Yıkılan Tarihi Kent: Suriçi – Peki Şimdi Ne Olacak?

Yıkılan Sur'un rehabilitasyonu ile ilgili yapılanları ve yapılması gerekenleri Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Mirası Alan Yönetimi Başkanı Nevin Soyukaya ile konuştuk.*

UNESCO Dünya Miras listesine gireli bir sene olmuşken Suriçi’nde herkesin malumu üzücü olaylar oldu. Çatışmalar bittiğinde tescilli 595 tarihi yapının büyük bölümünün tahrip olduğu açıklandı. Ardından 21 Mart’ta Bakanlar Kurulu Kararı ile kamulaştırma kararı alındı. Ve şu an tartışmalar sürüyor… 7000 yıllık tarihi olan Suriçi’nde çatışmalar öncesi durum barış sürecinin yarattığı olumlu sinerji ile göz yaşartıcı denecek kadar iyiydi oysa. Restorasyonu tamamlanan tescilli yapılar birer birer halkın ve turizmin hizmetine açılmıştı. Neşeli çocuk sesleri ile gezilebilen sokaklar tertemizdi. Şimdi ise kimse durumu tam bilmiyor. Çünkü şu an alana giriş güvenlik sebebiyle yasak. Yıkılan Sur’un rehabilitasyonu ile ilgili yapılanları ve yapılması gerekenleri Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Mirası Alan Yönetimi Başkanı Nevin Soyukaya ile konuştuk…

“Kurulduğu noktada giderek büyüyen ve önemini hiçbir zaman yitirmeden, ekonomik ve sosyal olarak zenginleşen ve çeşitlenebilen bir kentten söz ediyoruz.”

 

Heval Zeliha Yüksel: Öncelikle size Suriçi’nin son durumunu sormak istiyorum…

Nevin Soyukaya: Biraz süreci aktararak başlamak, bugüne gelişi aktarmak gerekiyor. Diyarbakır’ın tarihsel derinliği herkesin malumudur. Kuzey Mezopotamya ile kuzey ülkelerinin yollarını birbirine bağlayan kavşakta binlerce yıldır varlığını sürdüren, yaşayan bir şehirden söz ediyoruz. Diyarbakır böyle kadim bir şehir. Diyarbakır’ın iç kalesindeki Amida Höyük, şehrin ilk kurulma noktası ve Amida Höyük’te yapılan yüzey araştırmasında, bilimsel çalışmalarda şehrin 7000 yıllık tarihi olduğu görüldü. Ama şu bir gerçek ki Amida Höyük’te daha detaylı kazılar yapıldığı takdirde bu tarih çok daha eskiye gidecektir. Özetle, bugünkü bilgiler ışığında 7000 yıldır aralıksız yaşamın sürdüğü bir şehirden söz ediyoruz. Kurulduğu noktada giderek büyüyen ve önemini hiçbir zaman yitirmeden, ekonomik ve sosyal olarak zenginleşen ve çeşitlenebilen bir kentten söz ediyoruz. Bu değeri günümüze taşıyıp korumada önemli etkenleri olan Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri kültürel peyzajının, UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak adaylığı gündeme geldiğinde, 2012 yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından çalışma başlatıldı.

O dönem hangi aktörler birlikte çalıştı?

Büyükşehir Belediyesi tarafından 2012 yılında Alan Yönetim Başkanı atandı ve Belediye bünyesinde Alan Yönetim Birimi oluşturuldu. Ardından Kültür Bakanlığı ve diğer ilgili Bakanlıkların yerel temsilcilikleri ile meslek odaları, ilgili STK’lar, alanda yaşayan muhtarlar ve bilim insanları gibi aktörlerin katılımı ile çalışmalarımızı yürüttük. Bir yandan UNESCO adaylık dosyasını, bir yandan da Alan Yönetim planını eş zamanlı olarak hazırladık. 2014 yılı Şubat ayında adaylık dosyasını Dünya Miras Merkezi’ne Kültür Bakanlığı aracılığı ile yolladık.

Bakanlığın desteği nasıl oldu?

Kültür Bakanlığı’nın desteği zaten yasal olarak olmak zorunda. UNESCO ile yaptığımız tüm yazışmalar Kültür ve Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile yürüdüğü için yerelde yürütülen çalışmalar da ortaktı tabii ki. Süreci Bakanlıklar ile birlikte tamamladık ama yürütücü Büyükşehir Belediyesi’ydi. Biz Şubat 2014’te dosyamızı sunduk, Ağustos 2014’te Alan Yönetim Planımızı katılımcılık esası ile tamamladıktan sonra onu da Dünya Miras Merkezi’ne sunduk. Neticede Temmuz 2015’te de Bonn’da yapılan 39. Genel Kurulda oyların tamamı ile Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Dünya Mirası olarak tescillendi. Ondan sonra Alan Yönetim Planımızın gereği olarak alanda yine 2012 yılında yapılan koruma amaçlı imar planı esas alınarak Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri ile tampon bölgesi olan SURİÇİ ve Dicle Vadisi bütünündeki alanın iyileştirilmesine dönük pek çok eylem planı hazırladık. Bu hazırlıkları hayata geçirmek üzere çalışmalar başlatmışken, Ağustos ayında ilk sokağa çıkma yasağı, ablukalar ve çatışmalar patlak verdi. Ondan sonra bugüne kadar altı defa Suriçi’nin altı mahallesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve çatışmalar şiddetlenerek günümüze kadar gelindi. En son 2 Aralık’ta başlayan sokağa çıkma yasağı günümüze kadar sürmektedir.


Suriçi ve Hevsel Bahçeleri

“Kentte birçok kurum, kuruluş, özel teşebbüs UNESCO sürecindeki sinerji ile dikkate değer çalışmalar yapmıştı çatışma öncesinde.”

 

Peki, Suriçi’ndeki yapı envanteri 595 adet yapı diye açıklanmıştı değil mi?

Evet, Suriçi’nin tamamı 2863 sayılı yasaya göre kentsel sit alanı. Kentsel dokunun bütünlüklü olarak korunması gereken bu alanda, tek yapı ölçeğinde yapılan kültür envanterinde de anıtsal ve sivil mimari olmak üzere toplam 595 adet yapı tescilli. Bunun 448 adedi sivil yapı. Dolayısıyla alan hem bütünlüklü kent dokusu olarak hem de tek yapı ölçeğinde korunması gereken bir bölge. Ek olarak Dünya Miras alanı 1. tampon bölgesi olması sebebiyle uluslararası sözleşmelere göre de korunması gereken bölgedir.

Surp Giragos Kilisesi, Dengbej Evi ve Cemil Paşa Konağı gibi pek çok tescilli yapı son dönemde restore edildi ve çok da ses getirdi. Kent adeta Mardin gibi turizm ile anılır olmuştu. Şu anda orasının ne halde olduğu biliniyor mu?

Bir kere sokağa çıkma yasağının olduğu alan ve çatışmaların olduğu kısım neresi, onu anlatmak lazım. Suriçi’nde Gazi Caddesi’nin doğu yakasında altı mahallede sokağa çıkma yasağı sürüyor. Bu bahsettiğimiz altı mahalle Sur’un yarısı demek. Belli başlı yapılardan Cemil Paşa Konağı’nı örnek verdiniz ama çatışmalar öncesi UNESCO sürecinin yarattığı sinerji ile kentte turizme, kentsel mirasın potansiyeline dönük çok ciddi çalışmalar olmuştu, Cemil Paşa Konağı bunlardan sadece biriydi ve Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırılıp, restore edilerek kent müzesi olarak işlevlendirildi. Dengbej Evi Avrupa Birliği projesi olarak Mimarlar Odası ile Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edildi ve işlevlendirildi. Surp Giragos Kilisesi için Belediye ve Ermeni Cemaati birlikte çalıştılar ve proje hayata geçirildi. İç Kale projesi yerel aktörler tarafından başlatıldı, ilk projeleri çizildi ve daha sonra Kültür Bakanlığı tarafından restore edildi ve arkeoloji müzesi oldu. Yine bununla birlikte diğer kiliseler kendi vakıfları ile birlikte çalışıp restorasyon yaptılar. Özel teşebbüs çok güzel çalışmalar yaptı: Sülüklü Han örneği gibi. Yine tek yapı ölçeğinde özel teşebbüsün restore ettirip halkın ve turizmin hizmetine sunduğu yapılar oldu. Vakıflar Bölge Müdürlüğü pek çok yapıyı restore etti: Hasan Paşa Hanı bunlardan biridir. Yine Belediye, surların etrafını açmıştı. Yani kentte birçok kurum, kuruluş, özel teşebbüs UNESCO sürecindeki sinerji ile dikkate değer çalışmalar yapmıştı çatışma öncesinde.


Dengbej Evi


Esma Ocak Kültür Evi

“2 Aralık’tan beridir şiddetlenen durum ile birlikte Sur’a giremiyoruz, ancak basına yansıyan fotoğraflardan ciddi tahribat olduğunu görüyoruz.”

 

Peki, tüm bu restorasyonlar belediye tarafından yapılan 2012 koruma amaçlı imar planı dahilinde mi yapıldı?

Evet, koruma amaçlı imar planı kent dokusunun korunmasına dönük bir plandı. Ama koruma amaçlı imar planının yanı sıra tek yapı ölçeğinde restorasyonlar ve işlevlendirme, koruma kuram ve kuralları dikkate alınarak yapıldı. Çatışmalar sürecinde ise alanda yine böyle restorasyonu yapılmış, onarıma açılmış bir takım yapıların tamamı çok ciddi risk altına girdi. Özellikle 2 Aralık’tan beridir şiddetlenen durum ile birlikte Sur’a giremiyoruz, ancak basına yansıyan fotoğraflardan ciddi tahribat olduğunu görüyoruz. Ermeni Katolik Kilisesi’nin yıkıldığını görüyoruz, çatışmalı süreçte tescilli Paşa Hamamı’nın yandığını biliyoruz, Kurşunlu Camii ve Dört Ayaklı Minare’nin basına yansıyan durumunu biliyoruz. Ama en son 3 Nisan’da Diyarbakırlı bir vatandaşın Suriçi’ni rastlantısal olarak uçaktan çektiği fotoğraf ile yıkımın kentsel dokuya yönelik yarattığı tahribatın boyutunu gördük.

Ne vardı o hava fotoğrafında?

Caddelerin açıldığını ve sokakların genişletilip caddelere dönüştürüldüğünü gördük. Yenikapı ve Yıkıkkaya Sokak gibi. Ya da hiç olmayan sokakların açıldığını o bahsettiğim hava fotoğrafından gördük. Birçok yapının yıkılıp büyük meydanların açıldığını gördük. Yani eski kent dokusu tamamen tahrip edilmişti.

Dolayısıyla Sur’a tekrar girildiğinde sürprizle karşılaşılacağını söylüyorsunuz…

Evet, çok büyük sürprizlerle karşılaşılacak. Çatışmalı süreç 7000 yıldır süren kesintisiz yaşamı da ilk defa kesintiye uğrattı ve kentin o yakası boşaldı. 20-25 bin insan bölgeyi terk etti ve kendi şehirlerinde mülteci durumuna düştüler. Bu da binlerce yıldır toplumsal hafıza ile süren kültürel sürekliliğin kesintiye uğraması ve geleceğe doğru aktarılmasının da sağlanamayacağı anlamına gelmektedir.


Dört Ayaklı Minare – Çatışma sonrası

“Binlerce yıldır süren yaşamın orada artık süremeyeceğinin açık bir beyanıdır aslında bu kamulaştırma kararı.”

 

Siz Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Mirası Alan Yönetimi Başkanı olarak en başından beri bu işin takibini yapan ekibin başındasınız. Her gün yeni gelişmeler oluyor bölgede. Bundan sonrasında ne olacak? Bir ön görünüz var mı?

Ne yazık ki sorun bu noktada. Çatışmalar sürerken oluşan yıkımlar ve çatışma süreci sonunda iş makineleri ile yapılan yıkımlar sonrasında Sur’da ciddi tahribatlar oluştu. Hafriyat atıklarının Sur’un dışına atıldığı belgelidir. Dolayısıyla sadece çatışma sürecinde değil sonrasında iş makineleri ile de ciddi yıkımlar yapıldığını biliyoruz. Tüm bunlar olurken olabildiğince kapalı çalışmalar yapılıyor ve biz buraya dair nasıl bir planlama yapıldığını bilmiyoruz. Alana güvenlik sebebiyle denilerek belediye, alan yönetim başkanlığı ve bilim insanları sokulmuyor. Sur ve Büyükşehir belediyelerinin ve alan yönetim başkanlığının dahi katılmadığı olabildiğince kapalı bir biçimde çalışmalar yürütülüyor. Sadece koruma amaçlı imar planına uyulduğu söyleniyor ancak taban tabana zıt uygulamalar görüyoruz.

Ve Sur içi için kamulaştırma kararı alındı son dönemde…

Evet, tam halk artık evine dönmeli derken, 21 Mart günü Bakanlar Kurulu kararı ile bölgenin %80’i için kamulaştırma kararı alındı. Binlerce yıldır süren yaşamın orada artık süremeyeceğinin açık bir beyanıdır aslında bu kamulaştırma kararı. Orada mülkiyetin el değiştireceğinin, bir çeşit mülksüzleştirme politikası ile demografik yapının değişeceğinin niyeti ortaya konulmuş oldu. Kamulaştırma kararı aslında yeni bir şehir yaratmaktır.

“Ne yapılacaksa, binlerce yıllık kültürel birikimin taşıyıcılarının varlıklarını ve yaşam standartlarını yükselterek, insan odaklı olarak yapılmalı.”

 

Peki, eski dokunun korunması ve binlerce yıldır süren çok kültürlü kendine özgü hayatın yeniden canlanması için ne yapılması gerekiyor?

Alanda katılımcılık esas alınarak kentin dinamiklerinin, bilim insanlarının, alan yönetim başkanlığının ve belediyenin uzmanlarının da katıldığı bir ekiple tespit yapılmalı. Yıkım ve hafriyat atımının ivedilikle durdurulması gerekiyor. Tahribatın boyutunun bütünlüklü olarak görülmesi gerekiyor çünkü korunması gereken bütünlüklü bir sit alanı. Ondan sonra yapı bazında ya da sokak dokusu bazında tespitlere göre karar verilmesi ve ortak akıl yürütülmesi gerekiyor. Ve yapılacak planlamanın orada yaşayacak olan Diyarbakırlının bertaraf edilmeden yapılması gerekiyor. Ne yapılacaksa, binlerce yıllık kültürel birikimin taşıyıcılarının varlıklarını ve yaşam standartlarını yükselterek, insan odaklı olarak yapılmalı. Ve tabi ki kentin hassas dokusu da en hassas şekilde korunarak yapılmalı.

Diyarbakır’ın tarihi ve kültürel olarak hak ettiği değeri bulması umuduyla… Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

*İlk defa İstanbul Art News Gazetesinde yayınlanmıştır. Söyleşi yapıldıktan sonra Suriçi’nden sevindiri bazı haberler geldi. Sülüklü Han ve Hasanpaşa Hanı kullanıma açılmış, esnaf satışlarına başlamış.

Etiketler

9 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Bana bu konuda ulaşan bir bilgilendirme halen yok. En son baktığımda Oda web sitesinde de yoktu, şimdi tekrar açıp bakamadım, açılmadı nedense.

    Yeni bilgi olarak sadece Adalar Belediyesi’nin görüş bildirdiğini öğreniyoruz. Açıklama ise yine ilginç: Yoğunluğu artırıcı eylemlerden kaçınmamız lazım falan diyor. İbadet alanı 300 toplam inşaat alanı 1000 olan bir camiden bahsediyoruz. Biraz komik olmuyor mu.

    Burada önemli olan Adalar Belediyesi’nin atlanarak kararın İBB tarafından alınıyor olması. Elbette ki bu tartışılması bile manasız bir hata. Lakin tam da bu noktada Türk politik iklimi devreye giriyor. Aynı davranış CHP’li bir belediye tarafından AKP’li bir belediyeye yapılsa idi bu tepki ile büyük olasılıkla karşılaşmayacaktık.

    İstanbul Üniversitesi’ne seçilen Tükel elbette atansın. Yeni Cumhurbaşkanı eskilerin hatalarına devam etmesin (Hiçbir ümidim yok) ama bugün “seçileni ata” kampanyası yapanların çoğu dün Sezer beğendiğini atadığında sessizdi. Türk politik iklimi böyle bir şey işte.

  • omer-yilmaz says:

    Mehmet,
    “Yakınında başka cami var” Oda’nın değil de benim söylediğim bir şey olduğu için, o eleştiriyi üzerime alıp cevaplıyorum: Bu yarışma açılır açılmaz, şartnamesini titiz bir şekilde okudum. Sonra bugünkü gelişmeler üzerine yakınındaki diğer camiyi gündeme taşıdım. Yazmadım ama camiye bakınca, en azından meslektaşlarım anlarlar diye düşündüğüm için fotoğrafını ekledim, yukarıda “benim” diyor zaten. Caminin yetersizliği ve de bir garip yapı olarak varlığı çok açık görülebiliyor.

    30-40m yakınında cami var, içkili işletmelere engel olacaksa zaten olurdu demek istemiştim. Bu vesile ile altını çizmiş olayım.

    Ahmet,
    İyi ki kısa yazmışsın, okuyamadık daha.

  • omer-yilmaz says:

    – Kadıköy sahiline cami yapmak yanlış mı? Yanlış.

    – Çamlıca’da Türkiye’nin en büyük camilerinden birisini, belki de en büyüğünü yapmak yanlış mı? Yanlış.

    – Çamlıca Camisi yarışması yanlış mı? Yanlış.

    – Çamlıca Camisi yarışmasıyla cami meşrulaştırılmak istenmiş midir? Büyük olasılıkla öyle olmuştur.

    Eskiden yapılan yanlışlar açılan bu yarışmayı hemen olumsuz olarak yaftalamayı gerektirmez. Burada yanlış olan işin içine girmeden, yüzeyden, içinde bulunduğumuz siyasi iklimin doğal bir çıktısı olarak yarışmayı ve de camiyi yaftalamak.

  • yelta-kom says:

    Yaklaşık bir saat önce, odanın genel merkezinden aşağıdaki e-mail geldi.

    BÜYÜKADA ÇARŞI CAMİİ MİMARİ FİKİR YARIŞMASI HAKKINDA MESLEKTAŞLARIMIZA ÖNEMLİ DUYURU

    Büyükada Çarşı Camii Derneği tarafından 11 Mart 2015 tarihinde ilan edilen Büyükada Çarşı Camii Mimari Fikir Yarışması ile ilgili olarak Merkez Yönetim Kurulu Meslektaşlarımıza yarışmaya katılmamaları yönünde tavsiye kararı almıştır.

    Büyükada Çarşı Camii Derneği tarafından 07 Nisan 2014 tarihinde “Büyükada Çarşı Camii Derneği Mimari Proje Yarışması” için TMMOB Mimarlar Odası Yarışmalar Yönetmeliğinin 20.maddesi uyarınca jüri talebi iletilmiş, TMMOB Mimarlar Odası Yarışmalar Komitesi’nce ayrıntıda incelenmiştir.

    Yapılan incelemeler sonucunda aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir:

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 13 Şubat 2014 sayılı Meclis Kararı ile İstanbul İli, Adalar İlçesi, Büyükada, 6 Pafta, 27 Ada, 16 Parsel sayılı taşınmaza yönelik, 1/5000 – 1/1000 ölçekli plan tadilatı ile mevcut 1/5000 ölçekli Adalar Koruma Amaçlı Nazım İmar Planında “Kentsel Sit Alanı” sınırları içerisinde “Konut+Ticaret Alanı”; “Dini Tesis Alanı” olarak değiştirilmiştir.

    Konu ile ilgili olarak, 2013 yılında Adalar Belediyesi tarafından, mevcut kullanımda Çarşı bölgesi olarak adlandırılan ve yerleşik halkın ve günübirlik ziyaretçilerin yoğun olarak alışveriş ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşıladıkları, banka ve çeşitli hizmet birimlerinin ve rekreasyon amaçlı kullanımın yer aldığı bu bölgede “dini tesis alanı” ayırmak plan kararlarına aykırı olacağı gibi, özellikle yaz aylarında yaşanan yoğun kullanıcı sirkülasyonu sebebiyle karmaşaya yol açacağı ifade edilmiştir.

    Adalar Belediyesi kurum görüşünde, söz konusu teklif plan tadilatının; 1/5000 Ölçekli Plan kararlarının bütünlüğünün korunması açısından şehircilik ilkelerine uygun olmayacağı, plan kararlarının korunması gerektiği görüşüyle Sit Alanı Bütünü olan Adalar’da, kentsel sit alanı içindeki 1/5000 planla belirlenen yoğunlukların korunması, yoğunluğu arttıracak yaklaşımlardan kaçınılması Adalara özgü yerleşim dokusunun korunabilmesi açısından önem kazandığı…” belirtilmektedir.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan kararın, alanın fiziksel yapısı, çevresel faktörler, sosyal yapısı, ulaşım, yakın çevresi ile alanın bütün içindeki konumu gibi temel inceleme ve araştırma kriterlerinin bilimsel tekniklere ve yöntemlere dayalı, yeterli nitelikte ve kapsamda, ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalardan yoksun olduğu görülmektedir.

    Sonuç olarak, yarışmaya konu olan alan ile ilgili olarak kamuoyuna da yansıyan bilimsel planlama kriterlerine yönelik kurumsal değerlendirmeler sonucunda, yarışmanın yapılandırıldığı biçimiyle kamusal fayda sağlamayacağı değerlendirilmiştir.

    Yarışmaların nitelikli ve sağlıklı çevre elde etmenin en önemli araçlarından biri olduğu kabulüyle, yukarıda ifade edilen gerekçelerden dolayı Mimarlar Odası olarak desteklemediğimiz yarışmaya, bir kent/mimarlık suçu yaratma sürecinde yer almamaları gerektiği düşüncesiyle meslektaşlarımızın katılmamasını tavsiye ediyoruz.

    TMMOB Mimarlar Odası

  • ahmet-turan-koksal says:

    Kısa yazacağım.

    1- Mimarlar Odası bazı kötü yarışmalar için üyelerini uyarır. Örn: 7 İklim TOKİ yarışması
    Bu uyarılarda haklı olduğu yanlar vardır. Örneğin seçim parametreleri efendim, şartname yanlışlıkları ve tabii muğlaklıkları

    2- Bazen uyarır ama somut delliler bulamaz. “Karmaşa olur” der. Ne demekse?
    Örn: Bu yarışma. Benim anladığım sebep: Buraya cami yapılacak. Yapılınca ne olacak etrafındaki içkili lokantalar ve tütün satan yerler filan kapatılacak Ada mutaassıplaşmaya zorlanacak.

    İyi de kardeşim öyle bir dertleri varsa oradaki bir binayı yukarıdaki üstü çini midir, fayans mıdır onunla kaplanmış bir bina gibi kaplar allar pullar resmi olarak cami yaparlardı. Güçleri yeterse etrafı mutaassıplarştırılardı. Yarışma açmaya ne gerek var. Dernek kafasına göre birine verirdi cami işini. Yaza yetişirdi cami. Niye yarışma açsın.

    ya da diyelim ki Oda çok uyanık ve tatlı su yılanı olan birilerinin böyle bir niyetleri olduğunu sezdi, müdahale mi etmiş oldu şimdi. elinden bir şey geldi mi? Çamlıca Camii yarışması saçmalandı (katılmadık ve katılanları uyardık ama takan olmadı) ne oldu erteleyebildiler mi?

    Gezi Parkı’nda oda arkada kalmadı hatta Kadir Topbaş bizle görüşmedi filan dedi. Gezi Parkı direnişini tek başına örgütleyebilir miydi? Kadir Topbaş’a söz geçirebildi mi?

    Ancak aynı Kadir Topbaş nadiren oy kullandığında Eyüp Muhcu ceketini ilikleyerek onu Oda Binasının kapısında karşıladı sandığına kadar eşilik etti sonra giderken kapıya kadar uğurladı. Gözlerimle gördüm. Tabii ki oy kullanan birini kovmayacak da kardeşim neden kapıda karşılıyorsun. Bir kırmızı hakı sermediğiniz kaldı. Normal bir mimar gibi gelsin oyunu kullansın. Bu kadar MAKAMA İLTİFAT ediyorsunuz da sonra sizi takıyor mu? Takmıyor tabiii.

    Neyse

    Diyorum ki, Oda şartnamade eksik bulur veya bir sıkıntı görürse bir temsilcisini o jüride tutar. Ondan arada sırada bilgi alır.

    “Yarışmadan üye çekiliyorum, bu yarışmaya mimarlar girmezler” dediğinde gülünç olabilir.

    Keza ben girmeye niyetliyim.

    Hah yarışmada sorunlar olabilir. Olur.

    Örneğin Adana Ziyapaşa Yarışmasında 5 sayfalık şartnamenin 3 sayfası cami hakkındaydı, cami tasarlamayan birinci oldu. Şişhane yarışmasında kolokyumda ödül alan biri kalktı dedi ki, “Bizim projeyi kulesinden ötürü beğenmemişsiniz ve tabii öyle raporlamışsınız” dedi. Jüri de mağrur şekilde “Evet, hala aynı fikirdeyiz kuleniz olmasaydı daha iyi bir sırada olurdunuz” dedi. Söz alan da dedi ki “İyi de bizim projede kule yok ki, raporda eleştirmişsiniz, sanırım ödülleri karıştırmışsımız” dedi ortalık karıştı.

    Oda bu yarışmaları boykot etmemişti. Sonra geçti gitti.

    Kısaca Oda bu tür Alicengiz oyunlarını seziyorsa ve bunun parçası olurum diye korkuyorsa önce Moda sahildeki o devasa otele verdiği ÇED raporuna baksın, kasaya indirdiği bu rapor için aldığı harca baksın. Sonra genç mimarların elinde pankartları verdi onun önünde eylem yaptırdı.

    Sorduk dedik
    “O binaya ÇED raporu vermediniz mi?”
    “Verdik. Ama olumsuz verdik.”
    “Harcı attınız mı cebe?”
    “Attık odanın kasasına ama ÇED raporunu versem de bu bina olacaktı vermesem de.”

    Haaa neymiş hiçbir etkin gücün yokmuş. itiraf ediyorsun işte.

    Bu yarışmada da yok. Sıfır güç. Üyelerin kafasını karıştırıyor.

    Bu yarışma kusursuzdur demiyorum. şartnamede nerede “camii” yazılır, nerede “cami” yazılır onu karıştırmışlar. (Yarışmanın ana konusu olan fonkisyonu isimlendirememek korkutucu tabii) Bunun seçim sürecine ve genel hale etkisi olur mu bilmem. Umarım basit bir imla hatası olarak kalır. Bilgisizlik değil, itina sorunudur.

    Fakat Oda’nın bu tür “katılmayın” deklarasyonunu dillendiren yönetici 10-12 dönemdir odada maaşlı kadrolu ve her seçimde mesaisini aday olmaya ve seçilmeye harcıyor. Odanın yöneticiliğini “dincilere” kaptırmamaya çalışıyor.

    DEMOKRAT, ÇAĞDAŞ, bilmem ne diye kendilerine 6-7 ayrı paye biçiyorlar ama şeffaflık sıfır.

    Başkanın bilinen bir tane bile CV’si yok. Hayatında kaç yarışmaya girmiş belli değil. Belki de hiç girmedi. Mimarlık yaptığı bile meçhul.

    Şimdi bana kızacaksınız Futbol Federasyonu başkanı da futbol oynamamış.
    İlla öyle bir gönderme yapacaksanız peki yapınız ama “profesyonel” yönetici olduğunu iddia eden ve bu kadar yıl başta kalanlar bu Odayı bu kadar güçsüz hale getirdiler.

    Şu kadarcık hakkım varsa helal etmiyorum ve çok kızgınım.

    Konuya dönersek, sudan bir sebeple böyle çağrı yapılmaz. Düzgün somut MİMARCA ve TASARIM kararları açısndan deliller versin. Desin ki, silüeti bozuyor efendim ya da ne bileyim bu kadar alana böyle şey yapılmaz (Söz konusu olan arazi adada ve mecburen sıkışık ortamda yapılır) ya da ne bileyim şu şu kurallara uygun değil.

    Cümleye bak “…özellikle yaz aylarında yaşanan yoğun kullanıcı sirkülasyonu sebebiyle karmaşaya yol açacağı ifade edilmiştir.”

    “Karmaşa” için mi, üylere girmeyin çağırısı yapıyorsunuz?

    Çamlıca Camii yarışmasında bundan daha büyük sorunlar vardı. Ne oldu. Doğru dürüst mimar proje dahi vermedi. Ahmet Vefik Alp verdi zaten belli oldu yarışmanın durumu. Hah neyse o zaman ben televizyonlara çıktım, gazetelerde yazı yazdım. Girmeyin dedim. Hiçbir şey olmadı. Birincilik ödülü vermediler. İkinci ödül zaten Maraş’taki camiyi çizen adamdı iki tane genç hanımefendi üzerine verildi ödül.

    Bari bırakın da cami mimarisi konusunda mimarlar bir şey söylesin. Tasarım yapsınlar tasarım.

    TFF başkanı için de diyecek lafım çoktur ama futbolcular futbol oynamasın diye elinden geleni yapmıyor hiç değilse, Mimarlar Odası bıraksın da az çok sorunu olsa da bir yarışmada mimarlar cami konusunda fikir ortaya koysunlar.

    Şişli camii yarışmasında söylenenden neredeyse 2 ay sonra yapılan Kolokyuma jürinin bir bölümü katılmadı. O da saçma sapandı.

    Dersin ki, çekincelerimiz şunlar, yarışmaya katılacka üyelerimnizi uyarıyoruz, jüri şunları düzletsin zeyilname ile. Onun yerine “İstemezük” durumu.

    Pardon da bizi bu kadar güçsüz hale getiren Oda’yı takmıyorum. Bunu yazdım diye beni disiplin kuruluna versinler de eğlenelim biraz.

    Yoksa cami tasarımı gibi bir alanı da beğen beğenme bir yarışma konusunı da kaptıracaklar. Her şeyi kaptırdıkları gibi.

    Bir Oda yönetimini kaptırmama konusunda hiperaktifler. Onun dışında bomboş bommmmbbboooşşş.

    Kısa mı yazacaktım. Olmadı işte.

  • mehmet-berksan says:

    Planlama kriterlerine uygunluk açısından konunun ele alınması beni aşan bir mesele. Yalnız “Yakınında zaten başka cami var” çıkarımı biraz dikkatsizce yapılmış. Proje alanının zaten 30-40 mt yakınında bulunduğu belitrilen Hacı Havva Özen Camisi’nin ihtiyaca cevap veremediği için kapatılacağı ve bu caminin onun yerine yapılacağı yarışmanın açıklama metninde açıkça belirtilmiş:
    “(…) Hacı Havva Özen Camii’ne ibadete gelen Ada halkı, esnaf, yerli- yabancı ziyaretçilerden oluşan cemaat, zaman zaman yola taşmak durumunda kalmaktadır. Bununla birlikte binanın kıble yönüne dönük olmaması ve bu yüzden iç mekânların verimli kullanılamaması, İslâm dininin gerektirdiği temizlik şartlarının sağlanmasındaki zorluklar, bu caminin kapatılıp yerine, yine çarşı içinde başka bir caminin yapılması zaruretini doğurmuştur. “
    Diğer yandan TMMOB’nin açıklamasında anlaşılması zor ifadeler var. Mesela “Yarışmanın kamusal fayda sağlamayacağı”ndan bahsedilmiş. Yazının savı açısından “Yarışmanın, planlama kriterleri açısından sakıncalar doğuracağı” yazılsaydı makul durabilirdi. Ama Büyükada’da yapılacak ufak bir caminin kamusal fayda sağlamayacağından dem vurmak biraz garip geldi bana. Yine bazı ifadeler var ki, sanki iş olsun diye yazılmış. Mesela büyükşehir belediyesinin aldığı kararın “ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalardan yoksun olduğu görülmektedir.” denmiş. Kavramları yanyana dizmeye başlayan arkadaş antropolojik, aerodinamik, psikososyal gibi başka terimler de yazabilirmiş aslında! Mesela sözkonusu kararı almadan evvel ne gibi politik veya teknolojik araştırmalar yapılabilirdi hakikaten anlamak mümkün değil? Keşke TMMOB, açıklamalarını parti bülteni üslubuyla yazmasa da, karşı çıktığı meselelere objektif kriterlerle mi karşı çıkıyor, yoksa default ayarları dolayısıyla mı böyle davranıyor bilebilsek.
    Konunun soğukkanlılıkla tartışılabilmesi dileğiyle.

  • ilgin-onur-ozden says:

    Ömer Bey yazınıza aynen katılıyorum.

    Mimarlar Odasına genel olarak baktığımda hiç bir konuda yapıcı bulmuyorum. Yanlışları dile getirmede çok iyiler. Ama alternatif fikir,düşünce, öneri sunamıyorlar. Sunsalar da destek göremeyecekler. Bu yarışma ile ilgili de aynı şeyler söz konusu.

    Birilerinin Cami yarışma projesini bir mimara verip yaptırabilecek bir gücü varken böyle bir yarışma açılması insanların fikirlerine göre bir şeyler yapılmak istenmesini ben ileriye dönük bir umut olarak görüyorum.

  • omer-yilmaz says:

    Tartışma yeterince olgunlaşmadı derim, biraz daha tartışalım.

  • cc-go says:

    neye karar verdik şimdi katılıyor muyuz, katılmıyor muyuz?
    tartışmalar uzun uzun, kim kazandı? okuyamadım, sonuç bildirin lütfen.

Bir yanıt yazın