendirecek.
SG: Şunu düşünmek lazım mesela Mustafa Murat Bey hastane kampüsleri yapan ekipten buraya geliyor. Orada yarışmayı tercih etmemiş, burada gelmiş tercih etmiş bu iyi bir şey. Evet içindeki aksaklıkları görüyoruz, dile de getiriyoruz ama bir şekilde bu ülkede yaşarken “yetmez ama evet” kültürü hepimizin içine yerleşmiş. Yarışma olsun da nasıl olursa olsun. Biz de öyle bakıyoruz. İçinde hem sosyolojik anlamda hem de teknik anlamda bir sürü sıkıntısı varken çiziyoruz yarışmayı.
THK: Çamlıca Cami Yarışması kadar değilse çiziyoruz.
SG: Evet işin içinde büyük kepazelik olmaması lazım. Bir de şunu düşünmek lazım, bu kampüsleri yapacaklar. Yarışmacı mimarlar olarak protesto edip yarışmaya girmezsek ondan sonra bu gördüğümüz tip projelerden, kemerlerden vesairelerden bir külliye ortaya çıkacak.
THK: En azından yarışmacı mimarlar bu işin içinde bulunursa idareyle karşılıklı etkileşim içerisinde olacaklar, şekillendirecek ve daha iyiye gidecek. Yani sadece idarenin diktesiyle gitmeyecek de, iyi mimarlar bu sürecin içerisinde bulunursa içinde yaşanan aksaklıklar daha rahat giderilebilir. Yani biz protesto ediyoruz, çizmiyoruz demek çözüm değil. Çizmek de çözüm değil belki ama içinde bulunmak daha iyi.
SG: Bana anormal gelmiyor.
THK: Neden olmasın?
AE: Ben ilk öğrendiğimde avantaj olarak gördüm bu durumu, program üzerinde çalışmiş biri jüriyi daha iyi yönlendirebilir diye. Fakat birinci grubun teslim süreci bitmemişken, ikinci grubun jüri sürecinin başlamış olmasını pek doğru bulmadım.
SG: Yani süreç içerisinde biri bitmeden diğerinin başlaması biraz önce bahsettiğim durumla çok alakalı, “yetmez ama evet” durumu var, bir iş içerisinde bir sürü aksaklık barındırıyor. Sürece nasıl başlandığını bilmiyoruz. Hasan Özbay tarafından yönlendirildiği bilgisi var. Herkesin minnettar olması lazım böyle bir süreci başlatmış. Ama işin bir de teknik kısmından haberdar değiliz. Mesela bir örnekle bahsedeyim 10.000 kişilik eğitim kampüsü olur mu? 10.000 tane ergen bir kampüse tıkılır mı? Süreçleri hep eleştiriyoruz, işe sosyolojik açıdan da bakıyoruz ama masanın diğer tarafında doğrudan bir şeyler yapması gereken bir adam oturuyor. Hızlı bir şekilde üretmesi gerekiyor. Öyle argümanlar sunuyor ki gerçekten maalesef sosyolojiyi falan düşünecek vakti yok. Deprem diyor mesela. İstanbul’da bir deprem olsa benim öğrencileri bir hafta içerisinde eğitime başlatmam lazım diyor. Bir deprem olursa şu kadar öğrencinin öleceğinden bahsediyor, biz sosyolojiden bahsediyoruz. Bizim söylediklerimizin gerçekleşmesi için başka bir ülkede yaşıyor olmamız lazım. Maalesef bugün şartlarımız bu, umarım yakın gelecekte düzeltebiliriz.
BD: Kamuoyundaki en büyük endişelerden biri mevcuttaki okulların boşaltılıp şehir dışına gitmesi ve oradaki değerli araziden rant elde edilmesi.
BD: İki kere söylüyorum, tekrar söylüyorum ilköğretim ve kreş için yapacağım dedi. Daha ne söyleyebilir ki?
SG: Herkesin birbirine karşı çok fazla önyargısı var. Hükümete karşı, idarelere karşı var. Eğitim Kampüsleri yarışmaya açılıyor ve öyle Çamlıca Cami Yarışması gibi bir yarışma da değil, sonra bir oda yetkilisi kalkıyor yarışmaya katılanları onursuz olarak nitelendiriliyor. Ben Odamdan utanıyorum.
THK: Mimarlar Odası’nın problemi burada şu, sürecinde içinde bulunmak gerekiyor. Bir şekilde böyle bulunmak gerekiyor ki dönüşecekse böyle dönüşecek karşılıklı konuşarak, yarışma olmasa bizim o masaya oturma şansımız yok. Katılmazsak aynı Mimarlar Odasının durumuna düşeriz. Sadece hariçten gazel okuruz.
SG: Bir tane ibadethane var ve bu korkuları yaratacak bir büyüklük değil, kaldı ki böyle bir kampüste ibadethane olması gayet normal.
OEG: Bir de mimarın sözü bence projesi olmalı. Emre Arolat’ta çalışırken, bir yarışma projesinde çok katlı yapılar öngörülüyordu ve tepki olarak az katlı yapı blokları tasarlandı. Seçilmemek önemli değil, bir noktada sözünü söylemek mesele. Orada siyah bir pafta koymak yerine makul bulduğu değerlerde makul bulduğu metrekarelerde, makul bulduğu kişi adetleriyle de tasarlanabilirdi.
SG: Adamın böyle bir düşüncesi varmış söylemiş, bunu da çok yadırgamamak gerekiyor. Sadece tartışılma biçimleri, özellikle sosyal medyada tartışılma biçimleri çok saçma. Bence bizim jenerasyonun en büyük sorunu birbirlerini fütursuzca ve saygısızca eleştiriyor olması. Biz eskilerin hikayelerini dinleyerek öğrendik, o eleştiri adabını kazanmamız gerekiyor. Şimdi O arkadaşımız bu şekilde protesto etmiş olabilir ama kalkıp “Memlekette hala AKP’ye hizmet etmeyen onurlu mimarlar var” diye Oda’nın bir yetkilisi bunu yayınladığı vakit başka bir boyuta taşınıyor. Ben Oda’nın zoraki üyesiyim, gidip yıllık haracımı düzenli olarak ödüyorum, ödeme yaparken ‘onurlu’ musunuz diye sormuyorlar, odadan MEB yarışmasından gelecek payı geri çevirmesini bekliyorum.
THK: Biz hesapladık, geçen iki senede kazandığımız ödüllerden Oda yaklaşık 16.000 TL para kazanmış.
OEG: Ödül aldığımız bir yarışmanın akabinde de bize teşekkür belgesi gönderdiler, 4 kişilik bir ekibiz iki kişinin adı yanlış yazılmış. Bu kadar mı özensiz olunur.
SG: Her zaman soruyorum, hangi hakkımı savunduklarını mezun olduğumdan beri anlayabilmiş değilim. Piyasada üç kuruşa, beş kuruşa proje çizen insanlara karşı mı bir tavırları var? Bir düzenleme mi var? Özel sektörde çalışan insanların çalışma saatleriyle ilgili bir düzenlemeleri mi var veya ofislerin %90’ı asgari ücretten sigorta yatırıyor bununla ilgili bir düzenlemeleri mi var? Benim verdiğim para nereye gidiyor? Yazık, bir tane dergi geliyor açıp bakan var mı?
THK: Kendi açtığı bir yarışmayı insanlar çalışmaya başladıktan sonra iptal etti.
AE: Hangi yarışma?
SG: Ögrenci Evi Yarışması, Ankara’da. Bir buçuk sene önce açıldı.
AE: Niye iptal edildiğini biliyor musunuz?
BD: Arsayla anlaşmazlık var dendi, iptal edildi. Çalışmaya başlamıştık. Ondan sonra bir sessizlik oldu, sosyal medyada duyduk ki yaptırmışlar binayı.
SG: Belediye yaptırmış herhalde.
THK: Daha kendi rekabetçi bir ortama iş vermeyi beceremedi, ne beklersiniz ki? Bu konuda Yarışmayla Yap oluşumunun hakkını vermek lazım.
OEG: Elinize ayağınıza sağlık, süreç nasıl bilmiyoruz ama varsa eğer elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız.