İstanbul Serbest Mimarlar Derneği tarafından bu yıl dokuzuncusu düzenlenen “D-100’den Öğrenmek” başlıklı, iki aşamalı S.O.S. İstanbul Fikir Projesi Öğrenci Yarışması’nın birinci aşaması için projelerin son teslim tarihi 30 Mart 2022.
Bu sene kuruluşunun 20. yılını kutlayan İstanbulSMD, 2005 yılından bu yana S.O.S. İstanbul Fikir Projesi aracılığı ile kentin “sorunlu alanları” için öğrencileri “alternatif projeler” üretmeye teşvik ediyor. Kent ve kentli yararına “alternatif projeler” üreterek toplumun karşısına çıkmanın önemine inanan İstanbulSMD, mimarlık öğrencilerini tartışmaya, düşünce üretmeye ve bu süreçlerde etkin rol almaya davet ediyor. İstanbul’un sorunlu alanları üzerine fikirler üretilmesini amaçlayan ve kentin öncelikli konuları üzerine düşünmek için platform açan S.O.S. İstanbul Fikir Projesi Yarışması bu sene konu olarak D-100 karayolunu ele alıyor.
Denise Scott Brown ile Robert Venturi’nin 1972 yılında yayımlanan eleṣtirel kitabi ‘’Las Vegas’tan öğrenmek’’, bugün hala Uluslararası Stil’i (International Style) ve tüketim toplumunun ikonlarını okumamız için bir temel oluşturur. Las Vegas’ı ve Los Angeles’i bağlayan asfalt rübanlarında yaptıkları keṣifler üzerine kurulan anlatılarında, o dönemde metalaşan mimarinin yeni sembolik değerlerini tartışırlar. Brown ile Venturi’nin eseri, Post-Modernizm’in kavramsallaşmasında önemli bir yol oynar.
Bu keşiften tam 50 yıl sonra, D-100 karayolunu arşınlayıp ne öğrenebiliriz?
1956’da Londra Asfaltı olarak açılan D-100, İstanbul’un en belirgin yaş halkalarından biridir. Merkezi ve tarihi alanlardan sonra, D-100, TEM ve 3. Çevre Yolu ile İstanbul’un sürekli ötelenen çeperlerinin omurgalarından biri olarak, metropolün kentsel çağlarına tanıklık eder. Marshall Planı sonrası dönemde, Türkiye’nin tüketim toplumunun modellerini benimsemeye başladığı dönemde planlanan ve inşa edilen bu altyapı, Avrupa’dan Doğu’ya uzanan, uluslararası bir ağın parçası olarak doğmuştur. Aşırı kentleşmeyi ve saçaklanmayı tetikleyen D-100 bugün çok kişilikli bir karaktere sahiptir. Sınır, eşik, bağlayıcı, uluslararası, ulusal kentsel ve mahalle arası işlevlere sahiptir. Tuzla’dan Silivri’ye uzanan bir ‘’road trip’’ bizi Wim Wenders’in filmleri ile ‘’Matrix’’ arasında, karmaşık duygulara büründürür.
Bu çok fonksiyonlu asfaltın çeperleri, İstanbul’un son 70 yılındaki dönüşümlerin kaydı niteliğindedir. Metropolün hem yerel hem uluslararası pozisyonunu da vurgular. Devlet teşvikli modernleşmeden, liberal döneme ve son olarak neo-liberal politikaları içeren bir defterdir.
Tuzla’daki yoğun sanayi dokusu, bize kendini Türkiye’yi Avrupa’nın depresif kapitalizminin coşkulu arka bahçesi olarak tanıtırken, Silivri’ye doğru rota çok daha çılgınlaşır. Uluslararası ticaretin ikonları: Fuar merkezleri, onlara bitişik oteller, artık ‘’vazgeçilmez” AVM’ler, ofis binaları, rezidanslar, oto galericiler ve bu sistemin jenerik enerji temin edicileri benzin istasyonları. Tüm bu yapılar ve küresel tüketim toplumuna ait akrabaları, bütün gün önlerinden geçen milyonca aracı Paskalya Adası’ndaki monolitler gibi ifadelerini bozmadan izler.
Mimarlık özünde umut ile bağlıdır. Mesken kurmak, geleceğe bakmak, beraber dayanışarak bir toplum oluşturmak için politik ve felsefi bağlamları bedenselleştirir. S.O.S. İstanbul yarışması, son yıllarda literatür ve kültür üretimlerinin az muhatap olduğu umut meselesine değiniyor. Yeryüzünün şahitlik ettiği farklı boyuttaki krizler bizi distopyadan uzak bir gelecek tahayyül etmeye davet eder. Yeni beraberlikler, yeni tüketim anlayışları ve buna tekabül eden yeni kentleşme pratiklerini test etmemiz kaçınılmaz.
Bu çerçevede S.O.S. İstanbul yarışması, genç pratisyenlerden D-100 boyunca öğrendiklerini, çok yakında atıl kalacak tüketim toplumunun ve globalleşmiş bir dünyanın ikonlarını ‘’Degrowth’’ (ekonomik küçülme) bağlamında yenilikçi ve umut dolu yeni mimari söylemlere dönüştürmelerini bekliyor. Bu esnada İstanbulSMD olarak, antroposen’in bize öğrettiği gibi, küçük eylemlerin büyük değişikliklere yol açabileceğini unutmadan, noktasal veya daha kapsayıcı yeniden kullanım pratiklerine açık bir tartışma alanı açarak, bu yarışmaya başlarken ki heyecanımızı tüm potansiyel katılımcılar ile paylaşmaktan mutluluk duyarız.
Yarışmacıların, üstteki metinde ifade edilen atıl olmak üzere olan tipolojilerden birini veya jenerik olanlar için çoğunu içerebilecek (mikro ile makro ölçekler arasında) müdahale önerilerini paylaşmaya davet ediyoruz. Elbette, kendi gözlemlerinin kapsamında, açık alanlar ve D-100’ü çeperleyen farklı altyapılar da bu çok yönlü yarışma kapsamında katılıma açıktır.
*Jüri, mansiyon bedelini ve sayısını değiştirmek yönündeki hakkını saklı tutar.
*Sonuçlar, ikinci aşama proje teslim tarihinden sonra en geç bir ay içerisinde açıklanacaktır.
2 yorum
mimari yarışmalardaki ödüller (profesyonel, öğrenci) için bilinmeyen bir kanun var herhalde. Ekonomiden de hiç etkilenmiyor, 10 yıl önce de şimdi de aynı oluyor genelde. Mimarlar paraya değer vermez zaten, hepten ödülsüz olmalı bence…
Kesinlikle katılıyorum.