İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından açılan "İstanbul'un Mezarları Tasarım Yarışması"na kayıt olmak için son tarih ve yarışmanın başlangıcı 18 Eylül 2020. Proje teslim tarihi ise 24 Kasım 2020.
Ölülerimize olan bağlılığımız, yalnızca kendilerine karşı vefa borcumuz değildir; onlarla kurduğumuz ilişki, aynı zamanda uygarlığımızın göstergesidir. Ölünün ardından yakılan ağıttan defin törenine, ölü için hazırlanan mezardan belirli zamanlarda tekrarlanan anma günlerine kadar, ölü kültü insan olabilmenin önkoşulu, en kadim, en belirleyici şartıdır. Nitekim, “uygarlık, ölülere saygıyla başlar” der Giuseppe Garino; ve mezar kavramının doğuşu araştırmacılar tarafından insanlık eşiğini geçmenin önkoşulu olarak kabul edilir. Ölü için dikilen ilk taş, anıtın atasıdır, mimarlığın temeli ilk mezarın inşa edilmesiyle atılır ve yerleşim yeri, kendini mezarlarıyla belli eder. Ölülerimiz, “yer”i yuva, toprağı vatan kılar bizim için. Şehrin tarihi mezarlıklarının tarihidir; mezarlık olmaksızın şehir kurulamaz.
Öte yandan, bir toplumun ölüleriyle ilişkisi, ölümün ve ölünün statikliğine rağmen, dinamik bir yapı arz eder; zira, toplumsal, siyasi, iktisadi ve kültürel değişimler, insanın ölüleriyle ilişkisinin zaman içinde dönüşüme uğramasına yol açmıştır. Bu bağlamda, Modernitenin doğuşu, insanın ölüleriyle gerek duygusal gerekse mekânsal ilişkisinde bir kırılma noktası oluşturur. Modernite, ölümün yaşamın bir parçası olarak kabul edildiği ve kaçınılmaz son olarak tevekkülle karşılandığı kadim zamanların sonunu ilân eder; Modernite öncesinde, yaşamla ölüm asla birbirinden tamamen ayrılmamış, ölüm hiçbir zaman yaşamın gerçek anlamda karşıtı, deyim yerindeyse, “öteki”si olmamıştır. Modern tıbbın insan ömrünü uzatma vaadi, önce ölümü erteleme çabasına ve zaman içinde, yenmeye, yok etmeye yönelik beyhude bir takıntıya dönüşecektir. Ölümün inkârı, insana ölümlülüğünü hatırlatan bütün imgelerin ve elbette öncelikle de ölünün mekânının yaşayanların dünyasından dışlanma, gözden ırak yerlere sürülme sürecinin başlangıcını oluşturur; modern insan ölülerini yalnızlığa mahkûm eder.
Bu yalnızlık, bu döneme kadar kentin ve aynı zamanda toplumun manevi yaşantısının merkezinde yer alan mezarlıkların 19. yüzyıldan itibaren yerleşim yerinin dış çeperlerine konumlandırılmasından kaynaklanmaz sadece; aynı zamanda modern insanın ölümü kendine unutturma çabasının neticesinde ortaya çıkan manevi mesafelenmenin de sonucudur. Mezarlıklar, sevilen ölünün hatırasından ziyade, sevilmeyen ölümün korkusunu simgeler olmuştur artık. Nitekim, İstanbul’un, eski tasvirlerinde ve fotoğraflarında gördüğümüz, yabancı ziyaretçilerin hayret ve hayranlıkla kaleme aldıkları ifadelerinden okuduğumuz, annelerin bebeklerini uyuttuğu, çocukların saklambaç oynadığı, tanbur ve ney sesinin yankılandığı mesire yeri niteliğindeki mezarlıkları, bugün yalnızlığa gömülmüş, sessizliğe bürünmüştür. Fetih’ten itibaren ortaya çıkan ve özellikle 18. yüzyılda sayılarında büyük bir artış görülen sur içi mezarlıkları, İstanbul’da bir zamanlar ölülerin yaşamın merkezinde yer aldığının kanıtıdır. İstanbul, 19. yüzyıla kadar ölülerini sevgi ve saygıyla bağrına basar; ancak, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan hızlı büyüme ve yeniden yapılanma süreci, kentin birçok mezarlığının tahrip edilmesine, kaldırılmasına ve kent dışına doğru itilmesine yol açmıştır. Buna rağmen, 2018 yılı verilerine göre, 497’si müslüman ve 67’si gayrimüslim mezarlığı olmak üzere, il sınırları içinde yer alan 564 adet mezarlığıyla, İstanbul yaşayanlara ait olduğu kadar ölülere de ait; metropol olduğu ölçüde nekropol. Öte yandan, hızlı nüfus artışına bağlı yapılaşma mezarlıkları dört bir yandan kuşatmaya, sıkıştırmaya ve tehdit etmeye devam ediyor.
Günümüzün metropol yaşamı yalnızca hızı temposuyla değil, aynı zamanda bireyi eğlenceye ve tüketime teşvik eden, yaşamın anlık mutluluklarını yücelten ve bu suretle ölümlülüğünü unutturmaya çalışan yapısıyla da ölüleri yaşayanların dünyasından uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor. Nitekim, bugün kendilerini yutan şehirlerin içinde kalan en merkezi konumdaki mezarlıklar bile yaşamın dışındadır. Ölülerimiz, asla gerçek anlamda bir kamusal alana dönüşememiş mezarlıklarda, yüksek duvarların ardında tecrit edilmiş olarak yatarlar. Bu bağlamda, Yahya Kemal Beyatlı’nın, zamanında şehrin nüfusunu soran bir misyonere verdiği cevap bugün her zamankinden daha büyük anlam taşıyor; “seksen milyon” demişti şairimiz ve açıklamıştı, “biz ölülerimizle yaşarız.” Bu ifade, kuşkusuz, ölüler ile canlılar arasındaki iki taraflı ilişkiye işaret eder ve mezar ziyaretinin, yalnızca ölülerimizin unutulmasına izin vermemek adına değil, kendimizi yalnızlaştırmamak adına da gerekli olduğunu hatırlatır bize.
Ölülerimizi yaşamlarımızdan ihraç etmek, bizi kendi geçmişimizden de mahrum bırakır, kendi manevi özümüzden uzaklaştırır, kendi kendimize yabancı kılar. Bu bağlamda, hatıraya karşı duyarlılık oluşturmak, ölülerimize olduğu kadar kendimize ve çocuklarımıza karşı da borcumuzdur.
Ölünün ebedi istirahatgâhı olarak tahayyül edilen mezar, aynı zamanda geride kalanların ölüleriyle olduğu kadar ölümle ve dolayısıyla da hayatla ilişkisini belirleyen, biçimlendiren ve bu bağlamda yaşayan bir mekândır. Ölümü ve ölünün hatırasını simgelemekle birlikte, acının yanı sıra sağalmayı da içinde barındırır mezar; zira, ölümünü gerçek anlamda idrak edebilmemiz ve kaybının acısıyla yüzleşebilmemiz, sevdiğimizi toprağa vermekten geçer. Mezar yüzleşmenin, yüzleşme kabullenmenin, kabullenme yasın ve yas yaşamımıza yaralı ve eksik de olsa devam edebilmemizin, bir diğer ifadeyle mümkün olabildiğince sağlamamızın önkoşuludur. Ölülerimiz ile ilişkimiz, yalnızca kişisel değil aynı zamanda toplumsal
sağlığımız adına da son derece önemlidir; zira, yastaki, uğurlamadaki ve nihayet mezar başındaki buluşma, gerçek bir toplum olabilmemizin de şartıdır aynı zamanda; ancak ölülerimizi birlikte uğurlamak, yasını birlikte tutmak, onları birlikte anmak suretiyle gerçek anlamda bir topluluk oluşturabiliriz. Bu bağlamda, ölülere saygı aynı zamanda geride kalanlara, kayba uğrayan topluluğa karşı da sorumluluğumuzdur. Bir insanın dünyevi varlığının sonu, kalanların birleşmesi, bütünleşmesi için vesiledir bir bakıma; ve bu bağlamda, sevilen ve sayılan her ölü, topluluğun geleceğinin inşa edilmesinde aktif bir rol üstlenebilir.
Ölünün geleceğe aktarılması, hatırasını yaşatan mezar aracılığıyla somutlaşır. Bu bağlamda mezarlık, toplumun, toprağa, ağaca, taşa aktarılmış, yazıta kazınmış ortak hafızası, olmazsa olmaz kamusal mekânıdır. Nitekim, “mezar” kelimesinin kökeninde “ziyaret” eylemi vardır; ölü, en küçük birliktelik olan aileden, ortak değerlerde buluşmuş topluma kadar, her ölçekteki topluluğun ziyaretine gittiği büyüğü, kıymetlisi, kutsalıdır. Toplumsal hafızaya kazınmış olan ölü, mezarlıkta ziyaret edilen bu imgeyle temsil edilir, tasarlanan imge aracılığıyla varlığı “şimdi”ye aktarılır ve geleceğe taşınır. Öte yandan, çıkış noktası temsil ettiği kişi ve toplumun kendisine atfettiği değer olmakla birlikte, buradaki “imge”, kuşkusuz, tasarımcının biçimden malzemeye, gelenekselleşmiş olan kadar alışılmamış olanı da kapsama ihtimalini içeren sınırsız tahayyülünden ve yaratıcılığından doğacaktır.
Ölülerimizin, kişilikleri, düşünceleri ve eserleri ile hafızamıza oya gibi nakşettikleri değerleri yansıtma ve gelecek kuşakların hafızalarına lâyığınca aktarma görevini üstlenen tasarım, tasarımcıya her şeyden önce ölüyü bütün bu nitelikleriyle tanıma, topluma kattıklarını özümseme sorumluluğunu yükler. Öte yandan, toplumun yaralarına dokunan, ortak geçmişinin unutmayı tercih ettiği gerçekleriyle yüzleştiren ve bu nedenle tasarımcıyı şifacı rolünü üstlenmeye davet eden ölülerimiz de vardır; zira onların mezarları her türlü ötekileştirmenin aşılabilmesi, toplumun bütün kesimlerinin acılarının ortak kılınabilmesi, toplumsal travmaların çözülebilmesi ve bu suretle yaraların sarılabilmesi açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda, katılımcıları temsil niteliği güçlü bir ürün ortaya koyabilmek adına mezarlarını tasarlayacakları kişiler üzerinde tekrar düşünmeye ve araştırmaya sevk edecek olan bu Yarışma, yeni bilgilere ulaşılma ihtimalini de içinde barındıran, sonuçtan bağımsız olarak, yalnızca hazırlık süreciyle bile İstanbul’un kültürel mirasına ve ortak toplumsal hafızamıza kazandıracağı katkı adına değer taşımaktadır. Nitekim, bu alana da katkı sunmak üzere, mezarları tasarlanacak isimlerin hayat hikâyeleri, kişilikleri ve eserleriyle ilgili bir kitap İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Ülkemizin tasarım programından hak ettiği payı alamayan mezarın ortak kültürel değerler adına taşıdığı anlamın altını çizen Yarışma, ölümü estetikle buluşturmaya, kolektif hafızamızı tasarıma aktaranları bu mesele üzerinde düşünmeye, bu konuda tavır geliştirmeye ve sorumluluk üstlenmeye davet ettiği gibi, aynı zamanda mezarlıklarımızın bizim için taşıdığı önemi hatırlamaya ve ölülerimize karşı toplumsal duyarlılığımızı güçlendirmeye yönelik bir çağrıdır. Tarihi ve kültürüyle son derece nadide şehrimizin değerlerine sahip çıkmayı öneren bu Yarışma, İstanbul’un insanına saygı, halkına armağandır aynı zamanda; gelecek yıllarda da sürdürülmesi plânlanan ve bu bağlamda, bu konuda gelenek oluşturmayı amaçlayan bir projedir.
Yarışma’nın bu yılki ilk etabında mezarları tasarlanmak üzere belirlenen isimlerin, yalnızca farklı alanları değil, aynı zamanda farklı toplumsal kesimleri de temsil etmesine özellikle özen gösterilmiştir. Bu bağlamda, İstanbul halkına olduğu kadar ülkemize de mâl olmuş olan bu isimler, kolektif hafızamızı oluşturanların çeşitliliğini, renkliliğini, farklılığını ve bu farklılıkların tümünü kapsayan bütünün zenginliğini bize bir kez daha hatırlatır niteliktedir. Bu isimler, yarışmada kullanılacakları sıra numaraları ile şöyledir:
Yarışma dışında kalan 2 mezarın yerine “20.Nezih UZEL” ve “21.Cevdet KILIÇLAR – Necdet YILDIRIM” eklendi.
Kuşkusuz yarışmaya açılan mezarlar bugünkü durumları, çevrelerindeki mezarlarla ilişkileri ve tekil veya aile mezarı olmaları bakımından farklılık göstermektedir. Bu bağlamda, mezarı bütünüyle yeniden tasarlamak veya mevcut mezarın kendi seçeceği bazı unsurlarını koruyarak projeye dahil etmek katılımcının kendi kararı olacaktır. Öte yandan, aile mezarlarında katılımcı tasarım problemini mezar yerinin diğer sahiplerini de kapsayacak şekilde, bütüncül bir yaklaşımla ele almalıdır. Tasarımın da ötesinde, aynı zamanda projelerin hayata geçirilmesi sorumluluğunu da üstlenen bu Yarışma’da, hatıraların öncelikli sahibi olarak mezarları tasarlanacak kişilerin yakınlarına hürmette kusur etmemek esastır. Bu bağlamda, tasarlanacak mezarlar için kendilerinden onay alınmış olduğu gibi, uygulanacak projenin seçiminde de görüşleri sürece dahil edilecek, Yarışma’nın sonuçlarının ilânından sonra, ailelerin veya mezarlarla ilgili kişilerin tasarımcılarla buluşmaları sağlanarak, her mezar için, ödül alan iki projeden hangisinin uygulanacağı konusundaki karar bu toplantıda belirlenecektir.
Ölüler, zannedildiği gibi ketum değildir; eğer dinlemeyi bilirsek, hâlâ bize söyleyecek sözleri vardır. Ölüler, yalnızlığa terk edilmedikleri sürece ölü değildir; Halil Duranay’ın dediği gibi, “bütün ölülerin hâlâ ölmeye zamanı vardır” ve tekrar ölmelerine izin vermemek elimizdedir. Bu Yarışma, kültürel kimliğimizi biçimlendiren ölülerimizi toplumsal hafızamızda ebediyen ve lâyığınca yaşatmaya davettir.
“İstanbul’un Mezarları Tasarım Yarışması” ile yarışmaya konu tasarım sorununun çözülmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu sorun ele alınırken ekonomik, özgün ve nitelikli tasarım yaklaşımlarının, günümüz tasarım yaklaşımlarına da ışık tutabilecek işlevsel ve yenilikçi çözümlerin öne çıkarılması; çağdaş bir çevre ve tasarım anlayışı geliştiren tasarım ve müelliflerin saptanması; güzel sanatların teşviki, ilgili mesleklerin ve yan disiplinlerin gelişmesi, etik değerlerin yerleşmesi, ekiplerin uluslararası rekabet gücü kazanmalarına uygun ortamın sağlanması amaçlanmaktadır.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 23. maddesi ile Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği doğrultusunda açılan yarışma; serbest ulusal, güzel sanat eserleri yarışmasıdır.
Yarışma’nın konusu, kişilikleri, eserleri ve temsil ettikleri değerlerle
İstanbul’un olduğu kadar ülkemizin ortak kültürel hafızasında da iz bırakmış
olan kişilerin mezarlarının ve/veya yakın çevresinin tasarlanmasıdır.
Yarışmayı Açan Kurum: İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
Adres: İBB Kasımpaşa Ek Hizmet Binası
Hacıahmet Mahallesi Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No: 1
34440 Kasımpaşa Beyoğlu / İSTANBUL
E-posta: mezar@konkur.istanbul
Web adresi: konkur.istanbul/mezar
Twitter: twitter.com/konkuristanbul
Banka Hesap Bilgisi
Şubeden yapılacak ödemeler;
Vakıfbank, ING ve Denizbank şubelerinden 99010 EDTS koduyla
EFT ile yapılacak ödemeler;
ING, TR47 0009 9004 5746 4000 100008, 99010 EDTS koduyla
Denizbank, TR64 0013 4000 0032 0927 300036, 99010 EDTS koduyla
(Banka alıcı adının gerektiği durumlarda “İstanbul Büyükşehir Belediyesi” kullanılabilir.)
Danışman Jüri Üyeleri
› Ekrem İMAMOĞLU, İBB Başkanı
› Mahir POLAT, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı
› Uğur DERMAN, Akademisyen
› Baha TANMAN, Sanat Tarihçisi
› Ömer YILMAZ, İPA Yarışmalar Koordinatörü
Asli Jüri Üyeleri
› Bulut CEBECİ, Mimar
› Gevher GÖKÇE, Sanat Tarihçisi (Jüri Başkanı)
› Ferit ÖZŞEN, Heykeltıraş
› Seyhun TOPUZ, Heykeltıraş
› Ertuğ UÇAR, Mimar
Yedek Jüri Üyeleri
› Defne AKŞİN AKYOL, Peyzaj Mimarı
› Celaleddin ÇELİK, Mimar
› Gizem ÖZÇELİK, Heykeltıraş
Raportörler
› Serap ÖBEKCİ, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
› Başak ÇELİK, Mimar – İPA Yarışmalar
› Zeynep KONURALP, Arkeolog – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
Raportör Yardımcıları
› Numan BAYRAKTUTAN, Restoratör – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
› Cihangir DOĞRU, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
› Kübra Elif DURĞUN, Mimar – İPA Yarışmalar
› Salime Benan KAYA, Şehir Plancısı – İPA Yarışmalar
Bu yarışmada yer görmek zorunlu değildir.
Mezarların her biri için
Ayrıca satın almalar için jüri emrine 40.000 TL ayrılmıştır. Jüri satın almaları eşit olarak, dilediği sayıda mezara ve projeye dağıtmakta veya satın alma bedelini kullanmamakta serbesttir.
Herhangi bir mezara en az 10 kayıt yapılmaması durumunda o mezar yarışma dışında tutulacaktır. Bu durumda o mezara ait ödül miktarı kullanılmayacaktır.
Değerlendirme sonuçlarının ilanından sonra, yukarıda yazılı ödül ve mansiyon tutarları, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine göre, yarışmacılara en geç 30 gün içinde net olarak ödenecektir.